“They Hate You” Oldu mu Sana “They Hug You”

Başarı Hikayeleri’nin konuğu THY Genel Müdürü Doç Dr. Temel Kotil ve reklamcı Serdar Erener oldu. Bana özetle bu yazıya koyduğum başlığın serüvenini anlattılar: “They Hate You” nasıl “They Hug You” oldu? Röportajın sonunda Erener, “bizi izlemeye devam edin” dedi. İzliyoruz.

Türkiye’nin başarı hikayelerine ne kadar aç olduğunu, bu programı yaparken bir kez daha görüyorum. Uluslararası kriterlerde başarılı örneklerle Türkiye’nin çıtasını bir an önce yukarı çekmek gerektiğine inanıyorum. Başarı Hikayeleri programında yapmak istediğim en önemli şey ise, ekonomik başarılarla övünmeye başlayan Türkiye’de sosyal, siyasal, küçük, bireysel ve diğer başarılar olduğunu da göstermek. Başka Türkiye yok.

Yaprak Özer: THY Türkiye’nin hızla büyüyen şirketlerinden bir tanesinin değil mi?

Temel Kotil: Yalnız olmak istemeyiz. Bütün şirketlerimiz iyi ve hızlı büyüsün ama pazarda çok iyi yol aldık. Bir iç hat uçuşlarımız var ki; o bizim toplam gelirin yüzde 21’ini oluşturuyor ama asıl fırtına yurtdışında. Avrupa birincisi olduk ama Türkiye’nin tüm şirketleri Avrupa birinci olmak mecburiyetinde. Hepside inşallah olacaktır.

Yaprak Özer: Eskiden herkes kısaltmalarla dalga geçerdi. THY içinde “They Hate You” denilirdi. Buradan çok kısa zamanda herkes birden yıldızlar takımı haline geldi. Bu başarının sırrı nedir?

Temel Kotil: Şimdilerde “They Hug You” deniliyor. Yani Türkçesi “sizi kucaklıyor”. Aslında başarı çok basit, 21 Mayıs 2006 yılında biz özel şirket olduk. Eskiden kamu şirketiydik, yanlış anlaşılmasın kamuya karşı değiliz ama içinden gelen biri olarak bürokrasiye karşıyız.  Bürokrasi ile yönetilen şirketlere dua ediyoruz. 21 Mayıs’ta özel şirket olunca hisselerimiz borsada satıldı. O zaman 14 bin kişiydik, şuanda on altı bin kişiyiz. Karar verdik; “patron değiş” dedik ve gerçekten değişti. Parayı veren patrondur ve para kimden geliyordu? Yolcudan geliyordu. Biz de yolcuyu tam ortaya oturttuk, merkeze koyduk. O günden beri yolcuyu dinliyoruz.

Yaprak Özer: Ne demek dinlemek?

Temel Kotil: İhtiyaçlarını yani. İpek Yolu’ndan bahsedeyim size; İpek Yolu’nda Türk tacirler bozkırlarda at yetiştirirlerdi ve bunları Çinlilere ve Japonlara satarlardı. Onun yerine de ipek ve baharat alırlardı. Buhara üzerinden Anadolu’ya ve oradan da Avrupa’ya satılırdı. Tacirlerin bir kuralı vardı: sattıkları malı, kendileri alır gibi satarlardı. Aynı zamanda hem alıcı hem satıcı olurlardı. Bu ne demek? Aslında müşteriyi merkeze oturtmak demek.

Yaprak Özer: Ben genellikle iletişimcilerin böyle konuştuğunu düşünürdüm ama Temel Bey bize ders verir gibi anlattı. Ne diyorsunuz?

Serdar Erener: Temel Bey satıcılıktaki en önemli şeyi söyledi: müşterinin yerine kendinizi koyduğunuz zaman yapacağınız işi çok daha iyi yapıyorsunuz. Bu bizim birinci kuralımızdır.

Yaprak Özer: Peki, Türk Hava Yollarının reklamcısı olarak şirketin başarısının püf noktası nedir?

Serdar Erener: Ben onu Temel Bey gibi anlatamam ama bize dönük yanını söyleyebilirim. Reklamcı aradılar ve bizleri seçtiler. Şu ana kadarda yanlış yapmamışlar gibi gözüküyor. Daha iyi işler yapacağız, önümüzde uzun bir yol var. Henüz başlangıçta, sıfır noktasında olduğumuzu düşünüyorum. Ama zaten şirketler de  insanlar gibi organizasyonlar… Bir bütün o. Bir yeri doğru olunca diğer yeri kolay kolay yanlış olmuyor. Top yekûn bir başarı oluyor ki, bizi de aralarına kattılar. Bizde o başarıya katkıda bulunuyoruz.

Yaprak Özer: Haklısınız şirketler insan gibi…  Şirketlerin başarısı da, başarısızlığı da aslında bu noktada önemli.  Onu şekillendiren kişiler oradan ayrıldığında eğer şirket devam ediyorsa orada ciddi bir başarı var. Sizden sonra da devam edebilecek mi?

Temel Kotil: Tabi kurumsal olmakla ilgili bu durum. Şirketler aslında bir canlı topluluğudur, birden çok çalışanı olduğu için. Bizim on altı bin çalışanımız var. Teknik A.Ş. hisseleri bize ait olduğu için, alt şirketi de katıyoruz. Tabi diğer şirketlerimiz de var ama hissedar olunca katmıyoruz. On altı bin kişi tek yürek olunca sonucu alabiliyor. Geçenlerde  Fransa’daki ödül töreninde Lufthansa, Swiss ve THY sadece bu üçüydü finale kalan. Avrupa’nın en iyi hava yoluna dahil edildik. Bu böyle kendi kendine olan bir şey değil: 18,8 milyon yolcuya birçok dalda yapılan anket var. Dünyadaki yolcular bizi seçtiler. Birçok dalda ikinciydik ama biz ikincileri saymıyoruz ve birinci olmamız gerektiğine inanıyoruz. Dediğim gibi burada yolcuyu dinlemek gerekiyor. Merkeze neyi yerleştirirseniz o gelişir.

Yaprak Özer: Temelleri sağlam bir şirket olduğunu söylemek istiyorsunuz anlaşılan. DNA’sını değiştirdik diyebilir miyiz?

Temel Kotil: Hep beraber çalıştık. Birçok proje yaptık, bir sürü iletişim kurduk. Tek söylediğimiz şu: “en iyisi olmak istiyoruz, istiyorsak oluruz!”

Yaprak Özer: Olabilir miyiz? Reklamla bunu anlatmak nasıl bir şey? Reklamın mutfağı farklı çalışıyor değil mi?

Serdar Erener: Suyun başı şirkettir, hizmettir ve maldır. Yani o şey iyiyse biz reklamcılar, o şeye anlam katmanları katabiliriz ve insanların daha çok sevmesini sağlayabiliriz.

Yaprak Özer: Peki, mal iyi değilse onu satmak mümkün mü?

Serdar Erener: Asla! Kim satarım diyorsa, yalandır. Bence bizim mesleğimizin en yanlış kanaati odur. Reklamcıya verin, o kötü malı satsın gibi bir şey yoktur. Suyun başı ürün ve hizmettir eğer iyiyse, biz onu semboller dünyası ile anlam katabiliriz. Ürünün akıllara ve kalplere daha iyi yerleştirecek sesi, yüzü, görüntüyü, videoyu neyse buluruz ama önemli olan ortada satılacak önemli bir şey olması.

Yaprak Özer: Şunu da düşünmek mümkün; madem bu kadar iyisiniz neden reklama bu kadar para harcıyorsunuz? Neden reklam bu kadar önemli diye sorabilirler.

Temel Kotil: Dünya çok büyük. Gerçi günümüzde küçük bir köy haline gelmeye başladı. Bizim amacımız bu yeryüzünde kaç insan varsa her birinin bizi tanımasını istiyoruz.

Yaprak Özer: Her birinin! Hiçte mütevazı değiliz bu noktada.

Temel Kotil: Ama ihtiyacımız var. Dünyada sekizinciyiz, uçtuğumuz nokta sayısında 143 yurtdışı noktası uçuyoruz ve 150’ye geliyor yakında. Bu kadar çok yere uçuyorsanız; dünyada da bu kadar tanınmanız gerekiyor. Çok enteresan reklamlarımız var. Afrika bizim için çok önemli, anımsar mısınız, Afrika’da bir bayan küpe olarak bizim etiketi kullanmıştı, onu da kullanmıştık.

Yaprak Özer: Neden Afrika bu kadar önemli?

Temel Kotil: Türkiye’ye gelen yolcuları biz taşıyoruz. Ciddi bir mesafe aldık ve pazar payımız yüzde 40’dan yüzde 65’e kadar geldi. Yüzde 100’e de getirebiliriz bu sayıyı ama orada sayı hala sınırlı kalıyor. Bizim çok iş yapmamız gerekiyor ki dünyada ilk ona girelim diye ve hiç kolay bir iş değil bu. Şuanda her yüz yolcunun otuz sekizi transfer yapıyor. İstanbul’a geliyorlar bir gün kalıyor, yarım gün kalıyor ve buradan devam ediyorlar. Afrika’da öyle noktamız var ki; Dakar mesela yüzde 90’ı transfer. Yalnızca on yolcu İstanbul’a geliyor, doksan yolcu devam ediyor. Afrika ve Ortadoğu transferi çok olan yerler. Oraya sefer koydukça, bizim transferi artırma şansımız artıyor.

Yaprak Özer: Aslında anladığım özetle şu;  siz detayları gördünüz ve oraları işlemeye başladınız, ne diyorsunuz?

Serdar Erener: Temel Bey bize anlattığı zaman kafamızda ışık yanar gibi oldu. Bir şey yapıldıktan sonra çok basit gelir ya, şimdi Temel Bey de bizim stratejimiz şu diye anlatınca “Aaa, gerçekten de bunun yapılması lazım” dedik. Batıdan doğuya doğru, doğudan batıya doğru İstanbul’u merkez aldığınızda çok güzel bir tünel var. O tüneli THY çok yaratıcı kullanıyor.

Yaprak Özer: Temel Bey, siz aslında uçak mühendisiniz. İstanbul Teknik Üniversitesi, Uzay ve Havacılık Bölümü mezunusunuz… Yetmemiş, Amerika’ya gidip iki master yapmışsınız; uçak mühendisliği ve makine… Akademik kariyerden nasıl oldu da, THY’ne geçtiniz?

Temel Kotil: 1991 yılında doktoramı aldım ve Türkiye’ye geldim. Normalde bugün uçak yapacak olan şirkette çalışacaktım çünkü onun bursuyla okumuştum. Fakat görüşmelerden sonra, o sırada uçak yapmadıkları için beni üniversiteye tekrar yolladılar, hoca olarak başladım. Akademide iyiyim, övünmek gibi olmasın, çalışmalarım oldu Michigan’da. Ama İTÜ’ye gelince pek araştırma yapma imkanım olmadı, çünkü hemen idari görevler yüklediler. Dekanımız sağ olsun, sen Amerika’dan geldin, bunları bilirsin; ders programı, bölüm başkan yardımcılığı, dekan yardımcılığı, bilgisayar komisyonu derken, bizim akademik çalışmalarımız vakit sebebiyle azaldı. Tabi böyle yöneticilik başladı, büyükşehirde de üç yıl kadar yöneticilik yaptım. Dolayısıyla kader bizi yönetici yaptı. Bir ay kadar önce bir ödül aldım, akademiden gelip de yönetici olarak başarılı olduğum için uluslar arası bir madalya verdiler bana.

Yaprak Özer: Serdar Bey, sizin de eğitim hayatınıza Robert Koleji, arkasından Boğaziçi tarih ama öncesinde bir Ankara Siyasal Bilgiler giriş çıkışı var.

Serdar Erener: Benim için asıl okul Amerikan okuludur. Oradan ne aldın diye sorarsanız: en fazla özgüven aşısı aldım. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum, kendi çocuklarımız içinde. Boğaziçi Üniversitesine gittim ve orada tarih okudum. Aslında bir çeşit entelektüel hayat sürdüreceğim diye düşünürken,  kendimi iş hayatında buldum. Aslında bakarsanız, bu konuda da şanslıydım. Resim çizebiliyordum ama ressam değildim, müzikten anlayabiliyordum ama müzisyen değildim, elim kalem tutabiliyordu ama yazar değildim. Hiçbiri olamayınca, bunların hepsini içinde bulunduran bir işte buldum kendimi, bu sebeple şanslı olduğumu düşünüyorum. İşimi çok sevdim.

Yaprak Özer: Başarının sırrı nedir?

Serdar Erener: Ben hem çocuklarıma hem birlikte çalıştığım insanlara öğrendiğim bir şey anlatıyorum; ismini şuan hatırlayamadığım bir Polonya asıllı bir psikolog var. Bu adam bir kavram attı ortaya ve şunu yapmış; insanlara defter vermiş ve “bana sabah uyandığınız andan, uyuduğunuz ana kadar kendinizi en iyi hissettiğiniz anlarda ne oluyorsa onları yazın” demiş. Binlerce insan bunu yapıyor ve bunları deşifre ediyor. Ortak an şu: İnsanın yapmaktan zevk aldığı, yapabildiği ve aynı zamanda da sınırlarını zorlayan şeyi yapma hali. Ben çok şükür kendimi bu şekilde yaşıyormuş gibi hissediyorum.

Yaprak Özer: O an sizde 24 saat içerisinde, Serdar Bey gibi mi hissettiriyor?

Temel Kotil: Başarılı olmak için sevmek gerekiyor. İyi ve kötü meslek yoktur; ne iş yaparsak yapalım seviyorsak, aşık oluyorsak fark oluşturuyoruz. Başarı zaten farklı olmak, fark yaratmakla ilgilidir. Sevginiz işe direkt yansıyor. Küçük bir anekdot anlatayım; bizim kabinde arkadaşlarımız, kabinde hizmet ederler. Bazen yardım etmek için giderim… yaptırmazlar. Arkadaşlardan bir tanesi troyley sürüyor, yolcunun biri ayağını koridora uzatmış ve çarpıyor. Bizim kabindeki arkadaş devamlı özür diliyor defalarca,  yolcu da diyor ki: “dilin özür diliyor ama gözünde bu ayağının ne işi var burada diyor”. Aslında yansıyor.

Yaprak Özer: Ne kadar işlerin içindesiniz? Her an bir çalışanın karşısına çıkabilir misiniz?

Temel Kotil: Tabii ki, her an karşılaşabiliriz, tokalaşabiliriz, toplantı yapabiliriz.

Yaprak Özer: Tatil yaptınız mı, yapabiliyor musunuz?

Temel Kotil: Zihninizin 24 saat yorgun olmaması lazım, bu yüzden dinlenmek şart. Hafta sonları yapıyoruz, yapmak gerekiyor.

Yaprak Özer: Siz yapıyor musunuz? Ya da sizin için tatil ne?

Serdar Erener: Benim için tatil sadece yatmak değil, o sırada bile yazmak, düşünmek hayatı sorgulamak yani beyni doldurmak.

Yaprak Özer: Bu tatillerde; THY, nasıl dünya markası olur diye düşündüğünüz oluyor mu?

Serdar Erener: Temel Bey nasıl düşünür bilmiyorum ama bizim meslek de serbest zamanda da hiç beklemediğiniz biranda bir şey gelmesidir. Aslında yöneticilikte de bence öyledir. Akın Öngör anlatırdı; yöneticilik yaparken hafta sonları yurtdışına gittiğinde yürürmüş ve havaya bakıp, “banka için ne yaparım” diye düşünürmüş. Benim böyle bir olayım yok ama sabahları saat 6 ve 7 arasında neyi nasıl yaparım diye düşündüğüm ve uğraştığım oluyor. Ama sorumsuzca düşünüyorum yani tanımlanmamış problemler hakkında çözümler buluruz, sonra da o problemleri buluruz.

Yaprak Özer: THY, bir dünya markası olabilir mi? Mutlaka gitmek istediğiniz bir yer vardır; şuan neredesiniz ve nereye gitmek istiyorsunuz?

Temel Kotil: Bir dünya markasıyız ama büyüklükle de ilgisi var tabi. Yani bir dünya markası olmak için oraya da gitmiş, uçmuş ve hizmet vermiş olmak gerekiyor.

Yaprak Özer: Uçmadığımız çok yer var sanırım.

Temel Kotil: Evet, çok yer var ama hedefimiz; İstanbul, dünyanın en kolay ulaştığı şehir olsun. Çok idealı bir olay ve şu an 190 noktaya uçuyoruz. Coğrafya çok yardımcı oluyor, çok ortadayız ve yurtiçi ve yurtdışı olarak 190 noktaya uçuyoruz. Paris’le yarışıyoruz, ki o da 260’da. 2023 yılı olmadan yakalarız çünkü 70’den geldik buralara.

Yaprak Özer: 2023 yılının planını yapmışsınız ama şuan 2015 yılını yaşıyormuşsunuz. Ne demek bu?

Temel Kotil: Daha hızlı gidiyoruz demek. 2015 yılındaki verileri yakaladık ve öyle devam ediyoruz.10 milyon yolcudan bugün 32 milyon yolcuya geldik, bir buçuk milyon cirodan inşallah bu yıl iki milyon dolar ciroya geleceğiz. Hızlı gelişiyoruz.

Yaprak Özer: Dünya markası bildiğimiz bir iki dünya markası hava yolu var.

Serdar Erener: Literatüre bakarsınız bu işi en çok kıvırmış marka Singapur.  Hava yolları markalaşma konusunda çok kolay bir hizmet demeti değil.

Yaprak Özer: Bizden farkı nedir? Daha önce mi yola çıkmışlar?

Serdar Erener: Tabi, çok önceden yola çıktılar. Ayrıca, önemli temel doğruları iyi yaptılar. Dediğim gibi marka oluşturmak aslında bir semboller dünyası, bir işaretler sistemi oluşturmak demek. Onlar en başta ortaya bir hostesi koydular, ona belli bir giyim kuşam, makyaj ve davranış (yere çökerek konuşmak gibi) sesini ve görüntüsünü oluşturdular ve istikrarlı davranış sergilediler. Yönetimler geldi geçti ama “Singapur Girl” orada, reklamlar orada ve en ufak bir sapma yok. Doğru marka yönetimi aslında hep aynı şeyi karşındakini sıkmayacak şekilde tekrarlama sanatıdır. Aslında propaganda sanatı budur. Bizde aynı şeyi şuanda bu dünyayı kurgulamaya yeni başladık. Biz Temel Bey ile ilk stratejik öneri toplantımızda dedik ki; dünya pastasından büyük pay almak, demin bahsettiğimiz İstanbul’dan sıçrayarak dünyanın sağına soluna gidenler turistler oldukları kadar, onlardan daha da önemlisi iş insanları! Hava yollarının kar marjinallerini aslında bu iş insanları yukarıya çekiyor. Bizde dedik ki; bu iş insanlarını öne alarak, daha ziyade onları da etkilemek için duruşumuzun arkasında her ülkenin kendi başarı hikayeleriyle markamızı yan yana getirelim. Bunun en başarılı örneklerinden birini son 5-10 senedir çok iyi bir kampanya ile Mandarin Otelleri yaptı. Bakın mesela son iki toplantıdır konuşuyoruz; Almanya gibi çözmemiz gereken önemli bir hedef var. Almanya, THY için çok önemli ve bizim oradaki markamızı büyütmemiz Almanların gözünde de yüceltmemiz gibi bir hedefimiz var. Bu işi çözeceğiz ve bu arada da dünyanın diğer coğrafyaları, Kuzey Amerika ve Afrika gibi… Avrupa var, aslında Avrupa bir bütün zannediliyor ama Avrupa diye bir yer olduğundan pek kolay bahsedemeyiz.

Temel Kotil: Avrupa bizim ve Türkiye için çok önemli. Ne kadar krizler olsa bile para kaynağı.

Yaprak Özer: Anladığım kadarıyla THY krizi sevdi çünkü başka hava yolları belirli yolları kapatırken, siz arttırdınız. Bu sizin stratejiniz anladığım kadarıyla.

Temel Kotil: Singapur özeli de aynıdır. Bir pazara girmeniz gerekiyor ve yolcu sayısı her zaman yüzde 20 şeklinde artmıyor. Bu dünyadaki artış yüzde 3-yüzde 4 oluyor. Dünyadaki nüfus artışa paralel gibi bir artış söz konusudur. Ekonomik krizler düşüyor ve çıkıyor ama onun beş katını yapmanız gerekiyor ve farklı olmanız gerekiyor. Avrupa konusuna gelelim; Avrupa, Türkiye için ticari açıdan çok önemli. Para, yolcu, öğrenci, imalat ve tüketim orada… İstanbul’un, Avrupa’ya gidişi 2 sata civarında ve ideal bir süre. Bu süre içinde, kişilere yemek yediriyoruz, film seyrettiriyoruz ve süre doluyor. Yorgunluk ve bezginlik olmadan İstanbul’a geliyorlar ve buradan da transfer ediyoruz. Bu yüzden çok önemli, mesela İspanya’nın Milli Hava Yolu Barselona’dan sefer kesince biz ikiye katladık onu. Daha sonrasında Barselona sponsorluğu hikayesi başladı. Burada anlatmak istediğim atak olmak gerekiyor. Krizi soğuk havaya benzetirsek; kar yağdığı zaman dışarıda çalışmak zordur. Eğer şirketiniz canlıysa, elbiseniz kalın demek oluyor, hele de dışarıda çalışırsanız vücut ısı üretiyor. Diğer hava yolları evde bekliyorlar.

Yaprak Özer: Bu futbol kulüplerine sponsor olmak çok yaratıcı bir fikir fakat hep futbolcular mı? Bunun devamı da olacak mı?

Temel Kotil: Devamı da var tabi ama bazı şeyler tesadüflerle oluyor. Önce Manchester ile ilgili bir sponsorluk konusu vardı ama olmadı. Daha sonra Barcelona konusu başladı. Boeing 777 ile bizi bir uçurun bakalım nasıl olacak dediler. Uçuş hakkı verdiler, vermediler uzun hikaye… Neyse dönüşte altı tane kupa aldılar. Bunun sebebi sizlersinizdir, bize sponsor olun dediler. Gene tesadüf oldu ama çok cin gibi bir ekibimiz var.

Yaprak Özer: Türk futbol sevenler kızıyorlar mı size neden bizim takımlarımıza sponsor olmuyorsunuz diye?

Temel Kotil: Oluyoruz. Fakat boyut olarak farklı, geçen yıl 4 milyon Dolar, yurtdışından buraya para getirdik.

Yaprak Özer: Hangi takımı tutuyorsunuz?

Temel Kotil: Vallahi, şu ara karıştı hangi takımı tutacağımız ama Türk futbolunun çok iyi olmasını diliyoruz. Barcelona gerçekten çok iyi bir takım.

Yaprak Özer: Politik bir cevap… Peki ya sizin?

Serdar Erener: Bizim için önemli olanı söyleyeyim; biz  “globally yours” diyoruz, biz “bir dünya hava yolu olacağız” diyoruz. Futbol ile havayolumuzu eşleştirmenin, o demin bahsettiğimiz iş insanları nezdinde de önemli olduğunu bildiğimiz için zaten bunu yaptık.

Yaprak Özer: Herkes bir takım tutuyor ve heyecan yaşıyor diye mi?

Serdar Erener: Hayır, sadece o değil. İş insanları diyorum ama aslında ağırlıklı erkekler uçuyor.

Temel Kotil: Hong Konglu bir yolcu; “Manchester’ın sponsorusunuz diye uçuyoruz sizinle” diyor.

Yaprak Özer: Harika bir şey ama benim için futbol heyecan yaratan bir şey değil. Kadınları da düşünmeyecek misiniz?

Serdar Erener: Futboldan heyecan duymayan müşterilerimiz ve misafirlerimiz içinde yakında olacak çalışmalarımız var. Bazı sürprizlerimiz olacak.

Temel Kotil: Sporumuz var, sanatımız var.

Yaprak Özer: Dünya markası konusuna geri dönersek; bu yolda hızlı adımlar atılıyor ama şu anda bir dünya markası diyemiyoruz THY için değil mi?

Serdar Erener: Operasyon için evet ama şirket, bir dünya şirketi. Bir dünya markası mı? Henüz değil.

Yaprak Özer: Peki, bunun için kaç vadede diye bir soru sormak anlamsız mıdır?

Serdar Erener: Bu Temel Bey’in önümüzü ne kadar açacağına bağlıdır.

Temel Kotil: Durumumuz şöyle; geçen yıl şubat ayında “lider hava yolu” ödülü aldık ve sektör olarak şu anda en gözde şirketiz. Dikkat ederseniz biriyiz demiyorum çünkü sürekli büyüyen bir şirketiz. İlk olarak 20 olan uçak sayımızı yıldan yıla 40’a çıkardık. Uçtuğumuz ve taşıdığımız yolcu olarak biz globaliz. En üst sekmen kimse biz ordayız ama marka olarak amacımız; uçtuğumuz her ülkede en azından kendi hava şirketinden sonra biz gelelim veya geçelim onları. Çok idealı bir olay.

Yaprak Özer: Dünya markası olmak ve yapabilmekte iletişimin çok itici bir gücü var ama bunun arkasında başka şeylerde var; “yeşil havayolu” olmak gibi. Araştırmalarım sırasında yeşil havayolu ile ilgili bir şeyler bulsam da altını tam dolduramadım. Ciddi bir akaryakıt projeniz olmasına karşın altı mı çok dolu değil, yoksa gerçekten de yeşil bir şirket mi değilsiniz? Diğer taraftan şirketler farklı ölçümleniyorlar; en fazla çalışılmak istenilen şirket gibi. Nedir orada sizi farklı yapan?

Temel Kotil: Aslında bunları daha kullanmadık. Avrupa’nın en yeşil şirketiyiz, neden? Çünkü en genç filosu olan bizde –genç olunca daha az yakıt tüketiyor. Ayrıca bunlara uçuşa hazırladığımız, planladığımız sistemler var. Çok planlılar, koca koca yazılımlara çok para harcadık. Uçak her uçtuğunda, saat başı yerden haber alarak rota optimizasyonu yapıyor. Bu küçük tasarruflar olarak görülebilir ama yılda yüz milyon oluyor.

Yaprak Özer: Ama çok bekliyoruz uçağın içerisinde, havaalanının üstünde dönüyoruz, bunları ne yapıyoruz?

Temel Kotil: Bu havaalanının kapasitesiyle ilgili bir konu. Zamanla kalkış problemini çözdük. Geçen yıl bayağı kötüydü ama bu yıl düzelttik. Maalesef bir yıl iyi, bir yıl kötü oluyordu ama artık kötü olmayacak.

Yaprak Özer: Akaryakıt tasarrufu yapabilmek için, bazı uçakların belirli bir noktaya kadar çekilerek getirildiği gibi haberler okumuştum. Bu noktaya kadar geliniyor mu bizde de?

Temel Kotil: Havaalanında, uçak yerde hareket ederken tasarrufla ilgili, biz 2007 yılında IATA Green Team diye bir danışmanlık şirketinden danışmanlık aldık. Bu sayede tasarruf ediyoruz yani o anlamda da en çok tasarruf edenlerden bir tanesiyiz.

Yaprak Özer: Sizde sanırım bir yakıt yöneticisi var, doğru mu?

Temel Kotil: Evet, doğrudur. İki müdürümüz var; bir tanesi satın alıyor, diğeri ise tasarruf ediyor.

Yaprak Özer: Neden işçi sayısı çok az? 16 binin üstünde bir personele sahipsiniz ve 283 kadar işçi görüyorum. En büyük grup zaten kabin içi, gerçek şu ki uçak alıyorsunuz ama adam almıyorsunuz.

Temel Kotil: Bizim 12 bin çalışanımız vardı, şuanda 16 bin çalışan var. Uçak sayısı 64’dü şimdi…

Yaprak Özer: Az adam çok iş.

Temel Kotil: Tabi, marifet de o zaten. Fakat şöyle ki; uçağı uçuranlar, sertifikalı olan kişiler, pilot sayısı 640’dan 2200’e geldi, kabin personeli 1700’den şuanda 5500’e geldi. Artışlar, uçuşa paralel artıyor. Bunun dışında olanlar aslında ofis ortamı dışında çalışanlar var ama onlara çok fazla ihtiyacımız olmuyor çünkü bilgisayarlar çalışıyor.

Yaprak Özer: Kaç tane marka yüzünüz var şuanda? Bildiğim kadarıyla Ortadoğu’da var.

Serdar Erener: Bizim stratejimizde o aslında ve önümüzdeki günlerde de göreceksiniz biz bu stratejiyi yüzde yüz uygulamadık daha. Benim için bir ilkti bu çalışma, bu sebeple de çok heyecanlıyım. Hayatımızda ilk defa bir “Global Türk Markasını” oluşturmaya çalışıyoruz. Global reklamcılığın aslında ülkelerdeki yerel reklamcılığın içinde güçlü olmak olduğunu anladık. Mesela siz uluslararası iş alemine dönük olarak, uluslararası spor alemindeki işte büyük spor markalarıyla iş birliği yapabilirsiniz ama bunları yaptığınız zaman bu işleri duyurmanız gerekiyor. Bu işte büyük bir medya oyunu var. Biz bu işleri yaptığımız zaman Temel Bey ile son toplantılarımızda konuştuğumuz konu: önemli olarak mesela Almanya’da veya Rusya’da, onların bize buraya gidin çocuklar dedikleri yerlerde biz; o ülkelerin yerel mecrasında güçlü yayın yapmamız lazım.

Yaprak Özer: Bizim yerel mecramızda yeteri kadar ilgi çekmiyor mu?

Temel Kotil: İhtiyaç daha az.

Serdar Erener: Biz şu anda dünyaya bakıyoruz. Türkiye’ye bakın derlerse oraya da bakarız ama şuanda dünyaya bakıyoruz.

Yaprak Özer: Kaç değişik mecrada iletişim yürütüyorsunuz şu anda?

Serdar Erener: Bütün mecralarda, yani aklınıza gelip, gelemeyecek hepsinde…

Temel Kotil: Gökdelenleri de THY renklerine boyuyoruz.

Yaprak Özer: Gelecekteki en önemli hedefiniz nedir?

Temel Kotil: Dünyada en önemli havayolu markası olmak, İstanbul’u dünyada en kolay ulaşılan şehir yapmak. Bu ikisi yetiyor bize ama tabi arkasından karlılık geliyor.

Yaprak Özer: Temel Bey’in hayali sizin hayaliniz olmak zorunda nasıl ulaşacaksınız?

Serdar Erener: Çalışarak.

Temel Kotil: Ama hedefimize şu anda çok uzak değiliz.

Serdar Erener: Şu anda Barselona Takımıyla yeni bir videomuz olacak ve bütün dünya görecek. Herkes İstanbul’u görecek, reklam İstanbul’un kritik önemi hakkında olacak.

Yaprak Özer: Bildiğim kadarıyla burada 3-5 saat kalana şehir turları da yaptırıyormuşsunuz.

Temel Kotil: Tabii ki yapıyoruz, bu tarz çalışmalarımız var. Biz biliyorsunuzdur beyaz eşya alanında da çok iyi bir markayız. THY olur veya başka şirket olur; bir Türk markasının dünyaya hükmetmesi çok zor bir şey değil.

Serdar Erener: Temel Bey, 5-10 yıl sonra belki de 20 marka hakkında konuşuyor olacak, istekleri de bu yönde.

 

TEMEL KOTİL KİMDİR?

Türk Hava Yolları Genel Müdürü. Akademik kariyer yaparken, yöneticiliğe kaymış bir başarı hikayesi. “Kader bizi yönetici yaptı” diyen Kotil, hemen ilave ediyor, “Övünmek gibi olmasın akademide iyiyim”. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde yaptığı çalışmalarda da başarılı projelere imza atan Kotil’in, THY’nin dünyanın sayılı hava yolu taşıma şirketlerinden biri olmasında büyük katkısı bulunuyor.

 

SERDAR ERENER KİMDİR?

Türkiye’nin önde gelen reklamcılarından biri. Boğaziçi Üniversitesi tarih mezunu. Kariyerini şöyle anlatıyor: “Resim çizebiliyordum ama ressam değildim, müzikten anlayabiliyordum ama müzisyen değildim, elim kalem tutabiliyordu ama yazar değildim. Hiçbiri olamayınca, bunların hepsini içinde bulunduran bir işte buldum kendimi, bu sebeple şanslı olduğumu düşünüyorum. İşimi çok sevdim.

Paylaş