Bu gençlikte iş var da… gençliğe iş var  mı?

Japonlar müthiş bir araştırmaya imza atmak üzereler. Koltukta nasıl oturduğumuz konusunda bilgi topluyorlar. Oturuş şeklimizin bizi ele verdiğini biliyor muydunuz? Parmak izi gibiymiş… Herkes koltuğa farklı oturuyormuş. Nasıl oturduğumuz bizi ele veriyor.

 

Bu veri ne işe yarayacak dersiniz? Otomobil hırsızlıklarının önünü keseceği bekleniyor. Otomobile oturan yabancıyı koltuk tanıyacak. Kazaları önleyeceği düşünülüyor. Araç koltukta oturanın davranışlarından uyuduğunu, dikkatinin dağıldığını anlayıp, uyarı verecek, kenara çekip stop edecek.

 

Kenneth Cukier, Amerikalı bir gazeteci, “Büyük Veri” uzmanı. Beş yıldır bu başlıkta konferanslara katılıyor, seminerler veriyor. Seminerlerinde anlattığı, yayınlandığında yankı yaratan kitabı; Big Data. Viktor Mayer-Schönberger ile kaleme aldığı kitapta Cukier, “Büyük Veri”de, internetin yarattığı yığınsal bilgiyi analiz etmeyi; bunun toplumu anlama ve onu düzenlemeye sunacağı katkıları aktarıyor. Japonların oturma biçimimizi incelemesi gibi… Büyük verinin iklim değişikliği ve etkilerini anlamada, hastalıkların kökünü kurutmada, iyi yönetişim ve ekonomik kalkınmayı teşvik etmede çözüm üretebileceğini savunan Cukier, aslında bir resim çiziyor: Farklı eğitimlerin, deneyimlerin, disiplinlerin bir araya geldiğinde yarattığı sinerjiden doğan yorum. Pek çok yaşam pratiği bir bilgi biçimi.

Cukier’e göre, “Büyük Veri” beyaz yakalıların işlerini alacak. Çalacak!… Sanayi Devrimi’nde makinaların mavi yakalıların işlerini elinden aldığı gibi. Elimizi çabuk tutsak iyi olur diyeceğim de Türkiye o kadar farklı ajandaların içinde ki, hangi çağda yaşadığımızı unuttuğum anlar oluyor.

 

Türkiye’yi geleceğe taşıyacak gençlerin/üniversite mezunlarının hangi özelliklere sahip olmasını istiyoruz? Türkiye’yi yönetenler öylesine kendileriyle meşguller ki, bu soruyu sorduklarını duymuyorum, umursadıklarını sanmıyorum.

 

Ben, pozitif düşünen, çözüm odaklı, farklı disiplinleri bir araya getirebilen, yaratıcı, tempolu, neşeli, çalışkan, sorumluluk sahibi, çok okuyan, gelecek bilgi ve trendlerine hakim gençlik hayal ediyorum.

 

Türkiye’de bu soruya kimler yanıt vermeli diyecek olursanız; devletin ilkesi olmalı, hükümetin vizyonu, kamunun planı olmalı, akademinin aksiyonu olmalı, özel sektörün uygulaması, STK’ların desteği olmalı. Ben ne fikir, ne derli toplu bir analize rastlayamadım.

 

ABD, 21. yüzyıl yetkinlikleri çalışmasını yapmış www.p21.org sitesinde de duyurmuş.  Burada aralarında Lego, Microsoft, IBM, Faber Castel gibi 32 değişik kurum bir araya gelmiş,  üniversite mezunları nasıl olmalı sorusuna yanıt bulmak üzere hummalı bir çalışma gerçekleştirmişler. Tüm bu çalışmalar sonucunda üç ana başlık ortaya çıkmış:

  1. Öğrenme ve inovasyon yetkinlikleri
  2. Medya ve teknoloji okuryazarlığı
  3. Yaşam ve kariyer yetkinlikleri

Anlayacağınız ABD benim oğlum doktor, kızım mühendis olsun demiyor. Ne diyor, geleceği yaratsın, yaşasın, yaşanacak dünya yaratsın!

 

Öğrenme ve inovasyon yetkinliğinden yaratıcılık, problem çözebilmek, işin özüne inebilmek, iletişim kurmak, ekip olmayı anlıyorum. Medya ve teknoloji okuryazarlığından okuduğumu anlamak, sorgulamak, doğruyu bulmayı ve çoklu hedef kitleye özel düşünebilmeyi anlıyorum. Yaşam ve kariyer yetkinliklerinden ne anlamam gerek derseniz; okuduğum her neyse akademik temeli yaşam bilimleriyle buluşturmak, sorunlara çare, fırsatlara vizyon üretmeyi anlıyorum.

 

Anlaşılan o ki, gelişmiş ekonomiler teknik bilgileri mühendislik gibi, tıp gibi kaldırım taşı yapıyor. Üzerine insanlığı döşüyor. Bunun için esnek olmak, sürdürülebilir olmak, katma değer denen kavramı anlamak ve üretmek gerekiyor.

 

Dünya Ekonomik Forumu’nun Ocak ayında yayınladığı bir rapor var. Buna göre 5 yıl içinde işe alımlarda yetkinlik arayışlarında önem sıralaması değişecek görünüyor. İşveren işe alırken, Kompleks problem çözme / Kritik düşünme / Yaratıcılık / İnsan yönetimi / İnsanlarla koordine olabilme / Duygusal zeka gibi kriterler arayacakmış.

Ne şahane, birbirimizin gözünü oyduğumuz, bilim yerine konu istismarı üzerinden yaşam geliştirdiğimiz, kısa dönemli düşündüğümüz güzel ülkemde empati kurmak, duygusal zeka geliştirmek nasıl olacak. Ben hayal edemedim, siz?

 

BU GENÇLİKTE İŞ VAR

Haksızlık etmek istemem. Eğitim konusunda gelecek vizyonu için çalışma yapan TÜSİAD iyi bir örnek. Başarılı toplumsal projelere imza atıyor.  Bu yıl, “Bu Gençlikte İŞ Var!” Yarışması’nda iş fikrine güvenen 3.195 üniversite öğrencisinin 1.292 projesi tüm süreçleri başarıyla tamamlamış. İpi göğüsleyen ilk üç ekipten birinci otizm hastalarına yönelik projesiyle, ikinci olan ekip platin grubu metallerin saflaştırılmasını konu alan projesiyle, üçüncü ekip genç tasarımcıları kadın giyim markalarıyla buluşturan projesiyle ödül aldı.  

 

Birincilerin, ikisi ODTÜ, biri İTÜ’den 3 mühendislik öğrencisi. Zafer, Sercan, Can üçlüsünün projesini farklı bir yerinden dikkatinize sunmak isterim; Zafer’in kardeşi otistik. Otistik çocuklar, devlet desteğiyle haftada 1 gün, toplamda 4-6 saat eğitime kavuşabiliyor. Bunlar şanslı olanlar. Türkiye’de otizmli çocukların yüzde 5’i eğitim alabiliyor. Zafer’in ailesi kardeşi için ayda 5 bin TL’yi bulan harcama yapıyor, aile bütçesi için yıkım.

 

Zafer kardeşinin her anına şahit, onunla yaşıyor, aslında onu yaşıyor. “Otizmli çocukların akıllı cihazlara ilgisi var” diyen Zafer, kardeşinde bu özelliği gözlediğinde, ona bir ipad satın almış. Anlaşılmış ki, ipad’de otistik bir çocuğa uygun oyun bulmak zor. Buna karşılık otistik çocukların oyunla öğrenebileceğini gelişebileceğini görmüş, inanmış. Eğitimini toplumsal faydaya, kariyerinde önemli bir adıma dönüştürmek üzere arkadaşlarıyla TÜSİAD projesine katılmış. Ekip bu yılın birincisi.

 

TÜSİAD yarışmada her projeye bir mentor atamış. Birincilerin destekçisi TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Esin Güral. Neden sahiplendiğini anlattı: “Projeye talip olduğumda, proje ayaktaydı, ama yolu vardı. Proje basit yalın ve netti. Disiplinler arası düşünmenin örneğiydi. Gençlerin ufku genişti, yabancı dil bilgileri yüksekti. Proje fikrinin vizyonu vardı.” Bu kısa yaklaşımdan iş dünyasının beklentilerini anlamak mümkün.

 

Peki bu çocuklar ne kazandılar; ilk üç sırasıyla 75, 50 ve 25 bin TL. Para bahane… iş yapma kültürü, ekip olma, çalışma, araştırma, mücadele… Piyasa analizi, veri toplama, değerlendirme… İhtiyacı görmeyi, üretim yapmayı öğrendiler. Paha biçilmez.

 

Bu yarışmanın satır arasında başka bir güzellik var, Anadolu üniversitelerinden büyük ilgi oluşmuş, 70 şehir 144 üniversiteden özellikle İzmir Ekonomi, Fırat ve İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden proje yağmış.

 

BU GENÇLİĞE İŞ VAR MI?

İşte en acı soru! TÜİK verilerine göre; Türkiye iş gücünün 5 milyon 388 binlik kısmını yüksekokul veya fakülte mezunları oluşturuyor. İşsizler arasında 557 bin üniversite mezunu bulunuyor. Yaklaşık değerlerle imalat ve işletme mezunlarının yüzde 17’si, sanat mezunlarının 16’sı, yaşam bilimleri mezunlarının yüzde 15’i işsiz. OECD verilerine göre Türkiye en fazla üniversite mezunu işsizi olan 3 ülkeden biri. Sosyal ve kişisel hizmetler, bilgisayar, gazetecilik ve enformasyon, mimarlık ve inşaat mezunlarının işsizlik oranı üniversite mezunlarının genel işsizlik oranının üzerinde.

Üniversiteli işsizlerin 203 binini iş ve yönetim mezunları, 59 binini öğretmen eğitimi ve eğitim bilimleri, 46 binlik kısmını mühendislik işleri mezunları oluşturuyor.

Yüksekokul veya fakülte mezunları arasında işsizliğin en az olduğu alan güvenlik hizmetleri olarak dikkati çekiyor (%2,1). Bir de sağlık (% 2,4). Veterinerler de şanslı sayılır (% 4,7)…

2015 yılında yapılan bir araştırmaya göre en çok eleman ihtiyacı olan meslekler

sağlık-tıp, yapı-inşaat, perakendecilik-toptancılık- mağazacılık ve bilişim sektörlerinde.

Detayla sıkmak istemiyorum sizi. Şablonlar üzerinden ilerlediğimize dikkat çekmek isterim. Bildik meslekler, babadan kalma eğitimler…

Bu gençlikte iş olduğuna inanıyorum, sorun gençliğe iş yok. Galiba özünde bizde iş yok.

 

 

Paylaş