Saldım çayıra mevlam kayıra

Eğitimdeki sorunları çözmek dururken türbana odaklananlar şimdi anne ve bebek sağlığında yaşadığımız ölümcül sorunları çözmek dururken 3 çocuk kampanyası başlattı: “Genç nüfus tehdit altında, doğurun. Aman Türk’ün kökünü kazımasınlar en az 3 çocuk gerek!”

Çocuk doğurmaktan daha kolay bir iş yok. Üç ne ki, 13 de doğurur insan! Doğurmak değil, doğduktan sonra bakabilmek, eğitebilmek, topluma faydalı birey haline getirmek mesele. Bir ülkenin insan kaynağının kalitesi, bireylerin eğitimi, yarattığı katmadeğeriyle ölçülür.

Çok uzun ve polemik yaratan popülist sözlere hiç gerek yok. Ben size Türkiye’nin saldım çayıra mevlam kayıra tablosunu sunmak istiyorum. Meydanlarda konuşmak kolay. Rakamlar konuşunca susmak gerek.

Türkiye’de her yıl yaklaşık 1 milyon 400 bin canlı doğum gerçekleşiyor. Bu bebeklerin yaklaşık 38 bini bir yaşına gelmeden hayatını kaybediyor. Türkiye’de her 1 saatte 5 bebek ölüyor. (Kaynak: Sağlık Bakanlığı)
Türkiye’de 5.3 milyon çocuk beslenme, barınma, sağlık ve eğitim gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Bu çocukların 1.7 milyonu kentlerde. (Kaynak: ATO, 2006)

Resmi rakamlara göre Türkiye’de genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı yüzde 20 (Kaynak: TÜİK)
Çocuk işçilerimizin dökümü (2006) şöyle:
10-17 yaş: 958 bin çocuk çalışıyor. Bu çocukların yaklaşık 80 bini kuaförlerde çalıştırılıyor.
6-14 yaş: 12 milyon 477 bin çocuğun 320 bini sanayi, ticaret ve tarımda; 4 milyon 448 bini ev işlerinde, 182 bini tarım işçisi olarak çalıştırılıyor. Mevsimlik tarım işçiliğinin yoğun olduğu Şanlıurfa, Adıyaman, Adana, Batman, Diyarbakır, Gaziantep’te çocukların yaklaşık yüzde 10’u tarlada çalışmak üzere okullarını erken terk ediyor. Okula devam etmeyen çocuk sayısı 945 bin, bunların 576 bini kız çocuğu.

Üç çocuk, refah toplumlarında rahatlıkla olabilir. Unutmayın bizim refahımız reel olarak değil kağıt üzerinde artıyor. “Dostlar alışverişte görsün Türkiyesi”nde çocuk işçiliğin olmasının temel bazı nedenleri var. Birincisi yoksulluk. Aile çocuğun kazancına muhtaç. İkincisi anne de baba da eğitimsiz. Üçüncüsü, anne de baba da işsiz. Dördüncüsü, aş peşinde göç. Hepsinin üstünde de kuralsızlık/denetimsizlik!
Babaların işsiz, annelerin eve kapatıldığı, ağabeyin üniversiteye gitse bile (her 3 üniversite mezunundan biri) potansiyel işsiz, ablanın fikri sorulmadan görücü usulüyle başgöz edildiği güzel ülkemde, her kadın 3 çocuk doğurduğunda sunabileceğimiz kariyer olanaklarını da şöyle sıralayabilirim: Kuaförde fön tutmak, tarlada ekin toplamak, oto tamircisinde çırak olmak. Tabii bir de sokaklarda dilenmeyi unutmayalım.

Türkiye, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf. Buna göre çocukların durumunu yasalarla düzenleyeceğini taahhüt ediyor. Türkiye ayrıca ILO’nun 182 sayılı “Kötü Şartlardaki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Önlemler Sözleşmesi”ne de 4623 sayılı yasayla taraf. 18 yaşın altındaki herkes bu sözleşmenin amaçları bakımından çocuk kabul ediliyor. Türkiye’de 15 yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılması yasak.

Gidin oto sanayi mahallesine. Her arabanın altında gözleri parlayan yüzü karalar içinde bir çocuk çıkıyor. Gidin kuaföre, manikür suyunuzu getiren, topuğunuzu ponzalayanların hepsi çocuk. Gidin tarlaya, çocuklar okul yerine ekinin başında… Trafikte araba camına uzanan minik eller sorumsuzca caddelerde… Yasalar nerede?

Hükümetin hepimizin merakla beklediği istihdam paketi de türban tartışmalarına dönmek üzere. Ülkenin istihdama yönelik onca sorunu varken paketin içindeki önemli maddelerden biri çocuk çalıştırmayı teşvik ediyor. On altı yaşından küçük çocukları ağır ve tehlikeli işte çalıştırma cezası hafifletiliyor.

Sorumlu insanlar sorumlu davranır, konuşur ve yaşar. Ne başbakanı ne bakanları çocuk işçilik konusunda konuşurken duymadım. “Doğurun” demek bu kadar kolay olmamalı. Kadın erkek sorumluluk sahibi hepimizin bir ödevi var: Kız çocuklarımızı okutmak, istihdama katmak. Kadınlar çayıra salınacak çocuklar doğurmasın.

Paylaş