Hepimizin biraz silkelenmesi bile yeter

A red stop and panic button. Easy to put copy on top of the button.

CNN International kısa bir süre önce ABD eski Başkanı ve 2024 Seçimleri Cumhuriyetçi Başkan adayı Donald Trump’la program yaptı, tahmin edebileceğiniz üzere program sırasında stüdyoda ve ekran başında izleyenlerin evinde, her yerde yer yerinden oynadı. Konuyu kısaca anımsatmam gerekirse, Trump, Kaitlan Collins’in moderatörlüğünde düzenlenen “CNN Cumhuriyetçi Town Hall” programında hoşuna gitmeyen bir soru karşısında Collins’e ‘edepsiz’ diye çıkıştı.

Dünyaca ünlü gazeteci CNN ekran yüzü Christiane Amanpour, Trump’ın “town hall” denen panel formatında akan TV programına konuk olması fikrini yanlış bulduğunu, patronu Chris Licht’le bu konuda açık açık yüzleştiğini, CNN yönetiminin, halka hizmet olarak adlandırdıkları bu yayını gerçekleştirmekle doğru bir iş yaptıklarına inandıklarını ama kendisinin ikna olmadığını, Donald Trump’ın bu formatta görünmesine “saygıyla” karşı çıkmaya devam edeceğini söyledi. Yetmedi, “ben olsam o anda mikrofonu bırakırdım… ama ben benim, ben böyleyim” yorumunu yaptı. Aslında söylediğini yapıyor da…  geçtiğimiz yıl medyanın demeç almak için peşinden koştuğu İran Cumhurbaşkanı Reisi’yle ayarlanan özel söyleşisini, mülakatta başörtüsü takması istenince terk etmişti.

Trump söyleşisi üzerinden zaman geçmesine karşın sular durulmuyor. “Edepsiz” kelimesi hafif kaldı. Kendi kanalına muhalefetini açıkça dile getiren ilk CNN sunucusu olan Amanpour’dan cesaret alan diğerleri de itiraz etti, ediyor. Çıkan seslere ve öfkenin dozuna örnek vermek gerekirse bir başka ekran yüzü olan Anderson Cooper: “İzleyicilerin bir daha CNN izlememe hakları doğdu’” dedi.

Amanpour’a dönecek olursak çıkışı ve yaklaşımı en az Trump’ın söyleşide kullandığı sözcükler ve görüşler kadar ses getirdi. Tarih hangisini nasıl anımsayacak zaman içinde göreceğiz.

Amanpour aylar öncesinden planlanmış Columbia Üniversitesi Gazetecilik Okulu mezuniyet törenini Trump’a – CNN’e itirazlarını dünya aleme duyurmak üzere şahane bir platform olarak kullandı. Genç gazeteci adayları efsane gazetecinin kendilerine sesleneceğini duyduklarında ilginç bir konuşmaya şahit olacaklarını bekliyor olmalılar, pek çok köşeye adeta bomba bırakarak yeri göğü ayağa kaldıracak bir konuşmaya şahit olacaklarını tahmin etmiş olmaları beklenemez. Ama bir gazeteci için bonus diyelim… Canlı gazetecilik dersinde hayat dersi de aldılar.

Konuşmadan satırbaşlarını aktarmalıyım; öncelikle Amanpour mikrofondan gürledi; gazeteciliğin özünde “bir kamu hizmeti” olduğunu ve her şeyden önce “gerçekle ilgili” olduğunu devamında ise gazetecinin rolünün “adaletsizlikleri, eşitsizlikleri, insan hakları ihlallerini ifşa etmek ve sessizlere görülme – duyulma şansı vermek ve özellikle de iktidara karşı gerçeği söylemek” olduğunu söyledi.

“Güçlüden hesap sormak sadece bir slogan değil. Bu tavrı aldığımızda büyük fark yaratırız. Sessiz kalmanın daha kolay olabileceği durumlarda her zaman sesimi yükseltmeyi tercih ettim.

Donald Trump’ın bu formatta görünmesine izin verilmesine saygıyla karşı çıkıyorum,” diye devam etti. “Trump’ı ve eğilimlerini biliyoruz. Herkes biliyor. Sahneyi ele geçiriyor ve hakimiyet kuruyor. Moderatörü hedef almaya çalışıyor. Ben olsam ‘edepsiz insan’ dediğinde mikrofonu bırakırdım, ben benim, böyleyim” dedi.

Meslektaşlarının “Donald Trump’ı nasıl haberleştireceklerini hala öğrenemediklerini” kaydeden Amanpour, “Belki de 1950’lerin gazete editörleri ve televizyon şeflerine geri dönmeliyiz, onlar da McCarthy’nin yalanlarını, mahkemelerce gerekli olan temel kanıt düzeyine ulaşmadıkça sayfalarında yer vermeyi reddetmişlerdi” diyerek sözlerini sürdürdü.

Bu gazetecilik dersinin birden fazla yönü var. CNN’in patronu Licht, Columbia konuşmasından önce CNN personeline, Amanpour’un CNN’le birlikte kendisini eski Başkan Donald Trump’ı ekrana çıkardığı ve “show” yapmasına izin verdiği için sert şekilde eleştireceğini bilmesine karşın mezuniyet törenini izlemeye teşvik eden bir not göndermiş. Ya Amanpour’un “saygıyla” itirazlarına devam edeceğini ve muhalefetini sürdüreceğini söylemesine ne demeli!

Gazetecilik olması gerektiği gibi adil yapılmaya çalışıldığında dünyanın en güzel mesleği. Demokrasi ve özgürlükler hakkı verilmeye çalışıldığı zaman yaşanmak istenebilecek en şahane yönetim. Saygıyı, eleştiri yapabilmeyi, dinlemeyi ve susmayı ne çok özlemişim…

Tabii aklınıza takılan şu soruyu ertelemenizi isteyemem; CNN International ister yönetim ister çalışanları, gazetecilikte etik çıkışını öyle ya da böyle yaparken, markayı temsil eden diğer ülkelerdeki organizasyonlarında nasıl oluyor da aynı hassasiyeti göstermeyi akıl edemiyor.

Diyebilirsiniz ki, diye başlayacaktım, aradaki farkları sıralamaya… ruhum da yetmez sizin sabrınız da. Bilen biliyor siz yazdım farz edin lütfen…

En azından; hangi baba yiğit gazeteci, Türkiye’de medya patronuna – (hayal gücünüze bağlı olarak Trump’ın yerine kimi koyarsanız koyun) bu şahsı ekrana çıkarmanı tasvip etmiyorum diyebilir?… Hangi babayiğit medya patronu, itiraz eden ekran yüzüne, (istediği kadar ünlü olsun…) eleştirinin türü ve dozunda bu denli ileri gittiğinde toleransla karşılık verir. Zaten kanalında çalışmasına başından izin verir mi?…

“Amanpour bu canım, o her şeyi söyler!” diyebilirsiniz. Hani, “…onun tuzu kuru” demek ister gibi! Herkesin, hepimizin bir Amanpour olması gerekmez mi? Kaldı ki, ortaya dökülen bilgilerden ülkemizde gazeteci ve onun gibi kamu görevi icra eden kişilerin tuzunun çok ama çok kuru olduğunu bir bir öğreniyoruz.

Amanpour, genç gazeteci adaylarına beklendiği üzere mesleki tavsiyelerde bulunmaktan geri kalmadı: “Dürüst olun, ama tarafsız olmayın. İki taraflılık objektif olmak demek değildir. Sizi gerçeğe ulaştırmaz. Yanlış ahlaki ya da olgusal denklikler kurmak ne objektif olmak demektir ne de doğru olmak anlamına gelir. Gerçekten objektif olmak altın kuralımızdır. Tüm tarafları tartmak, tüm kanıtları dinlemek gerekir.  Eşitlik olmadığında gayret içine girip acele etmemek gerekir. Unutmayın, güçlü, bağımsız, özgür ve adil medya ile işleyen demokratik düzen, insan hakları ve adalet arasında doğrudan ilişki bulunur. ”

Amanpour konuşması sırasında aslında dünyada yükselen otokrasiyi tasvir etti. Trump’ın medya platformlarını kötüye kullandığını, tehlikeli dezenformasyon kaynağı olduğunu ve yanlış bilgiyi geniş bir alana yaydığını, çoğu zaman yalan ve yanlışlarla dolu hızlı akışın içinde neyin doğru neyin yanlış olduğunu denetleyemediklerini, durumu kullanan ve medyayı ezip geçen Trump’la nasıl başa çıkacaklarını hala tam olarak çözemediklerini kabul ettiğini söyledi.

Amanpour, “Belki de canlı yayın her zaman doğru değildir” dedikten sonra sözlerini,  “Bize olan güveniniz sarsılmış olabilir ama tek umudum yıkılmamış olması” dedi. “Hayatta kalabileceğimize ve bu güveni yeniden inşa edebileceğimize inanmanızı umuyorum.”

Ünlü gazeteci, “Artık hakikat sonrası (post truth) bir dünyada yaşadığımızı söylemeyi ya da kabul etmeyi reddediyorum çünkü bu bir tembellik ve nihayetinde kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet. Gerçeği sağlamaya ve savunmaya çalışmalıyız” dedi.

Yazımın, Amanpour’un çıkışında olduğu gibi, yönetenlere ve yönetilenlere… 4’üncü erk olduğunu unutanlara ve unutturanlara, ayrıca ve en çok okura ve izleyiciye yani kendimize hayat dersi niteliği taşıyan bir gelişmeyi aktarabildiğini umut ediyorum. Özgür iletişim herkese lazım.

Konu bir değil;  halkına yalan beyanatta bulunmanın sakıncasını görmeyen, kendi menfaatini önceliklendiren bir siyasetçi… takipçilerinin kendi parlamentosunu basmasına zemin hazırlamaktan kaçınmayan bir lider… hakkında suç duyurularıyla renklenen bir kariyer… buna karşın propaganda ile söz hakkı arasında ayırım yapmadan, bilmek halkın hakkı diyerek özgürlüklere işaret ederek,  popülizm ve rating kaygısı gösteren bir TV kanalı… haber etiğini ve doğru haberciliği kurumuna rağmen korumaya çalışan gazeteci… her dönemde olduğu gibi türlü ilginç skandal arasında her şeye rağmen idealizm ve aşkla gazetecilik yapmaya  soyunan yeni nesiller…  ve ortada teknolojiyle sınanan bir meslek… Son olarak da en önemli halka; “halk”; eğriyle doğru arasında ayırım yapabilmek için okuduğunu anlama çabası içine girmesi gereken her alanda “okur yazar” olması kaçınılmaz okur…

Farklı oyuncuların konu edildiği bu olayda lütfen masanın etrafındaki sandalyelere oturup kalkarak rolden role girin ve siz olsaydınız ne yapardınız, kendinize söyleyin.

Hepimizin biraz silkelenmesi bile yeter.

 

 

 

 

 

 

 

Paylaş