Lider mi Yönetici mi?

Lider ve yönetici arasındaki farkı bir tartışma konusu olarak foruma açmak istedim çünkü ikisinin birbiriyle karıştırıldığına inanıyorum. Sonuçlar beni yanıltmadı.

Genellikle yöneticiden liderlik vasıfları da bekliyoruz. Olursa çok iyi olur tabii. Ama bir yöneticinin lider olması değil, öncelikle iyi bir yönetici olması gerekiyor.

 

Aslına bakarsanız, bu konuyu forum platformunda tartışmaya açmak istememin bir başka nedeni de yöneticilik konusunda yazmayı planlıyor olmamdı. Liderlik üzerine, liderlik adına, liderlikle ilgili pek çok kez yazıldı, pek çok kez yazdım. Nedense liderler önde, onlar spot altında.

Peki ya yöneticilik…

Aşağıda, bir kısmını elediğim, aralarından yazı konusu için anlamlı olacağını düşündüğüm yorum ve yorum benzeri geri dönüşleri bulacaksınız.

Soru sorarak katkıda bulunanlara çok teşekkürler. Lider nedir ya da yönetici nedir? Soruların hemen hepsi aynıydı. Yoğun olarak sorulan bir başka soru da “Daha iyi lider ya da yönetici olmak için ne gerekir?”

Burada göremeyeceğiniz sorularınızın yanıtını ise yönetim biliminin tartışmasız gurusu Peter F. Drucker’ın “Nasıl İyi Yönetici Olunur” makalesinden özetleyeceğim.

ÖNCE SİZDEN GELENLER

Liderlik vasfı her insanda bulunmayan bir özelliktir. Yönetici sadece yönetir. Lider etkiler ve peşinden sürükler. Bu bakımdan lider özelliği olan kişiler, gerek iş hayatında gerekse politikada hemen fark edilir ve önü kesilmeye çalışılır. “Sisteme rağmen lider kalabilmek”, işte sorun bu. Yöneticilik bir vasıf değildir. Sıradan insanlar bile şanslarının yardımıyla yönetici olabilir. Ama lider olmak ve öyle kalabilmek çok zordur. Sizce?

Çalışanlarıma hatalarını söylemekte kaygı yaşıyorum, rahat değilim.

“Lider bütün dünyayı yönetir ve liderlik doğuştan gelir. Yönetici biraz zeki birilerinin bir konuda eğitim almış olma durumlarıdır ve sadece belli kurumları yönetir” savı doğru mudur?

Sizce kurumların hedeflerini gerçekleştirmede en önemli unsur olan insanı, lider mi yönetici mi diye sınıflandırmak ne kadar sağlıklı? Yoksa lider ruhlu yöneticiler diye tanımlamak daha doğru olur mu?

Lider nedir? Yönetici nedir? Başarılı bir yönetici olmak için liderlik şart mı? Yoksa başarılı bir liderlik için iyi bir yönetici mi olmak gerekir? İyi bir lider ve iyi bir yönetici hangi vasıflara sahip olmalıdır? Liderlik ve yöneticilik doğuştan mıdır yoksa sonradan mı kazanılır?

Bu konuda soracağım veya cevap alacağım bir şey olduğunu sanmıyorum. Ya da ben tam olarak anlamadım. Ne demek lider mi? Yönetici mi? Yönetici sadece organizasyon içerisindeki belirli kriterler ve standartlar içerisinde koordinasyonu sağlar ve bir kontrol mekanizmasıdır. İyi bir yönetici aynı zamanda iyi bir lider olmak zorundadır. Yani ne sadece yönetici olmak, ne de sadece lider olmak yetmiyor. Hem iyi bir koordinatör hem de çalışanlarınızı peşinizden sürükleyeceğiniz bir lider olmalısınız. Yani kısaca “lider yönetici”.

Ben bir yazılımcıyım. Türkiye’de yazılımcıların köle gibi kullanıldıklarını görüyorum. İşten ayrılan çoğu arkadaşım (bu sayı gerçekten de çok fazla) patronuyla anlaşamadığı için ayrılmaktadır. Şimdi ben de aynı durumdayım yani ayrılmak üzereyim, aslında çok olumlu bir insanım ama bu insanların kahrı çekilmez diye artık kendi işimi kurmaya karar verdim. Bir liderle yönetici arasındaki farkı onlara göstereceğim… Bir gün Türkiye’nin de Hindistan gibi bir yere geleceğine yüzde yüz inanıyorum… Sizce haksız mıyım? Siz olsaydınız ne yapardınız? Sizce bunun sebeplerinin başında lider eksikliği yok mu?

Liderlerin yönetici olabileceği kesin; ancak yöneticilerin lider olması güç olabilir. Bana göre insani değerleri gözeten ve iğneyi kendine batırmasını beceren insan “insan” olur; haliyle yönetici de olur, lider de olur, belki uygun düşmeyebilir ama “havayı koklamasını bilmek” oldukça önemlidir!

İyi bir yönetici nasıl olmalı sizce, ben “X” şirketinde çalışıyorum ve yöneticim tarafından çalışma arkadaşlarım ve müşterilerin yanında yaptığım hatalar yüzünden rencide ediliyorum, yönetici böyle bir şeyi yapmakta haklı mıdır sizce?

Liderlik yeteneği ile donanımlı bir insan, başkasının emri altında çalıştığında egosunu nasıl tatmin edebilir? Bu bir handikap değil midir?

Bildiğim kadarıyla yönetici kurallara uygun şekilde yönetir. Lider ise kuralları önemsemeden yönetir. Özet olarak doğru mudur? Yanlış ise bana açıklamasını yazabilir misiniz?

Lider olmak veya yönetici olmak insanların yaşadıkları eziklikten dolayı oluşan bir içgüdü mü yoksa kıskançlık mıdır sizce? Bu iki düşüncenin dışında oluşması için neler yapılabilir?

NASIL DAHA İYİ YÖNETİCİ OLUNUR

İyi yöneticiler bazen çok sıkıcı bazen çok karizmatik olabilirler; zaman zaman bonkör, zaman zaman cimri olabilirler; zaman zaman vizyoner, zaman zaman rakam odaklı olabilirler. Peter F. Drucker’a göre iyi bir yönetici olmak için sekiz altın kurala uymaktan başka çare yok.

  1. “Ne yapılması gerekiyor?” sorusunu sormak,
    2. “Şirketim için en iyisi hangisi?”,
    3. Hareket planı oluşturmak,
    4. Alınan kararların sorumluluklarını da üstlenmek,
    5. İletişim kurmak,
    6. Sorunlara değil fırsatlara odaklanmak
    7. Toplantıların verimli geçmesini sağlamak
    8. “Ben” yerine “biz” demek

İşte Drucker’ın iyi bir yönetici olmak için olmazsa olmaz olarak gösterdiği kurallar bunlar. İlk ikisi bilgiye ulaşmanıza yarayacak. Aradaki dörtlü, topladığınız bilgiyi kullanmanızı sağlayacak. Son ikili, tüm organizasyonun sorumluluk ve güvenilirlik vasıflarına kavuşmasını sağlayacak.

Nedense herkes lider olmak istiyor. Liderlik insanların ağzının suyunu akıtıyor. “Ben bir şey olmasam da olur ama mutlaka lider olayım” der gibiyiz.

Haksız da değilsiniz, liderliği o kadar ucuzlattık ki, her önüne gelen lider… Liderler hep spot altında, hep en önde, hep daha iyisini giyiyor, daha iyisini yiyor…

Benim neyim eksik ben de lider olayım…

Bu yüzden olsa gerek bizim buralarda liderden geçilmiyor.

Sanırım kültürümüzün bir parçası, sizden gelen yanıt ve yorumlarda da benzer ifadelere sıkça rastladım;
Yorumlarınız özetle şunları söylüyor bana;

Herkes yönetici olur. Yöneticilik, yeteneksiz de olsanız bir gün sizi oturtacakları koltuktur… Ama liderlik bir başka.

Zaten yöneticilik yapıyoruz ya da istesek yaparız… Sen asıl nasıl lider olacağımızdan söz et!
İşte bütün mesele bu.

Haydi, gelin önce kafamızdaki ayrımı ya da daha doğru ifadeyle yargıyı atalım.

Lider olmak zorunda değiliz. Dağın tepesi liderlik mevkii değil. Ama hepimizin öyle ya da böyle iyi olmak zorunda olduğumuz bir şey var; yöneticilik.

Ve doğruyu söylemek gerekirse, ben çok az iyi yönetici tanıyorum. Herkes iyi olduğunu düşünüyor, ama neye göre?

NE YAPILMASI GEREKİYOR?

İyi bir liderin sorması gereken ilk soru bu; Ne yapılması gerekiyor?

Lütfen karıştırmayalım, bu soru, “Ben ne yapmak istiyorum” anlamında değil.

Sizin yapmak istediklerinizle, başında bulunduğunuz kurum için yapılması gerekenler ve doğrular birbirinden farklı şeyler.

Sorunun yanıtına odaklanacak olursak,  genellikle ortaya  birden fazla yapılması gereken şey çıkıyor. İyi bir yönetici bunların arasından acil ve önemli olanları seçebilir.

Drucker, aynı anda birden fazla konu üzerinde çalışan ve her konuda çok başarılı olan yönetici tanımadığını söylüyor. Sözlerini şöyle sürdürüyor;  “Takımınız iyiyse, konuları tek tek ele almak zorunda değilsiniz.”

İyi bir CEO, başında bulunduğu kuruluşun misyonunu yeniden tanımlayabilir. Bir bölüm müdürü için merkezle ilişkileri yeniden gözden geçirip, farklı bir zemine oturtmak olabilir.

Soruyu sordunuz, önceliklerinizi belirlediniz, konuya hakim oldunuz, kolları sıvadınız, üzerinde çalıştınız, belli bir noktaya getirdiniz. “Sonra?” diye sormanız gerekiyor; “Peki şimdi ne yapılması gerekiyor?”…

HAREKET PLANI HAZIRLAMAK

Çok önemli…

Bir şirkette küçük büyük fark etmez, yöneticisiniz. Hareket planınız var mı? Hareket planınızda kendinize sorduğunuz soru, temelde sizin neler yapacağınız mı yoksa başında bulunduğunuz şirketin sizden bekledikleri mi?

Sanırım ikincisinin olması gerekir. Pratikte bu sizin ne istediğiniz sorusuna çok rahatlıkla dönebiliyor. Örneğin gelecek iki yıl içinde ve bu sürenin sonunda şirketim benden neleri başarmış olmamı bekler, şirkette daha iyi bir yönetim sağlamak için neler yapmalıyım, bu sonuçları ne zaman alabilirim…
Hareket planı çok sık değişir ya da üzerinde oynanabilir. Hareket planı bir yöneticinin zaman çizelgesidir.

Söylemeden geçemeyeceğim, zaman bir yöneticinin en değerli varlığıdır. Ne yazık ki, çoğumuz, her nerede olursak olalım, ister bir kamu kuruluşunda ister bir aile firmasında ya da bir sivil toplum kuruluşunda en çok yalayıp yuttuğumuz şey zaman. Zamanı bozuk para gibi harcarız, bundan da rahatsız olmayız.

İyi bir yönetici için en büyük zenginlik zaman. Zaman onu iyi kullandıkça, sizi iyi yöneticilik olarak geri dönecektir.

HAREKETE GEÇ

Hareket planları harekete geçtiğinde, yöneticilerin çok dikkat etmesi gereken birkaç nokta var; karar alabilmek, aldığı kararları iletebilmek, çalışanlarla iletişim kurmak, sorunlara değil de fırsatlara odaklanmak ve bir de, o sonuçsuz toplantıları sonuca ulaştırabilmek. Yani altın kuralların neredeyse tamamı burada kümeleniyor.

Çoğu zaman karar alırız, ama kararı kimseye açıklamayız. Peki, sizce açıklanmayan kararlara  karar denebilir mi? Kim kuracak bu iletişimi; ne kadar zaman içinde yapılacak; kimler bu karardan en fazla etkilenecek, onlar nasıl hazırlanacak ve kararın gerekçelerini  nasıl anlayacaklar, nasıl anlatacaksınız; doğrudan etkilenmeyecek olanlar bile bu kararları ne zaman, ne şekilde öğrenecekler…

Elinizi vicdanınıza koyun ve en son verdiğiniz beş adet kararı düşünün. Bu kararları aldıktan sonra kime ilettiniz, nasıl ilettiniz…

Bana yazmanıza gerek yok. Kendi kendinize hesap verin yeter.

İyi bir yöneticinin sorunlara değil, fırsatlara odaklanması gerektiğini söyleyip duruyoruz. Peki, sorunlar ne olacak, onlar üvey evlat mı? Hayır…

Sorunlar yok gibi yapamazsınız. Ama bir tek sorunlar varmış gibi de yapamazsınız.

Sorunları gözardı etmeyin ama ilerlemek istiyorsanız, fırsatların üzerine gidin. Fırsatlar sizi ileriye taşıyacak basamaklar.

Hatta dönemsel raporlarınızı yazarken, bir kurulun önünde belli bir döneme ait icraatınızı açıklarken, önce sorunları dile getirmek zorunda değilsiniz. Fırsatlardan başlamanız tavsiye edilir.

Bu noktada içimi dökmeme izin verin lütfen. Fırsatlar ile Sorunlar dengesini kurmak her baba yiğidin harcı değil. Daha önceki yazılarımda da ifade ettiğim gibi, sürekli fırsatlara odaklanmak tuhaf bir sarhoşluk hali yaratır. Sürekli sorunlara odaklanmak da feci bir depresyon hali ortaya çıkarır. Her ikisinin de en önemli tehlikesi körlük yaratmaktır.

Çözüm ne mi? Sorunu bilmeyen fırsatı göremez. Sorunu teşhis edemeyen fırsatı, gerçeğe dönüştüremez.

ŞU TOPLANTILAR

Saatler süren toplantılar… Havanda su bile dövülmeyip resmen hava dövülen toplantılar… Verimsiz geçen saatler… Hazırlıksız yapılan toplantılar…

Ben kendi adıma bunlardan nefret ediyorum. Çevrem bu toplantı mayınlarıyla dolu. Kimin benim saatlerimi bu kadar çalmaya hakkı var acaba… Ama bu olmaz olası  bir kültür.

İnsanlar kendilerini önemli hissetmek için toplantı yapıyorlar. Ödevlerini yapmadan toplantıya giriyorlar. Çünkü tembeller ya da kendilerini uyanık sanıyorlar. Ortaya atılacak yaratıcı fikirleri buradan cımbızla çekip sonra kullanacaklar.

Verimli bir toplantı yapabilmenin son derece basit birkaç kuralı var. Lütfen unutmayın ve uygulayın. Yapacağınız toplantı nasıl bir toplantı olacak. Bu toplantıyı bir konuyu açıklamak için mi kullanacaksınız; bu toplantıyı bir kişinin ya da birkaç kişinin rapor sunacağı bir fırsat olarak mı değerlendireceksiniz; bu toplantıyı astlarınızın üstleriyle bir araya gelebildiği bir ortam yaratmak için mi kullanacaksınız… Her ne ise amacınız, onu belirleyin ve lütfen sadık kalın.

Biz Türklerin toplantı kültürü yok. En yakın kültür kahve kültürü olduğu için, girdiğimiz toplantıları “geyik muhabbeti”ne çevirmeden çıkmayız, saatlerce oturur kalkmayız, icraata zaman bırakmayız, toplantıdayız diye böbürleniriz…

Olmuyor baylar bayanlar. Böyle değil iyi yönetici olmak, yönetici bile olunmuyor.

Böyle olduğunda havanda istediğiniz her şeyi dövebilirsiniz. Sonuca ulaşmanız ise bir mucizedir. İyi bir yönetici neden toplantı yaptığını iyi bilir ve tanımlar; kimden ya da kimlerden ne beklediğini bilir ve onlara bildirir.

Toplantı kültürümüzdeki en büyük eksiklerden biri de geri bildirim. Toplandık, konuştuk ve bitti. Hayır, böyle de olmuyor işte. Kaç toplantı sonunda toplantı tutanağı yaparak katılımcılara gönderdiniz, kaç adet böyle geri bildirim aldınız?

“BEN”DEN VAZGEÇİN BİZ DEYİN

Çoğumuz hemen her konuşmanın başında “ben” diye söze başlar, “ben” diye devam eder, “ben” diye sonuçlandırırız. Bir yöneticiyseniz ve iyi bir yönetici olmak istiyorsanız, “ben”ci yaklaşımları, “ben”  kimliğini  bir kenara bırakmak durumundasınız. “Ben” yerine “biz” var. Çünkü siz o “biz”in yöneticisisiniz. Ben ben ben… diyerek birlikte olduğunuz insanların güvenini, sevgisini kazanamazsanız, yöneticilik yapmanız mümkün olmaz, size yöneticilik yaptırmazlar. Tepe istese, alttakiler izin vermez.  Alttakileri hiç yabana atmayın! Unuttunuz mu siz onları yönetmek için oradasınız, sizin için tek kişilik bir yönetici koltuğu oluşturulduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Yönetici oldunuz çünkü;

Yönetici oldunuz şimdi;
Yönetici oldunuz…

Hepimiz birbirimizden çok farklıyız. Çoğumuz geceyle gündüz gibi ayrıyız. İyi bir yönetici birlikte çalıştığı insanların benzerlikleri ya da farklılıkları üzerine değil, şirketin, bölümün, kurumun, ülkenin ihtiyaçları üzerine odaklanır. Ne yapmak gerekir…

Yönetici olmayı önemseyin lütfen.

İyi bir yönetici olup olmadığınızı sorgulayın.
İyi bir yönetici olmak için çabalayın.
Yeterince iyi yönetici… sandığınız gibi değil, ne yazık ki çok yok.

 

Paylaş