Brexit’in Avrupa ve Türkiye’ye Olası Siyasi Etkileri

Birleşik Krallık halkı ulusal egemenliğinin yeniden ilânı ve belki de tescili için 23 Haziran 2016 tarihinde sandık başına gitti. Gece yarısından itibaren şekillenmeye başlayan referandum sonuçları, sabaha karşı kesinleşti. Buna göre Birleşik Krallık halkının iradesi açıktır: Avrupa Birliği (AB) üyeliğine son!

Birleşik Krallık, Avrupa Birliği’ne (o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu’na) 1 Ocak 1973’te dâhil olmuştu. Avrupa Birliği’nin “kendi başına buyruk” ülkeleri arasında birinci sırada yer alan Birleşik Krallık, ne Schengen’i imzaladı ne de ortak para birimi olan Avro’ya geçti. Köklü ulusal geleneklerini, kurumlarını ve değerlerini muhafaza etmek noktasında diğer devletlere nispetle çok daha istekli ve tutucu davranan Britanyalılar en nihayetinde siyasî planda Brüksel ile aralarında olan son göbek bağını da kesmiş oldular. 2014 yılındaki Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde birinci gelen ulusal egemenlik yanlısı UKİP’in ve parti lideri Nigel Farage ile Türk bir babaya sahip olan eski Londra Belediye Başkanı Boris Johnson’un Brexit kampanyasının sivil önderleri arasında yer aldıklarını ve bu anlamda ortaya çıkan sonuçta büyük katkıları olduğunu da not etmek gerekir.

Peki, bundan sonra ne olacak? Adına “Brexit” denilen söz konusu sürecin AB’nin geleceğine ve Türkiye’ye dair etkileri neler olacak?

AB ile ilgili yapılabilecek muhtemel projeksiyonlar şunlardır:

1 – Bilindiği üzere, 2014 yılındaki AP seçimlerinde Avrupa genelinde Milliyetçi sağ büyük bir çıkış yapmıştı. Birleşik Krallık’ta UKİP, Fransa’da Ulusal Cephe, Hollanda’da Özgürlük Partisi, Macaristan’da Jobbik, Avusturya’da Özgürlük Partisi ve Yunanistan’da Altın Şafak seçimlerde büyük başarılar elde etmişti (1). Birleşik Krallık’ta UKİP’in aldığı oy oranı, dönemin Başbakanı (bugün istifa etti) David Cameron’u AB üyeliği ile ilgili bir referandum sözü vermeye itmişti. Dün gece kazanılan zaferin ardından Avrupa genelindeki güçlü milliyetçi yapılar benzer bir referandumun kendi ülkelerinde de düzenlemesi için yönetici sınıflara olağanüstü bir baskı yapacaklardır. “Exit” temalı referandumların ilk olarak Fransa ve Hollanda gibi ülkelerde düzenlenmesi kuvvetle muhtemeldir.

2 – Brexit oylamasındaki sonuç, AB’nin iç plandaki organizasyonunu mutlaka etkileyecektir. Brüksel’in siyasî gücünün (tahakkümünün) azaltılması olası senaryolardan yalnızca biridir. Bundan böyle Brüksel bir “karar alıcı mekanizma” değil, yalnızca bir “standart koyucu mekanizma” olarak işlev görebilir. Dolayısıyla gitgide kalabalıklaşan ve büyüyen Brüksel bürokrasisi küçülebilir, pek çok bürokrat işsiz kalabilir (!)

3– Almanya AB içinde ipleri eline alabilir. Yunan ekonomik krizi ve mülteciler sorunu esnasında liderlik örneği gösteren Almanya, bir benzer tavrı Brexit’in akabinde de gösterebilir. Yunanistan’a kriz döneminde “ekonomi komiseri” atayan Almanya’nın “bu iş Brüksel’le olmayacak, AB yaşamak istiyorsa bir lideri olmalıdır” tutumunu güçlü diplomatik inisiyatifler kanalıyla sergilemesi şaşırtıcı olmaz. Ancak Almanya Fransa’yı da kaybetmeyi göze alamaz. Dolayısıyla bir “çift-başlılık” öngörülebilir. Fransa’da düzenlenecek muhtemel bir referandum, “exit” kararıyla sonuçlanabilir, zira Fransa’da güçlü bir milliyetçi sağın yanı sıra köklü bir AB karşıtı sosyalist/komünist damarın da olduğu unutulmamalıdır. Böyle bir durumda Almanya Balkanlar ile Orta ve Doğu Avrupa ülkeleriyle baş başa kalır, AB resmen olmasa da fiilen çöker. Fransa çıkmaz, Almanya ile “ortak liderlik” tezine gönül verirse de, o hâlde ekonomik dinamizminden de faydalanarak Almanya Hitler’in 1940 yılında hayal ettiği “Birleşik Avrupa” tasavvurunu tek kurşun dahi sıkmadan “yumuşak gücü” vasıtasıyla ete kemiğe büründürebilir.

Türkiye ile ilgili yapılacak muhtemel projeksiyonlar ise şunlardır:

1 – Birleşik Krallık 2016 yılının başından bu yana (devrik Başbakan Cameron’un son “3000 yıl” çıkışı müstesna) Türkiye ile “ayrıcalıklı” bir ilişki geliştirmeye çalıştığını görüyoruz. Örneğin geçtiğimiz ocak ayında Türkiye’ye gelen İngiltere Dışişleri Bakanı Philip Hammond Türkiye’nin PKK’yla mücadelesini “meşru savunma hakkı” şeklinde nitelendirmişti (1). Keza geçtiğimiz mayıs ayında İngiltere Büyükelçisi Richard Moore Türkiye’nin terörle mücadelesini desteklediğini ifade etmişti (2). AB’nin PKK ve terörle mücadele konularındaki tutumu hepimizin malûmudur. İngiliz diplomasisinin bu temeldeki “farklı” açıklamaları, “öngörü”dür. Neyin mi? AB’den çıktıktan sonra Birleşik Krallık’ın çeşitli bölgelerde yeni “dostlar” edinmesi gerektiğinin öngörüsüdür.

2 – Türkiye önümüzdeki dönemde Brexit’e benzer bir referandum düzenleyebilir. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan bu istikamette birtakım ipuçlarını geçtiğimiz günlerde verdi (3). Bu çağrı veya “tehdit” pek çok çevre tarafından “anlamsız” bulunsa da öyle değildir. AB müzakereleri bizzat AB’nin kendisi için çok önemli bir şantaj silâhıdır. AB Türkiye’nin hiçbir zaman birliğe üye ol(a)mayacağının gayet net bir şekilde farkındadır. Fakat yürütülen ikili müzakereler, AB için “Demokles’in kılıcı” değerindedir. Bu sayede AB ülkeleri Türkiye’nin iç gündemine müdahil olabilmekte ve belli kesimler lehinde veya aleyhinde saf tutabilmektedir. Dolasıyla Cumhurbaşkanı’nın oynanan oyunu ve Türkiye’nin bu oyundan çıkarabileceği fırsatları gördüğünü söyleyebiliriz.

3 – Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılması birlik ülkeleri için dış siyaset anlamında büyük kayıplar yaşatacaktır. AB’nin Ortadoğu politikasında Birleşik Krallık’ın rolü çok büyük ve baskındı. Keza AB’nin Ortadoğu’ya ilişkin tasarımlarında da Birleşik Krallık’ın önemli payı vardı. Şimdi tüm bu tasarımlar suya düştü ve AB’nin kendine Ortadoğu’ya bir “giriş anahtarı” sağlayabilecek bir müttefike ihtiyacı var. Şayet Birleşik Krallık – Türkiye ikili ilişkileri önümüzdeki dönem ivme kazanabilirse, AB için bu anahtar İran olur. Çünkü İran hem yeni bir Pazar ve radikal İslamcılığa karşı doğal bir müttefik. Yok, Birleşik Krallık – Türkiye ikili ilişkilerinde istenilen ve hedeflenen gelişmeler sağlanamazsa (ki AB buna çalışacaktır), o hâlde birinci seçenek ve tercih yine Türkiye’dir.

Kısacası;

Brexit’in bana göre kazananı Avrupalı halklar ile ulusların yanı sıra, mutlak bir biçimde Türkiye’dir. Şayet Türkiye bu süreçte akıllı davranır ve gelişmeleri doğru okuyabilirse, hem içte hem de dışta olağanüstü kazanımlar elde edebilir.

KAYNAKÇA

(1)-http://www.aljazeera.com/news/europe/2014/05/far-right-parties-sweep-eu-polls-20145261436233584.html

(2) – http://www.hurriyet.com.tr/turkiyenin-pkkya-karsi-savunma-hakki-mesrudur-40040599

(3)- http://www.milliyet.com.tr/ingiliz-buyukelci-den-anlamli-pkk/dunya/detay/2246398/default.htm

(4)- http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/06/160623_erdogan_ab_muzakere_referandum

İçerik Fabrikası – Sinan Baykent

Paylaş