Benim kimsenin rolünde gözüm yok , siz de benimkine göz koymayın

KADIN…

Kimi der ki kadın uzun kış gecelerinde  yatmak içindir.

Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir. Kimi der ki ayalimdir. Boynumda taşıdığım vebalimdir.

Kimi der ki hamur yoğuran.

Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.

O benim kollarım, bacaklarım. Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır.

                   Nazım HİKMET

Her yıl kadınlar günü, birbirine benzeyen yaratıcılıktan uzak,  konuşmalarla geçer. Her kadınlar günü, abartılı bir anma; sivri söylemler; gereksiz önem vermelerle geçiştirilir.

Dostlar alışverişte görsün.

Bunu yapanlar da genellikle siyasilerdir. Oy koparmak adına, hele de seçimler yakınsa, ağızlarına ve akıllarına geleni söylemekten çekinmezler. Ancak bu ateşli tavırlarını geriye kalan 364 gün içinde sürdürmek gayretinde bulunmazlar.

Adetten olduğu için, bu yıl da kadınlar gününde konuşmalar yapıldı. Bunlardan biri sayın Başbakana diğeri sayın başbakanın sayın eşine aitti. Başbakan üniversite kapılarında dram yaşandığını söyledi. Sayın eşi “erkeklerin rolünü çalmamalıyız” dedi. Bir süre önce de, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı, kadınların artık çok mutlu olduğunu belirtmişti. “Çünkü” diye sürdürmüştü sözlerini; erkeklere iş buluyoruz, ekonomi düzeliyor, erkekler çalışıyor ve sevgili kadın milletimiz de erkeği dışarıda para kazanırken evinde mutlu ve mesut bir şekilde oturabiliyor.

Allah razı olsun kendilerinden…

Kadınların erkeklerden hangi rolü çaldığını ben kendi adıma anlayamadım. Türkiye’de erkeklerden hangi rol çalınabilir, düşündüm bulamadım. Bu söylemde ne kastedildiğini kavrayamadım. Sonra anlamadığım bir şey daha var, madem biz kadınların erkeklerin rollerini çalması ayıp, hatta belki de günah, peki neden üniversite kapılarında dram yaşıyoruz. Niye bu dramı yaşayanlar evlerinde  “mutlu” oturmuyorlar?…

Biraz çelişkili.

Hükemetten çıkan sesler ve görüşler kendi içinde çelişmekle kalmıyor. Toplumun gerçekleriyle de çelişiyor.

Artık lafla işimiz yok. Artık işimiz bilimsel rakamlarla. Neden böyle düşündüğümü hemen paylaşacağım.

Ben dünya kadınlar gününde aklıma gelen kadınların hepsini telefonla kutladım. Bir gün bir gündür. Neresinden tutarsanız kardır. Tabii ki ben de 365 gün anılmayı arzu ederim. Ama 365 gün anılmıyorum diye de 1 günü anmadan geçemeyeceğim.

Diğer yandan hiç bir kadınlar gününün gereksiz yere abartılmasını kabul etmiyorum, anlamıyorum.

Her kadınlar gününde yaptığım gibi, bu haftalık yazımda da  sizlere bilimsel ve rakamsal bazı verileri paylaşmak istiyorum.   

Bizim boş lafa, seçim meydanlarında atılan nutuklara karnımız tok.

Biz siyasette aktif olmalıyız, siyasetin aktif malzemesi değil.

Aşağıda tam da bu konuda bir araştırmanın özetini bulacaksınız. Tavsiye ediyorum okuyun çelişkileri görün.

Kadın Araştırması

TESEV tarafından desteklenen “Türkiye’de kadınların siyaset, üst yönetim ve iş yaşamına katılması” konulu araştırmayı yürütenler, Sabancı Üniversitesi’nden  Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ve  Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Binnaz Toprak.

Çalışma, Haziran – Temmuz 2003 tarihleri arasında 1557 kadın ve 993 erkekle yapılan yüz yüze görüşmelere dayanıyor. Çalışmanın çıkış noktası, kadınların siyasete, üst yönetime, ve iş yaşamına katılmalarına ilişkin başlatılmış ve o tarihlerde Batı toplumları için bile ileri sayılabilecek Cumhuriyet reformlarına rağmen, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı 2003 istatistiklerine göre, Türkiye’nin bu konuda tüm Avrupa Birliği ve Birliğe adaylıkları kabul edilmiş ülkelerden, hatta pek çok İslam ülkesinden, geride kalmış olmasının nedenlerini araştırmak.

Araştırmanın bulguları, Türkiye toplumunda kadınların kamu alanındaki rolü konusunda kireçleşmiş bir muhalefet olmadığını, tam tersine kadınların gerek eğitim sürecine gerekse iş yaşamı, üst yönetim, ve siyasete katılmalarının halk tarafından desteklendiğini, hatta bu konuda kadınlara yönelik olumlu ayrımcılık uygulamalarının kabul göreceğini ortaya çıkarıyor.

Araştırmaya göre halkın önemli bir çoğunluğu, bugüne kadar gelmiş geçmiş hükümetlerin ve siyasal partilerin kadın sorunsalına yeterince önem vermediklerini gösteriyor.

Araştırma, Cumhuriyet’in ilk yıllarının kadına kazandırdıklarıyla yetinmek, siyasal kadroların tercih ettiği bir politikaya dönüştüğünü vurguluyor.

Kadın ve Eğitim

İlkokul mezunu olmayan kadınlar arasında okula gitmediğine pişman olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 90.4, sırf ilkokuldan mezunlar arasında ise imkan bulsalardı lise ya da üniversiteyi bitirip meslek edinmiş olmayı istediklerini belirtenlerin oranı yüzde 95.4. Okur-yazar olmayanlar için devletin kurslar açmasını destekleyen ve bu kurslara katılacağını söyleyenlerin oranı da yüksek. Halkın yüzde 64.4’ü,  yıllık geliri asgari ücretin altında kalan ailelere, çocuklarını ilkokula gönderdikleri takdirde, devletçe para yardımı yapılabilmesi için daha fazla vergi vermeyi kabul ediyır.

Eğitimin önemi konusunda kız-erkek farkı gözetililmiyor. Halkın  yüzde 83’ü Türkiye’de kadınların erkeklere göre daha az eğitim almış olmalarını ülkenin gelişmesinin önünde önemli bir engel olarak görüyor. Bu konuda, kadınlara ilişkin geleneksel değer yargılarından kaynaklanan bir sorun olmadığı, örneğin, okullarda ahlak bozulduğu için kızını okula göndermediğini belirtenlerin yüzde 1.9 gibi küçük bir azınlık grubu oluşturduğu ortaya çıkıyor.  Bu konudaki ne önemli sorun, ailelerin maddi durumundan kaynaklanıyor. Özetle, Türkiye’de eğitime ayrılan kaynakların ve ilkokul sonrası eğitim olanaklarının yetersizliği halkın beklentileriyle uyuşmadığı gibi, kızların eğitimi konusunda kültürel muhafazakarlıktan kaynaklanan bir direnç de söz konusu değil.

Kadın ve İş Yaşamı

Eğitimde olduğu gibi, kadınların iş yaşamına katılmalarında da Türkiye halkının çoğunluğunun gelenek ya da muhafazakarlıktan kaynaklanan önyargıları olmadığını gösteriyor. Örneğin, çalışan bir kadının namusunu koruyamayacağı önermesine halkın sadece yüzde 7.6’sı katılıyor. Kendi çevresinde, çalışan kadınlara “kötü gözle bakıldığı”nı söyleyenlerin oranı yüzde 20.3,  karısını çalıştıran erkeklerin ayıplandığını belirtenlerin oranı yüzde 21.6 gibi azınlıkta kalan görüşler.

Halkın yüzde 92.2’si çalışan kadının kendisine saygısının artacağını, yüzde 87.2’si aileden zengin de olsa çalışmanın kadını daha iyi vatandaş yapacağını, yüzde 92.2’si çalışmak isteyen her kadının çalışabilmesi gerektiğini düşünüyor.

Ücretli bir işte çalışmayan kadınların yüzde 23.6’sı, çalışmama nedenleri arasında küçük çocuklarına bakmak zorunda olduklarını belirtiyor. Bu oran, sayılan tüm nedenler arasında en yüksek olanı. Bunu, yüzde 18.2 ile ailedeki erkeklerin izin vermemesi, yüzde 18.1 ile iş bulamamak izliyor. Halkın yüzde 93.6’sı çalışan evli kadınların kocalarının da ev işleri ve çocuk bakımını paylaşmaları gerektiğine inanıyor. Bu oran kadınlarda yüzde 97.7’e çıkıyor. Ev hanımlarının kocalarından maaş almaları gerektiği fikrine kadınların yüzde 21.4’ünün, erkeklerin ise yüzde 9.8’i katılıyor.

Üst Yönetimde Kadın

Kadınların kamu sektörü ve özel sektörde üst yönetimde görev almalarına karşı muhafazakar tutumlardan kaynaklanan ciddi bir toplumsal muhalefet gözükmüyor, tam tersine  kabul görüyor.

Cumhurbaşkanlığından polisliğe kadar genişçe bir yelpazeyi kapsayan  11 meslek ya da görev arasında hangilerini kadınların yapmasının olumlu ya da olumsuz karşılanacağını irdeleyen sorulara verilen yanıtlar, halkın büyük çoğunluğunun kadın-erkek arasında ayrım gözetmediğini ortaya çıkarıyor.  Bu 11 meslek ya da görevin kadınlar tarafından yerine getirilmesini uygun bulduğunu söyleyenlerin oranı, meslek ya da görevin niteliğine göre yüzde 77.7 ile yüzde 85.1 arasında değişiyor.  Kadınların polis olarak görev yapmalarını en yüksek oranla yüzde 85.1 desteklerken, cumhurbaşkanı olmalarını en düşük oranla yüzde 77.7 uygun bulacağını belirtiyor. Kadınların cumhurbaşkanlığına olumlu yaklaşanların oranının diğer meslek ya da görevlere kıyasla daha düşük olması, bu güne kadar kadın bir cumhurbaşkanımız olmaması, dolayısıyla kişilerin görüşlerini etkilemekte referans gösterecekleri bir “rol modeli” bulunmamasına bağlanabilir.

Ancak, kadınların üst yönetimde görev almalarının önünde engeller olduğu düşünülüyor. Halkın sadece yüzde 25’i hiç bir engel olmadığını belirtiyor. mektedir. Devletin bu konuda özel sektöre kıyasla daha fazla ayrımcılık yaptığına  inanılıyor.

Halkın yüzde 35’i ev işi ve çocuk bakımı gibi konuların kadınların kariyerinde engel teşkil ettiği görüşünde. Ekonomi ve siyasetin kilit noktalarında erkeklerin kadınlara kıyasla daha başarılı olduğunu düşünenler yüzde 50.8 ile halkın yarısı. İşlerinde başarılı olmalarına rağmen önemli görevlerin kadınlar yerine daha başarısız olsalar bile erkeklere verilmesi önerisine sadece %16 katılmaktadır.

Kadın Ve Siyasal Katılım

Uluslararası istatistiklerde Türkiye, kadınların oy verme hariç aktif siyasete katılmalarının en düşük olduğu ülkelerden biri. İstatistiklerdeki sıralamalarda TBMM’deki kadın milletvekillerinin oranı yüzde 4.4 olan Türkiye bu sıralamada, örneğin, yüzde 4.1 ile İran İslam Cumhuriyeti, yüzde  3.3 ile Nijerya, yüzde 2.4 ile Mısır gibi demokrasi ile yönetilmeyen ülkelerle neredeyse aynı düzeyde. Bu oran, tüm AB üyesi ve üyeliği kabul edilmiş ülkelerde çok daha yüksek olduğu gibi, yüzde 20.6 ile Pakistan, yüzde 14.5 ile Malezya, yüzde 11.5 ile Tunus, yüzde 10.4 ile Suriye, yüzde 9.7 ile Sudan, yüzde 8.0 ile Endonezya, yüzde 6.1 ile Fas ve yüzde 6.0 ile Cezayir v.b. bir çok Müslüman ülkede de daha yüksek.

Türkiye’de sadece kadınların değil, erkeklerin de siyasetle fazla ilgilenmediklerini ortaya çıkarıyor. Siyasetle ilgilendiklerini belirtenlerin oranı erkeklerde yüzde 34.4, kadınlarda ise yüzde 18.6.

Kadınların yüzde 33.8’i bir partiye üye olup siyaset yapmayı düşünebileceklerini söylüyor. Erkeklerin yüzde 55.8’i, şu anda evliyse veya evlendiğinde, karısının siyasete girmesine itiraz etmeyeceklerini belirtiyor.

Halkın yüzde 74.3’ü bugünkü Meclis’teki kadın milletvekili oranını yetersiz buluyor. Bu oran kadınlarda yüzde 80.8’e çıkıyor. Siyasal partilerin, kadınların siyasete çekebilmek için yeterince çaba göstermediklerini düşünenlerin oranı da yüzde 73.6.

Kadın Sorunsalına İlişkin Devlet Politikaları

Gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin, kadınların eğitim, sağlık, iş bulma, yasal haklarından yararlanabilme gibi sorunlarına yeterince önem vermediklerini düşünenlerin oranı yüzde 75.9.

Kadınların milletvekili seçilebilmeleri için siyasi partilerin kadınlara oy pusulalarının üst sıralarında yer ayırmaları fikrini halkın yüzde 74.3’ü destekliyor. “Kadın kotası” halk tarafından  uygun bulunuyor

Araştırmayı yapan akademisyenler önerilerini de sunuyor. Hepsi önemli noktalara değinen önerileri tek tek burada ele almak mümkün değil. Ancak son paragraflarını sizinle paylaşmadan geçemeyeceğim ;

“Avrupa Birliği kapısındaki Türkiye’de, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesinde de önemli bir yeri olan kadın-erkek eşitliğinin salt kanun metinlerinde kalmayıp hayata geçirilmesi, kadınların bu günkü konumunun ciddi bir sorgulamaya tabi tutulup iyileştirilmesi, bu konuda siyasi bir iradenin mevcut olup olmamasına bağlıdır. Çalışmamızdan çıkan nihai sonuç, böyle bir iradenin Türkiye halkı tarafından da destek göreceği doğrultusundadır.”

Benim Sonucum

Kadın, okudukça güzelleşir,

Kadın, bilgilendikçe güçlenir,

Kadın, çalıştıkça özgürleşir.

Okuyun, kızlarınızı okutun, erkek çocuklarınızı kız çocuklarınızla eşitlikçi ortamlarda büyütün. Erkek çocuklarınıza kadınları sevmeyi ve saygı duymayı öğretin. Öğretin ki, şu sıralarda popüler bir malzeme olarak kullanılan ancak her yıl ve  yıllardır kadınları katleden töre cinayetleri bitsin.

Unutmayın töre cinayetleri ayda bir, kapalı kapılar ardındaki cinayetler her gün.

Her gün pek çok evde yaşanan dram bitsin.

“Dram nerede yaşanıyor? “ diye soruyorum.

“Kimin rolü çalınıyor? “ diye soruyorum.

“Kim çalmış?” diye soruyorum.

Ve diyorum ki;

Türkiye’de hala kadınların yüzde 40’ı görücü usulüyle evleniyor.

Türkiye’de kadınların yüzde 30’u dini nikahla, yüzde 20’si nikahsız yaşıyor…

Türkiye’de 8 milyon kadın okuma-yazma bilmiyor.

Eğitim gören 100 kadından sadece 2 tanesi yükseköğrenim görüyor…

Türkiyede kadınların yüzde 55’i doğum kontrolünü uyguluyor.

Kadınların yüzde 64’ü hamilelik döneminde doktor yüzü görmüyor.

Türkiye’de her yıl 2 bin 500 kadın anne olabilmek için yaşamını yitiriyor.

Türkiye’de kadınların yüzde 65’i eve gelen konuğa görünmüyor.

Türkiye’de berdel, başlık parası, töre ve namus cinayetleri, dayak, baskı ve gelenekler kadını hedef almaya devam ediyor.

Benim kimsenin rolünde gözüm yok.

Siz benim rolüme göz koymayın yeter!

Paylaş