Bedava mı sandın, para verip aldım

“Popular Mechanics” adlı dergi 1950 yılında kehanetle dolu bir makale yayınladığında yer yerinde oynamıştı. Başlık: “Önümüzdeki 50 yılda Göreceğimiz Mucizeler”. İddia edilen mucizelerin çoğu gerçekleşmedi. Popular Mechanics’in tutturamamasının en önemli nedeni hızlı teknolojik ve sosyal değişim.

Geleceği öngörme arzumuzu dizginlemek mümkün değil. Fal bakmak, baktırmak gibi bir şey. Artık neredeyse her gün elime ‘gelecek nasıl gelecek’ araştırmaları geçiyor. Geçtiğimiz hafta hizmet şirketi Accenture’nin 2020 yılına ait trend araştırmasını okudum. Dikkatimi çeken en önemli nokta çevre konusuyla ilişkiliydi. Çevreye saygılı ürünler ve üretim teknikleri “benim de olsa iyi olur” statüsünden, “almak zorundayım”a terfi edecek.

“Bunun nesi yeni, gel bana ben sana 2020’yi anlatayım” diyenleriniz de çıkabilir. Pek de isabetli tahminler yapabilirsiniz. Geleceğe yönelik kehanette bulunmanın geçmişten ders çıkarmakla mümkün olduğuna inanıyorum. Bir de 50’lerdeki gibi mucize değişim beklemez oldum. Mucize olmasını beklediğim alan ülkemiz sınırları içinde kalan kafaların içi.

İtiraf edin hemen her gün “helal olsun adama nasıl da kazanıyor” dediğiniz bir örnek çıkmıyor mu? Arkasından “kaçırıyordur bu, çalıyordur…” dediğinizi duyar gibiyim. Ya adam kafayı değiştirdiyse?… Bakıyorsunuz, oturduğu yerden fiilen bulunmadığı coğrafyalarda küresel operasyon yürütüyor. Kıskançlık genlerinizi aldırın. Adam belki de küresel düşünce setine (global mindset) sahip. Küresel düşünce seti Bauhaus, Migros, Carefour’da satılmıyor. Raf ürünü değil. İpucu: Beyindeki bilgilerin farklı bir şekilde örgütlenmesi ile mümkün olabiliyor. Unutmadan, küresel olarak iş yapmak ile küresel bir iş olmak arasındaki fark sadece şirketin cirosunun ne kadarının sınırötesi operasyonlardan geldiğiyle ilgili değil.

Gilette örneğini anımsayın, “kullan at” traş bıçağını keşfedince üretim/pazarlama kurallarını altüst etmişti. Kısa bir süre sonra traş makinesini ücretsiz, traş bıçaklarını ücretli satmaya başladı. Firmanın batmasını bekledik. Bugün Gilette taktiğini kullanmayanı dövüyorlar: Cep telefonunu bedava ver, aylık plan sat; oyun konsolunu ucuza sat, oyunlarını pahalıya sat…

Chris Anderson Wired dergisinin editörü. Son çalışması; “freeconomics/bedava ekonomi”. Anderson’a göre bir şeyleri bedava vererek başka şeylerden para kazanmak üzerine kurulan “çapraz-sübvansiyon” (cross-subsidy) taktiğinin son kullanma tarihi geçti. Şimdi “bedava” zamanı.

Bedava Ekonomisi, ürün ve hizmet maliyetlerinin teknoloji sayesinde hızla düşmeye başladığı olgusu üzerine kurulu. 2007 yılında New York Times (web) bedava oldu. The Wall Street Journal da (web) bedava olacak. Yahoo Mail sınırsız mail alanı sunuyor ve bedava. Çünkü online depolamanın pazar fiyatı düştü, en azından e-mailler için sıfıra indi. Sıfıra gitme yarışında internet bant genişliği (youtube) ve işleme gücü (google) birleşti.

Her yıl Londra’dan Barcelona’ya 1,3 milyon kişi uçuyor. Dublin merkezli Ryanair’de bu rotanın bilet fiyatı 20 Dolar. Diğer rotalar da ucuz. Uçak, havaalanı-otel arasındaki taksi ücretinden nasıl daha ucuz olabiliyor? Ryanair yolcularını pistten alıyor böylece gate (kapı) parası vermiyor. Popüler olmayan havaalanlarını kullanıyor, uçak içinde yiyecek ve içeceği satıyor, uçağa önce binmek isteyenlerden, fazla bagajı olanlardan ekstra; internettten yapılan otel rezervasyonlarından ve araba kiralama işlemlerinden komisyon, uçak içi reklam alıyor.

Ünlü şarkıcı Prince geçtiğimiz yıl, yeni albümünün CD’sini Daily Mail gazetesinin pazar sayısıyla bedava dağıttı. CD başına alacağı lisans bedelini 2 Dolardan 36 cente çekti. Prince bu işten zararlı çıkmadı! İşte hesap: Prince, Londra 02 Arena’da 21 tane kapalı gişe konser verdi. Alması gereken lisans ücreti: 5,6 milyon Dolar. Daily Mail’den aldığı lisans ücreti: 1 milyon Dolar. Londra konserlerinden kazandığı para: 23,4 milyon Dolar. Toplam net kazancı: 18,8 milyon Dolar.

Hiçbir şey eskisi gibi değil, olmayacak da. Bedava mı sandın para verip aldım söylemini değiştirmek gerek.

Paylaş