Yeni bir izm; “SHORT TERMISM”

Kısaca, öngörüden yoksun olma hali diye açıklamak isterim; “short termism”. Doğrudan tercümesi kısa vadeli düşünce pratiği. Tembellik denebilir.

Haftanın flaş haberlerinden biri Norveç Varlık Fonu’nun 143 milyar dolar getiri elde etmesi oldu. Norveç Varlık Fonu dünyanın önde gelen devlet fonlarından; 1,4 trilyon dolar büyüklüğünde. 2023’ün ilk 6 ayında %10 değerinde getiri elde etti. Norveç’in petrol ve gaz zenginliklerinden oluşturulan fon, yılın ilk 6 ayında hisse senedi yatırımlarından yaklaşık %14, sabit gelirli yatırımlardan %2,3 oranında getiri sağlamış. Listelenmemiş gayrimenkul varlıkları %4,6’yla düşüş göstermiş. Varlık fonunun getirisindeki artışta teknoloji hisselerindeki toparlanma etkili olmuş.

Geçen yıl dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi %8,7 ile Suudi Arabistan ve yüksek büyüme kaydeden Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri oldu. Körfez tarihteki en büyük servet akışlarından birine tanık oluyor. Körfez ülkelerin dört ana varlık fonunun, son iki yılda %42’lik bir artışla yaklaşık 3 trilyon dolar varlık biriktirdiği bildiriliyor. Suudi Arabistan, Yatırım Fonu’nun 2030 yılına kadar 2 trilyon dolardan fazla varlıkla dünyanın en büyüğü olmasını hedefliyormuş. Öngörülebilir gelecekte dünyanın en önemli sermaye havuzlarından söz ediyoruz.

“Nasıl oluyor” sorusunun yanıtı, siyaset, ekonomi, strateji ve tabii ki eğitimle birleşmiş akıldan oluşuyor. Çok farklı ve ilginç yönleri olduğu muhakkak, tek bir unsurla bu konuyu özetle derseniz, uzun vadeli düşünmeyi tercih ederim. Kap kaç usulü değil.

Bizim varlık fonumuzda durum nasıl… Bir yandan bakarsanız anlatması uzun ve üzücü, bir yandan bakarsanız, kısa; konuşacak bir şey yok. Bu yazıyı yazdığım gün, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TOBB’un düzenlediği Türkiye Ekonomi Şurası’nın açılışında yaptığı konuşmada, eylülün ilk yarısında açıklamayı planladıkları Orta Vadeli Program (OVP) hazırlıkları çerçevesinde, son dönemde iş dünyası temsilcileriyle istişareleri sürdürdüklerini Türkiye’nin yatırımlar için cazip bir ülke olduğunu söylemiş… Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise bazı Japon şirketlerinin temsilcileri ile bir araya geldiğini duyurarak önümüzdeki aylarda Japon yatırımcılarla daha geniş çaplı görüşmeler yapmak üzere Japonya’ya gitmeyi düşündüğünü açıkladı. Bu ve benzeri açıklamalar her gün var. Olacak, gelecek, yapılacak, en büyük biziz! Cümleleri anlamlı bulacak olursanız, kelimeler arasında geçen uzun dönem ilişkili ipuçlarını bulmak imkansız kadar zor.

Beğendiğim ve değer bulduğum yazı ve söyleşileri biriktiriyorum. Eski diplomat ve zekasıyla ABD dış politikasını bir zamanlar yönlendiren Henry Kissinger’in 2018 yılında verdiği bir söyleşiyi saklamışım.  Yeniden göz attım; bugünlerde 100 yaşında olduğunu sanıyorum Kissinger’ın 5 yıl önce, “Bence dünya için çok ama çok ciddi bir dönemdeyiz,” diye günümüzü tanımladığı söyleşide kendisine kiminle çalışmaktan etkilendiği sorulmuş. Diplomatik beyni kendisiyle yarışan dönemin ulusal güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski’ye işaret etmiş. “Zbig öldüğünde, eşine gönderdiğim taziye notumda hiçbir ölümün beni onunki kadar etkilemediğini yazdım.” diyor Kissinger. Söyleşi tahmin edeceğiniz gibi çok renkli ben kısa bir bölümünü sizinle paylaşacağım; “İkimiz de dünya düzenine ilişkin fikirleri zamanımızın en önemli sorunu olarak görüyorduk. Farklı fikirlerimiz vardı ama her şeyden önce diplomasiyi etki düzeyine yükseltmekle ilgileniyorduk. Bugün bir tartışma yok. 1940’larda Avrupalı liderlerin net bir yön duygusu vardı. Şu anda çoğunlukla sadece beladan kaçınmak istiyorlar.”

Ne dersiniz kısa vadeli bakış açısı daha iyi özetlenebilir mi?

Eski Yunan Stoacı filozof Epictetus “Konuştuğumuzdan iki kat daha fazla dinleyebilmek için iki kulağımız ve bir ağzımız vardır” demiş.

Pek çok anlam çıkarılabilir ki, günümüze kadar çok çok anlam üretildi. Ben buradan, dinledikçe gelişir akılcı kararlar alırsın… konuştukça konuşurken yalnız kendi sesinle kalır ancak bugünden yarına kararlara imza atabilirsin gibi anlam çıkarmak istiyorum.

Uzun vade diyalog, farklı perspektiflere açık bir zihin demek. Dünyayı bizimle aynı fikirde olmadıklarımızın gözünden görmemiz gerekmez demek…

Barrick Gold Toronto merkezli, 13 ülkede 16 işletme sahasıyla altın ve bakır üreten bir madencilik şirketi. Arjantin, Kanada, Şili, Fildişi Sahili, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Dominik Cumhuriyeti, Mali, Papua Yeni Gine, Suudi Arabistan, Tanzanya, Amerika Birleşik Devletleri ve Zambiya’da maden işletmeleri bulunuyor. Barrick Gold CEO’su Mark Bristow’un Financial Times’da bir söyleşisine denk geldim. Ne şahsen kendisi ve şirketi ne değerli madenler ilgi alanımda olmasa da söyledikleri, Norveç ve Körfez devlet fonlarının gösterdiği başarıları ifade eden haberlere yüklediği anlamdan dolayı ilgimi çekti. Diyor ki Bristow, “Batılı fon yöneticileri” – bence ezber bozma zahmetinden kaçınan herkes- “hızlı getiri elde etmeye odaklılar.”

Hemen yazının girişinde örnek verdiğim Suudi Arabistan’ın Kamu Yatırım Fonu’nu (PIF) döneyim. PIF kısa vadede getiri sağlamayabilecek ancak temiz enerji geçişi için hayati metallerin üretimine yardımcı olacak projeleri değerlendiren bir yatırım örneği kullanıyormuş. Bu arada Suudi Arabistan fosil yakıt kaynaklarının en büyüğüne sahip. Hatırlatmaya bile gerek yok… Geleceği petrol esaretinden kurtarmak için uzun vadeli yeni yollar arıyorlar. Bristow’un söyleşisini okurken şöyle bir detay dikkatimi çekti; Batı miyop, anlık hazlarla hareket ediyor dedikten sonra  PIF’i ve Suudi madencilik şirketi Ma’aden’i gözüne kestirmiş; Pakistan’da dünyanın en büyük geliştirilmemiş bakır yataklarından biri olan Reko Diq maden yatağına ortak olmalarını umduğunu söylüyor. Ma’aden ve PIF, hisse alımıyla çoktan ilgilenmişler bile. Dünyanın en büyük ikinci altın üreticisi olan Barrick, madenin %50’sine sahip ve geri kalanı Pakistan hükümeti ve yerel yetkililerin elinde bulunuyor. Reko Diq’in geliştirilmesi, temiz enerjiye geçiş için hayati önem taşıyan araba aküleri, elektrik motorları ve güç kablolarında kullanıldığı için önümüzdeki on yıl içinde talep artışı beklenen bakır üretimini artıracak. Suudi Arabistan da geçtiğimiz ay, temiz enerjiye geçişin temelini oluşturan bakır, nikel ve lityum gibi kritik mineraller için küresel çapta girişilen mücadeleye ilk önemli adımını attı. Ma’aden ve PIF ortak girişimi, Brezilyalı madenci Vale’nin baz metaller işindeki %10 hissesini 2,6 milyar dolara satın aldı.

Dünya bu eksende hareket ediyor…

ABD Hazine eski Bakanı Larry Summers’ın “Çok aptal var. Etrafınıza bir bakın.” Sözleri olay olmuştu… Stanford Üniversitesi profesörlerinden tarihçi Robert Proctor, cehaletin akademik çalışmasını tanımlamak için Yunancadan türetilmiş “agnotoloji” terimini akademik kullanıma sokmuştu. Proctor, 2016 yılında “cehaletin altın çağında yaşıyoruz” demişti. Gazeteci yazar Tim Harford’a göre bu çağın üç unsuru vurgulanmaya değer birincisi, dikkat dağıtma. İkincisi, siyasi kutuplaşma üçüncüsü ise ikisinin birleşmesinden oluşan komplo düşünce sistemi. Cehalet bana kalırsa kısa erimli düşüncenin kaynağı. “Cehalet ortadan kaldırılabilir mi?” derseniz, ülkemizde geldiğimiz boyutuyla durum ortada; kolay değil.

Bu arada kısa vadeciliğe karşı sesi en gür çıkanlar şaşıracaksınız ama büyük yatırımcılar. Örneğin Warren Buffett, JPMorgan Chase’den Jamie Dimon, BlackRock CEO’su Larry Fink! Tabii onlar piyasayla daha fazla ilgileniyor ve açıklamalarını piyasa koşullarına göre şekillendiriyorlar. Bir tıkla Google’layın dünya kadar açıklamalarıyla karşılaşacaksınız. Şirketlerin 3 aylık bilançolarla önlerini göremediklerini daha uzun erimli düşünmeleri ve ufka bakmaları gerektiğini iddia ediyorlar.

Bu yazıyı yazdığım tarih 17 Ağustos. Merkez üssü Gölcük olup 20 bin civarında vatandaşımızı yitirdiğimiz depremin yıl dönümü. Uzun vadeli düşünebilseydik kısa bir zaman içinde hala kaç kişinin öldüğü konusunda emin olamadığımız merkez üssü Kahramanmaraş olan bir başka depremi yaşar mıydık?

Hayat çok kısa, hayatta kalabilmenin formülü ise uzun dönemli düşünce. Peki ne olabilir bunlar, her şey parayla mı ölçülmeli?… Ne münasebet! Daha kolay algılayalım diye verdiğim zengin fon örneklerine hayatta kalabilmek için deprem, yangın, çocuk işçilik, genç işsizlik, kadın cinayetleri, yoksulluk, yaşlılık… ve daha saymak istediğim pek çok konu olsa da hayal gücünüze bıraktığım maddelerle nokta koymak zorundayım.

Hayat kısa, hayatta kalabilmek için uzun uzun vadeli stratejilere bunun için eğitimli halka ihtiyaç var.

 

 

 

 

 

 

 

Paylaş