Alman Tübingen ve Lüksemburg Üniversitesi ortak araştırma yapmış Almanya, Lüksemburg, İsviçre, Brezilya’da 6-16 yaş arasında 1000’den fazla çocukla gerçekleştirilmiş olan çalışmada sözü geçen yaş grubu bireylerin Pandemi Öncesi mutluluk ya da memnuniyet oranı yüzde 95, Pandemi Sonrası yüzde 53. Türk çocukları yok araştırmada, olsa farklı mı çıkardı? TÜİK’e sorsak bizden mutlusu olmayabilirdi. Ama acaba aç yatan; annesi, ablası, teyzesi, eş, sevgili, akraba darbesiyle ölen yaralanan kadınların çocukları; okula gidemeyen çocuklarımız; şiddet gören çocuklarımız; geçim derdindeki çocuklarımız mutluyum derler miydi?
Pandemi Kuşağı’nı irdelemek için fırsat kolluyordum. Uzman Psikolog Deniz Bayel’e danıştım. Üst düzey kurumsal iletişim yöneticisi olarak tanımıştım kendisini, ileriyi görmüş olmalı, pandemi gelmeden istifa edip, okula döndü. Lisans eğitimini lisansüstüyle pekiştirdi. Şirket kurdu, saha deneyimlerine başladı. Ve çat… Pandemi geldi… Danışmanlık firmasının ismi “Sıfırdan Onsekize”. Niş!
Ve “Pandemi Kuşağı” saatli bomba misali hem de pimi çekilmiş şekilde kucağımızda. Biz papatya falına bakıyoruz; okullar açıldı açılmadı, hop kapandı.. açıldı yok yok açılmadı. “Evden eğitim var” diyeceksiniz, var mı gerçekten.
Ebeveynler? Onlar ne alemde? Kimi helikopter anne babaydı, eve çakıldılar. Kimileri fiziki ofislerini ve iş yerlerini kaybetmekle kalmadı, işlerini kaybetti. Kimileri pandemide çalışan oldu, eve dönerken yürekler Selanik! Anne babaların durumu iyi değil…
Bu yazıda önce tanım sonra öneri demeti sunmak istedim. Pratik ve yaşanmış. Her konuya eğilmek mümkün değil.
Gelelim odağımıza; Pandemi Kuşağı’nı ileride ne bekliyor? Bu çocuklar kariyer yapabilir mi? İntihalli akademisyenlerden, çakma diplomalarla iş başvurularından, “hamili kart yakinim kadroları”ndan söz etmiyorum.
Pandemi Kuşağı’nın kariyer sorunları bugün size fantezi mi geliyor! Zamanı gelince öyle hissetmeyeceksiniz. Ya diğer yönü işin; bu çocukların psikolojileri iyi mi, nasıl düzelteceğiz. Asosyal, huzursuz, endişeli, kilolu hatta obez, hareketsizler. Şanslı olan sıcak evde, anne babası Zoom’da, “Evde Tek Başına” filmini çeviriyor… Şansı olmayan, okula kaçamadığı için şiddetin kucağında. Ya özel bakıma muhtaç çocuklar, hatırlayan var mı onları?…
Hepimiz, psikolojik dayanıklılık sınavından geçiyoruz.
Söyleşimizi izlemek isterseniz youtube kanalıma davetlisiniz.
Yaprak Özer: Gelecek yıllarda pandemi kuşağını çok farklı irdeliyor olacağız… Kariyerde de eğitimde de… Yaşadıklarımız, “anlatılmaz yaşanır” denecek cinsten. Siz nasıl tarif edersiniz bu dönemi?
Deniz Bayel: Aslında birçok şeyin alt üst olduğu bir dönem diye tabir edebilirim. Müthiş bir belirsizlik dönemi. Hiçbir zaman olmadığı kadar müthiş bir belirsizlik dönemi. Bir seneyi tamamladık ve normal koşulda biz neyiz, biliriz değil mi? Öngörmeye çalışırız. Bir şeyin nasıl başlayacağını, ilerleyeceğini ve biteceğini… Önümüzde böyle bir örnek olmadığı için, karşılaştırabileceğimiz bir sistem olmadığı için, benzer koşullarda yaşanmış bir pandemi olmadığı için şu anda bir bilinmezin içinde hala devam ediyoruz. Bu gerçekten çok şaşırtıcı.
Tabii travmatik süreç. Bu travmanın etkilerini biz bugün de yaşıyoruz yarın da yaşamaya devam edeceğiz. Bir deprem örneği vereyim, yaşayan kişiler bundan etkilenir ve bir sürecin içinde bunu deneyimleyerek devam ederler hayatlarına. Dışarıdan onlara destek verebilecek, bu süreci kendisi bilfiil yaşamamış destek birimler vardır… İzmir’de bir deprem oldu. İstanbul’dan veya Türkiye’nin farklı noktalarından kişiler destek için oradaydı; birbirini tamamlamak, o kişiler gibi hissedebilmek için. Şu an yaşadığımız şeye baktığımızda, herkes işin içinde, herkes aynı gemide.
Farklı ülkelerde farklı deneyimler yaşanıyor. Her ailenin, her bireyin kendinin hissettiği, paylaştığı süreç birbirinden tamamen farklı. Bireyin diğer bireyle ortakta bir korona gerçeği ve lafı olmakla beraber yaşadığı şey bambaşka. Müthiş bir belirsizliğin içinde ilerliyoruz. İnsan naturasına aykırı. Biz belirli olduğu zaman kendimizi güvende hissederiz. Bir şekilde korku, kaygı yaşıyor olmak sağlıklı, işlevseldir. Yani şu anda hepimiz korkuyor, kaygı duyuyoruz. Uzun süreli olduğunda veya dozajı farklı olduğu zaman zarar verir hale gelebiliyor ki, gelmeye çoktan başladı ve vermeye de devam edecek.
Yaprak Özer: Çocuklarda da kaygı ve belirsizlik etkili oluyor, nasıl?
Deniz Bayel: Müthiş bir şekilde oluyor. Belki bizden daha da fazla oluyor. Çünkü biz sonuç itibarıyla yetişkinler olarak duygularımızı, davranışlarımızı kontrol edebilmek, bilgi kaynaklarına ulaşmak, hayatımızı planlamak, yönlendirmek, en azından kontrol edebileceğimiz gerçeklikleri yönetmek konusunda çocuklara göre çok daha avantajlı durumdayız. Çocuklarda en büyük referans noktası kim? Biziz. Bebeklik döneminden itibaren, 1 yaşındaki bir çocuktan bile bahsedebiliriz çok rahatlıkla. Herhangi yeni bir kişi karşısına çıktığında kontrol amacıyla önce annesine veya babasına ya da ona bakım veren kişiye bakar. Onun gözlerinden o kişinin veya o durumun güvenli olup olmadığını anlamaya çalışır. Çok önemli bir şey bu. Biz onların aynasıyız.
O yüzden de çocukların şu anda deneyimlediği ki, çok küçük yaştan itibaren bunu hissedebiliyorlar çünkü aile düzenleri değişti. Aile düzeninin değişmesi temel bir şey. Anne veya baba işe giderdi. Şimdi anne veya baba, bir grup işe gidemiyor. Çünkü bir işi yok artık. Bir grup mecburen beklemek durumunda; şu anda koşulların daha iyi hale gelmesini bekliyor. Bir grup evden çalışıyor. Bir grup da mecburi işe gidiyor. Ama her işe gittiği gün dönüşünde stresiyle beraber geliyor, haklı olarak çünkü hem kendini hem de evdeki fertleri korumak gibi bir sorumluluğu var. Çok büyük bir değişim koşulu.
Çocuklara baktığımız zaman da çok küçük yaştan itibaren biliyorsunuz ki okula gitmeye başlıyor çocuklar. Yani baktığımız zaman 3 yaşından 4 yaşından itibaren- ideal durum tabii bu-çocuklar okula gidiyorlar, arkadaşlarıyla sosyalleşiyorlar ve birey olmaya başlıyorlar bunlar çocuğun gelişimi açısından büyük adımlar. Aileden ufak ufak kopuş, baktığımız zaman başka bir yetişkin veya çocuk grubuyla zaman geçirebiliyor, kendini var edebiliyor olması, çocuk için önemli. Şimdi okul süreci de ortadan kalktı. Çocuklar yaşıtlarıyla oynarlar, sokağa çıkarak oynarlar… çocuklar sokağa çıkamıyorlar. O kadar acı bir şey ki, çocuklar çıkabilecekleri zaman aralığında bile artık çıkmak istemiyorlar.
Yaprak Özer: Travmatik olan da bu olsa gerek. Çıkmak istemiyor, arkadaşını görmek istemiyor, oyun oynamak istemiyor. Çocuk psikolojik ne yaşıyor? Depresyon demeye dilim varmıyor. Yoksa davranış kalıplarının bir parçası mı olmaya başlıyor? Farklı yaş gruplarında farklılık var mı?
Deniz Bayel: Bazı çocuklarda kaygı bozuklukları bu dönemde görülmeye başladı ve devam ediyor. Keza depresyon da maalesef… Çok küçük yaştan itibaren bu tip belirtiler başladı. Tabii ki bütün çocuklar bunu yaşıyor anlamına gelmiyor. Çocuğun belirli bir zaman, kısa bir zaman aralığında kendini isteksiz hissetmesi, iştahsızlık yaşaması… doğal kabul ediliyor ama bu sürekli olduğu takdirde, bir sıkıntı var diye düşünmemiz gerekiyor. Şu anda çocuklarla ilgili problemler yaşanıyor ve çocuklar belki de kendilerini korumak adına, her dışarı çıktığında çocuğa eline bin kere bir şey sıkılıyorsa, devamlı oraya dokunma gibi kontrol noktasına geldiyse olay, çocuk niye çıkmak istesin? O maskeyi takmak bile… Bir sürü şeyi anlatıyoruz onlara… anlatmamız ve konuşmamız gerekiyor. Ne kadar sağlıklı, doğru ve dürüst bilgi paylaşırsak, yaşına faydalı ama sonuçta çocuklar bundan etkileniyorlar.
Okul öncesi dönemden bahsedelim. Çocuklarda iştahsızlık, uyku problemleri, davranış veya beceri olarak edindiği birtakım özelliklerinde geriye gitme. Çocuk tuvalet eğitimi almış ama tuvaletini tutamamaya başlıyor. Dil becerisinde gerilemeler başlıyor. En sık da gördüğümüz anneye veya babaya çok fazla yapışma var. Normalde 18 aylık, 2 yaşına kadar yapışık dönem sonrasında birey olarak hareket etmek, özgür olmak, “ben” derken, çocuklar yine yapışmaya başladılar… Fiziksel olarak temas ve ilgi ihtiyacındalar. Bir de çok enteresan… hem ilgiye ihtiyaçları var, işin iyi tarafı aslında anne veya baba bir ebeveyn evde. İdeal bir durum olabilecekken anne veya baba evde çalışıyor. Çocuğa ekranın başında olması gerektiğini kendisiyle ilgilenemeyeceğini, toplantıda olduğunu söylüyor. Belki 4-5 yaşındaki bir çocuk bunu anlayabilir, bakalım bunu 1 buçuk-2-3 yaşındaki bir çocuğa anlatabilir misiniz? Çocuk için bir şey ifade etmiyor toplantı nedir ki… O yüzden de çocukların psikosomatik belirtiler gösterdiğini, birtakım bölgelerinde ağrılar gibi yaşandığını deneyimliyoruz.
Okul dönemindekiler için en temel problem, elbette ki online eğitim. Hayatlarını çok farklı bir şekilde etkiledi. Benim de 11 yaşında bir oğlum var. O yüzden de ben de bilfiil aslında korona ebeveyniyim; yani ben de yaşıyorum.
Okul çağındaki çocuklarda odaklanma, davranış problemleri var. Edindikleri birtakım beceriler, normalde yapabilecekleri aktiviteleri yapmama veya yapmayı tercih etmeme, sorumluluklardan kaçınma gibi birtakım tepkiler mesela verebiliyorlar.
Bir üst yaş grubuna, ergenlere geçersek zaten başlı başına çok zorlu bir dönem. Aslında bu dönemde en fazla etkilenip zorlanan ekip gerçekten ergenler. Çünkü ergenlerin tam da anne babadan koparak, arkadaşlarıyla sosyalleşip gezmesi tozması gerektiği, paylaşması, sohbet etmesi, bakışması gerektiği dönem. Flörtler, heyecanlar yaşayıp, içinin kıpır kıpır olması gerektiği bir dönemde ne çocuk evde odasından çıkmıyor. Müthiş bir içe kapanıklık var. Zaten odasındaydı, artık hiç kimseyle sosyalleşmek istemiyor. Online eğitim, çok zorlandıkları bir konu oldu. Kameralarını açmak istemiyorlar. Muhtemelen kendi görünümleriyle, ev koşullarıyla ilgili paylaşmaktan o şekilde bir kimlik oluşturmaktan kaçınıyorlar. Zaten o dönem duygusal iniş çıkışlar her şeyi abartmak veya tam tersi umursamazlar; “Bana hiçbir şey olmaz. Bu korona ne, niye hasta olayım ki… Olmayacağım ben hasta” gibi bir düşüncede çünkü risk alma davranışları dönemsel olarak çok yüksek. Fazla rahat davranmak gibi tepkiler verebiliyorlar veya engellenmenin de getirdiği saldırganlık, tersleme olabiliyor.
Yaprak Özer: Bir grup daha var galiba. O da okula ilk defa başlayanlar. İster üniversiteye başlıyor olsun, ister ilkokula… Onlar bu dönemde neler yaşadılar?
Deniz Bayel: Özellikle bu okula yeni başlayan yani daha okul denilen şeyin aslında ne olduğunu bilmeyen, deneyimlememiş, kurallar konusunda bilgi sahibi olmayan bir çocuğun okuma yazma öğrenmesi fiziksel olarak bir okul koşulunda ve öğretmeniyle birebir iletişim halinde, onun beden dilini takip ederek, her türlü sözcüğü takip ederek, onun fiziksel yakınlığını yaşayarak öğrenmesi bile, baktığımız zaman ocak şubat aylarını bulur. Maalesef olay çok fazla anne babaların destek vermesi gereken bir noktaya geldi. O yüzden de en zorlanan ekip, bu tarafta da aslında anne babalar oldu. Çünkü bir taraftan da çocuğa bir şekilde öğretmenlik yapması gerekiyor. Bir taraftan çocuğun oturup orada o dersi takip etmesini sağlamaya çalışıyor.
Okul dediğimiz şey, akademik olarak tabii ki akademik gelişim ve eğitimdir ama yalnızca bununla sınırlı değil ki… okul bambaşka bir öğrenim, çocuklar açısından. Yani bir arada olmak, öğretmenler, kurallar, kendi birey olarak hareket edebilme, kendini var edebilme… Bunların hepsi bir paket. Okul olmaması, başlı başına çok büyük bir problem oldu. Baktığınız zaman o çocuklar birbirlerini şu kadarcık ekranda tanıdılar. Ne birbirlerinin fiziksel olarak koşullarına hakimler, ne duygusal koşullarına, ne tepkilerine hakimler. Bir şekilde kendilerini var etmeye çalışıyorlar. O kadar zor ki… Bir taraftan da beklenti çok yüksek.
Yaprak Özer: Bu çocukları ne zaman kazanacağız? Yoksa biz onları ömür boyu kayıp mı ettik?
Deniz Bayel: Ben o kadar negatif bakmıyorum. Sonuç itibarıyla insanoğlunun adaptasyon becerisi çok yüksek, iyiye de adapte olmak, kötüye de adapte olmak şeklinde. O yüzden de baktığımızda zaten şimdi o kadar da farklı şeylere çocuklar zaten şimdiye kadar adapte olmak mecburiyetinde kaldılar ki, bir ilerlendi bir geriye gitti. Ama hepsinde bir şekilde adım attılar.
Bunun ne kadar bir eksiklik olacağı tartışılır. Ama birtakım eksiklikler olacak. Ben bunların tamamlanabileceğine de inanıyorum. Akademik eksiklik dediğimiz şey tamamlanır. Belki de müfredatla ilgili tekrar değerlendirme bile olabilir. Bence çocukların duygusal, sosyal olarak gelişim eksikliğini tamamlamak çok daha önemli. Takılacaksak, çocuğumuzun duygusal hayatına, sosyal gelişimine takılalım. Çünkü bunları tamamlamak çok daha zor. Bir zaman kaybı var mı? Var.
Yaprak Özer: Özel gereksinimi olan çocukları konuşmuyoruz; fiziki veya sağlık problemleri olarak özel gereksinimi olan pek çok grup var. Özel çocuklara ne oldular yani?
Deniz Bayel: Dezavantajlı bir grup olarak devam ettiler maalesef. Çünkü sonuç itibarıyla onlar açısından özellikle okula gidebiliyor olmak, fiziksel açıdan o ortamın içinde olabiliyor olmak çok daha önemli.
Online bir eğitimin, ihtiyaç sahibi çocukların ihtiyacını karşılayabilmesi ve onların gelişimlerini destekleyebilmesi çok çok zor, yine ebeveynlere çok iş düştü. Çünkü bu çocukların odaklanmasını sağlayabilmek, sosyal ve duygusal gelişimleri için evde ortam yaratmak, okullarla veya uzmanlarla iş birliği yapmak, gerekiyorsa psikiyatristler, çocuğun ilaç kullanması gerekiyorsa değerlendirme ve birtakım çözümler yaratmak çok önemli bir şey. İhtiyaç sahibi çocuklar için çok daha önemli. En ideali- bakın her çocuk için söyleyebilirim bunu- elbette ki okul… en ideal evden eğitim koşulu olsa bile, okulun yerini tutması mümkün değil.
Yaprak Özer: Şiddet arttı herhalde. Çocuklar olumsuz etkileniyor, görüşlerinizi alabilmek isterim.
Deniz Bayel: Bu dönemin gerçekten bir de böyle bir sonucu oldu, ailelerin belirli bir bölümünde şiddet zaten vardı. Ve çocukların bu şiddetten kaçmak için okul kaçış noktasıydı, nefes alıyorlardı, bir şekilde destekleniyorlardı, farklı yetişkinlerle sosyalleşebiliyorlardı, sıkıntılarını paylaşabilecekleri arkadaş veya kişiler vardı ve çok ciddi anlamda koruyucuydu. Şimdi çocuklar maalesef bunu da kaybettiler.
Ailede yaşanan fiziksel koşul da belki şimdiye kadar hiç ihtiyaç olmayan farklı doneleri beraberinde getirdi. Yani insanların özel alanlarının olması, bakın çok az kişinin baktığımız zaman, işte çocukların kendi odası ayrı olacak, yetişkinlerin kaçış yapabileceği yerler olacak. O yüzden evet bu çocuklar hakikaten burada çok büyük etkilenen taraf ama yetişkinler de çok etkilenmiş durumda. Kimse nefes alamıyor. Ve bugün, tabii unutmamamız gerekiyor ki, çok ciddi ekonomik sıkıntılar var. Ve olmaya devam edecek. Kişilerin zaten kendileriyle ilgili, kendi hayat memnuniyetiyle ilgili o kadar ciddi etkilenen bir durum var ki, o kapana kısılmışlık içinde bırakın hani şiddet, biraz daha uç örnek diyelim, kişilerin, kimsenin birbirine tahammülü kalmadı.
Yaprak Özer: Her an patlama eğilimindeyiz, tahammülümüz yitirdik…
Deniz Bayel: Ne yetişkinlerin çocuklara, ne çocukların yetişkinlere… Ne de yetişkinlerin, birbirlerine… İlişkiler ciddi bozuldu. Kimsenin kimseye tahammülü kalmadı. Sonuçlardan maalesef bir tanesi de şiddet. Bunun fiziksel şiddet olması gerekmiyor biliyorsunuz… Duygusal şiddet…
Yaprak Özer: Bu pandemi öyle bir günde bitmeyecek. Neler öneriyorsunuz? Nelerin iyi geldiğini görüyorsunuz?
Deniz Bayel: Bir kere zaman yönetimi. Belirsizlik dedik ya… Belirsizliğin en güzel ilacı rutinlerdir. Hayatımızda süregelen davranışlarımız, hareketlerimiz, gün içinde tekrarlanan unsurlar bizi rahatlatır. En fazla zorlayan taraf, belirsizlik… Bütün düzenimiz bozuldu. Sabah kalkma, akşam yatma, yemek düzenimiz bozuldu. Herkes çok fazla yemek yemeye; çok geç yatmaya başladı, medya tüketimi çok arttı. Hem yetişkinler hem de çocuklar için o rutinleri değişimlere rağmen düzenli hale getirebilmeyi öneriyorum. Tekrar tekrar o rutinleri devam ettirip, bir günlük program oluşturmak kıymetli.
Bir çocuk özelinde ebeveynlerin işini kolaylaştıracak şekilde anlatayım. Çocuğumuz sabah kaçta kalkacak? O kalktıktan sonra, hemen derse başlayacak şekilde değil, üstünü değiştirmesi, kahvaltısını yapması, dişlerini fırçalaması, pijamalı, gözünde çapaklarıyla oturmaması gibi hazırlığının olması. Uyanma saati, kahvaltı saati, ders saati, dinlenme saati, aktivite saati, ailecek geçirilecek zaman, dışarıda geçirilecek zaman…
Yaprak Özer: Çocuk bunun için bir örnek görmek ister. Annenin de rutininin olması lazım. Sürekli bir ev hali. Sabahlık ya da eşofmanla dolaşıyorsanız, çocuğunuzdan herhalde tiptop bir çocuk olmasını bekleyemezsiniz, değil mi?
Deniz Bayel: Sonuçta çocuk bizden ne görürse… Biz istediğimiz kadar konuşalım, istediğimiz kadar söyleyelim, biz yapmıyorsak hiçbir anlamı yok. Bu her konuda böyle…
Bir takım halinde olmalıyız, çocuğumuzun kahvaltısını hazırlamamız, kahvaltıda onunla sohbet etmemiz, güne keyifli bir şekilde başlamamız, sonuç itibarıyla sıcak bir ev ortamını yaratacak kişi biziz, bizim enerjimiz… Mutsuz, keyifsiz, tatsız kaygılı bir şekilde güne başladığımızda çocuğumuzdan mükemmellik bekleyemeyiz. Bu arada, her ne olursa olsun, zaten mükemmellik bekleyemeyiz. Özellikle bunun altını çizmek istiyorum.
Çocukla beraber günlük bir düzen oluşturmak, onu da katarak… bakın o da çok önemli. Çocukla beraber o saatleri belirlemek, o çocuğun hangi anda hangi saatte ne yapacağını, bizimle muhakkak zaman geçireceğini biliyor olması. Uyku, yemek saati… ve diğerlerinin bir plan dahilinde olması tüm aileyi rahatlatır.
Özel ihtiyaç sahibi çocuklar için bu çok önemli. Mesela odaklanma problemi olan çocuklarda bu rahatlatıcı bir şeydir. Çünkü bilir ki, belirli bir zaman sonra aktivite tamamlanacaktır. Bu güç ve rahatlama verir. Bir kere günü belirleyeceğiz. Hatta güzelce yazıp çizeceğiz, çıktısını alacağız ondan sonra da bir yere yapıştıracağız. Böylece herkes takip edecek; ne zaman neye zaman ayırması gerektiğini bilecek…
Onun dışında ebeveynler olarak ortak karar vermemiz, ortak davranışlar sergilememiz, paylaşımımızın yoğunluğu çok önemli… Çocuklarımızla karar veriyor ve değerlendirme yapıyor olmamız çok kıymetli. Bakın, ortak tutumun altını çizmek istiyorum.
Ve de güçlü bir şekilde iletişime açık bir ev ortamı yaratmak. Bu ne demek? Çocuklarımızın bizimle sohbet edebileceği, konuşmaktan, paylaşmaktan, duygularını iletmekten korkmayacağı, çekinmeyeceği bir ortam yaratmak çok önemli. Çocukların farklı zamanlarda farklı soruları olabilir. O soruları sorabilmeleri için onlara fırsat sağlayabilmek, cevaplandırmak gerek.
Biz olumlu duyguları kabul etmeye bayılıyoruz. Yani karşımızdaki kişi mutluysa, paylaşmak süper ama karşımızdaki üzüntülüyse, korkuluysa yani zorlu birtakım duygular yaşıyorsa, bunu kabul etmemiz ve o duygunun yanında olmamız çok da kolay olmuyor. Diyelim ki siz sıkıntınızı paylaşıyorsunuz benimle. Diyorsunuz ki, “zor bir dönem geçiriyorum. Kendimi iyi hissetmiyorum” Bizde genellikle sizi o duygudan uzaklaştırmaya çalışırlar; “… boşver takılma bunlara…., gel seninle şunu yapalım… Hadi gel gidelim bir efkar dağıtalım diyoruz. O duygu var mı? Var. Ve sonuç itibarıyla belki siz o an o duygudan uzaklaşıyorsunuz. Ama o duygu hala orada. Belki de hiçbir şey yapmanız gerekmiyor. Yalnızca o kişinin yanında durmak, elini tutmak, sarılmak bile… Bu dönem için değil yalnızca. Aslında duygusal olarak kendini ifade edebilen, kendini anlatabilen ve duygusal olarak güç kazanabilecek bir çocuğu yetiştirmek istiyorsak, o zaman zaten yapmamız gereken belki de en önemli şey bu. Ve bunun yolu da illa konuşmak değil.
Küçük yaş grubu duygularını ifade etmekte zorlanır. Dil yeteneği yeterince gelişmiş değildir. Kendini ifade edemez veya bilemez o anda hissettiği şeyin ne olduğunu. Bunu ağlayarak gösterir.
O yüzden de çocuklarımızın duygularını hissettiklerini ne kadar ifade etmek için onların dil becerisini geliştirebilirsek, hissettiğim kızgınlık, korku… üzüntü ve ben bunu paylaşabilirim. Bunu çocuğa ne kadar sağlayabilirsek, o kadar çocuğu güçlendirebiliriz. Burada da yine altını çizmek istediğim bir kelime var: Dinleme becerisi.
Yaprak Özer: Bu dönemde çocuklar dinlemesini öğrenebildi mi? Zoom kültürü çocuklar için de hayatlarının önemli bir parçası oldu. Dinleyebilmek, konuşabilmek… Doğru dinlemek, anlamlandırmak ve ona göre de cevap vermek ve/veya bir şeyi yönetiyor olmak. Belki siz aynı şeyi ifade etmediniz biraz önce ama ben onun arasına kendi dinleme ve konuşma jargonumu da bir sıkıştırmak istedim. Buyrun.
Deniz Bayel: Dinleme becerisini edinmek için, karşındaki kişinin seni dinlediğini, nasıl dinlediğini deneyimlemiş olman gerekiyor. Yani çocuğumuzun eğer bizi dinlemesini istiyorsak, biz öncelikle onu iyi dinlemeyi bilmeliyiz. Göz kontağı kurarak, ona odaklanarak… Gerçekten ne anlatıyorsa onunla ilgilendiğimizi hissederek, onun sözcüklerini kendi dilimizden tekrar ederek, arada sorular sorarak… “Ya şöyle bir şeyden bahsettiğini ben duyuyorum”, “Gerçekten hani bunu mu söylemek istiyorsun?”, “Böyle hissetmişsin”. Bir çocuğun bu dinleme becerisini edinmesi için, kendisinin önce bu deneyimi yaşıyor olması gerekiyor. Başka türlü, bu hemen olacak bir şey değil. Yani yavaş yavaş yavaş olan bir şey…
Bir de tabii dinleme, konuşma dediniz bir taraftan da. Konuşma becerisi için de çocuğa konuşması için fırsat vermek gerekiyor. Şimdi bizde mesela şöyle bir şey var. Ben hep onu söylüyorum. Çocuklara mesela…
Özgüvenli kendini ifade eden çocuklar olsun istiyoruz, değil mi? Ama ondan sonra çocuk herhangi bir şey söylediği zaman, kendini ifade ettiği zaman da eğer o bizim işimize gelmiyorsa ya da hoşumuza gitmiyorsa hemen çocuğu susturma eğilimine gidebiliyoruz. Veya şöyle bir şey yapıyoruz. Hemen onun için bir çözüm bulma, öğüt vermeye dönebiliyor. Çocuk anlatmaya başlıyor. Diyoruz ki, “Ben sana söylemiştim”, “Bak beni dinlemedin, böyle oldu”, “Bak, böyle yapma da şöyle yap”, “Bak, bin kere söyledim”, “Ben senin yerinde olsaydım”… Bunları o kadar çok kullanıyoruz ki…
Çocuklar açısından en büyük sıkıntı hareketsizlik oldu, olmaya da devam ediyor Bir çocuğun hareket etmesi şart. Şu anda çocuklar sabahtan akşama kadar bir koltuğun tepesindeler, ders aralarında, sonrasında çıkarabiliyorsak çıkartalım dışarı. Yapamıyorsak, evde bunu sağlamalıyız. İşte ne yapalım? Güzel bir müzik açalım, beraber dans edelim. Beraber zıplaya zıplaya şarkı söyleyelim. Evde çok ses yapmayan toplar var sert sünger toplarla oynayalım. Yani bir şekilde bunu yapmamız lazım. Her gün ortalama 1 saat idealidir diyelim… Ciddi beslenme ve obezite sorunları başladı. Çocuklar yiyorlar yiyorlar… Yemek düzeni bozulunca devamlı yiyor ve oturuyor. O yüzden hareket ettirmemiz çocuğumuzu çok önemli çok çok kritik bir şey.
Uyku düzenini sürdürüyor olmamız çok önemli. Çocuğumuzun yaşına göre uyku ihtiyacının giderildiğinden emin olmamız lazım.
Bir diğeri de çocuğumuzu muhakkak sosyalleştirmemiz lazım. Sosyalleştirmenin yolu eline bir cep telefonu verip, onun arkadaşlarıyla görüntülü konuşmasını sağlamak olabilir. Elbette ki ideali bu değil ama belki küçük gruplar halinde, kontrollü koşullarda… Elbette hijyen ve tedbirler çok önemli, olabildiği kadar çocuğumuzun arkadaşlarıyla zaman geçirmesi için fırsat sağlamalıyız. Çünkü bu gerilikler işte asıl hakikaten problem olabilecek gerilikler. Burada çok temkinli olmamız lazım.
Bir diğer konu da medya kullanımı. Bakın bu da çok kritik. Şimdi normalde biz yaş grupları için farklı medya kullanım süreleri belirlerdik. Birçok anne baba çocukları sonuçta durduramıyorlar. Eskiden çocuklara bilgisayarın önünden kalk… Şimdi bilgisayar başına zorla oturtma derdindeyiz, süreler tamamen kopmuş durumda.
18 aylığa kadar hiçbir şekilde çocuk medya kullanımını yaşamamalı. Ne televizyon, ne tablet, ne cep telefonu… Çünkü bu dönem çocukların zihinsel gelişimi açısından kıymetli bir dönem. Ve çocukların karşılaştığı etkileşime hem ebeveynleriyle hem diğer yetişkinlerle hem de objelerle karşılıklı iletişim halinde olması gerekiyor. Bu tip dijital teknolojiler bunu sağlamıyor.
18 – 24 ay arası çok kısa zaman aralıklarıyla anne babayla uygun içerikler izleme şansı olabilir. Okul dönemine kadar günde yalnızca 1 saat, okul döneminde ilkokulda 1.5 saat, ortaokulda 2 saat, ergenlik döneminde de haftalık internet kotası bir çözüm olabilir, bir limitleme yapmamız gerekiyor.
Yaprak Özer: Bilgisayar başındaki çocuğa hangi kota nasıl kısıtlama…. Ne yapacak şimdi?
Deniz Bayel: Diyebilirler ki, ya çocuk sabahtan akşama kadar bilgisayar başında. Bu dahil midir değil midir? Bu dahil değildir. Sonuçta eğlence amaçlıdır aslında çocuklar için televizyon veya tablet. O yüzden günlük plan yapıyoruz. Arkadaşlarıyla sosyalleşmeli, bizimle sosyalleşmeli, klasik oyunları oynamalı ve fiziksel hareket etmeli. Bu dengeyi muhakkak sağlamamız lazım. O yüzden de buna bir kere bakalım.
Bir taraftan da bahsetmemiz gereken şey, çocuğumuzla kaliteli zaman geçirmek. çok soru geliyor; çocuğumuzla bütün gün mü zaman geçirmeliyiz?
Bu mümkün değil. Tüm gün evde bile olsak ve o anda hiçbir iş yapmıyor bile olsak zaten çocuğumuzla tüm gün geçirmemiz sağlıklı veya mümkün değil. Ama onlarla 30- 45 dakika bire bir oyun oynamak, gerçekten paylaşımlarda bulunmak, sohbet etmek, kitap okumak… Beraber yemek pişirmek, evdeki sorumlulukları beraber paylaşmak, o gelişimi beraber yaşamak gerçekten çok büyük bir avantaj olabilir. Bunları yapmamız şart.
Uyku öncesi rutinlerini çok önemserim. Uyku öncesinde çocuklar çok fazla paylaşmaya açık olurlar. Ve genellikle şöyle bir şey olur. Ya siz işte bir sohbet açabilirsiniz. Biz mesela günü konuşuruz. Bugün seni ne mutlu etti? Bugün seni zorlayan bir durum oldu mu? Bazı çocuklar daha kolay konuşuyor, bazısı çok konuşmuyor. Kitap okurken bir noktada durun; “Bu kitap nasıl devam edebilir?” diye sorun. Kitabı evirin çevirin, mesela yazarı hakkında konuşun, düşünün. Kitabı çizen kişi hakkında konuşun, düşünün. Karakterle ilgili, “Bu senin başına gelseydi sen ne yapardın?” diye düşünün.
Yaprak Özer: Yani aslında küratör anne ve babalar…
Deniz Bayel: Evet çok doğru.
Yaprak Özer: Öyle aklıma geldiği gibi hadi bunları iyi diye yapmaktansa…
Deniz Bayel: Hayır.
Yaprak Özer: … ev ödevini önceden yapan anne ve babaya ihtiyacımız var. Sevgi çok güzel bir şey. Umarım bütün anne babalar da gösteriyordur. Ama kuru kuruya sevgi göstermek değil, içini doldurmak… Bence anlattığınız her şey buna denk geliyor?
Deniz Bayel: O anda olmak. Çocuğumuzla o paylaşımı yapmaktan mutlu olmak, çocuğumuza da bunu hissettirmek. Ne yaptığımız önemli değil Yaprak Hanım. Bunu gerçekten nasıl yaptığımız çok önemli. Yani o anda herhangi bir iş, herhangi bir paylaşım müthiş bir keyfe dönebilir. Bunun farkında olmak çok önemli.
Ve ben şunu da çok istiyorum. Anne babalara yine, üzerlerinden büyük bir yükü kaldırmak adına yine söyleyeceğim. Çocuğumuza her gün bir aktivite bulmak mecburiyetinde değiliz. Süper yaratıcı olmak mecburiyetinde değiliz. Çocuğumuzu harika oyuncaklar sahibi yapmak zorunda da değiliz.
Yaprak Özer: Samimiyet.
Deniz Bayel: Samimiyet. Çok önemli samimiyet.
Yaprak Özer: Şeffaflık… Bu çocuklardan çıkarımınızı geçmiş profesyonel kariyer yükünüzle cevaplamanızı istiyorum. Önümüzde, kariyerlerinde problemli olabilecek bir nesil mi var?
Deniz Bayel: Bu kadar net bir cümle kuramam ben. Kurmaktan da kaçınırım. Çünkü süreç de devam ediyor. Bilmiyoruz. Bir sene sonra nasıl bir sonucu olacak, üç sene sonra nasıl bir sonucu olacak, bunun beş sene sonra 10 sene sonra ne olacağını bilmiyoruz.
Yaprak Özer: Karar vericiler ve/veya öğretmenlerden söz etmedik. Bunun hazırlığı, altyapısı… var mı? Pandemi şokundan çıkıp da biz bunları da düşünür olduk mu?
Deniz Bayel: Büyük adımlar atıldı, ilk 3-4 ay kaostu. Kimse buna hazırlıklı değildi. Ne eğitim sistemi ne öğretmenler buna hazırlıklıydı. Sınıf ortamında ders vermekle online ortamda ders vermek arasında büyük fark var. Bundan sonra doğru zamanda doğru hareketler yapılabilirse, okulların açık olması çok kritik bir şey. Hem bireyler hem öğretmenler hem çocuklar, muhakkak sosyo duygusal olarak desteklenmeye devam etmesi gerekiyor. Yani bu sürecin, şu anda başlayan şeyin devamının da takibi lazım. Diyelim ki ideal durum oldu, her şey çözüldü, Eylül’de de okullar açıldı… Sanki hiçbir şey olmamış gibi değil, evet çocukların akademik ihtiyaçlarını da bir taraftan bertaraf edecek ama bir taraftan da o sosyal, duygusal, zihinsel gelişim ihtiyaçlarını da tamamlayacak şekilde politikalar üretiliyor ve bu çocukların takip ediliyor olması lazım.