BU HARİTA BAŞKA

 

 

Türkiye’nin yönetim haritası çıkarıldı. Kurumsal Yönetim Derneği, merak etmiş araştırmış, acaba Türkiye ne kadar kurumsal? “Neden zahmet etmişler gerek yoktu, sorsalar bir kelimeyle özetleyebilirdik; kurumsal değiliz!” dediğinizi duyar gibiyim.

 

Araştırmada, aralarında iş dünyasının tanınmış oyuncularının da bulunduğu 1000 şirketten toplam 123 anket değerlendirilmiş. Katılımcıların yüzde 27’si yönetim kurulu başkanı veya üyesi; yüzde 3’ü genel müdür; yüzde 42’si diğer şirket yöneticilerinden oluşuyor. Araştırmaya katılan şirketlerin yüzde 34’ü halka açık. Katılımcı şirketler 9-19 bin kişi arasında istihdama ve 300 bin-1.3 milyar dolar arası ciroya sahip Türkiye’deki kurumsal yönetim uygulamaları iki farklı açıdan araştırılmış. İlki OECD ve SPK ilkeleriyle uyumluluk; ikincisi yönetim kurullarının şirket performansına etkisi.

 

ŞEFFAFLIK GÜZEL ŞEY

Türkiye’de kurumsal yönetimin özellikle de “şeffaflık” söz konusu olduğunda hiçbir temele oturmadığını araştırma sürecinde yaşananlardan anlamak kolay olmuş. Araştırma için belirlenen bin firmanın (halka açık sirketler hariç) Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Başkanlarının isimleri ancak iki haftada bulunabilmiş. Araştırmanın daha da zorlu geçen kısmı yönetim kurulundaki azınlık hissedarların tespiti sırasında yaşanmış. Özellikle akrabalık ilişkisi olmayanların bulunabilmesi çok zor olmuş.

 

Zaman zaman ilginç yazışmalar da gelmiş geçmiş. Araştırmaya katılanlar yoğunlukla; ‘Bu tip anketleri doldurmamız şirket politikamıza ters düşer’, ‘Anketi doldurmamız zorunlu değilse bize göndermeyin’, ‘Anketi buraya yollamayın. Burası patron şirketi!’ demiş durmuşlar…

 

Bu ve benzer yaklaşımlara karşın çalışmaya katılanların neredeyse hepsi şeffaf olmanın güzel bir şey olduğunu ifade ediyor. Kendilerine ait bilgileri açıklamakta çekimser davransalar da, eğer Türkiye şeffaf olursa, memlekete yabancı sermaye girebileceğini vurgulamışlar. Hatta şeffaflık artarsa vergi gelirlerinin de artacağı dile getirilmiş. Araştırmadan çıkan sonuç o ki, şeffaflığı destekleyenler bunu, amaçtan çok ekonomik büyüme için gerekli bir araç olarak görüyor.

 

YÖNETİM KURULLARI

Araştırmaya katılan şirketlerin yarıdan fazlasında şirket kurucusu, yönetim kurulunun da başkanı. Yarısında kurul üyeleri yönetim kurulu yazılı iş tanımı baz alınarak seçiliyor. Yarıdan azında yönetim kurulunda bağımsız üye bulunduğunu öğreniyoruz. Çoğunda yönetim kurulunun şirketteki rolü, danışmandan çok strateji belirleyici diye tanımlanıyor. Yönetim kurulu ile genel müdür ilişkisi sorgulandığında çıkan manzara; “yönetim kurulu genel müdürün verimli olmasını isterse genel müdür verimli olabilir.“

 

Ana hissedarlar yönetim kurulunda önemli yere sahip. Yönetim kurulu üyeleri önceden belirlenmiş yazılı kriterlere göre seçilmiyor. Türkiye’de şirketlerde daha az bağımsız yönetim kurulu üyesi arzulanıyor. Yönetim kurulları aktif strateji belirleyici konumunda ve bu durum faydalı görülülüyor. Yönetim kurulları hem icracı hem de denetci.

 

Yönetim kurulları ile genel müdürün ilişkisini katılımcıların kendi ifadelerinden aktaracağım:

“CEO bir şeyi bloke etmek isterse, yönetim kurulu zaten icraya yakın, hatta bazen içinde olduğundan, direk olarak genel müdür yardımcısını arar.”

“Genelde CEO da yönetim kurulu üyesidir, yönetim kurulunun etkinliğini engellemez.”

“Yönetim kurulu başkanı aynı zamanda ana hissedardır bu sebeple genel müdür pek bir şey yapamaz.”

 

AZINLIK HİSSEYE ÖLÜM

Şirket hisselerinin oranı ve bunun kurumsal yönetimle ilişkisi incelendiğinde Türkiye için durum,  ‘Ya yönetimde söz sahibi olan hissedar ol, ya da hiç hissedar olma.’ şeklinde özetlenebilir. Bu konuda görüş verenler bakın neler söylemiş;

“Azınlık hissedarlar topal ördeklere benzer. Uçamazlar vurulurlar.”

“Azınlık hakları diye bir şeyden bahsetmek zor. Şirketin yüzde 40’ına sahip olsan dahi, ana hissedar istemezse, şirketin finansallarına (bilanço, gelir-gider tablosu gibi) bile ulaşamıyorsun. Bu kanunla çözülecek konu değil, eğer ana hissedar bir şeyi engellemek isterse, engelliyor.”

“Yazılı politikalar ve kriterler olsa bile uygulanmazlar. Her şey ana hissedarda bağlıdır.”

“Eğer ana hissedar iyi birilerini atarsa, iyi bir yönetim kuruluna sahip olursunuz. Bu tanımlanmış kriterle belirlenmez, ana hissedarın kafasındadır.”

 

Ne dersiniz, sizce biz ne kadar kurumsalız…

Kurumsal olabilir miyiz?…

Bu iş zaman içinde kanımıza dokunur mu?

Yoksa siz umutlu musunuz, sözü edilen gelişmelere karşın anlamlı bir yol katettiğimiz söylenebilir mi?

 

 

Paylaş