Bardağın hangi yarısı

Bazıları bardağın dolu kısmından baktığını söyler. Utandırır sizi. Siz hep bardağın boş kısmından bakarsınız, Gamlı Baykuş derler. Sonra bir gün gelir dolu dolu bakanların boş boş baktığını görür, iyi ki ben… dersiniz ama uzaktan bir ses, “Geçti Bor’un pazarı” diye seslenir…

Seçimden henüz çıkmış ve bana kalırsa hala şaşkınız. Şu an itibariyle panik yok, tuhaflık var. Kabullenmiş, biraz mantarımsı… Ne oluyor diye soruyor ama anlam veremiyoruz. Bir şeyler oluyor, kaçırdığımızı hissediyoruz. Gerçekten kaçırıyoruz. Bir yandan Türkiye içinde önemli gelişmeler oluyor, bir yandan Türkiye ile ilgili kritik gelişmeler ortaya çıkıyor… Dünyanın gündemi zaten karışık.
Ama ne olursa olsun, Türkiye bazı konular üzerinde kenetlenebiliyor ve gerisini unutuyor. Ta ki, bir sabah yeniden gerçeklerle yüzleşene kadar…

İlginç ötesi bir ülke olduğumuzu düşünüyorum. Anlaşılması zor. Anlaşılmasının mümkün olmadığının kabulünden sonra da alışkanlık yaratan bir ülke…

Aynen öyle alışkanlık yaratıyor bu ülke. Ya seviyorsun, ya sevmiyorsun… Ama sevince çok seviyorsun. Bakın tanıdığınız yabancılara, eminim bazıları sizden daha fanatiktir.

Bu bizim konumuzdu ama…

Seçimlerden zaferle çıkan muhafazakar parti, herkesi şaşırtacak kadar kuvvetle Avrupa Birliği konusuna sahip çıktı. Sözle sahip çıkmakla da kalmadı. Daha milletvekilleri iş başı yapmadan, atladı Avrupa turuna çıktı. Tabii ki pek çok nedeni var; biraz kendisini tanıtmak, biraz dış destek bulmak, biraz da milli bir meseleyi çözmek konusunda kararlılık göstererek içerde kendisine şüpheyle bakanları rahatlatmak.

Bu, “biraz ondan biraz bundan”ın yanıtlarını şimdilik kesin olarak vermek mümkün değil. Zaten icraat çok yakında gösterecek. Ancak hangi “biraz ondan biraz bundan” durumu olursa olsun sonunda Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) yolunda attığı her olumlu adım çok önemli.

Muhalefet şaşkın. Ne diyeceğini bilemiyor. Onların sahip çıktığı konuların üzerine artık başkaları oturmuş, onlar en büyük savunucu değil miydi? Ne oldu böyle. Onların konularına onların dışında kim sahip çıkabilirdi…

Bir tek biz bize benzeriz

Türkiye’de yıllardır görülmemiş bir atak. Bugüne kadar AB konularının yakınından geçmemiş bir parti almış bayrağı ilerliyor.

Güleyim mi ağlayayım mı bilmiyorum. En iyisi gülmek. Buraya kadar bardağa dolu kısmıyla bakabilirim.
Peki bir tek kendisine benzeyen, kendisinden başka da ona benzeyenin bulunmadığı, bazılarının nev’i şahsına münhasır dediği Türkiye bu önemli Avrupa Birliği süreci öncesinde neler düşünüyor.
Bu hafta içinde elime bir araştırma geçti. Araştırma bulgularının bir kısmı Eurobarometer tarafından hazırlanmış. Tüm gayretime karşın diğer bölümünün kimin tarafından hazırlandığı bilgisine ulaşamadım.
Toplam 17 ilde 1539 erkek, 1521 kadın üzerinde yüzde 50-50 dağılımı bulunan bu araştırmanın

sonuçlarını sizinle paylaşmayı önemli buldum. “Biz kimiz?” diye soracak olursak “işte biz buyuz” diyebileceğimiz ilginç bulguları var.

Araştırmaya katılan deneklerin yüzde 73’ü 45 yaş altı. Genç. Yüzde 53 ilk orta ve yüzde 29′da lise tahsiline sahip.

Yüzde 86 Kürtçe bilmiyor, yüzde 72 orta karar imarlı bir evde ikamet ediyor. Yüzde 46 düşük sosyoekonomik statüye sahip, yüzde 40’ı orta derece siyasi aktivist, yüzde 46’sı orta karar şüpheci, yüzde 45 aşırı milliyetçi, yüzde 45 orta karar dindar, yüzde 50 Avrupa taraftarı…

İşte biz buyuz

Halkımızın yüzde 55’i hayatından ya hiç memnun değil, ya pek memnun değil. Memnuniyetsiziz anlayacağınız.

Eurobarometer 2001 ölçümlerine göre Türkiye Avrupa üyesi diğer ülkeler arasında hayatından en az memnun gözüken dördüncü ülke. Memnuniyet derecesi en düşük olan ülke Bulgaristan, hayatla en barışık ülke ise Slovenya, sonra da Kıbrıs geliyor.

Türkiye’de halkın yüzde 90’nı gibi ezici çoğunluk demokrasiden mutlu değil. Yüzde 60 demokrasinin işleyişinden hiç memnun olmadığını söylüyor, yüzde 30 pek memnun olmadığını dile getiriyor.

Neysen O’sun

Zaman zaman şu cümleyi duyar ne diyeceğimi bilemem; ”Ben bardağın dolu kısmına bakan bir insanım. O zaman, ben acaba neden bardağın boş kısmına bakıyorum diye düşünmüş, biraz da kötü hissetmişimdir kendimi. Yani bu kadar da mutsuz olmanın, bu kadar şüpheci olmanın bu kadar Türk gibi olmanın ne alemi vardır. Çoğu zaman ben de bilemem ama “neysen O’sun”… Öyle değil mi? Ne kadar allanıp pullansan da çıkıyor ortaya.

Şimdi aktaracağım rakamlara siz isterseniz bardağın dolu kısmından bakın ve bir anlam vermeye çalışın.
Laf aramızda bu bardağın dolu kısmından bakanların zaman zaman ben aymaz, biraz da iflah olmaz iyimser olduğunu düşünüyorum. Ya kendilerini ya da bizi kandırıyorlar.

Türkiye’ye Cumhuriyet tarihinde tek başına gelen en muhafazakar hükümetin döneminde, Kıbrıs ve AB konularının inanılmaz derecede kapıya dayandığı bir anda, bizi izleyenlerin bir sağ bir sol vurup bizi abandone ettiği bir anda…

Durdurun dünyayı inecek var diye bağırmak geliyor içimden. Biraz daha yavaş gitmeli. Biraz daha fazla durup anlamak istiyorum olanı biteni. Mümkün değil. Dolu dizgin. Her gün on yıla sığacak değişiklikler oluyor. İşte böyle bir anda “Biz kimiz” diye bakmanın faydası var.

Ne demişler iğneyi başkasına çuvaldızı kendine.

Bardaktan çıkan manzara

İşte bardağın boş kısmından görüntüler;
Türk halkının dörtte biri ifade özgürlüğüne karşı,
Türk halkının dörtte biri anadili kullanma özgürlüğüne karşı,
Yüzde 16 işkence görmeme hakkına karşı,
Yüzde 13 yazışma ve iletişim hakkına karşı,
Yüzde 8 vicdan ve din hürriyetine karşı,
Yüzde 7 kanun önünde eşit muameleye karşı…
Var mı bunun dolu kısmı?

Canım yüzde 8’ler yüzde 7’ler bunlar bilemedin yüzde 16 yüzde 25…
Ben boş konuşmamak için boş kısımdan gözetlemeye devam edeceğim arkadaş.

Algılamıyoruz ve onaylamıyoruz

AB Komisyonu Aday Ülkeler Eurobarometer 2001 araştırmasına göre, Avrupa Birliği hakkında algılanan bilgi düzeyi en düşük ülke Türkiye. AB ortalaması 4.0. Türkiye algılama düzeyinde 3.7’de kalıyor.
“AB’ye üye olmak için tüm aday ülkeler gibi Türkiye’nin de yerine getirmesi gereken Kopenhag kriterlerinin neler olduğunu ne kadar biliyorsunuz?” sorusunun yanıtına bakacak olursak, Türk halkının yüzde 58’i hiç bilmiyor, yüzde 10’u çok iyi bildiğini ifade ediyor.

Bu bilinç düzeyine karşın şöyle bir soruyla devam ediyor araştırma;

“Türkiye’nin AB’ye girmesi için yapılması şart olan değişiklikleri ne derece onaylıyorsunuz?”
Yüzde 52 idam cezasının her suç ve her ceza için kaldırılmasını onaylamıyor.

Yüzde 47 vatandaşların ana dillerinde öğrenim görmelerini engelleyen yasaların kaldırılmasını onaylamıyor.

Yüzde 47 vatandaşların ana dillerinde radyo ve televizyon yayını yapmalarını engelleyen yasaların kaldırılmasını onaylamıyor.

Yüzde 42 Yunanistan’la sorunların karşılıklı tavizler verilerek çözümlenmesini onaylamıyor.
Ve yine yüzde 42 Kıbrıs sorununun da böyle karşılıklı tavizlerle çözümlenmesinden yana değil. Yüzde 32, ordunun Türk siyaseti üstündeki rolünün azaltılmasını onaylamıyor.

Rakamlar ilginç, insanların düşündükleri ve inandıkları konularda gösterdikleri tutum ilginç…

Ve en ilginç olanı da zaman zaman halkın inandığını varsaydığımız değerler. Yani kendi değerlerimiz. İdamın kaldırılması, ordunun siyasetteki rolü, Yunanistan ve Kıbrıs’la sorunların halli karşısında entelektüel bakış açısının aldığı tutum nerede, halkımızın inandıkları nerede…

İkileme düşmenin gereği yok. Sanırım arada bir kafamızı kaldırıp, gerçekten neye inanıyorlar diye sormaya gereksinimimiz var. Genellikle bardağın dolu kısmından bakıp, “benim güzel halkım böyle düşünüyor olmalı” demekle olmuyor.

Bardağın boş kısmına bakmak dünyanın en karamsar tablosu değil. Er ya da geç gerçeklerle yüzleşmek gerekmiyor mu?…

İlginç bir soru daha

“Türkiye’nin AB’ye üye olmasının zorunlu tek şartı Türkçe’den başka anadil konuşanların, mesela Kürtçe konuşanların, kendi ana dillerinde radyo ve TV yayınları yapabilmesi olsaydı, siz Türkçe dışında ana dillerde yayın hakkını engelleyen yasaların kaldırılmasını onaylar mıydınız?”

Bu sorunun yanıtı, tüm örneklemde yüzde 56 “hayır onaylamazdım”, yüzde 39 “evet onaylardım” şeklinde. Aynı sorunun yanıtına Kürtçe bilen nüfus içinde bakıldığında yüzde 69 “evet onaylardım”, yüzde 27 “hayır onaylamazdım”.

Şimdi siz Kürtçe bilen nüfus içinde alınan yüzde 69’luk yanıtın ezici çoğunluk olduğunu düşünebilirsiniz. Ama ben kendimi zorlasam da bunu düşünemiyorum. Yani neden yüzde 99 ya da yüzde 100 “evet” dememiş, üstelik yüzde 27 kendi iradesiyle “hayır” demiş. Bu insanlar üstelik Kürtçe konuşuyor, unutmayalım. Tüm örneklemdeki rakamları da gözden kaçırmayalım.

İdamın kalkmasına karşı

Bana kalırsa anlamaya değil, kabul etmeye daha fazla meyil etmemiz gerekiyor.

“Türkiye’nin AB’ye üye olmasının zorunlu tek şartı idam cezasının kaldırılması olsa, onaylar mısınız?” bir başka kritik soru.

Yanıtı yüzde 54 “hayır”. Yüzde 43 “evet onaylardım”.

“Hayır ise, Türkiye’de idam cezası yerine tam anlamıyla ve tavizsiz olarak ağırlaştırılmış müebbet hapis konsa idamın kaldırılmasını onaylar mısınız?” sorusunun yanıtları da şöyle;
Yüzde 62 “hayır onaylamam” diyor. Yüzde 34 “evet onaylarım”…

Hemen bir başka açıklamayı paylaşmam gerek. Bugüne kadar terör nedeniyle yakın akraba ya da arkadaş kaybettiğini söyleyenlerin oranı yüzde 19, böyle bir durum yaşamamış olanlar yüzde 74.
Tanıdığını, yakınını teröre kurban vermiş yüzde 19 içinde;

şartsız idamın kaldırılmasını isteyenler yüzde 44,
müebbet hapis şartıyla idamın kaldırılmasını kabul edenler yüzde 39,
şartlı ya da şartsız idamın kaldırılmasını kabul edenler yüzde 65…

AB ekonomiyi düzeltecek

“Türkiye’de yüzde 49, AB’nin Hıristiyan Kulübü olduğuna inanıyor, yüzde 42, bizim gibi Müslüman bir ülkeye de yer olduğunu düşünüyor. AB’ye üye olursak hayatımızda “çok iyi” şeyler olacağını söyleyenler yüzde 42, “çok kötü” şeyler olacağını söyleyenler yüzde 20.

AB üyeliğinin kişisel olarak iyi olacağını düşünenler yüzde 58. Türkiye kişisel olarak AB’nin kendi çıkarına olduğunu düşünen ülkeler arasında en üstte.

Türk halkı yüzde 52 çoğunlukla AB’ye girersek ekonomimizin düzeleceğine, işsizlik ve hayat pahalılığının düşeceğine inanıyor.

Halkımız yüzde 50 çoğunlukla AB’ye girdiğimizde dini değerlerimizin zayıflayacağına inanıyor.
Halkın yüzde 49’u, AB’ye üye olmamız halinde, mecburen kararların ortak alınması gerektiği hallerde bunun en sakıncalı olacağı alanın savunma konuları olduğunu söylüyor.

Halkın yüzde 64’u yarın bir halk oylaması yapılacak olsa Türkiye’nin AB üyeliğini destekler yönde oy kullanacağını belirtiyor.

“Sizce Türkiye AB’ye girmeye ne derece hazır?” sorusunun yanıtını merak edenleriniz için, yüzde 56 hazır olmadığını, yüzde 20 tamamen hazır olduğunu, yüzde 24 şöyle böyle hazır olduğunu düşünüyor.

Kimlerin AB üyeliğini desteklediğine bakılmış. Pek çok kriter var. Ben siyasi parti bağlamında baktım. HADEP- CHP- ANAP- DSP’yi gördüm.

Desteklemeyenler arasında Saadet ve AK Parti dikkat çekiyor.
Bu ne perhiz bu ne turşu.

Birbirimizi anlamaya şiddetle ihtiyaç duyduğumuzu bunu da bir an önce yapmak zorunda olduğumuzu görüyorum. Anlayamadığımız yerde kavga yerine kabul etmek önemli bir sağduyu örneği olarak ortaya çıkıyor.

Siz araştırma sonuçlarını yorumlayabilir, bizi çözebilirseniz benimle de paylaşın.

Bardağın hangi tarafından baktığınızı çok merak ediyorum.

 

Paylaş