Sessiz direniş

Sendikalar ile Toplu İş Sözleşmesinde özellikle grev ve lokavt konularında yeni düzenlemeler getiren yasa teklifi Meclis, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’nda geçtiğimiz haftalarda kabul edildi. Sendikalaşmayı kolaylaştırıcı hükümler içerdiği ileri sürülen yasa, örgütlenme ve greve çıkmayı zorlaştırdığı için eleştiriliyor.

Yasa, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarına aykırılıklar taşıyor. Örneğin yüzde 10 iş kolu barajını kaldıran teklif bu kez bağımsız sendika yasağı getiriyor. Üç konfederasyona üye olmayan sendikalara toplu sözleşme hakkı tanınmıyor. Yüzde 50+1 işyeri ve işletme barajı korunuyor. Toplu iş sözleşmesi yetki sistemi, bakanlığa bağlı olmaktan çıkarılmıyor ve referandum yöntemi yasalaşmıyor. Genel grev, hak grevi, dayanışma grevi, iş yavaşlatma yasakları devam ediyor ve bankacılık sektörü fiilen grev yasağı kapsamında kalıyor. Hükümetin milli güvenlik gerekçesiyle grev erteleme imkanı korunmaya devam ediyor.

 

Tartışma, uzlaşma, anlaşma kavramlarına alerjisi olan Türk halkının örgütlenmeye de alerjisi olduğunu görmek hiçbirimizi şaşırtmıyor. Düşünsenize, 1 Mayıs’ın tatil edilmesi gündemdeyken akıllara zarar bir hesaplamayla, bu tatilin en az 2 katrilyon liraya mal olacağı ileri sürülmüş, Taksim’e yürümeye izin verilmemiş, ortaya savaş sahnelerini aratmayan görüntüler çıkmıştı. O görüntülerin faturasını çıkarmak mümkün mü?

 

Şu anda Türkiye’de sessiz sedasız bir direniş olduğunun farkında mısınız?

 

Lastik-İş üyesi yaklaşık dört bin işçi, Brisa, Pirelli ve Goodyear fabrikalarında greve gitti. Birleşik Metal-İş sendikasında örgütlü Acerer Döküm işçileri 25 Aralık tarihinden bu yana grevde. Dilovası Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Unilever deposunda 26 Mayıs’ta grev başladı. Arçelik Çayırova tesislerinde bir taşeron şirkete bağlı olarak yükleme boşaltma bölümünde çalışan işçilerin grevleri sürüyor. DESA’da; Yörsan Süt ve Süt Ürünleri Fabrikası’nda; Farplas ve Coster firmalarında grev var. Çoğunda olaylar Çalışma Bakanlığı’nın sendika üyelikleri konusundaki yazılarının işletmelere ulaşmasıyla patlak verdi.

Eczacıbaşı’na ait E-Kart Elektronik Kart Sistemleri A.Ş.’de grev kararı alındı.

 

İlginç gelişmeler de yaşanıyor. Çaykur’da grev hazırlığı yapan ve sendikalar arasındaki iktidar kavgasının ortasında kalan işçilere, sürgün edilecekleri yazılı sms’ler gönderildiği iddia ediliyor.

 

Avrupa’daki grev ve eylemler daha renkli, kitlesel, sonuca ulaşma ümidi daha yakın.

 

İspanya’da on binlerce kamyon şoförü artan petrol fiyatlarını protesto etmek için süresiz greve gitme kararı aldı. Ülkede birçok benzin istasyonunda petrol stokunun tükenmesine neden oldu. 7 bin balıkçı Tarım Bakanlığı önünde eyleme gitti. Belçika’da Balıkçılar AB binası önünde polisle çatıştı. Portekizli balıkçılar denize açılmadı; Madrid’teki balıkçılar 20 ton balığı halka dağıttı; Paris’te balıkçılara destek veren kamyon ve taksi şoförleri otoyolu kapattı.

 

Fransa’da yüz binlerce işçi, çalışma süresinin uzatılmasını ve emekli maaşlarının düşürülmesini öngören emeklilik “reformu”nu protesto etmek için 22 Mayıs’ta greve gitti. Aynı gün 153 şehir ve kasabada toplam 700 bin işçinin katıldığı kitlesel gösteriler düzenlendi. Paris’te düzenlenen protesto mitingine 70 bin işçi ve öğrenci katıldı. Ülkede tren seferleri iptal oldu, elektrik, doğal gaz, posta ve telekom işçileri greve destek vererek iş bıraktı.

 

Unutmayalım ki, grev bir  sonuçtur. Olduktan sonra onları görmezlikten gelmek ne kadar büyük hataysa, grev kararının alınmasını sağlayan süreci yönetememek de aynı ölçekte hata olarak görülmeli. Kavga etmeden konuşmak, birbirimizi “sözle” ikna etmek, gerektiği yerde uzlaşmak, anlamaya çalışmak, zaman zaman kabullenmek, bireysel menfaatlerin ötesine geçebilmeyi başarmak… Zor mu?

 

Çocuklarımıza tartışmayı öğretelim, okullara münazara dersi konması için gelin çaba gösterelim. Okulda sevmediği arkadaşının gözüne yumruğu çakanlar büyüyüp hükümetin, sendikanın, okulun, hastanenin başına geldiklerinde neler yapmazlar?..

Paylaş