Öğrenci Yönetim Kurulu Başkanı

Nusret Cömert,  Shell Enerji A.Ş’nin Yönetim Kurulu Başkanı.  Harvard Business School İleri Liderlik Girişimi’ne kabul edilen ilk  Türk.  Cömert, eğitim yönetim görevlerine ara vererek, iş hayatından bir yıl süreyle izin almış ilginç bir yönetici tipi. Sabatical denilen bu uygulama yurt dışında özellikle Anglosakson kültüründe yaygın. Ben Türk iş dünyasında daha önce rastladığımı söyleyemeyeceğim. Mutlaka değişik eğitim kurumlarına birkaç aylık gibi kısa dönemlerde gidenler olmuştur, ama bir yıl boyunca yönetim kurulu başkanınıza izin vermek gerçekten ilginç.

Kutu’nun dışına çıkabilmek…. Olaylara daha farklı noktalardan bakabilmeyi ifade ediyor, herkesin bakmadığı gibi, körleşmeden… Kutu’nun dışına çıkmak yazarken de söylerken de kolay. Ama yapmak zor. Kutu’nun dışı demek, alışkanlıkların sonu demek, daha fazla öğrenmek demek, bol miktarda çalışmak ve mücadele demek, bir miktar cesaret demek, yenilik demek…  Konfor alanlarını yıkmak demek, merak etmek demek.

Yönetici koltuklarının konforlu olduğunu düşünüyorum. Hele oturduğunuz koltuğun güçle ilişkilendirilecek bir yanı da varsa tadından yenmez. Kendinize sordunuz mu hiç, bir gün aniden bırakmak ya da ara vermek sizin için seçenek olabilir mi?

Enerji sektörü, gelecek senaryoları ile heyecan saçan bir alan. Enerji kartını elinde tutan ülkelerin küresel pastadan önemli pay aldıkları, enerji alternatif geliştirmenin ulusal bir bilgi ve deneyim birimi olduğunu düşünecek olursak, taşların önemli bir bölümünün enerji eksenli hamlelerle yer değiştirdiğini unutmazsak, anlamlı bir sektör olduğuna kısa yoldan hükmetmek mümkün. Türkiye ne yazık ki, düğal kaynakları açısından enerji zengini olmadığı gibi, tam tersini söylemek de mümkün. Bize düşen, aklımızı kullanmak gibi duruyor.

Nursret Cömert, yöneticisi olduğu dünya devi enerji firması Shell’in  yanı sıra bu ropörtajı yaptığımız sırada Harvard İleri liderlik Akademisi programına katılan bir öğrenciydi.. Seçildiği eğitim programını kaçırmamak  için kurumu ve titrinden izin alan, pillerini dolduran Cömert’in yerinde kim olsa bu fırsatı kaçırmazdı diye düşünüyorum. En azından ben kaçırmazdım. Anlattıklarını bu düşüncelerle büyük bir zevkle dinlediğimi söylemeliyim.

 

Yaprak Özer: Türk şirketlerinde ya da yerli / ulusal şirketlerde, bu kadar üst düzey bir yöneticiyi, bir yıl boyunca görevinden uzaklaştıracak bir eğitime çok da sıcak bakılmaz değil mi? Bu herhalde sizin şirket kültürünüzde olan bir şey.  

Nusret Cömert: İlk yılında, birikmiş uzun izinlerim vardı. Bunun ilk yarısını sürekli olarak, diğer yarısını da gidip gelerek tamamladım.

 

Yaprak Özer: Hediye değil anlaşılan ama yine de, ne kadar izniniz birikmiş olabilir ki?

Nusret Cömert: Epey uzun bir izindi.

 

Yaprak Özer: Çok uzun süre çalıştınız sanırım.

Nusret Cömert: Aslında çok çalışma ötesinde son yıllar bir takım yoğunluklar ile geçti. Doğalgaz sektöründe bir takım çalışmalar oldu, arama ve üretim sektöründe birtakım çalışmalar oldu. Bunların sonuçlarını aldık ama bu dönemde uzun süre kullanamadığımız izinlerimiz oldu.

 

Yaprak Özer: Bu arada hemen söyleyelim; siz Petform’un geçmişte üç dönem Başkanlığını yaptınız değil mi? Yani, Petrol Platformu Derneği, burada da herhalde çok aktiftiniz. Ayrıca TUSİAD’a aktif olduğunuzu biliyorum;  kendi alanınızda, hayli yoğun birtakım çalışmalar yaptınız. Peki, şimdi siz, bir öğrenci misiniz?

Nusret Cömert: Aslında hem evet hem hayır.

 

Yaprak Özer: Nasıl oluyor “hem evet hem hayır”?

Nusret Cömert: “Evet” kısmı şöyle; bir kampüs hayatı, bir üniversite hayatı oradaki, gerek giyim kuşamınızla, gerek hayat tarzımızla ve oradaki sadeliğimiz ile. “Hayır” kısmı ise şöyle; öğrenciliğin ötesinde; yani derslere giriyoruz, oradaki tüm okullardaki, Harvard’ın tüm bölümlerindeki bütün dersler bizlere açık; o anlamda bir öğrenci gibiyiz.

 

Yaprak Özer: Misafir öğrenci gibi.

Nusret Cömert: Misafir demeyelim ama bir “auditor” diyelim ve auditor olarak derslere girebiliyoruz, katılımı sağlıyoruz, izliyoruz ama bu sadece bir kısmı.

 

Yaprak Özer: Kaç ders alıyorsunuz?

Nusret Cömert: Orada 3-4 ders ideal olarak görülüyor yoksa biliyorsunuz; 400 tane ders var ve hepsine yetişmeniz mümkün değil.

 

Yaprak Özer: Sizin bölümünüz, “Liderlik” üzerine değil miydi?

Nusret Cömert: Hayır, bütün okullara girebiliyorsunuz ve ilgi alanınız hangisinde ise o derslere katılabiliyorsunuz. Eğer, toplumda etki yaratacak konu sanat ise; sanata da girebiliyorsunuz, bilime ilginiz varsa; bu alanda derse girebiliyorsunuz.

 

Yaprak Özer: Yani mönüyü siz kendiniz seçebiliyorsunuz.

Nusret Cömert: Evet, yani think-tank’lerin, seminerlerin ve workshop’ların dışında kalan kısımlar tamamen kişiye özel oluyor. Sizin de doğru ifade ettiğiniz şekilde; mönüyü kendiniz seçebiliyorsunuz.

 

Yaprak Özer: Peki, öğrenciliği sevdiniz mi?

Nusret Cömert: Çok sevdim.

 

Yaprak Özer: En son, ne zaman öğrenciydiniz?

Nusret Cömert: 6-7 sene önce, Lozan’da IMD Business School’a, bir liderlik eğitimi almak için gitmiştim. O eğitim kısaydı ama uzun dönem süren ve bu kadar derinliğine bir eğitim, benim için uzun yıllar sonra bir ilkti. Sevdim ama.

 

Yaprak Özer: Bu kadar uzun süre işten ayrılma, bir endişe yaramadı mı sizde?

Nusret Cömert :Yaratmadı.

 

Yaprak Özer: Profesyonel hayatta, belli bir noktadan sonra hepimiz çok alışıyoruz; sabahınız hep aynı başlıyor, akşamınız aynı bitiyor, gün içerisinde sürekli müdahale etmeniz gereken bir takım problemler oluyor. İşte bu noktada kaçırdığınız bir şeyler olduğunu düşündüğünüz oluyor mu?

Nusret Cömert: Yok, şöyle; orada gerçekten kişiye özel bir program var. Yani katılmanız gereken, herkesle birlikte katılmanız gereken programlar var. Onun ötesi aslında tamamen sizin yönlendirmenizle oluyor. Diğer  arkadaşlara bakıyorum; 60 yaş üstü ve genellikle konularında, alanlarının en eski ve bilgili insanları kendileri.

 

Yaprak Özer: En genç siz mi oluyorsunuz?

Nusret Cömert: Aşağı yukarı. Eski bakanlar var, birçok ülkeden çok üst seviyede insanlar var. Toplamda 28 kişi; bunun üçte ikisi Amerikalı, üçte biri “dünya’nın geri kalan” kısmından.

 

Yaprak Özer: “Dünyanın geri kalan”ını nasıl seçmişler? Yani daha küçük bir kontenjan olduğuna göre; sizi sınav gibi bir değerlendirmeden mi geçirdiler?

Nusret Cömert: Bir seçme süreci olmuş; genelde başvuruları almışlar, bu dünya basınında da yer almış. Harvard’ın bir inovasyonu bu, yüksek eğitimin yeni bir aşaması olarak ilgi çekmiş. Onlar benle temas kurdular ama bütün o seçme sürecine tabi tutmuşlar, tabi ben bunu sonra öğrendim.

 

Yaprak Özer: O zaman, siz önerilmişsiniz aslında.

Nusret Cömert: Evet, ben önerilmişim.

 

Yaprak Özer: Böyle uluslararası programlarda, birilerinin önermesi de çok önemli. Ondan sonra tabi ki arkanızdan kim bilir ne kadar araştırmalar yaptılar

Nusret Cömert: Evet, bütün o konuşmalar, bana hissettirmeden yaptıkları mülakatlarmış.

 

 

Yaprak Özer: Öğrendiğinizde şaşırdınız mı?

Nusret Cömert: Şaşırdım çünkü; beklediğim bir şey değildi. Ama aslında bir taraftan da, hem kendinizi geliştirmek hem topluma geri vermek anlamında sanki bir şeyler yerine oturdu yani o süreç içerisinde dinledikçe, öğrendikçe, içeriğini anladıkça, amacını anladıkça kafamda bir şeylerin oturduğunu kavradım ve Ağustos ayı gibi gitmeye karar verdim.

 

Yaprak Özer: İnsanların hayatlarında bazı kırılmalar oluyor, yani bu yaşla geliyor, belli bir doygunlukla geliyor, sizin de böyle bir noktada olduğunuz söylenebilir mi? Yani hayatınız bundan sonra da aynı koşturmayla mı devam edecek?

Nusret Cömert: Bu koşturmacanın devam etmesini arzu ediyorum. Oradaki bir workshop’ta bize göstermişlerdi; Amerika’da üçe bölmüşler; ilk  30 yaşı, eğitime başlama, bir şeyleri geliştirme gibi; 30 ile 60 yaş arasını, kariyerin gelişimi ve 60 gibi zirveye gelmesini; 60 ile 90 arasını ise geri verme olarak tanımlamışlar. İniş çıkışlar oluyor tabi bunun içerisinde. Ben biraz belki şanslıydım; erken başladım, bir takım aşamalara belki erken geldim. Ama bunun devamını da arzu ediyorum, yani erken yaşta oturmak istemiyorum. Aslında program bu anlamda da iyi; sosyal girişimciliği, o konsepti veriyor ve topluma ne gibi etkiler ve katkılar yapabilirsiniz, onunla ilgili eğitimler veriyor.

 

Yaprak Özer: Eğitiminiz nedir?

Nusret Cömert: Ben makine mühendisiyim, hemen arkasından işletme yapmıştım.

 

Yaprak Özer: Ondan sonra da, uzun seneler hep enerji sektöründe çalıştınız değil mi? Peki, aldığınız ders ya da seminerlerden, konusu itibariyle sizi gerçekten en çok şaşırtan hangisi oldu?

Nusret Cömert: Burada aslında bakarsanız; liderlik anlamında yani, Harvard Business School’da, Kennedy Government School’un da derslerine giriyorum, diğer taraflarda da dersler alıyorum. Think-tank ve seminerlerde bir takım konulara derinlemesine giriyoruz. Mesela, 3 gün eğitim konusunu tartıştık ama “eğitim” derken; aslında bir eğitimci anlamında da değil. Gördüm ki geniş yelpazeden oluşan arkadaşların çok katkısı oldu. Çünkü orada, olayın dışına çıkıyorsunuz, yani zaten “Kutunun dışına çıkmak” diye bir tabir var ya, yaratıcılığı tanımlamak için işte burada da binanın dışına çıkmanızı istiyorlar, olayların dışına çıkmanızı istiyorlar.

 

Yaprak Özer: Aslında eğitim konusunda sizin çok söyleyecek sözünüz olmuştur. Türkiye, bir eğitim reform sürecinden geçiyor ve bu konuda çok tartışmalar var. Eminim ki; başka ülkelerde de bu tür tartışmalar bolca yaşanıyor. 4+4+4 gündeme geldi mi hiç?

Nusret Cömert: Yok, o gündeme gelmedi.Spesifik olarak o değil ama daha makro olarak konular tartışıldı. “what matters most?” esas konumuz oydu, “En önemli şey nedir?”  ve “Ne öğretiyoruz?”. Biz “ne öğretiyoruz” dan başladık. Bu, Amerika için de aslında önemli bir konu, Dünya için de önemli bir konu. UNESCO’nun İkinci Dünya Savaşı sırasında, barışın, dünyada toleransın ve insan haklarının gelişimi hakkında bir takım düşünceleri oluşmuş. Unesco’nun tabi ki katkıları olmuş ama gelinen noktada eğitim, dünyada büyük anlamda, iş yaratma ve istihdam yaratma şeklinde daha büyük bir rol oynamış.

 

Yaprak Özer: Aslına bakarsanız; ciddi konularından bir tanesi yalnızca temel eğitim değil. Ekonomistlerin de son dönemlerde çokca dile getirdikleri ve yaşanan krizleride bağladıkları en önemli konu “eğitim”. Mesela finans sektöründe eğitimin, bu dönemde düşük olması – ki grafiklerle de ifade edebiliyor– eğitimin krizlere yol açabildiğini ifade ediyorlar. Şimdi, buradan dönecek olursak; eğitim çok önemli bir konu ve sizin konularınızdan sadece bir tanesi.

Nusret Cömert: Sağlık da öyle mesela. Sağlık konusuna da derinlemesine girdik, yoksulluk, çevre… Özellikle Kennedy Government School, açıkçası bana daha çok daha ilgi çekici geldi çünkü ömrüm hayatım busineess school’larda geçti. Government School o yüzden benim için enteresandı.

 

Yaprak Özer: “Politikalar nasıl üretiliyor?” Onları sevdiniz anladığım kadarıyla.

Nusret Cömert: Evet, onlar çok enteresandı. Hatta son derslere doğru, bir tanesinde “devlet başkanlarına politika önerileri” konulu bir ders vardı.

 

Yaprak Özer: Nasıl özetlersiniz mesela bu konuyu? Şöyle 3 cümlede, devlet başkanlarına nasıl tavsiyelerde bulunursunuz?

Nusret Cömert: Konunuz ne ise ona göre, mesela bana bir konu seçmemi söylediler. Benim konum, “Avrupa’nın enerji arz güvenliği ve sınırların ötesi boru hatları”. Bu konuda aslında bir seminer istemişlerdi ve iki merkezin birleşiminde bir seminer vermiştim. Çok ilgi toplamıştı. Ben, o anlamda önerilerimi verdim.

 

Yaprak Özer: Mesela ilk 3 öneriniz ne olabilir?

Nusret Cömert: Öncelikle ilk önerim, önceliklerini belirlemeleri olur. Bununla ilgili elbette ki çalışmalar var ama bakıyorsunuz, Avrupa Birliği bağlamında, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, enerji güzergahlarının çeşitlendirilmesi gibi bir takım öncelikleri var. Mesela yenilenebilir enerji… Tabi çevre de burada çok önemli bir faktör, iklim değişikliği konusu.

 

Yaprak Özer:  Bunların hiçbirisinin arasında öncelik belirlenebilecek gibi değil, değil mi? “Çevre” diyorsunuz, “alternatif enerjiler” diyorsunuz sanki hepsinin aynı anda olması gerekiyormuş gibi. Nasıl bir öncelik belirlemek söz konusu olabilir?

Nusret Cömert: Sizin teşhisiniz zaten olayın kendisi, özü yani. Aslında bunlar dünya enerji sorunu,  birbirleri ile büyük oranda çelişiyor çünkü; dünya nüfusu artıyor, dünyanın refah seviyesi artıyor, ekonomiler büyüyor ve bununla beraber dünyanın enerji ihtiyacı büyüyor, enerji yatırım ihtiyacı da artıyor. Bütün bunların çevre üzerinde bir etkisi var. Hepsi bir arada, birbirleri ile çelişen konular ama yenilenebilir enerji de çözümlerden bir tanesi. Ancak dünyanın bütün ihtiyacını önümüzdeki öngörülebilir zamanda yenilenebilir enerjiden beklemek gerçekçi değil. O zaman burada doğalgaz önem kazanıyor, ön plana çıkıyor. Özellikle enerji üretiminde büyük bir oran oluşturuyor. “Doğalgaz” dediğiniz zaman, olay çok daha stratejik bir konuma geliyor. Burada mevcut ikmalciler var; Rusya tabi çok önemli bir ikmalci ve bundan sonra da önemli olmaya devam edecek, Kuzey Deniz’inden Avrupa Birliği’ne ikmalciler var, Cezayir önemli bir ikmalci diğerlerinin yanı sıra ama Avrupa Birliği’nin bir taraftan da çeşitlendirme ihtiyacı var.

 

Yaprak Özer: Aslında Türkiye’yi Avrupa ile kıyasladığınızda, benzer sorunlara sahip olduğunu söyleyebilir misiniz? Yoksa kendine özel başka enerji sorunlarına da sahip midir?

Nusret Cömert: Şu anlamda benzerlikler var; doğalgaza baktığımız zaman, doğalgazın yarısı aşağı yukarı Avrupa Birliği tarafından karşılanıyor. Geri kalan yarısı da ithal edliyor. Ancak kendi yerel üretimleri azalıyor, ithal bağımlılıkları giderek artıyor. Türkiye’de tabi bu oran, ithal oranı, şu anki keşiflere baktığımız zaman çok daha yüksek, dediğim gibi bir takım benzerlikler gösteriyor. Bizim ithal bağımlılığımız daha yüksek ve yine aynı şey; çeşitlendirme ihtiyacımız var. Aslında enerji kaynaklarına baktığımız zaman bir çeşitlendirme var. Şu anda muhtelif ülkelerden çeşitlendirme var. Geldiğimiz noktada çok çalışma var, bunun ötesinde burada durmak ya da bununla yetinmek mümkün değil. Bundan sonrası için de, hem ihtiyaçlarımızın karşılanması ve çeşitlendirme çalışmaları çok önemli.

 

Yaprak Özer: Yani söylediklerinizin sanki hepsi çok uzakmış gibi geliyor ama aslında çok içerisinde olduğumuz bir konu ve çok kolaymış gibi gözüküyor. Ama liderlerin zaten en önemli vasfı, çok kolaymış gibi duran ama bütün hayatımızı etkileyen konular arasında seçim yapabilmek değil mi? Şöyle bir şey ile karşılaştım; talep artışında Türkiye, Çin’den sonra ikinciymiş, bu doğru mudur?

Nusret Cömert: Evet.

 

Yaprak Özer: Çok korkutucu bir şey aslında  ama bir anlamda da gelişmemizin bir işareti yani bir kısır döngü gibi geldi bana.

Nusret Cömert: Çok heyecan verici bir şey, özellikle şu an, yılbaşından şimdiye kadar geçen dönemde; ekonomimizdeki performansı, bölgedeki konumumuz, potansiyelimiz, durumumuz ve Türkiye içerisinde yapılan reformlarla ilgili çok olumlu şeyler işitiyorum. Elbette ki bundan sonra yapacağımız çok iş var örneğin; sağlık konusundaki reformlar memnuniyet verici bir takım yorumlar var. Ama ekonomik performansımız özellikle – Büyük Bulanım’dan sonra, dünyadaki en büyük ekonomik krizi yaşıyoruz ve Avrupa Birliğin’deki olup bitenleri hep birlikte gözlüyoruz ama biz bu krizde bırakın yıkılmayı ayakta kalmayı başardık ve büyümeye devam ediyoruz.

 

Yaprak Özer: Diğer sınıf arkadaşlarınız, Amerikalıları bir kenara bırakacak olursanız, hangi ülkelerden geliyorlar?

Nusret Cömert: Geçmiş dönemlerden daha da farklı ülkelerden arkadaşlar var ama benim dönemimden şu anda aklıma gelen; Kanada, Avustralya, Arjantin, Meksika , İspanya, Japonya ve Hindistan’dan arkadaşlar var.

 

Yaprak Özer: İspanyol, size; “Biz, bu ekonomik krizi pek de başarılı geçiremiyoruz. Siz nasıl nasıl yapıyorsunuz?” diye soruyor mu?

Nusret Cömert: Evet, Avrupa Birliği o anlamda sıkıntılı, Türkiye’ye o yüzden gıpta ile bakmıyor değiller.

 

Yaprak Özer: Dünya şu anda eğitimi konuşuyor, enerjiyi konuşuyor, sağlığı konuşuyor, yoksulluğu konuşuyor. Ama bana, liderlerin önündeki ya da karar vericilerin  önündeki konu başlıkları – ister bu ülke bazında, ister şirket bazında olsun – bu bahsettiklerimiz gibi geldi. Bize biraz Shell Enerji A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Başkanı olarak, yapınızdan söz edebilir misiniz?   

Nusret Cömert: Ben 28 sene önce sizin bahsettiğiniz iş kolunda; şimdiki adı ile Mıntıka Müdürü olarak başladım. Bir mıntıkam vardı. Altı vilayetten oluşan, altı aylık bir eğitim sonrasında Orta Karadeniz’de, sonra başka taraflarda ve Shell Türkiye’de – petrol ürünleri şirketimizde – 12 yıllık bir kariyer yaptım.

 

Yaprak Özer: Ne kadar hızlı yükseldiniz? 12 yıl az bir zaman değil ama. Mesela mıntıka sorumluluğunun ardından ne geldi?

Nusret Cömert: İlk mıntıkam, Karadeniz Bölgesi’ndeydi. Özel şirketlerin, petrol krizinden dolayı çekildiği bir yerdi. Benim ilk işim oraya tekrar giriş yapmak; Shell’i tekrar oraya sokmak oldu. Onun arkasından Güney Bölgesi büyük bir potansiyele, büyük krizlere sahip bir yerdi.

 

Yaprak Özer: Güney derken Akdenizi mi kast ediyorsunuz?

Nusret Cömert: Akdeniz; Mersin ve Adana orada bir rafinerimiz vardı. O zaman başımızdaki beyefendinin tabiri ile “denizin derin yerinden seni attık, ya boğulacaksın, ya çıkacaksın” dedi.  Orada ki sorunları hallettim, sonra ticaret-planlama bölümüne geçtim. Onun başında hep ya bir İngiliz ya bir Hollandalı vardı. Onun yardımcılığını yaptım. Sonra ilk Türk olarak onun yerine atandım. O dönemde Türkiye petrol ürünleri sektörü diregile ediliyordu. Şirketin bir transformasyonu gerekiyordu. Çünkü; fiyatlar serbest bırakılıyordu, ithalat serbest bırakılıyordu, rafineri fiyatları da aynı şekilde. Şirketin o transformasyonuna öncülük yapma imkanı buldum. Yine bölge ve satış müdürlükleri yaptıktan sonra daha etki yaratmak adına, daha entrepreneur olmak adına ayrıldım. Kendi işimi kurmak üzere istifa ettim.

 

Yaprak Özer: Bu kaçıncı yılınızda oldu?

Nusret Cömert: 12. Yılda oldu.

 

Yaprak Özer: Cesaret değil mi? Nasıl oldu peki? Öyle bir gecede olmadı herhalde.

Nusret Cömert: Aslına bakarsanız şöyle bir durdum, düşündüm. Benim için kendimi geliştirmem çok önemliydi. Yaptığım etki çok önemliydi. Tabii ki o dönem yaptığım çalışmalarla gurur duyuyorum ama daha entrepreneur tarafımı, daha etki yaratacak tarafımı ön plana çıkaracak ne var diye düşündüm. O an oturup kendim bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüm. Ayrıldım, sıfırdan bir şeyler kurdum. Aylar geçmişti sadece, Londra’da ki merkezin çağrısı ile döndüm.

 

Yaprak Özer: Aslında bir arayışmış, yani o kırılmalardan bir tanesi herhalde değil mi?

Nusret Cömert: Herhalde. Siz bana yapıyı sormuştunuz; şimdi Shell iş kollarına göre yapılandırılmıştır. Bunlardan bir tanesi petrol ve doğal gazın arama ve üretimi, bir tanesi doğalgaz ve enerji; şimdi işin bazı kısımları birleştirildi, bir tanesi de petrol ürünleri sektörü. Dikey olarak böyle yapılandırılmış. Ben, orada Shell’in uluslararası doğalgaz ve enerji şirketinden bir çağrı aldım. Çok büyük yatırımlar ön gürülüyordu. Türkiye hedef bir ülke olarak seçilmişti. Milyarlarca dolarlık  LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) terminali, büyük bir enerji santrali, dağıtım vs. Shell konsorsiyumlar halinde, ortaklar ile çalışıyordu.

 

Yaprak Özer: Ve çeldiler aklınızı, ama çelinmeyecek gibi bir şey de değil. Çok uluslu bir firmada kariyer daha farklı bir yolculuk zaman zaman çok heyecanlı; aynı sizdeki gibi. Ama hiçbir şey tesadüfmüş gibi durmuyor. Soruma geri dönecek olursam, hangi yılı heyecanlı olarak konuşuyorsunuz?  Yani 2050 midir? 2075 midir? Nedir?

Nusret Cömert: Biz, yıllardır gelecek senaryoları ile çalışırız. Önümüzdeki 20 yıllık, 50 yıllık dönemleri konuşuruz. Aslında kehanet yapmayız; senaryolar oluştururuz. Stratejistlerimiz senaryolar belirlerler ve o senaryolar üzerinde çeşitli stratejilerimizi geliştiririz.

 

Yaprak Özer: Türkiye 2023’ü konuşuyor. Bu sizin için çok yakın bir tarih olsa gerek.

Nusret Cömert: Aslında 2023 bence son derece isabetli bir zaman. Çünkü, sizin de önerdiğiniz gibi oradan Türkiye’ye dönersek 2023 hem ulaşılabilir, hem de epey işlerin yapılabileceği, buna zaman bırakabilecek önemli bir tarih.

 

Yaprak Özer: Tabii ki Cumhuriyet için de çok anlamlı bir tarih aslında. 2023’te herkes baktığında farklı bir şeyler görüyor da, siz enerji penceresinden baktığınızda nasıl bir Türkiye görüyorsunuz?

Nusret Cömert: Hayallerimi mi söyleyeyim? Beklentilerimi mi söyleyeyim?

 

Yaprak Özer: Bence ikisini de hızlıca söyleyin.

Nusret Cömert: PETFORM Yönetim Kurulu Başkanlığı dönemlerimde de, kendi adıma yaptığım çalışmalar ve düşüncelerde de özellikle elektrik sektörü çok önemliydi. Bu alanda yaptığımız çalışmalar oldu. Elektrik piyasasının likit bir hale gelmesi tüketici ve sektör adına çok önemli. Doğalgaz ile arama ve üretim konusunda önerilerim olmuştu; doğalgazın sınırda, birbiri ile rekabet ettiği ve ülkede-piyasada rekabet ettiği bir piyasa’nın oluşturulması hayalim vardı; diğer bazı arkadaşlar ile beraber. Bu anlamda yıllar süren bir çalışma yaptık ve neticede BOTAŞ’ın yaptığı çok değerli, çok önemli çalışmalar vardı. Bu işi sıfırdan aldılar, altyapıyı oluşturdular ama sonrasında bir sonraki aşama liberasyon aşamasıydı ve biz; benim kurduğum şirket 2007 yılında ilk özel ithalatçı olarak ve toptan satış şirketi olarak faaliyete geçti. Sonra arkamızdan; 1-1.5 yıl sonra 3 şirketimiz daha geldi. Şu anda piyasanın bir kısmı açılmış. Bunun geliştirilmesi tüketici ve sektör anlamındaydı.

 

Yaprak Özer: Yani rekabetin açılması, piyasanın renklenmesi, tüketici için farklı alternatiflerin gelmesi aslında bir tanesi diyorsunuz.

Nusret Cömert: Bunlardan bir tanesi olacak elbette ama burada tabiki ülkenin menfaatleri önemli.

 

Yaprak Özer: Bu artık hayal değil. Yavaş yavaş epey bir yol alınmış. Gelişmesini bir beklenti olarak algılıyorum.

Nusret Cömert: Gelişmesi bir beklenti. Bir diğeri; ülkemizde şu anda karasal alanların yüzde 80’i, denizlerin yüzde 99’una ilişkin fazla bir veri yok. Yani çok yoğun, çok güzel çalışmalar yapıldı. Özellikle bu son zamanlarda çok yoğunlaştırıldı. Ancak coğrafyamız çok geniş, bu anlamda ki yatırım ihtiyaçları büyük, henüz bu anlamda çok fazla bir bilgiye sahip değiliz. Benim bir hayalim de Türkiye’nin tamamen aranmış olması ve Türkiye’nin olası potansiyelinin ortaya çıkarılması.

 

Yaprak Özer: Siz Akdeniz’de bir potansiyel görüyorsunuz. “Bu petrol bizim sınırımıza gelince mi bitiyor?” derler. Hep bir takım senaryolar vardır ama gerçekten bizim sınırımıza gelince mi bitiyor petrol?  Buradaki hikaye nedir?

Nusret Cömert: Aranmasının istenmiş olacağını düşünüyorum çünkü bu anlamda çalışmalar var. Özellikle son 5-6 yıldır bir hayli yoğunlaştı. T.P.A.O’nun bütçesi artırıldı. Delinen kuyu sayıları arttı. Karadeniz’de; derin deniz’de bir takım yatırımlar ve aramalar yapıldı. Akdeniz’in Türkiye bölümünde henüz bir çalışma yoktu. O anlamda da T.P.A.O ile yoğun çalışmalarımız oldu. Benim bir hayalim de budur. 2011’in sonlarında T.P.A.O ile ortak anlaşması imzaladık, beraber Akdeniz’i ve Güneydoğu Anadolu’yu aramak için. Onun çalışmaları şu anda devam ediyor.

 

Yaprak Özer: Okuduğum haberlerde 2014 olarak gördüm. O zaman anlıyorum ki sizin bu hayaliniz aslında bir beklenti. Yani hayal olmaktan çıkıp, biraz daha ileri bir seviyeye doğru gidiyor ve elinizdeki veriler Türkiye’de hala bir kaynağın olduğunu gösteriyor. Öyle heveslenelim mi?

Nusret Cömert: Ben, bu konuda hep temkinli oldum. Haklısınız, gerçekten insan bunu duymayı arzu ediyor ama bu konuda konuşurken çok temkinli oldum. Çünkü bu iş tamamen elinizdeki verilerle alakalı. Veriler kadar konuşabiliyorsunuz. Sismik çalışmalardan, jeolojik çalışmalardan başlıyorsunuz; arama kuyusunun, test kuyusunun ve üretim kuyusunun açılmasına kadar çeşitli aşamalardan geçiyorsunuz. Bundan erken, elinizdeki verilerin size müsaade ettiğinden daha fazla olumlu ya da olumsuz bir yorum yapmanız çok zor.

 

Yaprak Özer: TÜSİAD’tan çıkmış bir konuşmanın küçük bir bölümünü okuyacağım; başkan şöyle diyor: “Dağlarımızı, maden şirketleri talan etti, parselledi, delik deşik etti, ormanlarımızı parça parça kestik.” Yani sorumsuz davrandık diyor. Tabii ki bunlar çok anlamlı şeyler. Evet, hepimiz söylüyoruz ama sizin de içerisinde bulunduğunuz bir sivil toplum örgütünün başkanının bunları söylüyor olması daha farklı. Fakat diğer taraftan baktığınızda suçladığınız aslında şirketlerin ta kendisi. Aslında sizlerin temsil ettiği şirketler. Bu nasıl bir paradokstur? Şimdi Harvard şapkanız ile konuşun; daha rahat konuşursunuz.

Nusret Cömert: Evet, aslında Harvard ya da STK şapkası ile gerçekten konuşabiliriz. Sivil toplum kuruluşlarının sosyal sorumlulukları vardır. Evet, TÜSİAD Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği bünyesinde Türkiye’nin ileri gelen iş adamlarını ve kişilerini üye olarak barındırıyor; liderleri onların arasından çıkıyor. Ancak Türkiye’nin gelişiminde ve makro hayatında bir sorumluluk yüklenmesi beklenir. Çünkü bir sivil toplum kuruluşu.

 

Yaprak Özer: Bu paradoksu biz nasıl aşacağız? Bir yandan gelişmek için bir takım şeyler yapıyoruz ama diğer tarafta da çevre ve doğa var.

Nusret Cömert: Sorumlu olacağız. Aslında Dünya’da ki sorunlar çok. Bunlar yeni de değil. Artık iletişim ve bilişim teknolojisinde ki gelişmeler ile bunlar biraz daha alevleniyor, biraz daha görünür hale geliyor ve biraz daha çözümleri aciliyet kazanıyor. Burada hükümetler önceliklerini belirliyorlar. Hükümetler bir takım adımlar atıyorlar. Bu gün Türkiye’de sağlık reformu diyoruz, ekonomik gelişmeden, çalışmalardan; politikadan bahsediyoruz. Sivil toplum kuruluşları da çok önemli çalışmalar yapıyor. Semptomları çözmeye yönelik çalışmalar bunlar. Dünya genelinden bahsediyorum burada; sivil toplum kuruluşları genelde, o an yangını söndürmeye gidiyorlar. Semptomları azaltmaya ya da gidermeye yönelik acil önlemler getirmek zorunda kalıyorlar; özellikle sosyal etki çalışmalarında. Burada artık işletmelere de önemli roller düşüyor.

 

Yaprak Özer: Daha görünür oldukları için daha görünür roller düşüyor aslında değil mi?

Nusret Cömert: Evet.

 

Yaprak Özer: “Gurme” tarafınınızın olduğunu, dünya’nın en eski gurme kuruluşlarının bir tanesinin üyesi oduğunuzu öğrendim. Peki yemek iyi yapar mısınız? Sadece yemek yemek midir buradaki hikaye?

Nusret Cömert: Şöyle söyleyeyim; insanların meslekleri ve sohbetimizde de dile getirdiğiniz, insanların ne yaptıkları önemli. Ne etki yarattıkları önemli. Tabi hepimiz birer bireyiz, insanız. İş/yaşam dengesini iyi kurarak  insanın hayatını çeşitlendirmesi gerekiyor, bunların içerisinden bir kaçıyla ben de meşgul olmaya çalışıyorum. Gurmelik bunlardan bir tanesi, Chaine des Rotissuers üyeliği. Boston’da bir arkadaşım sordu, dedi ki; “Nedir? yani nasıl?”. Ben de dedim ki; “Aslında hepimizde damak tadı/zevki var. Ben biraz daha tatmaya, tanımaya çalışıyorum.” Boston’da öğrencilik yaparken, o sınırlı zaman dilimi içerisinde, Newbury Street oldukça renkli bir cadde, orada bir sızma zeytinyağ tadım yeri keşfedip – o da sanırım aldıga seçicilikle oldu – gidip o tadımı yapıyorsanız, herhalde aradaki farkı buradan çıkarabilirsiniz. Tadım ilgi alanınıza haline geliyor.

Paylaş