Zorlu Holding Tekstil Grubu Başkanı Vedat Aydın, Tekstil sektörünün duayenlerinden. Türktrade Yönetim Kurulu Başkanı aynı zamanda. Yalnızca sektörün gelişiminde değil, Türkiye’nin ihracatında söz sahibi bir isim.
Yaprak Özer: Tekstil deyince bugüne kadar algımız mavi yaka oldu. Çok fazla sadakati olmayan düşük nitelikli çalışanlar… Bugün çok farklı bir tekstil sektöründen söz ediyoruz. Biraz bize bu tarafından baktığımızda nasıl bir tekstil olduğunu anlatabilir misiniz?
Vedat Aydın: Tekstil sektörü bir kere ülkemizin en eski sanayi sektörlerinden biri. Eski olmasından dolayı sanki kanıksanmış durumda ve eski olmasından dolayı belki eskiden gezilmiş bazı fabrikalardan görüntüler insanların kafasında var veya eski intibalar var. Esasında tabi ki çok değişti. Bir kere şunun altını çizelim, bu dönem tekstil ve hazır giyim sektörü, Türkiye’nin sanayi dalları gruplandırılıyor biliyorsunuz. 14 grup var, bunların iki tanesi tekstil ve hazır giyim. Türkiye’nin ihracatına baktığımız zaman sanayi sektöründe tekstil bu grupların aşağı yukarı yüzde 23’ünü yapıyor. Bu kadar büyük bir sektör, bu kadar eski bir sektör, eski şu manada tecrübeli bir sektör. Ortalama son 25-30 senede tekstil sektörüne ülkemizde sadece makine ithalatı olarak 30 milyar dolara yakın bir yatırım yapıldı. Sektör esasında ülkemizin kaynak ayırdığı ve emek verdiği ciddi bir sektör. Bugün herhangi bir entegre tekstil şirketi, fabrikası dediğiniz zaman bu fabrika minimum 40-50 milyon dolara kurulur. 2,5 milyonun üzerinde kayıtlı çalışanı var. Hem emek yoğun bir sektör, bilhassa konfeksiyon açısından baktığımız zaman hem bugüne kadar ciddi sermaye ve tecrübenin toplandığı bir sektör, ülkemizin ihracatında neredeyse dörtte birini karşılayan bir sektör. Bütün bunlar üst üste koyduğunuz zaman sizin biraz önce anlattığınız algıyı lütfen bir kenara bırakın. Son ihracat rakamlarına ve üretim rakamlarına baktığınız zaman da şu anda gözde olan otomotiv sektörü, elektronik sektörüne vs. baktığınız zaman tekstille hazır giyimin toptan ihracatı en yüksek ihracat rakamımız. Sektör olarak da lider bir sektör sanayide.
Yaprak Özer: İstihdama tekrar dönelim… Biz bu algıyı niye korumuşuz? Tamam haksızız şu anda istihdam yapısına baktığımızda dünle bugün arasında fark va… Makine yatırımı yapıldı, sizin gibi ciddi oyuncular var. Bölgede ve dünyada söz sahibi olduğumuz bir takım alanlar var. Buradaki insan yapısının diğer gelişmelerle eş değer bir noktaya geldiğini söyleyebilir miyiz?
Vedat Aydın: Tekstilin konfeksiyon bölümünde konfeksiyondaki belki dikiş makinesinin önünde çalışan işçilerimize baktığımız zaman çok yüksek bir standart belki söz konusu değil. Tekstilin diğer bölümlerinde mesela bir kumaş ortaya çıkartırken iplik dokuma terbiye gibi bölümler var. Bu bölümlerde çalışan kişilerimiz, işçilerimiz, memurlarımız gayet bilgili ve tecrübeli elemanlar. Böyle olmak da zorunda çünkü gelişen teknolojiyle makineler öyle bir düzeye geldi ki, bunu sıradan herhangi biri gelip çalıştıramaz veya kaliteyi elde edemez. Sektörün mavi yakasında bile yüzde 80 ortalama 4-5 senelik bir tecrübe gerektiren işler var.
Yaprak Özer: Anlaşılan önüne gelenin oyuncu olabileceği bir alan değil artık. Çalışanda ne arıyorsunuz?
Vedat Aydın: İş yenilikçilikten, yaratıcılıktan başlıyor. Türkiye’nin şu anda tekstilde bu rakamlara erişebiliyor olması, ciddi ihracat değerlerine erişebiliyor olması esasında Uzak Doğu’daki bizim çetin rakiplerimize göre özellikle farklılaştığımızı gösteriyor. Farklılaşmayı makineyle, teknik ekipmanla pek fazla yapamazsınız çünkü aynı makineleri onlar da alabilir. Nerede yapacaksınız bunu, tamamen insan gücüyle yapıyorsunuz.
Yaprak Özer: İnovasyon, farklılık ve değişik olma durumu aslında yalnızca tekstilin değil bütün sektörlerin ihtiyacı olduğu bir şey. Farklı olmak nedir sizde? Farklı daha fazla üretmek mi, daha geniş bedenler yapmak mı, uzmanlık mı, nedir buradaki fark?
Vedat Aydın: Bunların en önemlisi hız, hem farklı hem hızlı olacaksın. Çünkü farklı olabilirsiniz, farklılığınızı anında taklit ettikleri zaman farklılığınızın özelliği gider. Hızlı bir şekilde yeni şeyler sunuyor olmanız lazım. Hız ve kalite esasında yetenekli, bilgili, tecrübeli ekiple olur. Yenilik dediğimiz şey AR-GE, ÜR-GE dediğimiz fabrikalarımızdaki ekipler tarafından yapılıyor. Bu arkadaşlar bütün dünyayı geziyorlar, bütün fuarlara katılıyorlar, bütün yayınları okuyorlar. Ev tekstili sektöründen bahsedersem, giyim sektörüyle paralel hale geldi. Giyimde moda nasıl oluşuyorsa orada da moda öyle oluşuyor. Demek ki modayı takip ediyorlar. Hatta modayı Türkiye şartlarına uyarlıyorlar. Bugün Amerika’da çok beğenilen bir şey İngiltere’de beğenilmiyor, İngiltere’de beğenilen şey Almanya’da kesin beğenilmiyor. Fakat bir moda var mı, hala var. Modanın ana çizgilerini uygulayarak bunu ülkelere uygun hale getirmek lazım. Fabrikalarımızda çalışan AR-GE bölümündeki arkadaşlarımız sadece Türkiye’yi düşünecek durumda değil, tesislerimiz kapasite olarak bütün dünyaya hizmet veren tesisler. Dolayısıyla herhangi bir üründe her ülkenin kendi zevkine göre bu renktir, bu üzerindeki alternatif dikiş şekilleridir, bu paketleme şekline kadar emin olun değişiyor.
Yaprak Özer: O zaman hem hızlı olacak, hem yaratıcı olacak, hem aynı anda birden çok şey düşünecek. Rekabet yoğun, taklit edilmek kolay ve hızlı. “U” ya da “360 derece” dönüşlere açık olacak insanlarla çalışmak istiyorsunuz, doğru mu?
Vedat Aydın: 2005’te Dünya Ticaret Örgütü’nün koyduğu kurallar sayesinde ciddi bir rekabet ortamı açıldı. İthalat kolaylaştı, bütün dünyaya her mal girer, çıkar hale geldi. O zaman hafif bir ne olacak soruları çıkmaya başladı, özellikle tekstil sektöründe. Bu günlere geldik, o gün bugündür Türkiye’nin tekstil üretimi de, ihracatı da sürekli artıyor. Bunu başta söylediğim gibi çalışanlarımızın zekâsına, bilgisine, çalışkanlığına, verimliliğine bütün bunlara borçluyuz yani devamlı yeni ürün çıkartmaya borçluyuz.
Yaprak Özer: Tekstilin aslında çok iniş çıkışları oldu, çok hırpalandı biraz önce söylediğiniz gibi Uzak Doğu’ya kayış oldu. Ancak bu dönüşün de bir geri dönüşü oldu. Biz bu küresel krizden ne öğrendik?
Vedat Aydın: Bütün sektörler hırpalandı bu açılımdan ama hadi kabul edelim tekstil de hırpalanmış olsun ne değişti; ekstra bir derlenme toparlanma oldu. Üretim verimliliği açısından, maliyetleri düşürmek açısından oldu ama bir şey daha oldu, bu krizle beraber müşterilerimiz, özellikle Avrupa’daki müşterilerimiz bir stok bilincine vardırlar, sermaye bilincine vardırlar. Fazla stok tutmanın ucuz bile alsa sonunda stokta olan malın kendilerine zarar verdiğini gördüler. Bu ne demek oldu gidip Uzak Doğu’ya konteynır konteynır sipariş vermek yerine Türkiye’ye gelip satabildiği kadar malın siparişini verip sattıktan sonra “repete” vermesi ve bunun da hızlı bir şekilde yerine gelmesi durumu ortaya çıktı. Burada Türkiye’nin coğrafyası, özellikle Avrupa Birliği’ne yakın olması açısından tabii ki çok önemli. Türkiye’deki elemanlarımızın, çalışanlarımızın lisan bilmesi, Avrupa ile daha rahat iletişim içerisinde olmasının da önemi var.
Yaprak Özer: Siz bir söyleşimizde sipariş gelmeden siparişi açma dönemine girecek kadar iyi olduğunuzu ifade etmiştiniz. Hakikatten siz sipariş gelmeden sipariş açabiliyor musunuz, başkalarını görebiliyor musunuz?
Vedat Aydın: Şimdi bu müşterilerinizle olan uzun dönem ilişkilerinizle alakalı. Müşterilerinizle güvene dayalı, servise, kaliteye dayalı ilişki kurduysanız esasında müşterinizin ne istediğini tahmin edebiliyorsunuz. Nasıl oluyor bu; x müşterinin perakende mağazaları var, mağazalardaki satışları bilgisayarda kod vererek online görme imkanı sağlıyorlar. Dolayısıyla ekibinizle oturuyorsunuz, oraya sattığınız ürünler belli. Adam mağazalarda ne satıyor, ne kadar hızla satıyor, bu mallar ne zaman raftan çıkıyor onun bir yerde hesabını yapabiliyorsunuz. Onun hemen yazılı siparişi gelmeden bir yandan üretimine başlıyorsunuz.
Yaprak Özer: Sözü insan kaynağına getirmek istiyorum. Siz stratejiden, B planı yapmaktan, farklı olmaktan, bir başkası adına düşünmekten söz ediyorsunuz. Baştaki soruma dönecek olursam nasıl insanlarla çalışmak istiyorsunuz, hayli zor bulunan bir profil çıkıyor ortaya.
Vedat Aydın: Yurdumuzda esasında üniversitelerimiz var, iyi gençler yetişiyor, fakat daha çok eğitimi biz işyerinde veriyoruz. Bizim işyerine almış olduğumuz arkadaşların belli bir seviyesi olmak durumunda. Lisan bilmesi, üniversite bitirmiş olması gibi… Bilhassa beyaz yakalı arkadaşlardan bahsediyorum. Onların eğitimin çoğunu işyerinde veriyoruz.
Yaprak Özer: Bu bir kayıp değil mi? Tamam gurur verici bir şey, işveren eğitimler veriyor ama gelenler istediğiniz çıtanın altında bir yerde oluyor.
Vedat Aydın: Gönül ister ki eğitim düzenlemelerimiz ona göre olsun, başta meslek liselerimiz olmak üzere okulu bitirdikten sonra hemen belirli bir yerde devreye giren arkadaşlar yetişsin. Sanıyorum o yönde ülkemiz ciddi çabalar içinde ve olmak da zorunda. Bir yerde biz bu arkadaşları aldıktan 3-6 ay sonra gerçekten devreye sokabilsek tabi ki üretim verimlilik açısından çok daha faydalı olacak. O yolda ilerleyeceğimizi umuyorum.
Yaprak Özer: Biraz vizyoner baksak 2023 projeksiyonu yapsak örneğin. Hükümetin yaptığı açıklamalarda da sizlerin projeksiyonlarınız 2023 için aslında iddialı hedefler söz konusu. Kişi başına düşen gelir seviyesi artacak, bu tekstile, tekstilde istihdama nasıl yansıyacak, kendimizi Türkiye olarak nerede görüyoruz?
Vedat Aydın: Bir hedef olması çok güzel ve ulaşılabilir bir hedef. Beraberinde bir sürü başka şeyin gelmesi lazım. Aynen belirttiğiniz gibi kişi başı gelirin 25 bin 30 bin dolarlara geldiği bir ülkede siz ortalama geliri bu seviyeye gelen bir elemanla nasıl Uzak Doğu’ya karşı rekabetçi olabilirsiniz, nasıl ürünlerinizi satabilirsiniz; bugün Almanya’nın yaptığı gibi ya da Kore’nin yaptığı gibi satabilirsiniz. Bugün Almanya, Kore tamamen ileri teknoloji gerektiren, tamamen yenilikçilikle ortaya bir şeyler çıkartabiliyor ve bunları satabiliyor. Biliyorsunuz hala dünyada ihracat liderleri bu ülkeler.
Yaprak Özer: Genç arkadaşlar 2023 vizyonu taşıyabilecek donanımla mı geliyorlar?
Vedat Aydın: Mümkün değil, olumsuz konuşmak istemiyorum ama yine de şunu söyleyeyim bu ilkokuldan başlayan eğitim düzenindeki değişiklikle olacaktır. Ezberci eğitim sistemini bir tarafa bırakıp tamamen yaratıcı gençleri ilkokuldan, anaokulundan yetiştirmeye başlayacağız. Bu gençlerin de devreye girmesi 20 sene sonra olacak esasında. Bugünden değiştirirsek bunu yarın Milli Eğitim Bakanlığı bununla ilgili düzenlemeleri devreye sokarsa böyle gelir. Biz sanayici bir yerde parasını vererek bazı yatırımlar yapar, makineyi alır. Bunlar hala yeterli değil, beyinlerden bir şeyler çıkması lazım. Beyinlerden de bu eğitim düzeyiyle çok kolay çıkmaz. İkincisi buna bugünden normalin üzerinde bir bütçe ayırmamız lazım. Malum bizim kısıtlı imkânlarımız var, bunu kabul ediyoruz. Ama kalkınma, sanayiye yönelik bir kalkınma peşindeysek bunu yapmalıyız. Bugün baktığımızda ihracat ve sanayi tabanlı kalkınmalar pek başarılı değil. Daha doğrusu başarılı kalkınmaların hepsinin altında sanayi ve ihracat var. 500 milyar dolar ihracata doğru gideceksek bunun başında AR-GE bütçelerimizi arttırmamız lazım. Bugün AR-GE’ye ayırdığımız bütçe milli gelirimizin binde seviyelerinde hala. Bunun normal gelişmiş ülkelerde yüzde 2-3’lerde. Bizim şimdiden bu paraları ayırmamız lazım ki bunun sayesinde laboratuarlar kurulsun, özel okullar olsun, belirli insanlar bir yere toplansın beyin fırtınaları yapsın, bir şeyler çıkarsın, çıkabilir. Nitekim ufak ufak örneklerini görüyoruz.
Yaprak Özer: Siz “üretici marka” olduğunuzu ifade ediyorsunuz. Üretici marka ne demektir?
Vedat Aydın: Marka olmak rekabetçi sistemde insanları çok iyi yere getirir gibi bir algı var, doğrudur. Keşke dünya markaları oluşsa. O zaman rekabet piyasasında fiyatlarla pek uğraşmıyorsunuz ona göre yüksek fiyattan, istediğiniz ürünü satabiliyorsunuz. Dünya markası olmak o kadar kolay değil. Türkiye’den dünya markaları çıkar mı bilmiyorum ama inşallah çıkar. Bu seneler alacak ve ciddi para gerektirecek. Biz onun yerine başka bir yerdeyiz. Türkiye esasında sanayide gelişerek başka Avrupa üzerinde bu ülkelerin üssü halinde olabilir. Nitekim bizim Zorlu’da uyguladığımız; Zorlu’yu Avrupa’da ve Amerika’da ev tekstili konusunda üretici markası olarak tanıttık. Türkiye’de ve bölgede; Rusya, Ukrayna, İran, Irak vs. bölgesel marka. Bölgesel marka olabiliriz, daha kolaydır, nispeten erişilebilir ama dünya markasını Türkiye’den bugünden yarına çıkartmak çok kolay değildir. Üretici markası olunabilir ama üretici markası olmak illaki fasoncu olmak değildir. Çünkü insanlar al şunu üret demiyorlar. Siz onlar adına düşünüp, bu müşteri neyi iyi satar ona uygun ürün geliştiriyorsunuz. Geliyor sizin koleksiyonunuzdan ona uygun bir şeyler seçiyor. Zaten sizi Çin’den veya Hindistan’dan farklı kılan da bu.