Yaşamaya Devam Ettiğim Sürece Başarılıyım

Bir dağcının performansı nasıl ölçülür. Çıktığı dağın yüksekliğiyle mi? Olabilir… Türkiye’nin en önemli dağcılarından Tunç Fındık’a göre yaşamaya devam ediyorsa, başarılı. Dünya üzerindeki 14 adet 8 binlik dağ hedefini yarılayan Fındık, dağcılığa harcadığı paraları bir araya getirse bir holding sahibi olabileceğini söylüyor. Siz bu satırları okurken o yine bir dağın zirvesine yolculuk ediyor olacak. Başarı Hikayeleri’ne İstanbul’da geçirdiği sayılı günlerden birinde katıldı.

Tunç programda hayata dair önemli ipuçları verdi. Yaptığı işin ne kadar riskli olduğunu söyledi, ama risk almaktan kaçındığını ifade etti: “Ama bu tabancana daha çok mermi koyup Rus Ruleti oynamak gibi değil. Çıktığımın dörtte biri kadar da çıkamadığım dağ oldu. Belki biraz zorlasam olacaktı, belki biraz zorlasam başıma iş gelecekti. Uzun süre dağcılık yapıp yaşıyorsanız, bu en önemli kriter. ”

Riskin sonucu ne olabilir diye sorunca yanıtı çok basit: “Dağın tepesinde başınıza bir iş gelirse ölürsünüz. Hiçbir arkadaşınız size yardım edemez. Bacağınızı kırdınız, binlerce metrelik, dimdik bir dağdasınız. Ne olacak? Orada kalacaksınız, bu kadar basit.”

Bazen, “gitti, dönmedi” diyoruz… İşte o kritik anlardan biri. Dağın kuralı basit ve zorlu. Aslında hayatın kuralı böyle.

Yaprak Özer: Dünyada ilk 100 dağcının içindesiniz. ilk 50’nin içinde olacaksınız. Hedefleriniz büyük. Sekiz adet, sekiz binlik dağ kaldı önünüzde.

Tunç Fındık: 14 tane 8 binlik dağdan, 8 tane kaldı. Önümdeki beş sene içinde, sanırım bunu bitirmek üzerine çalışacağım.

Yaprak Özer: 5 yıllık zaman diliminde?

Tunç Fındık: Evet şu anda gözüken o. Daha büyük bir gelişme, daha büyük bir sponsor olmazsa.

Yaprak Özer: Daha da hızlı bitirebilirim diyorsunuz.

Tunç Fındık: Böyle bir mümkünat tabii ki de var.

Yaprak Özer: Peki bu nasıl bir kariyer.

Tunç Fındık: Hayatta kendimize çizdiğimiz çizgi kariyerse, evet. Çünkü insanlar kariyer denildiğinde, para üzerine odaklı bir çalışma sistemi düşünür.

Yaprak Özer: Şimdi sizin burada kravatınızla, ceketinizle oturmanız icap ederdi. Ama siz başka türlü bir yaşam tercih ettiniz.

Tunç Fındık: Aynen öyle. Buna harcadığım çabayla ben holding kurardım. Çünkü çok çaba harcıyorsunuz, bir kere hayatınızı ortaya koyuyorsunuz. Bir iş dünyasında, başarısızlıkta herhalde büyük para kaybeder ya da borç alırsınız. Ama burada başarısızlık, şansızlık, yanlış seçimler sizin canınıza mal olur. Bu yüzden iş biraz farklı. Çok daha odaklanmanız gerekir.

Yaprak Özer: Ne kadar zamandır yapıyorsunuz bu işi?

Tunç Fındık: Ben 20 yıldır tırmanıyorum. Dağlarla iç içe olan 20 yıl ve üzerinde bir zaman dilimine denk geliyor. Ömrümün yarısı diyebiliriz.

Yaprak Özer: Daha ne kadar yapabilirsiniz? Anlıyorum ki 40’larınızdasınız. Ama fizik olarak, kendinize iyi baktığınız sürece tırmanmaya devam edebilirsiniz. Sizin hedefiniz olan sekiz binlikler için bir sınır var mı?

Tunç Fındık: Bir sınır yok. Kendinize iyi baktığınız sürece hiçbir sorun yok. Hayatımı antrenmanlı, dağa giderek hep bir fiziki ve zihni çaba içinde geçiriyorum. Genç yaşta olmak biraz daha avantajlı ama büyük oranda avantajsız. Çünkü yüksek dağlara gitmekte kardiyovasküler sistemimiz, tecrübeyle çok daha yüksek ve iyi oluyor. Onun için yüksek dağlar, 40 yaş ve üzeri için çok daha uygun.

Yaprak Özer: 2011’de, bir sekiz binlik var mı önünüzde?

Tunç Fındık: 2011 bitti zaten. Bu sene dünyanın en zor dağlarından birine tırmandım, Kanchenjunga’ya. Dünyanın en yüksek üçüncü dağı, yeryüzündeki en zor dağlardan biri.

Yaprak Özer: Nesi zor?

Tunç Fındık: Dağ çok büyük, tehlikeli ve zirvesine bugüne kadar sadece 200 kişi çıkmış. Bunlardan  50’si ölmüş. Zor ve riskli bir dağ. Zirvesine çıkılmasına çok izin verilen bir dağ değildi. Bunu listeden düşmek, çok büyük bir artı oldu. Projeme büyük bir ivme kazandırdı diyebilirim. Psikolojik olarak bana da büyük bir destek bu.

Yaprak Özer: Ekip olarak mı çıktınız?

Tunç Fındık: Elbette. Büyük bir ekip olarak gittik. Dağcılık bir ekip sporu. Özellikle zor ve büyük dağlarda; işbirliği yapmak, ortak çalışmalar, malzemelerin taşınması koordineli olmak önemli.

Yaprak Özer: Aslında lojistik yapıyorsunuz…

Tunç Fındık: Lojistik dağcılığın büyük bir parçasıdır. Yüksek dağcılık, kaba kas gücüyle bir yere kadar yapılabilir. Ne kadar antrenmanlı olursanız olun, iyi bir ekip ve ekipler arası bir çalışma olmadığı sürece bu tür bir başarı yakalayamazsınız.

Yaprak Özer: Örnek olarak  Nepal’deki Kanchenjunga dağına çıkmaya karar verdiğiniz an itibariyle ne kadar zaman aldı?

Tunç Fındık: Bu tırmanış 60 gün sürdü.

Yaprak Özer: Tırmanışın kendisi 60 gün. Öncesi?

Tunç Fındık: Hazırlıklarında genelde insanlarla yazışmakla, lojistiğiyle uğraşılıyor. Dağ medeniyetten 150 km uzakta. Bunu nasıl yapacaksınız, 2 ay kalacak malzemenizi oraya nasıl götüreceksiniz? Helikopterle mi, hamalla mı? Nasıl arazilerden, ne kadar yük götüreceksiniz.

Yaprak Özer: Ne kadar yük götürdünüz?

Tunç Fındık: 2 ton. Şahsi yüküm çok önemli değil. Ama ekip olarak 3 bin metre ip, tonlarca yiyecek, çünkü ekibimiz 18 kişiydi. Yarısı Batılı, yarısı Nepalli. Tek Türk bendim.

Yaprak Özer: Böyle bir ekipte tek Türk olmanızın bir anlamı var mıydı?

Tunç Fındık: Türk olmanın bir önemi yok orada. Herkes orada çok dostane ve kardeş gibi. Ama özel olarak, Türkiye’den oraya giden ilk ve tek kişiydim.

Yaprak Özer: Bunun farklılığını şöyle dile getirmek mümkün mü? Sizden kaç tane Türk var.

Tunç Fındık: Pek yok. 10-15 kişi var. Bir kısmı aktif dağcılığa devam ediyor, bazısı etmiyor. Onun pek önemi yok ama. Yani Türkiye’den belli başlı sekiz binlik dağlara gidenler var.

Yaprak Özer: Bu ekiplerin bir lideri mi vardır?

Tunç Fındık: Genelde vardır, kağıt üstünde. Ama genelde dağcılık daha demokratik bir şeydir. Lider, diktatör bir lider değildir. Zaten Nepal ya da Pakistan gibi bir ülkeye gittiğinizde, bu dağların izni, bürokrasisi yüzünden, kişi başına 8-10 bin dolar gibi bir ücreti vardır.

Yaprak Özer: Pahalı bir iş aslında.

Tunç Fındık: Aynen öyle. Elinizi kolunuzu sallayarak sekiz bin metrelik bir dağa gidemiyorsunuz. O ülkeden izin almadan gidemezsiniz.

Yaprak Özer: Bu başvuruları bireysel mi yapıyorsunuz, yoksa ekip liderinin asıl fonksiyonu bu mu?

Tunç Fındık: Aslında bu. Resmi olarak, Nepal’de Turizm Bakanlığı’na gidip hangi rotadan gideceksiniz, ne kadar kalacaksınız  belirtiyorsunuz. Yanınıza bir de hükümet bir memur veriyor.

Yaprak Özer: O nereye kadar geliyor sizinle?

Tunç Fındık: Ana kampa kadar geliyor, gelebilirse.

Yaprak Özer: O da dağcı yani.

Tunç Fındık: Ana kamp dağcılık gerektiren bir yer değil. Genellikle yürüyüşle gidilen bir yer. Çok engebeli oluyor, çok uzakta oluyor ama dağcılık gerektiren bir şey değil. Hamallar geliyor yük taşıyor. Tırmanış oradan başlıyor.

Yaprak Özer: Şimdi 60 gün dediniz. Ortalama 45-60 gün kalıyorsunuz orada. 18-20 kişi var. Bunlardan bazılarına sinir oluyorsunuzdur, bazılarının sizi yönlendirmesini istemiyorsunuzdur. Bu insani duygularla nasıl baş ediyorsunuz?

Tunç Fındık: Birazcık daha mantıklı düşünmeye gayret ediyorsunuz. En iyi arkadaşınızla, eşinizle bile çıkıp 2 ay çevreden izole, ağır koşullarda, kötü yemeklerle tıkılı kalsanız kavga edersiniz.

Yaprak Özer: Etmiyor musunuz?

Tunç Fındık: Etmiyoruz. Canınız mı sıkıldı, gider çadırınızda kitap okursunuz. Ama aktivite vakti geldi mi hepiniz birbirinize kenetlenmek durumundasınız. Yüksek bir dağa giderken biraz tanıdığınız insanlardan seçmeniz gerekebiliyor.

Yaprak Özer: Böyle bir şansınız var?

Tunç Fındık: Aslında var. Bazen de olmuyor. Mesela ben 2009’da K2 Dağı’na gittim. Çok büyük ve zorlu bir dağ o da. Öncelikle hava durumuna ama en önemlisi ekibe dayalı sorunlar yüzünden çıkamadım.

Yaprak Özer: Neydi sorun?

Tunç Fındık: Ekip uyumsuz bir ekipti. 10 kişiye yakındı. Teknik seviyesi çok düşüktü. Ekipte bazılarının fiziki kondisyonu iyi değildi, tırmanışı yapacak gibi değildi. Ama bu ticari bir ekspedisyon, bir şirkete para ödeyerek gelinmiş.

Yaprak Özer: Ne yaptınız, geri mi döndünüz?

Tunç Fındık: Evet. Belli bir yere kadar,6500 metreye kadar, tırmandım ve geri döndüm. Çünkü bir kaza olup, birilerinin ölme ihtimali çok yüksekti. Zaten ortam çok riskli.

Yaprak Özer: Çok kritik bir karar ve sizin için ciddi bir kayıp.

Tunç Fındık: Zaman kaybı, çaba kaybı… Bir kere size bıkkınlık veren bir şey zaten. Her şeyden evvel eve sağ salim dönmeniz bir başarıdır.

Yaprak Özer: Her seferinde değil mi? Ne diyorsunuz indiğinizde?

Tunç Fındık: Şükrediyorsunuz.

Yaprak Özer: Peki niye çıkıyorsunuz?

Tunç Fındık: Bu benim açımdan çok kritik bir soru tabii. Dağcılık çok güzel bir şey, çok keyifli bir şey çünkü hayatta risk olmadığı zaman çok bayat gibi. Riskin bir sınırı vardır.

Yaprak ÖzerAma İstanbul her gün riskli. Burnunuzu çıkarın bu caddelere risk altındasınız.

Tunç Fındık: Aynen öyle. Gidin Beyoğlu’nun arka sokaklarına, tinercinin biri size bıçağı dayayabilir. Ama bu öyle bir şey değil. Bir şeyi başarmak hissiyatı iyi bir şeydir. Riskin, zorluğun, challenge’ın diyelim daha fazla olması yeğlenir. Çok kolay bir şeyi başarmak zaten size bir şey ifade etmez. Ama çok zor bir şeyi, zor koşullar altında yapmak, insana gerçekten başarı hissi veren bir şey.

Yaprak Özer: Özel hayatınıza burnumu soktuğumu sanmayın ama evlisiniz, değil mi?

Tunç Fındık: Evliyim.

Yaprak Özer: Peki eşinizin bu duruma yaklaşımı nasıl? Geride yüreği pırpır ederek bekler mi yoksa o da mı dağcı?

Tunç Fındık: O da dağcı tabi. O da zorlukları biliyor. O artık dağlara gitmiyor çünkü dağlar hep soğuktur, hep zordur, hep uğraştırıcıdır, hep senden özveri ister. Ama bunun benim için keyfi çok büyük, çok büyük güzellikler var. O da bunu anlıyor. Dağın tepesinde başınıza bir iş gelirse gerçekten ölürsünüz. Hiçbir arkadaşınız size yardım edemez. Bacağınızı kırdınız, binlerce metrelik, dimdik bir dağdasınız. Ne olacak? Orada kalacaksınız, bu kadar basit.

Yaprak Özer: Bu kadar basit mi? Bacağınızı kırdınız ve orada kaldınız. Çok acımasız bir şey bu.

Tunç Fındık: Bu savaş alanı gibi bir şey, aslına bakarsanız. Sizin de zihni olarak çok odaklı, çok konsantre, durumsal farkındalığınızın çok yüksek olmasını gerektiren bir şey. Bu da keyifli bir şey.

Yaprak Özer: Ben anlamakta güçlük çekiyorum. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Siz bu kadar sakin misiniz her zaman?

Tunç Fındık: Daima. Çünkü sakin olmak zorundasınız.

Yaprak Özer: Böyle zor koşullar, yaşam mücadelesi, benim sadece filmlerde gördüğüm bir şey.

Tunç Fındık: Doğru. Bunun çok değişik bir çekiciliği var. Orada olmak çok güzel bir şeydir. Birçok zorluğun üstüne ve dünyada çok az insanın başardığı bir dağın tepesine tırmanmak müthiş bir şey. Ya da daha küçük bir ölçekte alalım. Diyelim ki 20 metre, çok zor bir kaya duvarını tırmandığınızda o müthiş bir şeydir. Çünkü bu sizin bedeninizle yaptığınız bir şeydir. Bunun keyfini ne araba almak ne uçağa binmek verir. Zihninizle destekli olarak, fiziksel bir başarıya imza attığınızda, bu sizi siz yapar.

Yaprak Özer: Rehberlik deyince ne anlamam lazım?

Tunç Fındık: Dağ rehberliği, evet. Kimi zaman arkadaşlarımla dağlara gidiyorum ama bazen de sevdiğiniz insanlarla ekip olarak da daha kolay yerlere gidilir, diyelim ki Everest’in ana kampına yürüyüş gibi.

Yaprak Özer: Yani siz bu rehberliği, bildiğiniz dağlarda yapıyorsunuz. Bu bir geçim kaynağı mı?

Tunç Fındık: Tabii ki.

Yaprak Özer: Senede kaç defa yapıyorsunuz rehberlik?

Tunç Fındık: Yerine ve zamanına göre değişiyor. Sevdiğimiz dostlarımız var Everest’e gittiğimiz. Çok değişik farklı yerlere gidebiliyoruz.

Yaprak Özer: Geçtiğimiz yıl kaç dağa çıktınız, rehber olarak?

Tunç Fındık: Az, 2-3 tane.

Yaprak Özer: Bir gittiğinizde ne kadar kalıyorsunuz?

Tunç Fındık: Ortalama iki ay.

Yaprak Özer: Senenin yarısı rehberliğe gidiyorsunuz bir de sizin kendi tırmanışlarınız var.

Tunç Fındık: Türkiye’de de yaptığım tırmanışlar var. Yani size şöyle söyleyeyim, 2011’in 5 ayı Nepal’deydim. Onun dışında 3 ay da Türkiye’deki dağlarda geçmiştir.

Yaprak Özer: Evde oturduğunuz oluyor mu?

Tunç Fındık: Oluyor, yazı yazıyorum.

Yaprak Özer: Gelince gitmek mi istiyorsunuz?

Tunç Fındık: Tabii, bir anda hemen gitmek istiyorum. Çok seviyorum gezmeyi, tozmayı. Olduğum yerde fazla duramıyorum. Zaten devamlı antrenman yapıyoruz. O yüzden hiç sevmiyorum buralarda olmayı.

Yaprak Özer: Korkmuyor musunuz?

Tunç Fındık: Korkmamak saçma bir şey olurdu. Tabii ki korkuyorum ama bunu panik haline döndürmüyorum. Korkmadığınız takdirde zaten risklere ve tehlikelere karşı önlem almazsınız. Bu da sizi savunmasız bırakır. Korkunun sizi ele geçirmesine izin vermemelisiniz. Bu riskli bir iş, siz işinizi bilen, tecrübeli bir dağcı olarak önlem alabilirsiniz. Ama korktuğum zamanlar oluyor.

Yaprak Özer: Mesela?

Tunç Fındık: Şimdi Türkiye’de bile korktuğumuz şeyler olabiliyor. 500-700 metrelik bir kaya duvarına tırmanıyorsunuz, yağmur yağacak,bulut toplanmış, iple aşağı inmeniz gerekiyor. Aşağısı uçurum, çok büyük bir risk. Yağmur yağarsa, sırılsıklam olacaksınız ve geceye kalacaksınız. Örneğin, Alpler’de çok büyük bir buz duvarını tırmandık, çok büyük bir çığ düştü. Az daha ölüyordum. Bundan sonrasını hayatımın ikinci bölümü olarak düşünüyorum. 2 kişiydik, az daha ölüyorduk. Sekiz bin metreye gitmenize gerek yok, Alplerde dağcılık hep çok tehlikelidir.

Yaprak Özer: Öngöremiyorsunuz, değil mi? Yani çığı öngörebilir miydiniz?

Tunç Fındık: Aslında öngörebilirsiniz. Havanın sıcaklığı, önceki günlerdeki yağış durumu, karın kristalleri gibi bir sürü şeye bakıp öngörebilirsiniz. Ama her zaman değil.

Yaprak Özer: Ne kadar risk alırsınız?

Tunç Fındık: Yerine göre değişir ve benim o anki fiziki durumuma göre. Fiziki olarak daha kuvvetliysem daha çok risk alabilirim. Ama bu tabancana daha çok mermi koyup Rus Ruleti oynamak gibi değil. Şartları değerlendiriyorsunuz. Gerçekten tehlikeli görüyorsanız, hareket etmiyorsunuz ya da bırakıyorsunuz. Çıktığımın dörtte biri kadar da çıkamadığım dağ oldu. Belki biraz zorlasam olacaktı, belki biraz zorlasam başıma iş gelecekti. Uzun süre dağcılık yapıp yaşıyorsanız, bu en önemli kriter.

Yaprak Özer: Oksijensiz dağa çıkmak sanırım bir risk. Ve siz bunu sekiz binlikte almışsınız.

Tunç Fındık: Bir kaç kere, evet. Bir kaç kere de, hayır. Ben yedi tane sekiz binlik dağa gittim, bunların ikisinde oksijen kullanmadım.

Yaprak Özer: Niye kullanmadınız?

Tunç Fındık: Çok hafif oluyor, oksijen taşımak çok ağır bir şey, sıkıntılı ve boğucu. Maskeyi takıyorsunuz, sırtınızda çanta var. Önünüzü göremiyorsunuz, buğulanıyor. Çok sıkıntılı bir şey. Onun dışında, oksijen sistemleri çok pahalıdır, ben o kadar zengin bir adam değilim.

Yaprak ÖzerÇıkış kadar zor mu iniş?

Tunç Fındık: Tırmanışı bir bütün olarak algılamak lazım. Çıktınız, çıkış zaten çok çaba gerektiren bir şey, iniş de tehlikeli. Çok dik etaplarda ipe güvenip inmeniz lazım. Aşağı doğru serbest inmek çok zordur, dolayısıyla daha uğraştırıcı.

Yaprak Özer: Peki, o zirvede mahsur kaldığınız oldu mu hiç?

Tunç Fındık: Hayır, mutlaka bir şekilde inilir. Mümkün olabildiğince hızlı, kampa geri çekilmeniz gerekiyor. Geceyi dışarıda geçirmek iyi bir şey değildir. Zaten sekiz bin metrelik dağlarda, hava karardıktan sonra hareket ediyorsunuz, bütün gece tırmanıyorsunuz. İşte, şafaktan sonra yedi gibi zirveye varıyorsunuz ve bütün gün de aşağı iniyorsunuz. Yani 18-20 saatlik bir tırmanıştan bahsediyoruz.

Yaprak Özer: Ekibinizden kayıplarınız oluyor mu zaman zaman?

Tunç Fındık: Bazen ,evet

Yaprak Özer: Birden fazla herhalde?

Tunç Fındık: Her gittiğimde birileri öldü benim. Bu normal bir şey. Benim tırmanış arkadaşlarıma bir şey olması iyi değil. Çünkü bu tür tırmanışlarla değişik ekiplerle koordinasyon içinde çalışıyorsunuz.

Yaprak Özer: Birbirinize yardım ediyorsunuz…

Tunç Fındık: Evet. Tanımadığınız, dilini bilmediğiniz insanlar oluyor. O dağda gördüğünüz adamlar oluyor sadece.

Yaprak Özer: Anlaşamadığınız oluyor mu?

Tunç Fındık: Tabii ki oluyor. Ruslar İngilizce konuşamıyor, ben de Rusça konuşamıyorum. Nasıl anlaşacağız?

Yaprak Özer: Kayıplarınız oluyor. Tabii takım içinde olmaması sizin için en önemli şey çünkü siz güç kaybediyorsunuz. Oldu mu böyle şeyler?

Tunç Fındık: Başka ekiplerden insanların başına çok şeyler geldi ama çok kendini zorlamak, gereksiz risk almak gibi şeylerin sonucunda oldu bunlar. İnsanlar bunları kendileri seçiyor. Diyelim ki, arabadasınız, arabanızda dört kişi var, onlar sizin sorumluluğunuzda. O sizi ilgilendirir ama karşıdaki arabaya yavaş sür diyemezsiniz. Başka ekipte, kendi yaptığı hareket sonucunda başına iş gelen insanlara karışamazsın.

Yaprak ÖzerOrada ayrı bir düzen var. Dağın kuralı ayrı. Peki, kayıp olunca orada bırakıyor musunuz?

Tunç Fındık: Yerine göre. Çoğu zaman gitti, dönmedi gibi bir şey oluyor. Sizin yanınızda bir şey olmuyor, o adam gece dönmediyse bitmiştir.

Yaprak Özer: Gittiğiniz yerlerde böyle trajik olaylarla karşılaştığınız oluyor mu?

Tunç Fındık: Dediğim gibi, ortam riskli olduğu için, her an başınıza bir iş gelme riski var. Biraz daha dikkatli ve konservatif davranarak bunları biraz rahatlatabilirsiniz. Fakat her insan öyle davranmıyor tabii ki. 2009’da mesela, Dhaulagiri dağına tırmanırken İranlı bir dostumuzu kaybettik. Fırtınada kaydı, düştü ve kayboldu. Bulmadık bir daha. İranlılar daha sonra aramaya gittiler, bulamadılar. Yine 2009’dai K2 Dağı’nda, İtalyan bir ekstrem kayakçı, dik bir yamacı kaymaya çalışırken, düştü öldü. Partneri bu sene düştü öldü, yine aynı dağda, aynı rotada. Değişik yani, hep bunlar denk gelinen şeyler.

Yaprak Özer: Bir dağa çıkmanın bedeli çok ağır. Hakikaten insanın ömründen ömür ama bir yandan da ömür katıyor. Bunu anlamamız gerekiyor. Peki, mali bedeli nedir bir dağa çıkmanın?

Tunç Fındık: Dağına göre değişir. Himalaya’da sekiz binlik bir dağa çıkmanın bedeli 35-40 bin Euro kadar olabilir.

Yaprak Özer: Aslında bakarsanız çok da pahalı bir şey değil bu. Bir kişi için mi?

Tunç Fındık: Evet.

Yaprak Özer: En pahalı dağ hangisi?

Tunç Fındık: Everest.

Yaprak Özer: Siz iki defa çıktınız. İki kere çıkan da tek Türksünüz, galiba.

Tunç Fındık: Değilim. Nasuh Mahruki de iki kere çıktı. Ama ilk Türküm.

Yaprak Özer: Yani bu Everest, bir fenomen…

Tunç Fındık: Everest çok güzel bir dağ, beni de çok çeken bir dağ. Everest, belki de ilk çıktığım sekiz binlik olmasından dolayı, benim için apayrı bir yeri var.

Yaprak Özer: Hayalleri süsleyen bir dağ mı? Yaptığım okumalarda, daha bir romantik söz ediliyor.

Tunç Fındık: Tabii, bizde nasıl herkes Ağrı Dağı’nı bilir, dışarıda da herkes Everest’i bilir. Ama üçüncü kere gideceğim sanırım.

Yaprak Özer: Bu dağları kadınlara benzetseniz, neye benzetirdiniz? Böyle bir şey var mı?

Tunç Fındık: Olabilir.

Yaprak Özer: Çok hırçın, demişsiniz , ama çok da sevecen ve ateşlidir aynı zamanda. Bir öyle, bir böyle. Nasıl oluyor bu iş?

Tunç Fındık: Bir kısmı tanrıça gibidir, bir kısmı dişleri dökük ihtiyar gibidir. Ağrı Dağı, dişleri dökülmüş bir ihtiyar gibidir.

Yaprak Özer: Sahi mi, neden?

Tunç Fındık: Kötü bir dağdır. Çirkin bir dağdır, taşlıktır, zahmetlidir, bir şey vermez. Örneğin, Kanchenjunga bir tanrıça gibidir saygı duyulacak bir dağdır.

Yaprak Özer: AKUT’la ilişkiniz devam ediyor mu?

Tunç Fındık: Yani, AKUT’ta bir görevim yok benim. Ama Ankara şubesinin bir elemanıyım. Bir dağ kazası olduğunda toplanıp gidiyoruz. Ama AKUT’un başka illerde de ekipleri var, onlar genelde daha yakın olduğu için onlar müdahale ediyor. Bize çok iş düşmüyor, daha da iyi oluyor çünkü hoş bir şey değil.

Yaprak Özer: 2012 için sekiz binlik hedefiniz var, bunların finansmanını toparlayabildiniz mi?

Tunç Fındık: Evet, elimden geldiğince toparlayabildim.

Yaprak Özer: Siz mi yapıyorsunuz bu işi yoksa birisi sizin için mi yapıyor?

Tunç Fındık: Eşim ve ben çok çalışıyoruz. Menajerle çalışmak gibi bir lüksüm yok. Bütün her şeyi, kitaptan tutun, sponsorların organizasyonuna, yaptığımız işlerin sunumlarına kadar her şeyi beraber yapıyoruz. Sekiz binlik dağa para bulmak çok zor bir şey.

Yaprak Özer: Ne kadar lazım bu seferkine?

Tunç Fındık: Demin dediğim rakamlar işte. 25 binden 45 bine kadar gider. Ben bu sene iki ya da üç tane sekiz binliğe gideceğim.

Yaprak Özer: Ama siz de çok fazla gidiyorsunuz. Bugüne kadar ne kadar harcadınız diye sorsam bilebilir misiniz?

Tunç Fındık: Çok harcadım. Yani iki kere Everest’e gitmem 70-80 bin dolar manasına geliyor. Bu para benden çıkmıyor tabii, sponsordan.

Yaprak Özer: Ama her şeyimi, varımı yoğumu dağlara yatırdım demişsiniz.

Tunç Fındık: Aynen öyle. Eskiden malzemeleri de ben alıyordum. Otobüse biniyorsun, yolda çorba alıyorsun, bulgur kaynatıyorsun para. Hepsi bunların sonuç olarak paraya bakıyor.

Yaprak ÖzerSizin hanlar, hamamlar var mı?

Tunç Fındık: Hiç öyle bir şey yok.

Yaprak Özer: Araba falan…

Tunç Fındık: Hayır, benim ehliyetim bile yok.

Yaprak Özer: Yani üstüme, başıma alacağıma, değişik bir şey yapacağıma dağa çıkıyorum demişsiniz. Size eşiniz mi bakıyor? Eşiniz çalışıyor değil mi?

Tunç Fındık: Evet, çalışıyor.

Yaprak Özer: Bizim gibi standart insanların yaşaması için de, normal işlerde çalışması lazım.

Tunç Fındık: Ne yapacağınıza çok bağlı, fazla bir harcamam yok benim.

Yaprak Özer: Neye harcarsınız?

Tunç Fındık: Hiçbir şeye. Televizyon seyretmem, gazete almam yani hiçbir şey yapmam.

Yaprak Özer: Sadece dağa çıkıyorum diyorsunuz. Döndüğünüzde okuduklarınıza, gördüklerinize üzülüyor musunuz?

Tunç Fındık: Okuduğum zaman üzülüyorum, evet.

Yaprak Özer: Ben fotoğraflarınızdan bazılarını biliyorum ve çok da beğeniyorum. O küçük aletlerle o fotoğrafları nasıl çekiyorsunuz?

Tunç Fındık: Kaliteli makine kullanmak lazım. Kalitesi yüksek, küçük alet kullanmak lazım. O zaman oluyor. Ama fotoğraf göz meselesi. Bunu profesyonel fotoğrafçı ağabeylerimiz daha iyi söyleyebilir ama fotoğrafı bir kare halinde görmek size bakar. En iyi makineye bakmaz.

Yaprak Özer: Programımızın adı Başarı Hikayeleri. Size göre siz çok başarılı mısınız?

Tunç Fındık: Yaşamaya devam ettiğim sürece, kesinlikle başarılıyım. Zirveye çıkmak değil başarının ölçütü. Ama bunu doğru anlamak lazım. Ben hiç zirveye çıkmıyorum ama aslında başarılı bir dağcıyım diyen insanlar için değil bu. Zor bir şeyleri deniyorsanız ve eve sağ salim dönüyorsanız, işte yüksek dağcılık, teknik dağcılık budur. Doğru karar aldığınızı gösterir.

Yaprak Özer: Siz geri döndüğünüzde, oh döndüm diyorsunuz. Peki, eşiniz ne diyor?

Tunç Fındık: O da oh döndü diyor, ne diyecek.

Yaprak Özer: Bir daha çıkma dediği oldu mu?

Tunç Fındık: Hayır. Ben şanslı bir insanım bu konuda. Hiç kimse bana böyle şeyler demiyor çünkü bu tür şeyler moralinizi bozar. Beş insan arka arkaya bunu dese sizin de moraliniz bozulur.

Yaprak Özer: Bir de onları orada düşünmek var. Kafanız sağlam olması lazım, değil mi?

Tunç Fındık: Çok sağlam bir zihinle karar alıyor olmanız lazım. Demin çok fazla miktarda ölümden riskten bahsettik ama dağcılık bunlardan ibaret değil. Dağcılık çok güzel bir şey , dağda tırmanışta olmak insana çok coşku veren bir şeydir.

Yaprak Özer: Özgürlük…

Tunç Fındık: Tabii, yüzde yüz özgürlük. Başka şeylere bağımlı olmadan, kararlarınızı almak ve uygulamak.

Yaprak Özer: Yolculuk nereye, planda ne var?

Tunç Fındık: Aynen. Önümüzdeki hafta Nepal’e gideceğim. Ayın sonunda Nepal’de kendi tırmanışımı gerçekleştireceğim. Altı bin metrelik teknik dağlarda, bunlar sekiz bin metrelik dağlar kadar korkunç değil ama yine de çok yüksek, çok teknik dağlar.

Paylaş