Yıllarımı vermeye razı değilim

 

 

Geçtiğimiz haftalarda yayımlanan yazımlarımdan birinin başlığı “İşsizlik ve Dış Mihraklar”dı. Özetle Türkiye’nin “bence” en önemli konusu ve sorunu olan insan kaynağı ve istihdamla ilgili ne yapıldığını sormuş Çalışma Bakanlığı’nın neden suskun kaldığını sorgulamıştım. IMF, Dünya Bankası vesair kuruluşlar olmasa bu alanda kayda değer bir gelişme sağlanamayacağı için endişe duyduğumu dile getirmiş, korkarak büyüdüğüm dış mihrakları neredeyse seveceğimi belirtmiştim.

 

Benimkisi masum bir soruydu. Mal beyanı tartışmaları, bir açılıp bir iptal edilen özelleştirme ihaleleri, bakanlara ait kaçak villa tartışmaları, onun bunun mücevheratı… Karşılıklı suçlamalar. İncir çekirdeğini doldurmayan tartışmalar ve bir türlü gündeme alınmayı hak etmeyen gerçek sorunlar var.

 

Sormak ve sorgulamak kültürümüzde alışageldiğimiz bir durum değil. Ben sorgulamanın iyi vatandaş olma bilincinin önemli bir unsuru olduğunu düşünmüşümdür.

 

Çalışma Bakanlığı, özünde çok çalıştıklarını anlatan bir metin hazırlayıp gönderdi. Yaptıkları çalışma için teşekkür ediyorum, anlatılanlar ise beni farklı düşünmeye itmedi. Çünkü sorunun büyüklüğü karşısında yapılanları yeterli bulmuyorum.

 

Gelen yazı ne yazık ki çok uzun. Bana ayrılan köşeye sığacak gibi değil. Çare tükenmez, her hafta www.insankaynaklari.com sitesinde yayımlanan köşemi bu hafta tamamen bu yazıya ayırıyorum. Teknoloji sayesinde yer sınırını aşacağım.

 

Çalışma Bakanlığı özetle diyor ki; 2002 yılının Kasım ayından beri hükümet işsizlikle başa çıkmak için yasalar çıkarıyor, projeler yürütüyor, çeşitli önlemler alarak sorunu hafifletmeye çalışıyor. Bakanlığın ifadesine göre şu anki işsizlik oranını korumak için bile her yıl istikrarlı olarak yüzde 6 büyüme sağlanması gerekiyor. Buradan ne anlamalıyım, yapacak fazla bir şey olmadığını mı? Ayrıca hafif hafif, yumuşak yumuşak çözülmez bu iş.

 

Resmi rakamlara göre: “…2 milyon 487 bin işsizimiz mevcut. İşsizlik oranı yüzde 10.1, genç işsizlikte işsizlik oranı ise yüzde 18.8 gibi yüksek rakamlarda seyretmektedir. 22 milyon 197 bin kişi istihdamda görülürken, işgücüne katılma oranı yüzde 48.4, istihdam oranı ise yüzde 43.5 olarak gerçekleşmiştir…” Biliyorsunuz resmi rakamlar ile bağımsız akademisyenlerin hazırladığı çalışmalar arasında fark bulunuyor. Örneğin işsizlik rakamlarının çok daha yukarıda olduğunu biliyoruz.

 

Kısa bir durum değerlendirmesi: “…Hızlı nüfus artışı ve ekonomimizin istihdam yaratma performansının düşük olması (1997-2004 döneminde, ülkemizde toplam nüfus yılda ortalama yüzde 1.4 oranında artarken istihdamın yıllık ortalama artış hızı yüzde 0.5’te kalmıştır), tarım sektöründeki çözülme, kadın istihdamının düşüklüğü, işgücünün eğitim düzeyinin düşük olması ve işgücü piyasasının yapısal özellikleri (istihdam üzerindeki vergi yükleri, yatırım maliyetleri, kayıtdışı istihdam) sorunu iyice çetrefilli hale getirmiştir…”

 

Ve devam ediyor: “2004 yılından bu yana istihdam artışında küçük de olsa olumlu gelişmelerin yaşandığını görebiliyoruz…” Ben “küçük” ifadesinin yerine büyük gelişmeler görmek istiyorum.

 

Teşhis konuyor: “Hem tarımdaki hızlı çözülüş hem de işgücünün istihdama yakın bir tempoda artmaya devam etmesi işsizlik oranının ve sayısının düşmesini engellemektedir. Ancak yakalanan ekonomik büyüme ve istikrarın istihdamın en azından düşmesini engellediğini söyleyebiliriz.” Ekonomi iyiye gitti, istihdam artmadı denebilir mi?

 

Doğrusu budur türünden ifadeler metin içinde bol bol geçiyor: “İşsizlikle mücadelede çok kapsamlı ve birçok alanı içine alan bir yapısal değişiklik ve planlama şarttır. Ülkemiz için bir demografik fırsat penceresi olan genç nüfusumuzu eğiterek becerili işgücü haline getirmemiz ve yeni işler yaratarak istihdamlarını sağlamamamız halinde Türkiye yüksek ve sürdürülebilir bir kalkınma hızına ve refah seviyesine ulaşacaktır. Bunun bilincindeyiz.” Bu konulara ne zaman el atmayı planlıyoruz? Demografik fırsat penceresi olan genç nüfusumuz bir gecede eğitebilecek miyiz? Bunun için nesiller gerekmez mi? Ne bekliyoruz?

 

Sıra geliyor  yapıl”malı”, gidil”meli” ve görül”meli” şeklindeki ifadelere: “Halen yüzde 28 olan tarımın istihdamdaki payını mutlaka düşürmemiz gerekmektedir… Öncelikle kadınlar ve gençler olmak üzere işgücüne katılma oranını yükseltmeliyiz. Nitelikli işgücü için, işgücünün mesleki eğitimini sağlayarak, eğitim ve istihdam arasındaki ilişkiyi mutlaka doğru kurmalıyız. Etkin bir işgücü planlaması yaparak, insan kaynaklarımızı en optimal şekilde  değerlendirmeliyiz.” Meli malı/ mektedir maktadır takısıyla biten cümleleri yasaklama şansımız var mı?

 

Hazırlanan metinde tabii ki çıkan yasalar, AB’den alınan fonlar, İşKur’un yürüttüğü irili ufaklı pek çok projeden söz ediliyor. Yakın bir geçmişte Bakanlar Kurulu’na Çalışma Bakanlığı tarafından sunulan istihdam raporundan ve istihdam konusunu hükümetin öncelikleri arasına almak için verilen mücadeleye de uzun uzun yer veriliyor. Çalışma hayatı ve istihdam konularını İstanbul’un sokaklarına benzetiyorum. Yama yapıyorsun tutmuyor, bölüm bölüm onarıyorsun, rahatlamıyor, kaldırımları bir yapıp bir bozuyorsun insanlar eziyet çekiyor… Sorunlara kararlı ve planlı yaklaşmak gerek. Sürekli ve sürdürülebilir olmak da hepsinin başında geliyor.

 

“İşsizlik sorununun çözümünde kamu, sosyal taraflar ve toplumun ilgili tüm kesimleri hep birlikte hareket ederek, sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve etkin şekilde uygulanacak aktif istihdam politikalarıyla, işsizlik oranını 2010’lu yıllarda makul ve kabul edilebilir seviyelere çekebiliriz” diyorsunuz. Bizim zamanımız yok. Bugüne kadar iş başına gelen hiç bir hükümet ve icracı bakanlıklar zamanı iyi kullanmadı. Buradaki eleştirilerin hiçbirinin mensubu olduğunuz siyasi partiyle ilgisi yok.

 

Özetle ben size yıllarımı vermeye razı değilim. İstihdamı acil olarak ulusal politika haline getirmek gerekiyor. Gerekirse her gün bas bas bağırmak lazım. Sakın unutmayın bu ülke hepimizin. Ben ve benim gibi düşünenler, karşı kampta değil. Tam tersine sizin yanınızda.

Paylaş