Dokuz’dan Beş’e Öldü, Yaşasın Karmaşa

Ben bu yazıyı çalışanlar için yazdım. Ama yöneticilerin mutlaka okumasını istiyorum. Ben bu yazıyı kadınlar için, özürlüler için, standart çizgilerin dışına çıkmak isteyenler için yazdım. Standart roller, sıra dışı hayatınız varsa, 9:00-17:00 mesaisinde yeriniz yok demektir.

Standart hayatlar… Standart dışı hayatlar… dersem ne anlarsınız?
Kimileriniz için pek çok şey ifade edebilir, kimileriniz için hiçbir şey!
Ama çok olasıdır ki, ağzımdan “”sıra dışı”” benzeri bir kelime çıktığı anda, siz uçuk kaçık işlerden, sıra dışı hayatlardan, çok özel insanlardan söz ettiğimi ya da edeceğimi düşünürsünüz.
Kararı siz verin ama ben gıyabımızda konuşmaktan pek sıkıldım, söyleyeyim.

Kimden söz edeceğim canım, tabii ki sizden, tabii ki benden. Sanki konuşacak başka biri var… Son derece standart rolleri olan sizlerden, benden, bizden konuşuyorum. Standart çalışan, anne, eş, çocuk rollerine sahip olan bizlerin hayatı sıra dışı bir çizgiye doğru doludizgin ilerliyor.

Sağlıklıyken bir anda sağlığımızı yitirebiliyoruz, her şey yolunda giderken birden başımıza umulmadık bir iş gelebiliyor, bizim hayatımız bildiğimiz gibi gitse de yakınlarımızın ki değişebiliyor. Adapte etmek, adapte olmak zorundayız. Değişiyor bir şeyler o zaman biz de değiştirmeliyiz.

Ben De Karıştırıyorum Artık

Sıra dışının nerede başladığını, sıradanlığın nerede bittiğini bilemez oldum. Her şey birbirine girmiş vaziyette. Aman dikkat edin, normal normal dolaşırken sizi sıra dışı sanabilirler; siz sıra dışı olduğunuzu sanıyorsanız yine dikkat edin, son derece sıradan da olabilirsiniz.

Standart olmak, standart dışı olmak; normal olmak anormal olmak; sıradan olmak sıra dışı olmak…
Sanırız ki bunların hepsi bireyleri bire bir etkiler ve tanımlar. Doğrudur aslında. En çok bireyler için kullanırız.

Ama ben bugün size sistemlerden söz etmek istiyorum.
Korkmayın, bu yazı felsefi bir yazı değil. Somut bir yazı.
Ayrıca uyarıyorum bu yazı son derece sıkıcı.
Yine uyarıyorum okuyun.

Söylemedi demeyin, sistem üzerine kurulmuş olabilir, ama sizi ilgilendiriyor.
“”Esnek”” çalışma yöntemlerini tartışmak istiyorum.

Şöyle ifade edeyim;
Bir gün işe gidiyordunuz, arabanızla kaza yaptınız uzun süre yürüyemeyebilirsiniz.
Bir gün işten çıktınız otobüs durağında beklerken freni boşalan bir kamyon üzerinize geldi, vücudunuzun bir bölümünde onarılamaz hasarlar bıraktı.

Bir gün ekonomik kriz nedeniyle işten çıkarıldınız, arıyorsunuz arıyorsunuz… iş yok.
Çocuğunuz oldu, bakacak kimseniz, bir başkasına baktıracak bütçeniz yok.
Anneniz ya da babanız ya da bir başka yakınınız yatağa düştü…

Bugüne kadar yaşadığınız hayattan sıkıldınız yeniliklerin arayışı içindesiniz!
Eşinizin bir başka yere tayini çıktı, işinizi seviyorsunuz ama ayrılmanız gerekiyor.
Şirketiniz Türkiye’den ayrılmaya karar verdi, ama sizden ve çalışmalarınızdan çok memnunlar. Gitseniz olmuyor, kalsanız olmuyor.

Söyleyin bana, bu anlattıklarımda sıra dışı tek bir kelime, standart dışı tek bir örnek var mı?
Peki, böyle “”normal”” zamanlarda ne yaparsınız?

İşte bütün mesele bu.
Çünkü üzgünüz işinizi kaybettiniz.
Ve ne olur bana, “”Olmaz, benim başıma gelmez”” demeyin.
9:00-17:00 mesaisine uyamıyorsanız, işiniz bitti demektir.

 

Bıraktığı Yere Dönmek İstiyor

11 Eylül sabahı finans dünyasının kalbi önemli ölçüde New York’ta, İkiz Kuleler’de atıyordu. Aracı kurumlar, finans şirketleri, bankalar, uluslararası kuruluşlar, pek çok şirket çalışanı normal mesaisine başlamıştı.

Güm!!!!!!!
Pek çoğu için bitti. Bilmem dikkatinizi çekti mi az sayıda da olsa kurtulanlar yavaş yavaş kamuoyuna merhaba diyor.

Saldırıda vücudunun yüzde 77′si yanmış Amerikalı bir kadın, düzenlenen basın toplantısında, hayata dönmenin mutluluğunu yaşadığını söyledi. “”Gelecekte ne yapmak istiyorsun?”” diye sordu bir gazeteci;

“”Bıraktığım yere dönmek istiyorum. Geriye gitmek istiyorum”” dedi.
Sıra dışı denebilir mi?
Azmine belki, isteğine hayır.

Döndüğünde eski performansını gösterebilir mi? Sanmıyorum, mümkün değil. Çalışması olanaksız mı, bir süre sonra tabii ki… Peki, 9:00-17:00 mesaisi yapmalı mı, bu ondan onun gibi olanlardan beklenmeli. Her gün işe gidip gelmeli mi…
Hayır.

Artık, nerede oturduğunuzun, vücudunuzda herhangi bir bozukluğun olup olmamasının işinizi yapabildiğiniz sürece fazlaca bir önemi yok. Performansınız, işinizi nasıl yaptığınızdan daha önemli. Sonuç önemli.

Şanssız bir nesiliz çünkü öngöremediğimiz birçok tehlikenin ortasında yaşıyoruz. Şanssız bir nesiliz çünkü zaman değişiyor, mevzuat değişmiyor. Şanslı bir nesiliz çünkü teknolojiye sahibiz. Şanslı bir nesiliz çünkü sağımızda solumuzda değişik düşünen insanlar yakalayabiliyoruz.

Tuhaf bir zaman diliminde yaşadığımızı artık kabul etmeliyiz. Bizim yüzümüzden ya da başkalarının yüzünden ve sonuç olarak kimin yüzünden olduğunun hiçbir öneminin olmadığı ancak hayatların dramatik şekillerde etkilenebildiği bir hayatı sürüyoruz.

Ne Yapmalı?

Standart olanın alternatifi olabileceğini göz önünde bulundurarak, yaşanabilecek farklı hayatlar yaratmak zorundayız.

Evet… Evet… Çalışma hayatında devrim yapmanın artık zamanı. Böyle dediğime bakmayın geldi geçiyor zaman. Avrupa Birliği üyesi ülkeler mevzuatlarında değişiklikler yaptılar. AB çalışma hayatına bakışını zorunlu olarak gözden geçirdi, şirketler adapte oldu, olmaya çalışıyor. Çalışanlar da öyle…

Bizim ise henüz atılmış somut adımlarımız yok. Bunları gerçekleştirmek için fazla zamanımız kalmadığı gibi, ilgi bekleyen ve sistemden yararlanabilmek için sabırsızlanan ciddi sayıda işsiz ordumuz var.
Kafaları değiştirmek gerekiyor. Size sıra dışı olun baskısı yaptığımı sanmayın. Siz yine standart olun ama standartlarınızı değiştirin.

Bir Kaç Örnek.

İngiltere’de bir banka, borç tahsilatı, senet, çek peşinde koşan departmanında çalıştırdığı 200 kişinin çalışma koşullarını iyileştirmek zorunda olduğunu görünce, bir teknoloji uzmanı, bir insan kaynakları yetkilisi ve bir sendika yöneticisinden oluşturduğu gruba çözüm bulmaları talimatını verdi. Yıl 1996′yı gösterdiğinde özel bir çalışma raporu hazırlanmış, çalışanlarla çoktan mutabakata varılmıştı. Esnek çalışma olanağı pek çok kişi tarafından sevinçle karşılanmıştı.

Kuzey İrlanda’da otomotiv sektöründe faaliyet gösteren bir fabrika, kadın çalışanları hızla yitirdiğini, doğum iznine çıkanın geri gelmediğini görünce, çareyi esnek çalışma yöntemlerin benimsemekte buldu. Farklı vardiya sisteminin benimsenmesi kadınları rahatlattı.

İskoçya’da su ve elektrik şirketi çalışanlarına eğitim yatırımı yapmayı, kurumun geleneksel kültürü içine yerleştirmişti. Sonuçlar iyi herkes bu yatırımı yapmış olmaktan memnundu. Ama bir sorun vardı. Biri ayrılmaya kalktığında yapılmış olan yatırım, firmayı ciddi zarara uğratıyordu. Firma birbiri ardına baş gösteren ayrılma taleplerinin önüne geçebilmek için çalışma başlattı. Ortaya, 20′den fazla farklı çalışma alternatifi çıkardı. Aralarında yönetici kademesinde çalışanların da bulunduğu grubun yüzde 99′unun yeni koşullara adapte olabildiği görüldü. Yöneticiler, daha çok “”iş paylaşımı”” alternatifini kullanmak istediler. Özetle yaptıkları iş, sorumluluk ve yetkilerini bir başkasıyla paylaşmayı seçtiler. Çalışanların ise sunulan farklı çalışma saatleri üzerinde tercihlerini kullandıkları gözlendi. Performans ölçümleri verimin arttığını ortaya koydu. Şirketten ayrılanların yarattığı sirkülasyon yüzde bire düştü.

Gıda sektöründe 900 kişiyi istihdam eden bir İngiliz firması çalışanların yüzde 13-14 arasında değişen sirkülasyonunu iş koşullarını değiştirerek yarı yarıya azalttı. Uygulanan pakette çocuk sahibi olduktan sonra ücretli izinden, iznin süresiyle ilgili alternatiflere; anne ya da babanın izin kullanmasından, çocuk sahibi olanlara verilen anne babalık eğitimlerine kadar farklı uygulamaların işe yaradığı görüldü.
BP Amoco firması anne-baba adayı çalışan ve yöneticilerine hayatı yaşanır kılmak ve çalışmalarını kolaylaştırmak için eğitimlerden morallerini yükseltmek için, çalışanlarla öğlen yemeği ve danışmanlık toplantılarına, çocuk bakımı seçeneklerinden çalışma saatlerini ayarlama konusunda alternatiflere kadar pek çok konuda çalışma şartlarını esnetti.

Peugeot firması üretim merkezlerinden birinde çalışanların yaşlı olan aile bireylerine bakabilme şansını tanıyınca, firmada deneyimli ve eğitimli çalışanları tutma konusunda önemli adımlar kaydedebildiler.

Esneyelim Mi?

Esnek çalışmayla Türkiye’yi tanıştırmalıyız
Uluslar arası Çalışma Örgütü ILO’nun verilerine göre dünya işçilerinin üçte biri halen işsiz ya da eksik istihdam düzeyinde çalışıyor.

Türkiye, 21 milyon 875 bin kişiye istihdam sağlıyor. İşsiz sayımız resmi rakamlara göre 2 milyonu buldu, gayri resmi rakamlara göre Allah bilir. Esnek çalışma sisteminin Türkiye’de krizle birlikte artan işsizlik sorununu bir ölçüde çözebileceği ümit ediliyor.

İşsiz insanlar yukarıda örneklerini verdiğim esnek iş koşullarını lüks mü bulurlar, bizim derdimiz bir sıcak çorbayken çocuk sahibi olanlara farklı çalışma saati alternatifi örnekleri sunmak pek de dikkat çekmiyor diye düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.

Çalışma koşullarının iyileştirilmesi bir bütün. Türkiye’de esnek çalışma kavramı mevzuatta yer almıyor hatta tanımına bile yer verilmiyor. Oysa esnek çalışma yöntemi pek çok ülke mevzuatında açıkça belirtiliyor.

“”Devamlı ve belirli bir işte tam gün çalışma saatlerine göre daha az bir süre çalışmak”” olarak tanımlayabileceğimiz esnek çalışma, örneğin Fransız mevzuatında “”Aylık ya da haftalık yasal çalışma saatlerinin en az beşte birinden daha kısa veya işyeri düzeyinde yapılan toplu sözleşmelerle belirlenen çalışma saatleri”” diye tanımlanıyor. Diğer Avrupa ülkelerinde de benzer açıklamalar görülüyor.
Esneklik kelimesinin sözlük karşılığında, değişen durumlara uyarlanmaya, serbest biçimde yorumlanmaya, yeni düzenlemelere elverişli olmak gibi bir açıklama yer alıyor. Değişen durumlara uyarlanma durumu çalışma hayatı için şunları ifade etmeli; Çalıştığın her yer ofisindir: İşyeri, birçok kültürün birbirini destekleyerek yaşadığı bir ortamdır: Daha fazla tatil, alternatif işler, esnek çalışma saatleri, daha fazla teknolojik olanağı talep eden çalışan grubu oluşmaktadır: Yükselme olanağına karşılık gelirini tehlikeye atabilecek profesyonellerle karşılaşabilirsiniz: Performans ve sonuç önem kazandığı sürece kimin kaç saat ve nerede çalıştığı kimsenin umurunda olmamalıdır: Haftada 40 saat çalışılsa bile bu aynı yerde beş gün boyunca sabah 9:00′dan akşam 17:00′ye kadar bulunmak anlamına gelmez; Serbest çalışanlar kadrolu çalışanlarla rekabete geçecekler: Bütün bunların sonucu olarak iş hukuku, özlük haklarının ve ek gelir olanaklarının işverenden bağımsız, rahatça kullanılabildiği ve taşınabileceği bir ortama ait düzenlemeleri getirmek zorundadır.

Türkiye’de Durum Ne

Mevcut yasal düzenlemeler karşısında halen sadece işçilerin işe başlama ve bitiş saatlerinin değiştirildiği basit kayan iş sürelerinin uygulanması mümkün. Sıkıştırılmış iş haftası uygulamaları kısmen ve sınırlı işlerde uygulanabiliyor.
Türkiye, Avrupa’nın çok gerisinde.

Türkiye’de mevzuatla ilgili çalışmalar her şeyden önce sosyal güvenlik sisteminin esnek çalışmaya talip bireyleri ve onlara esnek çalışma yöntemlerini sunan ya da sunmak isteyen işvereni koruyacak şekilde düzenlenmek zorunda.

Unutmayın herkes Dokuz-Beş mesaisi yapmak zorunda değil. Herkes yalnızca bir işte çalışmak zorunda değil. Herkes her gün işe giriş-çıkış yapmak zorunda değil.
Performans mı?

Merak etmeyin. Siz altyapıyı kurun, çalışanlara kulak verin, bunu bir günde yapmaya kalkmayın çalışanlarınızı esneyebilmeleri için eğitin.
Bu konudaki tartışmamız sürecek.
Fikirlerinizi paylaşın lütfen. Paylaşın ki fikirlerimiz büyüsün.

 

Paylaş