Fikir Buluşmaları’nın Konuğu Eralp Caner

Uzun yıllar boyunca pek çok kuruma strateji ve iletişim alanında profesyonel hizmet veren Eralp Caner, artık entelektüel kazanımlarını ve tecrübesini insanlığa yardım etmek için kullanıyor. Nasıl mı yardım ediyor? Değişim Yöneticiliği yaparak… Peki Değişim Yöneticisi ne yapar, neyi nasıl değiştirebilir. Birlikte öğrenelim.

 

Yaprak Özer: Fikir Buluşmaları’ndayız konuğum; Eralp Caner.  Önceki hayatında pazarlama, reklam, stratejist kimlikleriyle hepimizin yakından tanıdığımız birisi. Yeni hayatında sevgili Eralp ne var?

Eralp Caner: Sorduklarında espriyle karışık ben ne deveyim ne kuşum, deve kuşuyum diye cevap veriyorum herkese. Aslında bütün kurumsal tecrübemin ve bütün disipliner tecrübelerimin hepsini akıttığım enteresan bir yere geldik. Benim bütün kariyerim boyunca uğraştığım şey insan zihniydi.

 

Yaprak Özer: Algı değil mi?

Eralp Caner: Algı sistemini farklı açılarda tanıyıp, algının değiştirilmesi ile alakalı derinlemesine mekanizmaların neler olduğunu keşfetmeye başladığım zaman, olay kitle algısını etkileyip satın almayı gerçekleştirip, harcanan parayı artırmayı sağlamanın ötesinde, insanın gelişimine odaklanmaya başladı.

Yaprak Özer: Kurumdan bireye mi döndü?

Eralp Caner: Kurumdan bireye döndü. İş ve bireysel bazda değişim yöneticisiyim. Değişim yöneticisiyim aslında ve asıl ilgi alanım ve çalışma alanım da bu değişimi sağlayan ve değişimi engelleyen veya bu değişimi yeterli kılıp yetersiz kılan yani zihin dediğimiz o kocaman yazılımlar bütününün içerisinde çalışıyorum. Aslında biraz komplike gibi duyulsa da yaptığım şey insanlara istedikleri yerlere gitmelerinde zihinsel olarak destekleyebilecek otomatik mekanizmaları kurduruyorum.

Yaprak Özer: Bunun adı zihin formatlamak mı?

Eralp Caner: Zihin formatı benim sevdiğim bir şey değil. Değişim…

 

Yaprak Özer: Bireysel mi kurumsal mı?

Eralp Caner: Birey olarak, kurum olarak, toplum olarak, dünya olarak… içinden geçtiğimiz ve değişip adapte olmamız gereken yeni ekonomik, çevre, psikolojik, stres ortamlarına baktığım zaman değişimin aslında hiç bitmeyen bir proses olduğunu anlamak çok kolay.

 

Yaprak Özer: Peki hastalık mı yaratıyor? Nereye doğru algımızı geliştirmemiz lazım?

Eralp Caner: Oraya nasıl adapte olduğuna göre değişir aslında. Biraz sofistike ve yukarıdan bir konuşmaymış gibi duyulsa da aslında hikayemiz çok basit. Ortamın gereklerine doğru cevap verip istediğimiz istikamette doğru performans üretebilmemiz için bizimle beraber çalışan ya da yaşayan insanların zihinlerinin değişime izin verecek şekilde modellenmeleri gerekiyor.

Yaprak Özer: Anladığım kadarıyla bitmeyecek ihtiyaçlardan söz ediyoruz: performansı artırmak.

Eralp Caner: Tabii. Performans artırmak veya değiştirmek. Vizyoner kurumlar şunun idrakindeler: insanla çalışıyoruz. Çalıştığımız, performansı beklediğimiz, komponent insan. İnsanın kendi algıları kadar performans gösterebildiğini kabul etmek lazım. Algı dediğimiz şey harcı alem kullanılan bir terim: zihinler formatlanıyor, algılar yönetiliyor, manipülasyon var, etiketler var. Algı dediğimiz şey bizim hayatta herhangi bir reaksiyon ya da bir tepki üretebilmemiz için ortamı, kişiyi ya da olayı kendi duyularımızla, bilgisayarımızın içerisine alıp, daha önce öğrendiklerimizle ve bu öğrendiklerimizin çıkarımı olan inançlarımızla yoğurup, bir duygu üretip, o duygudan da bir aksiyon çıkartmamız.  Performans her şey bu arada. Fiziksel sağlık da bir performans, huzur da bir performans, başarı da bir performans, ilişki de bir performans, uyku bile bir performans.

 

Yaprak Özer: Yani performanstan yalnızca satış rakamlarını anlamayacağız.

Eralp Caner: Anlamayacaksınız. Çünkü satış rakamları da performanslardan sadece bir tanesi. Bir yöneticinin özel hayatında, hatta anne babasıyla ilgili çözümleyemediği ve çözümleyemediği için psikolojik ve performans dünyasında engel olarak duran birtakım inançlarını dönüştürmesine yardım edip, dönüştürttüğünüzde iş performansından tutun, hayatındaki bütün alanlarındaki performanslarına değmiş oluyorsunuz. Kişinin kendisini ve hayatı ve işi ve sorumluluğu, beklentilerini algılamasıyla ilgili her şeye müdahale edebilmek mümkün.

Yaprak Özer: Limitlerini mi ortadan kaldırıyor?

Eralp Caner: Henry Ford’un çok sevdiğim bir sözü var. Ford diyor ki “Bir şeyi yapabileceğinize inanabilirsiniz ya da yapamayacağınıza inanabilirsiniz, haklısınız”. O kadar doğru ki. Tarihteki bütün başarılı liderlere bakın, hepsi davalarına sonsuz bir inanç halindeler. Ve inandıkları için bunu yaratabiliyorlar.

 

Yaprak Özer: Kurumsal çalışmalarınız nasıl anlatılıyor, algılanıyor, ne kadar seanstan oluşuyor?

Eralp Caner: Bugüne kadar yaklaşık 3. bin bireysel vak’a ile çalıştım. Bunların içerisinde ciddi sağlık problemleri var, çünkü iyileşmek de bir performans. Aslında kişinin inandığı kadar gerçekleşen bir performans.  İnsanlara bu makinenin nasıl çalışıyor olduğunu anlattığınızda ve o makinedeki bir takım temel yazılımları değiştirmelerine yardım ettiğinizde ki bu sadece bilinç seviyesinde gerçekleşemiyor. Bilinç dediğimiz şey, performansımızın sadece yüzde 3’ünü yönetiyor ki, yüzde 3 de bayağı iyi bir rakam. Yüzde 97 performansımız ise otomatik sistemlerimiz tarafından yönetiliyor.

 

Yaprak Özer: Yani geçmişte öğrendiklerimiz, bize anlatılanlar.

Eralp Caner: Geçmişte öğrendiklerimiz, inandıklarımız, yaşadığımız tecrübeler sebebiyle ürettiğimiz inançlar. Yani bireysel bazda baktığınızda bir insan gerçekten iyileşeceğine, bilinç dışı seviyede inanabiliyorsa, o zaman o bilinç dışı bölüm zaten bütün hücrelerini yöneten otomatik bölüm olduğu için sistemini ona göre programlıyor.

Yaprak Özer: Bir makineyi ayarlarına döndürmekten mi söz ediyoruz?

Eralp Caner: Tabii ki, fabrika ayarlarına döndürmekten söz ediyoruz.

 

Yaprak Özer: Her şeyimiz doğuşta iyi ama üzerine koyduklarımızla mı yolumuzu kaybediyoruz?

Eralp Caner: Aynen öyle. Bilinç dışı bölümümüzün herhangi bir değerlendirme yetisi olmadığı için yaşadığı tecrübeyi, olduğu gibi literal kabul edip, bunlar da 0-6 yaş arasında gerçekleştikleri için 6 yaşında bir çocuğun bilinç seviyesiyle inanca dönüştürebiliyor arka tarafta. Bütün hayatımızın yüzde 97’sini, ortalamada 6 yaşında bir çocuğun bilinç seviyesiyle edinmiş olduğu temel programlamalarla  tekrar ve tekrar ve tekrar yaşıyoruz.

Yaprak Özer: Performansı ne etkiler?

Eralp Caner: İnançlar.

 

Yaprak Özer: İnanç deyince ne anlamam lazım?

Eralp Caner: Kısıtlayıcı inançların veya destekleyici inançların olabilir. Yapabileceğine inanıyor olabilirsin, yapamayacağına inanıyor olabilirsin.

 

Yaprak Özer: İnanç deyince dini inançtan söz etmiyoruz.

Eralp Caner: Hayır, hayır.

Yaprak Özer: Yapabileceğine ait, aslında inanç demek. İnanç değişir mi?

Eralp Caner: Değişir tabii ki.

 

Yaprak Özer: Nasıl değişir?

Eralp Caner: Muhtelif modeliteler var. Ben bilinç dışı bölümde yüzde doksan yedi performansı yöneteni kullanıyorum zaten kendi pratiklerimde.

 

Yaprak Özer: Peki inanç değişirse o zaman ortaya çıkan kişi yeni bir ben olabiliyor mu?

Eralp Caner: Tabii, insanın kendisini yeniden programlayabilmesi mümkün. Biz aslında hayatın programladığı bilgisayarlardan ibaretiz. Abd’de Türkiye’de de “Yeni bir Ben” başlıklı konuşma yapıyor ve bu olguyu anlatıyorum.

Yaprak Özer: Yeni Bir Ben’le fabrika ayarlarına mı dönüyor?

Eralp Caner: Bununla ilgili hem fiziksel sağlık performansında hem iş performansında hem bir sürü değişiklik görüyoruz zaten hayatında. Fiziksel değişiklikler görmeye başlıyoruz.

 

Yaprak Özer: Yeni Bir Ben’e ulaşmayan insanların çıkışı var mı?

Eralp Caner: Çok fazla yok, özellikle bugünün ortamında şöyle bir şey gerçekleşiyor: belki bu enteresan olabilir bu arada iş dünyası için. Zaten stresli bir ortamdayız; birçok açıdan, güvenlik açısından, ekonomik açıdan vs. ve insanların stres algıları performanslarını engeller. Normalde bu stresli ortamdan çıkabilmek için iki misli çalışmaları gerekirken stres algıları sebebiyle yarı kapasitede çalışır vaziyetteler. Ve bunu değiştirmek için, bu faciti kırabilmek için zaten bu tür programlarla desteklemek durumundalar çalışanları, hepsi insan.

 

Yaprak Özer: Her coğrafyada hayatımızdaki teknolojik gelişmeleri, rekabeti daha fazla hissediyoruz…

Eralp Caner: Piyasa, ekonomi, güvenlik… hepsi. Azalmayacak. Dolayısıyla bizim ona bir adapte oluyor olmamız lazım, azaltabilmek için. Kendi hayatımdan hareket ediyorum. Ben anlattıklarımın hepsini bizatihi yürümüş biriyim.

 

Yaprak Özer: Bazılarının geçişe ihtiyacı olmayabilir.

Eralp Caner: Bazılarının olmayabilir evet ama hayatta daha iyiye değişmek istemeyecek bir zihin tanımıyorum ben.

Paylaş