Nedeni lüks yaşam, adı bahşiş

Polisin rüşvet soruşturması, Ankara Keçiören Tapu Dairesi’nin kapısına neredeyse kilit vurulmasına neden olacaktı. Müdür, operasyona konu olan tüm suçların kurumlarında çalışan H.A. isimli memurun bir pavyon kadınına gönlünü kaptırıp ev tutmasıyla başladığını anlattı. Gazinocular sıkıştırınca memurunun işlemlerden aldığı paraları zimmete geçirdiğini kaydetti.

Memurlar ise şöyle savunma yaptılar: “Bazı vatandaşlara satış işlemleri tamamlandıktan sonra ‘hayırlı olsun’ deriz. Onlar da bize ‘bahşiş’ olarak gönüllerinden kopan küçük miktarlarda para verir. Bu rüşvet olarak değerlendirilemez.”

2005’te Japon hükümeti Kalehöyük Arkeoloji Müzesi’nin yapımı için 288 milyon yen (yaklaşık 3 milyon Dolar) hibe kredi sağlayacaktı. Japonlar, destek için projedeki hizmet ve ürün alımlarında rüşvet verilmemesi koşulunu anlaşmaya koydurdu. TBMM Dışişleri Komisyonu, durumun Türkiye’nin itibarını zedelediğini ifade etti. İşlem tamamlanamadı.

Sultan II. Abdülhamid, İstanbul’daki İngiliz büyükelçiliğinin birinci katibine elmaslarla süslü bir enfiye kutusu hediye etmek ister. Katip, büyükelçiye; büyükelçi bakana sorar. Dönemin Dışişleri Bakanı Lord Salisbury’den gelen yanıtta şöyle der: “It depends on service which is expected” (karşılığında talep edilecek hizmete bağlı).

Transparency International’ın (Uluslararası Şeffaflık Örgütü) 60 ülkede 63 bin 199 kişiyle görüşerek hazırladığı “The Global Corruption Barometer 2007” (Küresel Yolsuzluk Barometresi 2007) raporunu görünce bu yazıyı yazmaya karar verdim. Arkadaşlarıma rüşvet yazısı için ilginç anekdot varsa paylaşmanızı rica ediyorum dedim. Biri diplomasını hazırlatmak için iki şişe rakı verdiğini söyledi. Öbürü, “…araba kullanmaya başladığım ilk aydı, trafik polisi durdurdu, çok heyecanlandım. Çantamdan bir miktar çıkartıp “çorba parası” olur diye sıkıştırdım. Adamların çorba içip içmediği böyle bir racon olup olmadığını bilmiyorum. Demek ki duymuş, görmüşüm, sıkışınca ağzımdan çıkıverdi. Polis de ben de acemiydik alışverişi beceremedik.” Diğeri, üst yapısı tamam alt yapısı sıfır yeni yerleşim merkezine taşındı. Telefon hep bozuk. Motosikletli telefoncu gelip iki dakikada onarabiliyor. Bir daha gelmez korkusuyla yüklü ‘bahşiş’ veriyorlar. Seyyar telefoncu her gün orada.

Küresel Yolsuzluk Barometresi’ne göre geçen yıl her 10 kişiden biri rüşvet vermiş. Dünyada her yüz kişiden17’si polise, 8’i yargı birimlerine rüşvet veriyor. Kadınlar erkeklerden daha az rüşvet veriyor. Rüşvet verme eğilimi en fazla 30 yaş altındakilerde görülüyor.

Türkiye’de araştırmaya katılanların yüzde 6’sı hizmet almak için rüşvet verdiğini belirtmiş. Türkiye’de her 100 kişiden 19’u polise; 9’u sağlık hizmetlerine, 4’ü eğitime rüşvet veriyor. Yargıda yolsuzluk araştırmasında değerlendirmeye alınan ülkeler arasında Türkiye dünya 16’ncısı. Birçok kamu kuruluşunda rüşvet yüzünden hizmete ücretsiz erişim söz konusu değil. Adeta gayrı resmi bir vergi türü… En fazla rüşvet döndüğüne inanılan kurumlar vergi daireleri, polis, sağlık, eğitim ve özel sektör. Geriye ne kalıyor diye düşünüyor insan…

Önde gelen 105 Türk şirketin katılımı ve 40 ülkede 5 bin 400’den fazla şirketin üst düzey temsilcileriyle görüşülerek oluşturulan PricewaterhouseCoopers 2007 Küresel Ekonomik Suçlar Araştırması’na göre son iki yılda Türkiye’deki şirketlerin yüzde 36’sı ekonomik suçlarla karşılaştı. Üçte biri (küresel oran beşte bir), son iki yılda kendilerinden rüşvet istenmiş olduğunu belirtti. Türkiye’de ekonomik suçlardan kaynaklanan mali kayıp, vaka başına dünya ortalamasından yüzde 63 daha yüksek. Ekonomik suçların yüzde 43’ü şirket çalışanları, 4’te 1’i üst yönetim tarafından işleniyor. Kişileri ekonomik suç işlemeye yönelten en önemli neden, lüks bir yaşam biçimi sürdürmek.

Rüşvet her yerde var, ama Türkiye’de daha çok. Dar gelirli çaresizlikten, kamuya işi düşen zorunluluktan veriyor. Anne okulda, baba trafikte, herkes sağlıkta, işadamı ihalede veriyor. Kimi korktuğu, kimi şükran duyduğu, kimi lüks yaşamak, kimi işi almak için… Rüşvet alıyor ve veriyoruz.

Paylaş