The Wall Street Journal
Dijital çağda katalogların hükümdarlığı sürüyor
Geçen yıl Amerika’da postalanan katalog sayısı 17 milyarın üzerinde gerçekleşti. Yani yaklaşık her Amerikalıya 56 katalog düştü. Kataloglar yılda kullanılan 80 milyon ton kağıt ürününün yüzde 3’ünü oluşturuyor. Bu rakam küçük gibi görünse de dergilerin ve kitapların payını geçiyor. Amerika’nın Ulusal Katalog Rehberi (The National Directory of Catalogs) tam 12 bin 524 katalog listeliyor. 1266 sayfalık rehberde yer alan katalogların büyük bir çoğunluğunun basılı versiyonu bulunuyor. Peki her şeyin artık dijital ortama taşındığı taşındığı, kağıt tasarrufu yapılmasına özen gösterildiği bir çağda, şirketler neden hala basılı katalog kullanımında bu kadar ısrarcı? Nedeni basit. Çünkü kataloglar satış sağlıyor. Evet, parlak sayfalara basılmış ürün görselleri tüketiciyi, bilgisayar ortamındaki görsellerden daha çok cezbediyor. İnternet sitelerine müşteri çeken basılı kataloglar artık her zamankinden Direct Marketing Association’ın üyeleri arasında yaptığı ankette, doğrudan satışla gelir sağlayanların yüzde 62’si gelir yaratan en önemli aracın basılı kataloglar olduğunu belirtiyor. Anket, gönderilen katalogların sadece yüzde 1,3’ünün satış yarattığını ortaya koyuyor. Düşük bir yüzde gibi görünse de 2007’de katalogla satış gerçekleştiren ortalama bir perakendicinin 21 milyon katalog gönderdiği göz önüne alınmalı. Posta kutularının neden basılı kataloglarla dolduğu bu rakamlarla netlik kazanıyor.
BusinessWeek
Twitter 10 Dolar yıllık ücret uygulasın
Twitter’ın kullanıcılarından yıllık 10 Dolar ücret almaya başlamasının şimdi tam zamanı. 10 Dolar’lık bir hizmet sağladığını düşünmeyenler de, bu servisten yararlanmamalı. Tüm kullanıcılara verilecek iki aylık süre sonunda kredi kartı veya diğer bir yolla siteye kayıt olmayanların ise hesabı silinmeli. Phil Shapiro PC World’deki yazısında bunu öneriyor. Peki ama neden? Shapiro’ya göre Twitter’ın yıllık ücret uygulaması 2 olumlu gelişmeyi de beraberinde getirecek. Birincisi şirketin düzenli bir gelir kaynağına kavuşacak olması. Shapiro’ya göre ne Twitter kullanıcılarının ihtiyaçlarına ne de Twitter ekosisteminin gereklerine 60 kişilik bir ekiple yetebilmek mümkün değil. Yıllık ücret uygulaması ile yaratılacak ekstra gelir ise yeni çalışanların işe alınmasını ve hizmet kalitesinin artmasını sağlayabilecek. İkinci olumlu gelişme ise Twitter’daki bilgi kirliliğinin temizlenecek olması. Nasıl mı? Bu uygulama pek çok spam hesabın silinmesine neden olacak. Böylelikle istenilen kişiler ve onları takip edenler daha rahat izlenilebilecek, söylemek istedikleri daha net duyulabilecek. İzlemek istediğiniz kişinin bir milyon takipçisi arasında kaybolmak yerine, hem izlediğiniz kişiyi hem de onunla benzer fikirleri paylaşan gerçek kişileri daha rahat ayırdetmenizi sağlayacak.
The Washington Post
Sosyal ağları reddedenler
ComScore adlı araştırma şirketine göre Ağustos ayında 18-34 yaş arasındaki internet kullanıcılarının yüzde 85’i Facebook, MySpace veya Twitter’ı ziyaret etmiş. Pew Research Center tarafından Mayıs ayında yapılan bir araştırma ise 18-29 yaş aralığındakilerin haftada en az bir kez sosyal ağ sitelerine girdiğini ortaya koyuyor. Facebook bugün 300 milyon üyeye ulaşmış durumda. Aylık site trafiğine bakıldığında ise, Ağustos ayında Facebook 92 milyon, MySpace 64 milyon, Twitter ise 20 milyon gibi rakamlara ulaştı. Peki, böyle bir dönemde özellikle 20’li veya 30’lu yaşların başlarında olup da bu tür sosyal ağlara katılmayı reddeden birileri var mı? Garip ama evet var! Eşinin, arkadaşlarının ısrarlarına, milyonların bu sitelere akın etmesine rağmen ağlara katılmayı reddedenler de bulunuyor. Ancak sanılanın aksine bu kişiler içine kapanık, asosyal insanlar değil. Tersine, oldukça renkli hayatlara sahip kişiler bu ağlara katılmayı istemeyebiliyor. Örneğin dans topluluğu üyesi genç bir kadın, bir hip hop sanatçısı, babası Microsoft’ta yazılım mühendisi olarak çalışan Georgetown Üniversitesi mezunu bir genç… Neden mi reddediyorlar? Kimi bu ağları zaman kaybı olarak görüyor, kimi özel yaşamını paylaşmaktan kaçınıyor, kimi gerçekten önem verdiği işlere odaklanabilmek için bu tip sitelerden uzak duruyor. Onlar için iletişim konusunda ise hala eski yöntemler geçerli. Yüz yüze iletişimi tercih ediyor, belki dar ama daha seçilmiş bir arkadaş çevresi oluşturuyorlar. Özel yaşamlarını korumak içinse inatla direniyorlar.
Mashable
Uçaklar lokasyonlarını Twitter’a gönderiyor
Daha önce bir bitkinin, uzay aracının, hatta bir evin Twitter’a mesaj gönderdiği düşünülecek olursa bir uçağın “Tweet” göndermesine şaşmamak gerekli. Aslında uçağın kendisi değil, havayolu şirketi mesajı gönderen. Lufthansa adlı havayolu şirketinin MySkyStatus servisi, yolcunun Twitter veya Facebook hesabına, uçağın o an nerede olduğunu gösteren otomatik bir mesaj gönderiyor. Sistem saatte bir kez olmak üzere, uçuş bilgilerinin yer aldığı veri tabanında belirtilen, uçağın bulunduğu lokasyonu mesaj olarak gönderiyor. Uzun bir uçuşta ise bilgiler 20 veya daha fazla kez otomatik olarak güncellenebiliyor. Böylelikle yolcunun arkadaşları Twitter ve Facebook’ta uçuşu takip edebiliyor.
The Wall Street Journal
Siz hangisisiniz?
Rutgers Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma her 5 Twitter kullanıcısından 4’ünün, makale veya haber gibi bilgiler değil, daha çok kendileriyle ilgili bilgiler postaladığını ortaya koyuyor. Bu iki tip kullanıcı için ise 2 ilginç terim ortaya çıkıyor: “meformers” ve “informers”. İletişim profesörleri Mor Namaan ve Jeffrey Boase ile Chih-Hui Lai adlı doktora öğrencisi tarafından geliştirilen terimlerden “meformer”, hissettiklerini, o anda uğraştıkları işleri mesaj olarak gönderenler için kullanılıyor. “Informers” ise makale ve haber linklerini gönderen kullanıcılar için geliştirilmiş. Namaan ve Boase, 10 takipçisi olan ve en az 10 mesaj göndermiş 350 Twitter kullanıcısını rasgele seçmiş. Her kullanıcının 10 mesajını inceleyen profesörler, bu mesajları içerik bazında değerlendirerek çeşitli kategorilere ayırmış. Yapılan araştırmada kullanıcıların gönderdikleri çeşitli mesajların ardındaki psikolojik nedenlere henüz bakılmamış olsa da, “meformers” ve “informers” arasında bazı önemli farklar olduğu ortaya çıkmış. Örneğin kadınların erkeklere göre kendileriyle ilgili olan mesajları daha çok gönderdiği görülmüş. “Informers” olarak tanımlanan kullanıcıların ise daha çok arkadaşı olduğu ortaya çıkmış. Bu gruptakilerin ortalama 131 arkadaşı ve 112 takipçisi bulunurken, “meformers” kullanıcılar ortalama 61 arkadaşa ve 42 takipçiye sahip. Araştırmadan çıkan bir diğer ilginç sonuç ise kişinin durumunu belirten mesajların daha çok cep telefonundan gönderildiği. Bu tür mesajların yüzde 51’i cepten, yüzde 37’si ise mobil olmayan araçlar aracılığı ile gönderilmiş. Araştırma aynı zamanda “informers” kullanıcıların hem daha fazla mesaj gönderdiğini hem de diğer kullanıcılara daha çok yanıt verdiğini ortaya koyuyor.
MarketingCharts
ABD dünyanın en beğenilen markası
En iyi küresel markaya sahip 50 ülkenin imajını ölçen Anholt-GfK Roper Nation Brands Index’e (NBI) göre, 2009 yılında dünyanın en beğenilen ülkesi Amerika Birleşik Devletleri. Geçen yıl yapılan ölçümlerde 7. sırada yer alan ABD’nin birinci sıraya yükselişi, Başkan Barrack Obama’nın yönetime gelmesine bağlanıyor. Amerikalı seçmenlerin bu kararının diğer ülkeler tarafından olumlu karşılandığı ve Amerika’yı dünyanın en beğenilen ülkesi yaptığı belirtiliyor. Geçen yılın birincisi Almanya’nın bu sene listede 3. sıraya gerilediği görülüyor. Fransa ise 2. sıradaki yerini koruyor. NBI, 20 gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeden 20 bin kişinin katıldığı küresel bir anketin sonuçlarına dayanıyor. Ankete katılanlardan ülkeleri; ihracat, yönetim, kültür, insan, turizm ve göç/yatırım olmak üzere 6 kategoride değerlendirmeleri isteniyor. NBI sıralaması ise bu 6 kategoride verilen puanların ortalamasına göre oluşuyor.
Brandweek
Markaların Facebook performansı
Facebook’un üye sayısı geçtiğimiz ay 300 milyona ulaştı. Nielsen verileri ise her bir kişinin ayda ortalama 6 saatini burada geçirdiğini belirtiyor. Hal böyle olunca pek çok marka da bu dev izleyici kitlesine ulaşabilmek üzere Facebook’a akın ediyor. Üstelik bu sitede bir sayfa oluşturmanı hiçbir maliyeti de bulunmuyor. Facebook platformunda kaç markanın kendisine bir sayfa oluşturduğu ile ilgili bir istatistik tutulmamış. Ancak, ünlü markaların çoğunun bir Facebook sayfası bulunuyor. En popüler 15 sayfanın 3’ü ise Coca-Cola, Starbucks ve Skittles’a ait. Hayran kitlesinin büyüklüğü, fayda sağlayan içeriğin yayınlanması ve sunulan interaksiyonun kapsamı Facebook’ta başarıyı getiren faktörler. Markaların Facebook performansı incelendiğinde ise ortaya ilginç sonuçlar çıkıyor. Coca-Cola, Best Buy, Starbucks ve Microsoft gibi kimi dev markalar Facebook’ta oldukça iyi bir performans sergilerken; Burger King, Walmart, Dell ve Geico gibi kimilerinin ise mevcut ve potansiyel müşterileriyle iletişim kurma şansını iyi değerlendiremedikleri görülüyor. Coca Cola sayfasını ele alacak olursak; 3.7 milyon fan ile son derece başarılı bir sayfa. İlginç olan bu sayfayı şirketin değil iki tüketicinin oluşturmuş olması. Cola ise daha sonra bu iki tüketiciyi şirkete davet etmiş ve sayfayı yönetmeye devam etmelerini istemiş. Tabi Cola- Cola ile birlikte… Cola’nın ulaşabildiği bu büyük kitleyle kıyaslandığında rakibi Pepsi’nin oldukça büyük bir fırsatı kullanamadığı görülüyor. Çünkü Pepsi’nin hayran sayısı sadece 250 bine ulaşmış durumda. Yine başarılı markalardan Best Buy, Facebook sayfasında fan sayısını 842 bine ulaştırırken, Walmart herhangi bir içeriğe sahip olmayan sayfasında 17 binden az hayrana sahip. Bir diğer dev marka Microsoft 300 bin kişiye ulaşmış ancak Dell 40 binde kalmış. Adidas 2.1 milyon kişiye ulaşırken, Nike 382 bin hayranına ulaşabiliyor.
The Wall Street Journal
Blog yazarları artık şirket sözcüsü
Daha çok şirket sözcülerinin üstlendiği kamusal alanda şirketi temsil etme görevini, bloglar ve blog yazarları yapıyor. Sözcülük söz konusu olduğunda bir çok büyü şirket yüzünü bloglara dönüyor. Örneğin Microsoft sözcüsü kendisinden yorum isteyen bir gazetecinin bu isteğini reddediyor ve 2 çalışanın blog linkini bu gazeteciye gönderiyor. Profesyonel futbol takımları da oyuncu ve çalışan bloglarını sözcüleri olarak benimseyenler arasında yer alıyor. Burson-Marsteller’ın yaptığı bir sosyal medya araştırması, Fortune 100 şirketlerinin yaklaşık üçte birinin kurumsal bloglara sahip olduğunu ortaya koyuyor. Teknoloji ve telekomünikasyon şirketleri ise en çok kurumsal blog sitesine sahip şirketler arasında yer alıyor. Sadece Microsoft’un 2 bin 500’ün üzerinde kurumsal blogu bulunuyor. Fortune 100’de yer alan sağlık kurumu ve sigorta şirketlerinin ise hiçbiri bir bloga sahip değil.
Blogların firmalara sağladığı pek çok fayda bulunuyor. Bunlardan bir tanesi, sıkı teslim tarihleriyle mücadele eden gazetecilerle bir araya gelmelerini sağlamaları. Röportaj için uygun zamanının kollanması gereken yöneticilere ulaşılamadığı durumlarda bloglar devreye girerek, gazetecilerin daha kolay ve hızlı bir biçimde bilgi alabilmelerini sağlıyor. Blogların bir diğer avantajı ise, pek çok bilgiyi tek bir sayfada vermeye çalışan reklamların aksine, yer konusunda özgür davranabilme imkanı sunabilmeleri.
Bunların yanı sıra kimilerine göre bloglar şirketlere, direkt yorum yapmadan hassas konuları tartışabilecekleri bir zemin sunuyorlar. Ancak bloglar bir takım güçlükleri de beraberinde getiriyorlar. Halkla ilişkiler uzmanları ise müşterilerini bu noktada iki konuda uyarıyor: Birincisi çalışanlar tarafından yazılan bloglarda firma ile ilgili verilen bilgilerin alıntı yapılabilir nitellikte olmasına özen gösterilmesi. İkincisi ise bu bilgileri verirken blogların doğal dilinden vazgeçilmemesi. Kısacası kurum ihtiyacıyla blogların samimi doğasının dengelenmesi önem kazanıyor. Bu dengeyi sağlayabilen kurum bloglarından bir tanesi Southwest Havayolları’na ait “Nuts About Southwest”. Bu blogda son yayınlanan “Bavullarınızdan neden nefret ediyorlar?” başlıklı yazı, okuyuculara ilk iki bagaj için herhangi bir ücret alınmadığını hatırlatıyor.
Mashable
Şirketlerden sosyal medya yasağı
Facebook ya da Twitter’a işyerinizden giremiyor musunuz? Yalnız değilsiniz. Hatta çoğunlukta olduğunuzu söylemek mümkün… Robert Half Technology tarafından yapılan bir anket, şirketlerin yüzde 54’ünün çalışanlarının sosyal ağlara erişimini engellediğini ortaya koydu. 100 veya daha fazla çalışana sahip 1400 şirketin yetkilisi ile gerçekleştirilen anket, şirketlerin sadece yüzde 10’unun çalışanlarının bu ağlara erişimine izin verdiğini gösteriyor. Geri kalanlar ise erişime izin verse de, iş amaçlı kullanım gibi bir takım kısıtlamalar getiriyor. İşin ilginç yanı ise, bu ağlara ulaşımın engellenmemesi her zaman çalışanların lehine sonuçlanmıyor. Bir diğer yeni araştırma, Amerika Birleşik Devletleri’nde şirketlerin yüzde 8’inin sosyal medya araçlarını kötüye kullanan/suiistimal eden çalışanının işine son verdiğini ortaya koyuyor.
Information is Beautiful
Sosyal medyada kadın egemenliği
Tüm sosyal medya siteleri incelendiğinde kullanıcıların çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. Flickr, Friendfeed, Twitter, Facebook, Ning, Gaia Online, Classmates.com, Myspace, Buzznet, Tagged, Bebo adlı siteleri ziyaret eden kullanıcıların yüzde 50’den fazlası kadınlar. LinkedIn, Youtube, Deviantart ve Del.icio.us adlı sitelerde ise durum eşitlenmiş görünüyor. Erkeklerin hakim olduğu tek site ise Digg.
