Finansçı İletişimciler

Yatırımcı ilişkileri iş dünyasının yeni tanıştığı ve çok çabuk kaynaştığı bir bölüm ve bu bölümdeki yöneticiler şirketlerin kilit noktasında görev yapan profesyoneller. Geçiş dönemi içinde bulunduğumuzu söylemeye gerek yok, yalnızca ülke olarak biz değil, yalnızca iş dünyası ya da siyaset değil. Geçiş yılları durağan yıllara göre daha riskli ve tehlikeli olsa da, kuşkusuz daha enteresan.

Bu dönemin bir kaç değişik özelliği daha var; ihtiyaca yönelik çalışmalar hız kazanıyor. Pragmatizm ön alıyor. Pratik ve hedef odaklı olmak, sürdürülebilir olmak gibi kavramlar iki cümlede bir geçiyor. İşte bu cümleleri daha sık kuran ve üstelik yeni değer ve kavramların iletişimini de yapan yeni bir grup profesyonel diyebileceğim Yatırımcı İlişkilerini takdimimdir.

BloombergHT’de yayınlanmakta olan Başarı Hikayeleri programına konuk ettiğim TÜYİD yöneticilerinin aktardığı bilgileri özellikle de masanın aynı tarafında oturuyorsanız zevkle okuyacağınızı tahmin ediyorum.

Yaprak Özer: Yatırımcı İlişkileri kavramının yerleşmesi neden bu kadar uzun zaman aldı?

Funda Güngör Akpınar: Baktığınız zaman dünyada yatırımcı ilişkileri, halkla ilişkiler vs. gibi fonksiyonlardan çok daha sonra geldi. Türkiye’de de bu işin profesyonel anlamda yerleşmesi son 10 senede oldu. Büyük ölçekli şirketlerde bu işin çok doğru şekilde yapıldığını, dünya standartlarında yapıldığını görüyoruz; ama hala daha küçük birçok şirketimizde, maalesef, gerçek anlamda yatırımcı ilişkileri yapılamıyor.

Yaprak Özer: Birçok şirketin yatırımcı ilişkileri departmanı dahi yok, değil mi?

Abdullah Kaya: Bir gelişme var. Biz elemanlarımızı tutmakta zorlanıyoruz. Takım arkadaşlarımız sürekli telefonlar alıyorlar. Bugüne kadar, bu tür bir departman kurmamış olan şirketler, yeni halka arz edilen şirketler, özellikle başarılı örneklerden, bu konuda tecrübeli kadroları bünyelerine katmak istiyor.

Yaprak Özer: Sizde yatırımcı ilişkileri ne kadar zamandır var?

Abdullah Kaya: Halka arzımızla beraber 3,5 yıldır.

Yaprak Özer: Koç Holding’de ne kadar zamandır var?

Funda Güngör Akpınar: Koç Holding’de daha önce de varmış; ama yeniden yapılandırmaya gittik. Son altı senedir bu yeniden yapılandırmayla birlikte çok daha profesyonel bir şekilde yapılıyor.

Yaprak Özer: Yatırımcı ilişkileri ne yapar?

Funda Güngör Akpınar: Özellikle halka açık şirketlerde, her şirketin belli hedef kitleleri var. Ayrıca halka açık olmasanız bile paydaşlarımız, yatırımcılarımız, potansiyel yatırımcılarımız, sermaye piyasalarından kredi aldığımız ya da bono ihraç ettiğimiz şirketlerin, aslında sermaye piyasalarından fon sağlayan şirketlerin de, demek belki tanımı genişletmek doğru olacak, bu hedef kitlelerle şirket arasındaki iletişimi sağlayan bir birim. Hedef kitlenin, şirketi doğru algılamasını dolayısıyla da yatırımını yaparken, şirketi doğru tanıyarak yatırım yapmasını ve uzun vadede şirketin olması gereken hisse değerine ya da piyasa değerine kavuşmasını amaçlar.

Abdullah Kaya: İletişimin çift yönlü olduğunu da eklememiz lazım. Hedef kitlenin sadece şirketi anlaması değil, aynı zamanda hedef kitlenin beklentilerini şirket yönetimi bizim aracılığımızla anlar.

Yaprak Özer: Kurumsal iletişimciler başarısız mı oldular? Neden yatırımcı ilişkileri doğdu?

Funda Güngör Akpınar: İkisinin geçmişlerine ya da donanımlarına baktığınız zaman, yatırımcı ilişkilerinde sizin muhatabınız olan kişiler, sonuçta önemli fonlarını sizin hissenize yatırdıkları için bilançonuzdaki bütün kalemlerin neden ve nasıl değişim gösterdiğinden, şirketin vizyonunu, yönetimin genel bakış açısından çok, A’dan Z’ye aslında şirketi tanımak için çok detaylı sorular sorabiliyorlar.

Yaprak Özer: Yani rakamsal verilere hakim olması gerekiyor…

Funda Güngör Akpınar: Mutlaka. Muhasebeye, finansa, rakamsal verilere; ama aynı zamanda da bunun iletişim bacağına, yani bazı şirketlerde evet, muhasebe bölümlerinden bazı kişilerin bu işi yaptığını görüyoruz; ama iletişimde de bir şeyi sadece bilmeniz değil, aynı şekilde aktarabilmeniz de çok önemli. Bazen aktarabildiklerimizle sınırlı olabiliyor bildiklerimiz. O yüzden, ikisini bir araya getirebilecek nitelikte insanlar olması lazım. Kurumsal iletişimde belki birazcık daha iletişim tarafı güçlü; ama alt yapı olarak biraz daha donanımlı olmak gerekiyor.

Abdullah Kaya: Bir ekleme yapmak gerekirse, bunları birbirinden çok da ayrı düşünmemek lazım. Pek çok şirkette bunlar birlikte de çalışıyorlar.

Yaprak Özer: Sizinle birlikte, değil mi?

Abdullah Kaya: Organizasyon olarak farklı departmanlar; ancak biz yatırımcı iletişimimizde de medya ilişkilerini yürüten arkadaşlarımızla, kurumsal iletişimden sorumlu arkadaşlarımızla birlikte çalışmak zorundayız. Örneğin; yıllık mali tablolarımız açıklandığı zaman bu hem yatırımcıları ilgilendiriyor, aynı zamanda da basının da ilgi gösterdiği konular bunlar. Sıradan halk da ilgilenebiliyor. Verilecek mesajların tutarlı olması lazım. Belki yatırımcıya verilecek mesajda farklı detaylara girmek gerekebiliyor, öne çıkarılacak şeyler farklı olabiliyor; çünkü siz web sitenize basın açıklamanızı koyuyorsunuz, örneğin yatırımcılara yönelik olanı; ama bu herkesin erişimine açık oluyor.

Yaprak Özer: Siz dünyanın sayılı teknoloji okullarından biri, MIT’ de MBA’ yaptınız; ama aslında MBA ile de önde gelen okullardan bir tanesi. Biraz zordu galiba değil mi?

Abdullah Kaya: İşletme yüksek lisans eğitimi, akademik maiyetinden ziyade, orada sağlanan pratik tecrübeyle değerlendirilmekte. MIT, bahsettiğiniz gibi, isminden teknik bir okul gibi algılanmakta; ama bugün Chomsky gibi teknik alanın çok dışında isimler de MIT’de çalışmakta.

Yaprak Özer: Siz sermaye piyasalarında kurumsal yatırımcılar dairesinde çalıştıktan sonra, MBA’e karar vermişsiniz. Dediniz ki, bu memlekette bu iş gelişecek ben de gidiyim bunu en iyi okulda yapayım.

Abdullah Kaya: En iyisini yaptım. Bu soru bana, Amerika’da bir giriş sırasında pasaport görevlisi tarafından da soruldu. Tabi orada bu soru şöyle geldi: “Harvard’a niçin gitmedin?” gibi.

Yaprak Özer: Harvard’a neden gitmediniz?

Abdullah Kaya: Harvard’a her yıl bin öğrenci alınmakta, MIT 200-250 tane öğrenci almakta, yani daha seçici.

Yaprak Özer: Öyle mi dediniz peki?

Abdullah Kaya: Öyle dedim. Tabi bahsettiğiniz şey, çok önemli. MIT’nin teknik yönünü çok unutmamak lazım. Mühendislik, teknoloji ve iş dünyasının, işletmenin bir arada faaliyet gösterdiği bir okuldur. Artık devir, teknolojinin iş hayatındaki ağırlığını arttırdığı bir dönem. MIT’de MBA yapmak, çok daha değerli oldu benim için.

Yaprak Özer: Funda Hanım, siz ODTÜ Ekonomi okuyorsunuz, ondan sonra iki tane master yapıyorsunuz. Bunlardan bir tanesi de ekonomi sanıyorum.

Funda Güngör Akpınar: Önce California State University’de Ekonomi master’ı yaptım.

Yaprak Özer: Sonra siz işim iletişim boyutuna bakayım demişsiniz.

Funda Güngör Akpınar: Bu tercihi 4-5 sene önce yaptım. Ekonomi ve finans geçmişimin artık çok tamamlandığını düşündükten sonra ve bu işe de çok gönül verdikten sonra, iletişim bacağının da çok önemli olduğunu da düşünerek, pazarlama iletişimi ve hakla ilişkiler dalında da ayrıca bir tane Türkiye’de master yaptım.

Yaprak Özer: Yani şunu mu gördünüz; yatırımcı ilişkileri, bu rakamlarla oynayan insanlar hiç gülmezler, buruşmaz kırışmazlar, bizim bir şeyleri daha iyi anlatıyor olmamamız lazım deyip bir iletişim bakalım nasıl oluyor. Bu muydu yani?

Funda Güngör Akpınar: Gerekli gerçekten. Baktığınız zaman, hem doğru iletişim araçlarını ortaya koyabilmek hem de birebir görüşmelerinizde ‘bu şirkete neden yatırım yapılabilir’i çok iyi bir şekilde anlatmanız lazım; çünkü yatırımcı ilişkileri dediğimiz şeyde, bizim belki günlük hayatımızın yarısı yatımcılarla yaptığımız birebir görüşmelerle geçiyor ve o bir saatin içerisinde sizin yatırımcıya neden bu dünyadaki herhangi bir başka şirkete değil de, sizinkine yatırım yapması konusunda da ikna edici olmanız lazım.

Yaprak Özer: Şu yatırımcıyı bana bir anlatabilir misiniz? Kaç değişik yatırımcı var? Bir de halk var; ama sanki öbür yatırımcılar daha kıymetliymiş gibi.

Abdullah Kaya: O ayrımla ilgili bir düzeltme yapmakta fayda var. Halktan kastımız, müşteri diyelim, yatırımcıdan farklı bir iletişim mesajının ulaşacağı kitle diyelim. Yatırımcıyı, bireysel ve kurumsal olarak temelde ayırmak mümkündür. Yerli ve yabancı gibi ayrımlar da geçerli ayrımlar. Bunları da kendi içinde tekrar gruplamak mümkün oluyor. Bazıları daha çok büyümeye yatırım yapan yatırımcılar olabilmekte, bazıları temettü gelirine önem veren yatırımcılar.

Yaprak Özer: Sizin gün boyu konuştuğunuz yatırımcılar en fazla kimler oluyor?

Funda Güngör Akpınar: Bizim çoğunlukla, özellikle talep de daha fazla o taraftan geldiği için, kurumsal yabancılarla özellikle iletişimimiz çok daha fazla oluyor. Bir de şirketin pozisyonuna göre, mesela bizim Koç Holding’de ‘Hedge fonlar’ dediğimiz fonlar var. Bunlar birazcık daha kısa vadeli, iniş çıkışlardan yararlanmak isteyen fonlardır. Bir holding şirketi olarak bizim hedef kitlemiz; birazcık daha uzun vadeli, birazcık daha gelişime ve yaratılacak değere yatırım yapan şirketler. Dolayısıyla sizin şirketinizin pozisyonuna göre de hedef kitleniz birazcık daha değişebiliyor.

Yaprak Özer: Siz de durum nasıl?

Abdullah Kaya: Biz bir yandan büyüme vaat ediyoruz yatırımcıya, bir yandan da çok istikrarlı bir temettü politikamız var. Dağıtılabilir karın tamamını dağıtmaktayız. Bu da tabii yine uzun vadeli düşünen, ama temettü gelirine çok önem veren, örneğin emeklilik fonları gibi fonların ilgisini çekiyor. Vaktimiz daha çok bunlarla geçiyor; ama birebir temasla ilgili vakitten bahsediyoruz. Bunun dışında daha bireysel yatırımcıların özellikle bilgi kaynağı, kitle iletişim araçları…

Yaprak Özer: Bireysel müşteriyi seviyor musunuz? Sizin sevdiğiniz türde bir yatırımcı mıdır?

Abdullah Kaya: Tabi ki. Örneğin; 15 bin civarında bireysel yatırımcımız var şu anda. Onların 10 bin tanesi de çok sadık. Halka arzımızdan beri bizim hissedarımız. Halka arzımızda almışlar 2008 Mayıs’ta, bugüne kadar da hissedarımız olarak kalmışlar. Aynı zamanda, ürün ve hizmetlerimizden faydalanan müşterilerimiz bunlar. Bir de böyle bakmak lazım.

Funda Güngör Akpınar: En önemlisi de bu zaten.

Yaprak Özer: Bireysel yatırımcıyla kurumsal yatırımcı neye bakar sizde? İkisinin dinamikleri birbirinden farklı mıdır?

Funda Güngör Akpınar: Çok da farklı değil aslında. Sonuçta baktığınız zaman tabi, oraya kanalize edilen fonların büyüklüğü açısından bir fark var; ama bireysel yatırımcı da gene kendisi için daha yüksek bir getiri bekler. O hisse değerinde istikrarlı bir büyüme bekler. Sonuçta beklentiler şu ya da bu şekilde benzerdir; ama kurumsal yatırımcılar çok daha detaylı incelerler; çünkü başka yatırımcıların fonlarını yönetirler. Dolayısıyla sadece kendi yatırımlarından sorumlu değillerdir, toplanan bir fondan sorumlu oldukları için çok daha dikkatli olmaları gerekir.

Yaprak Özer: Sanki bireysel yatırımcılar daha büyük bir riski omuzlarında taşıyorlar gibi geliyor.

Funda Güngör Akpınar: Kendi yatırımları olduğu için tabi, onlar için çok önemli mutlaka; ama kurumsal yatırımcı tarafından baktığınız zaman, çok daha büyük risk.

Abdullah Kaya: Bizimle temaslar açısından bakarsak, bireysel yatırımcı daha çok üçüncü taraflarla ilgili kaynaklardan yararlanmayı tercih etmekte, aracı kurum gibi.

Funda Güngör Akpınar: Raporlardan, gazetelerden…

Yaprak Özer: Siz konuşmuyor musunuz?

Abdullah Kaya: Biz konuşuyoruz; ama bireysel yatırımcının genel tercihi, şu ana kadar bizim hissettiğimiz, şirketle doğrudan temastansa arada birileriyle konuşmayı tercih ediyorlar.

Yaprak Özer: Onlar kimlerdir?

Abdullah Kaya: Analistler. Sermaye piyasalarının o boşluğunu da analistler dolduruyor.

Yaprak Özer: Analistler çok önemli galiba değil mi? Bir şey anlatmak çok önemli. Analistler her şeyi okumuyorlarmış, her şeye bakmıyorlarmış. Böyle efsane bir grup bu…

Funda Güngör Akpınar: Bakıyorlar.

Abdullah Kaya: Bakıyorlar, her şeyi inceliyorlar ve hatta, bizim fark etmediğimiz şeylerle bizim önümüze gelebiliyorlar.

Yaprak Özer: Bir faaliyet raporunun 12 saniyede okunabildiği konusunda ne diyeceksiniz?

Abdullah Kaya: Bilginin güncelliği çok önemli. Yıllık faaliyet raporları, temelde genel kuruldan birkaç hafta önce basılı hale gelmiş ya da web sitesinde yayınlanmış dokümanlar; ama yıl içerisinde analistler, o faaliyet raporunu oluşturan temel gelişmeleri çok daha yakından takip ediyorlar. Faaliyet raporlarındaki bilgiler güncelliğini biraz yitirmiş bilgiler.

Funda Güngör Akpınar: Belki giriş aşamasında çok daha önemli faaliyet raporları; ama ondan sonra ister istemez bazı bilgiler tekrarlanıyor. Onun yerine güncel bazı bilgileri ölçümlemek ve takip etmek çok daha önemli hale geliyor onlar için.

Yaprak Özer: Faaliyet raporu denilen şeyi birazcık özetleyebilir miyiz?

Funda Güngör Akpınar: Faaliyet raporu dediğimiz şey, yılda bir kez çıkarıyorsunuz. Ara dönem faaliyet raporlarını bir kenara koyuyorum; ama bizim basılı olarak çıkardığımız faaliyet raporlarımız, o bir sene boyunca sizi en iyi şekilde anlatan, derinlemesine anlatandır. Özellikle biraz önce bahsettik, farklı hedef kitleler dedik, analistlerden bahsettik, yatırımcısından bahsettik, her hedef kitlenin şirketinizle ilgili bilmek istediği detaylara farklı açılardan yer veren, gittikçe önem kazanan farklı konular var. Bu kurumsal sosyal sorumluluk ya da sürdürülebilirlik gibi konular, artık eskiden belki sadece yatırımlarınız önemliydi, şimdi o yatırımı yaparken topluma geri dönüşü, çevreye etkisi vs. gibi çok farklı boyutlar da var. Kurumsal yönetim boyutu var. Tüm bunları tek bir dokümanda topladığımız…

Yaprak Özer: Eskimiyor mu bütün bir yıl boyunca?

Funda Güngör Akpınar: Bütün bir yıl boyunca, tabi ki yıl ilerledikçe birazcık daha güncelliğini kaybediyor; ama finansallar açısından ara dönem faaliyet raporları dediğimiz SPK’nın getirdiği bir takviye var. Ama buna daha çok tanıtım dokümanı desek aslında, daha doğru olacak.

Abdullah Kaya: Faaliyet raporlarının iki farklı fonksiyonu var; hem yıllık ara dönem için faaliyet raporları. Finansal sonuçları sunar tartışır; ama asıl Türk Ticaret Kanunu’nda da belirtilmiş asıl görevi, beklentileri ve riskleri de ortaya koymak. Bu kısmı sürekli güncelleme gerektirir ara dönem raporlarıyla ve bana kalırsa yatırımcıların asıl ilgilendiği bölümler.

Yaprak Özer: Yani gelecek aslında.

Abdullah Kaya: Aynen.

Yaprak Özer: Faaliyet raporları geleceği mi anlatır geçmişi mi anlatır?

Funda Güngör Akpınar: Daha çoğunluğu geçmiştir; ama son yıllardakine baktığınız zaman çok daha fazla vizyonel, en azından bir sonraki sene için beklentiler kısmı da artmakta. Artmalı da.

Abdullah Kaya: Geçmiş yıl içerisinde zaten daha yakından anlatılabiliyor, birtakım gelişmeler olduğu zaman, gerçekleştiği zaman. Faaliyet raporlarının dışında, mali tablolar zaten halka açık durumda. Gelecekle ilgili tartışmalar, eksik olan şey; faaliyet raporlarının buna daha fazla yer vermesi lazım.

Yaprak Özer: Beklentiler ve gelecek yıllara baktığımızda ne kadar ileriyi görebiliyorsunuz? Ne kadarını oraya aktarmayı tercih ediyorsunuz?

Funda Güngör Akpınar: Dönemden döneme çok zorluk gösterebiliyor. Şu anda Avrupa’daki küresel konjonktürdeki bilinmezlikler vs. ile çok daha zorlaşır; ama şirketlerin çalıştığı en azından bazı senaryolar vardır. O yıla ait belli beklentiler vardır. O beklentiler paralelinde, ki o beklentilerin ne olduğunu genelde koyarsınız, ki o varsayımlar dahilinde verdiğiniz beklentilerdir, öngörülerdir bunlar. Dolayısıyla onu sunmanız çok da zor bir şey değil. Yapılabilir ve aslında, geçmişi neden okuyor hedef kitleniz ya da yatırımcınız? Gelecekle ilgili daha fazla bilgi edinebilmek için. O bir şekilde sizin bu güne kadar yaptıklarınızı nasıl yaptığınızı gösteriyor, onunla beklentilerinizi birleştirdiğinizde o zaman gerçek anlamda, vizyonel bir şey katmış oluyorsunuz.

Abdullah Kaya: Tutarlılık testi de olmuş oluyor.

Yaprak Özer: Peki bu bir taahhütname mi, öyle diyebilir miyiz?

Abdullah Kaya: Doğru. O nedenle, şirketler geleceğe yönelik beklentileri sunmaktan çekiniyor; çünkü yanılabilirler ve yatırımcıyı yanıltmamaları lazım.

Yaprak Özer: Ama sizden almazsa bu bilgiyi başkalarından alıyor olacak. Sizden alması çok daha anlamlı…

Funda Güngör Akpınar: Şu çok önemli; kredibilite ve yatırımcıyı yanlış yönlendirmemek aslında en önemli şey. Ama hepimiz belli varsayımlarla yola çıkıyoruz. Dolayısıyla onu bire bir verdiğiniz zaman, biz mesela, geçmiş faaliyet raporlarımızda şunu yaptık, aynı zamanda yatırımcı sunumlarımızda, ne dedik, ne yaptık; ki böylece o güvenilirliği kazanmak adına bir çizelge önlerine koymuş olduk.

Yaprak Özer: Bu faaliyet raporları aslında çok sıkıcı dokümanlar. Genel kurullara hazırlansın diye, bir telaş içerisinde hazırlanırlar ve bunları yapmayı da kimse sevmiyor.

Abdullah Kaya: Sıkıcı olarak algılanmasının ve o şekilde gelişmesinin belli sebepleri var. Biraz önce yeni TTK’dan bahsettim. Çok güzel özetlemiş bu işin anayasasını ortaya koymuş. TTK’da sunulan çerçeve, aslında yaratıcılığın önünü oldukça açan bir çerçeve; ama sonrasında alt düzenlemelere de atıfta bulunuyor. Denilmiş ki, içeriğinde neler olacağı konusunda detaylı düzenlemeleri x,y,z bakanlığı yapar. Arkasından, halka açık şirketler için SPK yapar. Ara dönem faaliyet raporlarında da şunlar olması gerekir, denildiği zaman önümüzde bir kontrol listesi var. Arada kalıyorsunuz. Bir, bu kontrol listesini doldurmak zorundasınız, bir yandan da kafanızda şirket olarak yatırımcılarınızda bırakmak istediğiniz imajla ilgili, vermek istediğiniz mesajla ilgili bir takım şeyler var. O kontrol listesiyle mesaj arasında kalıyorsunuz, biraz öyle bir sıkıntımız var.

Yaprak Özer: Bir yandan da bizim Türk raporları ödül üstüne ödül alıyorlar. Fırına konup pişirilen rapor gördüm. Yaratıcılıkta da sınır tanımıyorlar.

Funda Güngör Akpınar: Bir şekilde nasıl ilgi çeker bu ürün için bayağı bir çaba gösteriliyor herhalde; ama gittikçe yeni eğilimlere baktığınız zaman interaktif raporlar var, raporların üzerinde farklı kendi notlarınızı alabileceğiniz vs. daha uzun vadede kullanabileceğiniz, bilgileri daha kolay çekip alabileceğiniz, bilginin nasıl hazırlandığı da önemli. Bazı faaliyet raporunu açarsınız, tek düze ve okumaktan gerçekten çok sıkıntı duyacağınız bir formatta hazırlanmıştır. Bazı faaliyet raporunu açarsınız, büyüklü küçüklü fontlar kullanmıştır, ilginizi çeker. En azından, madem az vakit ayrılıyor diyorsunuz, o zaman şöyle bir baktığınızda bile, önemli bazı noktaları oradan alıp gitmenizi sağlar o rapor.

Yaprak Özer: Peki içiniz cız etmiyor mu genel kurulda sunuluyor ve bitiyor.

Funda Güngör Akpınar: Etmez mi o kadar üzerinde çalışılıyor; ama artık o kadarla kısıtlanmıyor.

Abdullah Kaya: Genel kurulda dağıtılanlar hard-copy’leridir. Onlar daha az sayıda basılmaya başlandı. Artık biraz daha interaktif, online versiyonlar ön planda.

Yaprak Özer: Şimdi interaktiften kastımız aslında, bu web sitelerine yüklenen pdf’ler değil sanırım. Anketler yapılabiliyor, notlar alabiliyorsunuz, sizi tanıyor… Var mı sizin böyle çalışmalarınz?

Abdullah Kaya: İstediğiniz tabloları, grafikleri almanız mümkün; çünkü her şeyi oraya sığdırmak, yatırımcılar şunları merak eder demeniz mümkün değil. O varsayımla sınırlandırmak istemiyorsunuz. Arka planda o bilgi var. Yatırımcı neyi görmek istiyorsa, hangi dönemle karşılaştırmalı görmek istiyorsa, onları alabiliyor.

Yaprak Özer: Online yatırımcı diye yeni bir konseptle karşılaşıyorum. Onlar, diğerleri gibi geleneksel araçları okumuyorlarmış.  Siz hissediyor musunuz böyle değişik grupların oluştuğunu?

Funda Güngör Akpınar: Zaten genel trende baktığınız zaman artık iPad’ler, notebook’lar vs. basılı kitaptan ziyade sürekli elektronik belli araçlarla takip edebildiğimiz bir hale geldi.

Yaprak Özer: Bundan bir süre önce bazı şirketler, bundan tamamıyla geleneksel mecradan çıkmışlardı. Sonra yeniden baskılı faaliyet raporlara döndüklerini görüyoruz.

Funda Güngör Akpınar: Çizmeyi seviyoruz, belli şeyleri bir kenara koymayı seviyoruz. Bizim hala özellikle basılı faaliyet raporu için aldığımız birçok talep oluyor.

Yaprak Özer: Sizler her ikinizde geçmiş yıllarda en başarılı yatırımcı ilişkileri yöneticileri olarak uluslararası ödül aldınız. Niye aldınız bu ödülü?

Funda Güngör Akpınar: Birincisi gerçekten, ben kendi özelimde söyleyeyim; kriter noktaları, örnekleri, yurt dışında bu işin nasıl yapıldığını, kendimizi nasıl geliştirebildiğimizi çok takip ettik ve o şekilde de buradaki uygulamaları mümkün olduğunca o standartlarda yapmaya çalıştık. Hatta, biz kendimiz ne ekleyebiliriz diye, her zaman yeni açılımları kovaladık. O zaman işimizde daha zevkli hale geliyor.

Abdullah Kaya: Programın geneli çok önemli. Yatırımcı ilişkileri konusunda örneğin; telekonferanslarınız çok başarılı olabilir ya da sunumlarınız çok başarılı olabilir, web siteniz çok başarılı olabilir. Erişilebilir olmak çok önemli burada, yatırımcıların tercihi. Yatırımcı ilişkileri profesyonellerinin değil, bizlerin, üst yönetimi yatırımcıyla temas konusunda ikna etmemiz de çok önemli. Yatırımcıya tabi ki ben, birtakım temel bilgileri aktarıyorum, soruları için cephedeyim. Aynı zamanda karşısında iyi zamanda, kötü zamanda genel müdürü görmek istiyor, genel kuruldan birini görmek istiyor.

Yaprak Özer: Ben de buraya gelmek istiyordum. Siz bu kadar çalışıyorsunuz; ama yatırımcı ille de CEO görmek istiyorum diyormuş. CEO’nun kim olduğu yatırımcı için birinci kritermiş. Katılıyor musunuz?

Funda Güngör Akpınar: Önemli gerçekten. CEO ile görüştüklerinde gözündeki ışık, o bir saatte kendisinden aldıkları enerji, o şirketi genel anlamda nasıl yönettiğine dair bir ipucu sağlıyor.

Yaprak Özer: 37 ülkede 358 portföy yöneticisi ile bir araştırma yapılmış. Katılımcıların %39’u CEO’nun itibarına bakıyormuş satarken, %15’i alırken. CEO’nun gidişi hisselerde büyük iniş ve çıkışlara sebep oluyormuş. Türkiye’de görüyor muyuz böyle bir yaklaşımı?

Funda Güngör Akpınar: Birazcık bu CEO’nun yönetimde olduğu süreçte şirketle nasıl eşleştirildiği, belli başarıların altında bire bir CEO’nun yönetim şekli mi, yoksa oradaki kurumsal yapının mı olduğu gibi bazı mesajlar da önemli o dönemde. Mesela, Steve Jobs-Apple diye baktığınızda, gittiğinde soru işaretleri ister istemez oluyor.

Abdullah Kaya: İletişim çok önemli. Biz CEO değişimi yaşadık. Orada doğal olarak yatırımcı CEO’yu başarılı buluyorsa, sonraki dönemle ilgili eğer iletişimini iyi yapmazsanız endişe duyabilir; acaba bu başarılı strateji değişecek mi, yeni riskler mi alınacak? Orada ikna etmeniz lazım. Evet, şu veya bu sebeple değişim gerekti; ama stratejimiz aynen devam ediyor. Yeni yönetim de bu stratejiyi devam ettirebilecek yetkinlikte. Bunu kaçırmamanız, iletişimini yapmanız gerekiyor.

Yaprak Özer: Sizde bir görev değişikliği, daha doğrusu ilave görev. Siz Türk Telekom dışında, bir de TTNET ile bundan böyle beraber olacaksınız. Sizin görev alanlarınıza baktığımda benim ilgimi çeken bir konu var, strateji. Hangisi daha geniş; strateji mi yatırımcı ilişkileri mi?

Funda Güngör Akpınar: Stratejik planlama işin mutfağı diyelim, yatırımcı ilişkileri onun sunumu. Stratejik planlama çok önemli bir fonksiyon. Özellikle mevcut koşulları düşündüğümüz zaman, her şey o kadar çabuk değişiyor ki; sizin buna uyum sağlamanız, hatta bunun bir adım ötesinde gidebilmeniz için çok iyi araştırıyor olmanız lazım, yenilikler bulmanız lazım, rekabet avantajınızı sürekli arttırıyor olmanız lazım. Sürdürülebilirlik sağlamanız lazım.

Yaprak Özer: Şirketin kalbi diyebilir miyiz?

Funda Güngör Akpınar: Diyebiliriz. Şirketin vizyonunu belirleyen, uzun vadeli gideceği yönü belirleyen birimler diyebiliriz.

Abdullah Kaya: Çok önemli birimler. Yatırımcı ilişkileri disiplinler arası bir birim ve sadece iletişim fonksiyonu değil, stratejiden finansal departmanlarının ürettiği sonuçların yatırımcıya paslanması değil, yatırımcıdan gelen bir takım çok değerli bilgileri de strateji süreçlerine dahil etmek de yatırımcı ilişkilerinin görevidir.

Yaprak Özer: Bundan sonra sizin yolculuğunuz nereye gider?

Abdullah Kaya: Disiplinler arası bir fonksiyon olduğu için aslında çok farklı seçenekler var. Funda, strateji tarafında daha fazla sorumluluk aldı. Ben, şimdi finans tarafında daha fazla sorunluluk alıyorum; ama stratejiye de önem veren bir finans nosyonu olacak doğal olarak. Tabi ki şimdiki Genel Müdür’ümü üzmek istemiyorum; ama ileride ben de Funda da profesyonel yaşamda CEO’luğu hedefliyoruz.

Funda Güngör Akpınar: Elbette. Bizim en büyük şansımız bir topluluk olduğumuz için şirketlerimizin birinde olabilir.

Yaprak Özer: Peki sürdürülebilirlik dediniz. Bu sürdürülebilirlik kime ait? Yatırımcı ilişkilerine mi, yoksa başka bir departman mı doğuyor?

Funda Güngör Akpınar: Aslında, birkaç birimin bir araya gelmesi gereken bir konu bence sürdürülebilirlik; çünkü çevresi var, karbon şeyi var, öbür taraftan bakıyorsunuz, kurumsal sosyal sorumluluk bacağı var, kurumsal yönetim var vs. Dolayısıyla bir birim belki koordinasyonu sağlayabilir ama…

Yaprak Özer: Neden kucaklamadı peki yatırımcı ilişkileri?

Funda Güngör Akpınar: Kucaklayan şirketler de var. Bence şirketten şirkete bu tarz şeyler çok değişiyor.

Abdullah Kaya: Sürdürülebilirlik, birkaç farklı hedef kitleyi de içerdiği için biz yatırımcıya bakan yönüyle işin parçası olmak durumundayız. Başka kitlelere yönelik kısmında kurumsal iletişim sahip çıkmak zorunda, birlikte gitmesi gereken bir şey. Biz sadece sahiplenirsek, diğer hedef kitleyle ilgili yönü zayıf kalabilir. Hepimizin masanın etrafında olması lazım oluyor.

Funda Güngör Akpınar: Çok teknik yönleri de var; ama bizim açımızdan da şu açıdan önemli; yeni fonlar var, mesela sadece sürdürülebilirlik konusunda yeterince sorumlu olan şirketlere yatırım yapıyorlar. Bizim de şirkette nasıl geliştiğini mutlaka iyi bilmemiz lazım.

Yaprak Özer: Siz yüz yüze iletişime çok önem veriyorsunuz. Bu road-show’lar çok önemli. Niye bu kadar teknoloji varken siz gidip yüz yüze anlatıyorsunuz yatırımcıya?

Funda Güngör Akpınar: Biraz önce çok kısa bahsetmeye çalıştığım gibi, o gözünüzdeki ışık, gelen sorulara ne şekilde cevap verdiğiniz, ne kadar hazır olduğunuzu anlayabilmeleri önemli. Yoksa hepimiz bir metin hazırlar ya da bir video konferansı yapıp o metni okuyabiliriz; ama önemli olan, o andaki sorulara nasıl cevap verdiğiniz. Aynı mesajları veriyorsunuz aslında.

Yaprak Özer: Yılın kaç günü dışarıdasınız?

Funda Güngör Akpınar: Biz yılda en az 10-12 kere yurtdışına gidiyoruz ya da konferansa katılıyoruz.

Abdullah Kaya: Ortalama iki ay gibi bir süre yurtdışındayız. Aynı anda birkaç farklı road-show yaptığımız ya da konferansa katıldığımız da oluyor. Bizim bir de şansımız grup şirketlerinde bu sürece çok katkıda bulunuyor.

Paylaş