Yeni Dünya Düzeni

Beğenelim beğenmeyelim aşağıda gündeme getirdiğim konular,  sokaktaki insanımızın hayatını etkileyecek cinsten. Ama bize ne, değil mi?

Zaman zaman hiç kimsenin dönüp bakmadığı konuları dile getirmeye ya da en azından ortaya çıkarmaya çaba gösteriyorum. Bu konular dünyanın en önemli gündem maddeleri değiller. En az onlar kadar önemli pek çok başlık var. Hepsini ele almak mümkün değil. Ama bizim gündem maddelerimiz o kadar kendimize dönük ki… Kuma gömmüş kafamızı yaşıyoruz. Varsa yoksa biz ve bizim meselelerimiz. Bir de başka gündemlerin bizi etkilemeyeceğini sanıyoruz. Kendimizden başka ülke, ülkemizinkinden başka can tanımıyoruz. Kafamızı çevirip bakmıyoruz. Sonra bir gün, feci oluyor feci…

Beğenelim beğenmeyelim aşağıda gündeme getirdiğim konular,  sokaktaki insanımızın hayatını etkileyecek cinsten. Ama bize ne, değil mi?

ABD
Millenium Challenge Account (MCA). Binyıl Mücadele Hesabı diye çevirmeye kalkışsak da tam tercümesi bu değil. ABD’nin 2003 yılında uygulamaya koyduğu bu yeni dış yardım sistemi, geleceğe damgasını vuracak gelişmelerden.

ABD bundan böyle sürdürülebilirliği göz önünde bulundurulmuş projelere parasal yardım yapacak. Hesaba, Amerikan Kongresi tarafından 2004′te 1.67 milyar, 2005′te 3.34 milyar, 2006 yılındaysa 5 milyar dolar ayrılacak. Rakam, ABD’nin 10 milyar dolarlık insani yardım bütçesinin yarısı.

Ayrılan yardımların da ödüllendirmek istediği projeler var. Bunlar ülkemizde bir süredir üzerine eğildiğimiz kadın hakları ve kadın istihdamı ile çevre gibi konularda yoğunlaşıyor. Uzmanlar tarafından yardıma aday ülkelerin projelerinin uygunluğu inceleniyor. Yardım alan ülkeye ekonomik açıdan kazanç sağlasa bile bu iki konuda kazanç yerine zarar getiren projelere MCA bütçesinden yardım yapılması zor.

ABD’nin kurduğu bu dış yardım hesabını, yarı bağımsız bir devlet şirketi kontrol ediyor. Yardım isteyen devletlere bütçeden pay ayrılmadan önce bu ülkelerin, yine, sürdürülebilir bir siyasi gelişim yolunda olup olmadığı test ediliyor. Burada en önemli gösterge, yolsuzluk verileri. Eğer ülkeniz yolsuzluk skalasında diğer adayların ortalamasından az puan almışsa yardım programlarından yararlanamıyor.

MCA’nın en önemli takıntısı “sürdürülebilir” olmak. ABD bugüne kadar yaptığı yardımların buharlaşmış olmasından, kamuoyuna bu yardımların gerekçelerini açıklayamamaktan şikayetçi. Takıntılardan biri de rakamlar. Program tamamen verilere endekslenmiş gözüküyor. Örneğin  Türkiye’nin yardım alabilmek için değişik kategorilerden puan toplaması gerekiyor. Türkiye’de Meclis’in ancak yüzde 4.4′ü kadın milletvekillerinden oluşuyor. Bu konuda Mısır’la yarışıyor (yüzde 3 civarında) Türkiye, aralarında meclise sahip Afrika ülkelerinin de bulunduğu dünyanın geriye kalanından bile geride…

Çin
Çin dünyanın en kalabalık ülkesi. Türkiye dahil dünyanın bütün ülkeleri bu nüfusun fabrikalarda ucuza çalışıp, dünya üzerindeki tüm işleri çalmasından korkuyor.

Çin özellikle 2001′de ekonomik yavaşlama yaşamış olan ABD’yi korkutuyor. Yeteri kadar iş yaratılamamasının sebebi olarak Çin gösteriliyor. Amerikalı şirketler bayıla bayıla uzaklara giderken geride bıraktıkları işsiz ordusunda ciddi düşmanlık var.

Daha küçük bir kesim ise işsizliği Çin’e değil Amerika’nın makro ekonomik politikalarının yanlış hedeflerine bağlıyor. Meslek erozyonunun nedeni, yaratıcı yeni kuşakların pahalı eğitim sistemi içinde yetiştirilememesine bağlanıyor. Bu ikinci gruba göre mali disiplinin sağlanması ve Amerika’yla Çin’in birlikte hareket etmesi gerekiyor. Destek gören ve işe yarayan bir mali politika oluşturma konusunda hala tartışmalar var.

Üretimin Çin’e kaymasından AB ve Türkiye de çok korkuyor. Özellikle tekstil üretiminden… Çin’e uygulanan mevcut kotaların bir günde değil, zamana yayılarak kaldırılması öngörülüyor. Böylece Türkiye ve sanayileşmiş ülkelerin üreticileri kendilerini değişen koşullara hazırlayabilecekler.

Bizim dikkat etmemiz gereken birden fazla konu var. Kendi içimizde yeni meslekler yaratamıyoruz. Girişimi desteklemiyoruz. Bizden az sayıda meslek dışarı kayıyor. Dışarıya göçenlerimiz en değerli elemanlarımız. İşsizlerimizin kalitesi çok düşük, çalışanlar Allah’a şükrediyor.

Başbakan ve beraberindekiler mümkünse istihdam konusunu ağızlarına almıyorlar. Gerekli olduğu zamanlarda resmi rakamlara göre bundan iki buçuk yıl önce yani iktidara geldiklerinde işsizliğin yüzde 10.7 olduğunu, bugün 10.2’ye düştüğünü söylüyorlar. Ben de olsam ağzıma almam çünkü bir arpa yol katedilmemiş olduğu gözüküyor. Bunlar resmi rakamlar, ama sokaktaki gerçeklerin çok daha gerisindeler.

Diğer yandan Çin sürekli bir dış tehdit olarak algılana dursun, Çin’in içindeki küçük tehditlerin aslında büyük tehlike yarattığına dikkat çekiliyor. Ülkede nüfus, deniz kıyıları ve bu coğrafyalara yakın yerlerde yoğunlaşıyor. Bu coğrafyaların dışında kalan  yörelerin sanayileştiği söylenemez.

Ayrıca fabrikada el işi yapabilecek işçi çok olsa da, Çin’in de çok büyük bir kalifiye eleman sorunu bulunuyor. Teknik bilgi gereken üretimler, kalifiye mühendis ve deneyimli çalışanlar olduğu sürece Çin’in kendi yarattığı tehditten korunabileceği söyleniyor.

Çin hala büyük bir  kapalı kutu. Çok ciddi bir dış tehdit ve aynı zamanda patlamaya hazır bir bomba. Alım gücü açısından uçurumlar yaşanıyor. Azınlık iyi ekonomik koşullarda yaşarken, çoğunluk fakirlikle mücadele ediyor.

Fransa


Fransa’nın, Avrupa Birliği Anayasası referandumu: Avrupa ve Türkiye gündemini 29 Mayıs’a kadar meşgul edecek en önemli olaylardan. AB’nin bundan sonraki olası gidişatının kamuoyundaki muhasebesi bu referandum sonucunda belli olacak.

Burada taraflar bu referanduma nasıl bakıyor bunu görmek çok önemli. Kendimizi ve bire bir ilişkide olduğumuz Avrupa Birliği’ni anlamanın en kolay yolu bu.

Türkiye’de çoğunluk AB Anayasası’na verilecek “hayır” oyunun “Türkiye’ye hayır” demek olduğunu düşünüyor. Bir vuruşta Türkiye’nin Avrupa projesi hayali bitiyor. Bu olayları son derece basitleştiren bir bakış, olayın diğer kahramanlarına bakınca durum daha iyi görülüyor.

Öncelikle AB içindeki kamplaşmadan söz etmek gerekiyor. Görüşlerden biri, git gide siyasi ve ekonomik olarak birbirine yaklaşan ve sonunda federal denebilecek bir yapıya sahip bir Avrupa hayal ediyor.

Diğer görüş ise ulus devletlerin yaşamaya devam ettiği, AB’deki birliğin sadece ekonomik alanlarda kullanılması gerektiğini düşünüyor. Bu ikinci kampta özellikle İngiltere yer alıyor. Birinci kampta ise Almanya ve Fransa ağırlığı olan ülkeler.

Tam 29 Mayıs günü, Brüksel’deki AB diplomatları birinci kamptaki Fransa’nın duruşunun değişip değişmediğini öğrenecek. Fransada’ki politikacılar 29 Mayıs referendumunu Türkiye’nin AB’ye kabulü gibi gösterip, şu anda Türkiye’nin AB üyeliğine ısınamamış Fransız kamuoyunu karıştırıyor. Biz de Fransa’da tam bu noktada görünen, belki de sadece mayıs ayı için geçerli fikirlerden kendimize pay çıkarıyoruz. Bu oylamada sınav verecek olan Fransa’nın siyasi olarak daha entegre bir AB’ye inancı, Türkiye’nin AB’de istenilip istenilmediği değil.

Tabii Fransız politikacılar halkın Türkiye “”korkusu””nu hedef olarak görebiliyorsa, Türkiye istenmiyor tezi geçerli görünebilir. Ama şunu düşünelim, biz bu ülkenin geçirdiği değişimleri Avrupa’ya ne kadar iyi anlatabiliyoruz. Fransız kamuoyunun Türkiye hakkındaki fikirleri orta vadeli iletişim stratejileriyle değiştirilebilir.

Fransa’daki referandum sırasında yara alacak olan Türkiye’nin üyeliği değil, Avrupa’nın birbirine yakınlaşma yolları. Brüksel’deki AB diplomatlarının kafası karışık; eğer Fransa’dan AB Anayasası’na hayır oyu çıkarsa entegrasyonu bir ileri aşamasına nasıl taşıyacaklar? Henüz B planı geliştirilmiş değil. Asıl korkulan, hazırlıksız yakalanmak.

 

Paylaş