Yarın Ne Olacak

En büyük merak konusu yarın ne olacak? Büyüyünce çocuğum ne olacak? Yeni iş, yeni aşk… Gelecek, herkesin merak ettiği yegane ortak konu. Yıl birbiri ardına hızlı olduğu kadar heyecanla geçiyor. Hayatın dinamikleri değişiyor. Dün umursamadığımız bir konu, bugün gündem yaratıyor. Yarın neyin öne geçeceğini, nasıl pozisyon almamız gerektiğini düşünüp duruyoruz.

Hakan Kırkoğlu, ekonomist astrolog. Geleceği iyi okuyor. Günceli ve farklı bilimsel disiplinleri izlediği için yorumları ve analizleri tutuyor.

Yarın ne olacağını anlattı:

Yaprak Özer: Titrlerinizi saymakla bitmiyor. Danışman, astrolog, yazar eğitmen…

Hakan Kırkoğlu: Zaman içinde bir takım tarafları daha iyi kullanıyoruz. Sonra onların hepsini dinlendiriyoruz, tekrar kullanıyoruz. Eğitim benim hayatımda her zaman önemli bir yer tuttu. Hatta, şu an yeniden yüksek lisans programına başladım.

Yaprak Özer: Ne okuyorsunuz?

Hakan Kırkoğlu: Tarih Bölümü’ndeyim. Aslında, bundan sonra bu konuya biraz daha ağırlık vermek istiyorum. Ciddi ciddi de hareket ettim. Düşündüm. Çünkü tarihin içinde hayatın tümü var, ekonomi de var. Her şey onun içinde.

Yaprak Özer: Siz İTÜ İşletme Mühendisliği’nden mezun oldunuz. Sonra, Boğaziçi’nde ekonomi masterı yaptınız ve uzun yıllara dayanan da bankacılığınız var. Bankacı olmak için okumuşsunuz…

Hakan Kırkoğlu: O noktaya kadar başarıları ben çok iyi görüyorum. O noktadan sonra, kendi iç sesimizi dinlediğimiz ve hayatımızda daha büyük muhasebeler yaptığımız bir dönem de başlıyor. O an, bunların üstüne kendimi daha fazla dinledim sanıyorum. O dönemin bankacılık koşulları şimdikinden çok farklıydı. Sektör içinde daha büyük kaoslar vardı. Sürekli olarak el değiştirmeler vardı.

Yaprak Özer: Kaç yılında bıraktınız?

Hakan Kırkoğlu: Ben 1993’te başlayıp 2000’de bıraktım ki büyük krizler oldu.

Yaprak Özer: Yoksa, bankacılık krizini önceden gördüğünüz için mi bıraktınız sektörü?

Hakan Kırkoğlu: 2000 yılında bankacılığı aniden bırakınca insanlar bana “Bak, sen biliyorsun esasında. Bildiğin için bıraktın” dediler. O zamanlar bankacılığı bırakacak mıyım, bırakmayacak mıyım, kendi iç dünyamdaki hesaplaşmalar çok daha büyüktü. 2000 yılını, hep önemli bir referans olarak görüyordum. Bunu çok uzun yıllar öncesinden de 2000 yılında başıma çok büyük bir olayın geleceğini aileme söylüyorum. Tabii olaylar yaklaşınca ancak olanları anlayabiliyorsunuz. Astrolojik olarak göstergeler olabilir; ama siz nasıl düşünüyorsunuz, siz hayatı nasıl yorumluyorsunuz, nasıl okuyorsunuz, bu çok önemli. İkisinin kesiştiği bir nokta oldu bence.

Yaprak Özer: Yakın çevreniz 2000 yılında sizin bekleyen kişisel dönüşümünüzü olası gördüler mi?

Hakan Kırkoğlu: Bana da bir yıl önce sorsalar, aniden bir çizgi çekmek aklımda yoktu. Bu biraz bana şöyle geldi; sanki bir odanın içindeyim, su doluyor yavaş yavaş ve odayı terk etmezsem boğulacağım. Belki de ani olması gerekiyordu. Bu tür bir sıçramayı yavaş yavaş yapamıyorsunuz. Ya o anda çıkacaksınız, ya o anda kalacaksınız. O da yedi yıl aldı ve bence yedi yıl kritik bir zaman dilimi.

Yaprak Özer: Yedi yıl düşündünüz mü?

Hakan Kırkoğlu: Esasında bankacılığa girdiğim yıl, bir yandan bu düşünceye kapılmadım desem yalan olur. Ne zaman burada başka bir şey olacak diye sordum. Şunu da söylemeliyim; insanın hayatını 10 yıllık aralıklarla yıkıp yapması bence çok doğru bir şey; çünkü hayat mutlaka değişimi gerektiriyor. Siz belli bir konfor alanına alıştıkça orada ölüyorsunuz ve ben şimdi astrolojide de diyorum. Şu anda hayatımı değiştirmek için yeniden sınavlara giriyorum. Yeniden yüksek lisans yapıyorum ve ötesini düşünüyorum. Ben böyle bir kimlik yenilemenin doğru ve gerekli olduğunu düşünüyorum. Tüm dünya da bunu yaşıyor bence şu anda.

Yaprak Özer: Siz günceli çok iyi takip ediyorsunuz.

Hakan Kırkoğlu: Belki ekonomi okuduğum için.

Yaprak Özer: 2011 beklentilerimizi karşılayan bir yıl oldu mu?

Hakan Kırkoğlu: 2011’i ikiye ayırmamız gerekiyor. Bir Temmuz’a kadar olan kısmı, bir de Temmuz’dan sonra gelişen kısmı. Genelde, Türkiye incelenirken her zaman Temmuz ayı kritik oluyor; çünkü Türkiye 29 Ekim 1923 doğumlu. 29 Ekim’den 3 ay geriye giderseniz, 29 Temmuz’a geliyorsunuz. Yani üç ay öncesinden yeni etkiler gelmiş oluyor. Her yıl kendine ait temaları varsa, o temalar Temmuz’dan sonra yavaş yavaş girmeye başlıyor. Temmuz 2011’de bir seçim oldu. O yüzden, Temmuz ayına kadar olan dönem belki daha dinamik bir dönemdi, toplum daha heyecanlıydı. Temmuz sonrasındaki dönem, Türkiye’nin özellikle iç işleri, ülkenin huzuru ve yeni anayasa yapılması için gerekli olan konuları ve diplomatik konuları çok fazla önümüze getirdi. Bu konular önümüzdeki birkaç ay daha gündemimizde olacak; ayrıca ekonomi boyutunda, Temmuz sonrasında ağustos ile beraber içerisinde Merkez Bankası’nın olduğu, bu para politikalarını ilgilendiren konularda bazı yanlış değerlendirmeler, bazı hatalar ve sıkıntıların olacağından bahsettim. Özellikle yazdım bunu.

Yaprak Özer: Bu noktada da haklı çıktım mı diyorsunuz?

Hakan Kırkoğlu: Temmuz’dan itibaren piyasalardaki kırılmalar, dövizin hareketlenmesi, genel olarak bir sarsıntı dönemi başladı ve bundan bir yıl önce, gene başka bir programda “Ekonomistler mi doğru okur, astrologlar mı?” diye bir espri konusu yapmışlardı. Şimdi sanıyorum, astrologların daha doğru bildiği ile ilgili bir şüphe uyandırdık.

Yaprak Özer: Bu kadar iniş ve çıkışı bekliyor muydunuz gerçekten? Temmuz’dan sonra nefes alınamayacak tuhaf bir sarmaldaydık.

Hakan Kırkoğlu: Haklısınız. Temmuz’dan sonrası problemlerin daha fazla kronikleştiği ve daha acilen bir takım şeylerin yapılması gerektiği bir durum oldu.

Yaprak Özer: Sonrasında da böyle mi geçecek?

Hakan Kırkoğlu: Buna zamanın hızlanması adını da verebilirisiniz; herkes hiçbir şeye yetişemediğinden bahsediyor. Bu belki bir sıkışma; ama bu sıkışma sadece bu yıla ait değil. Önümüzdeki 2012 ile başlayıp 2015’e kadar devam edecek süreçte, Türkiye’yi ve dünyayı etkileyen, liderleri etkileyen, her şeyi yıkıp döken bir sürecin içinde olacağımız anlaşılıyor.

Yaprak Özer: Ağzınızdan  bal damlamıyor…

Hakan Kırkoğlu: Her yıl Türkiye ile ilgili öngörüleri yaparken gerçekten sakinleştirici almak, biraz böyle kasmadan yapmak için çok, çok çaba sarf ediyorum. Bu belki de doğal, çünkü biz değişiklik istemiyoruz; ama hayatın getirdiği bu dinamik süreç bizi değişime itiyor. Değişim yapmazsak, değişim bizi alıp sürüklüyor. Belki de bunu o şekilde yorumlamak daha anlamlı olur.

Yaprak Özer: 2012’de ekonomik sorunlarımız devam edecek mi?

Hakan Kırkoğlu: Önümüzdeki dönem, mesela 20 Ocak-19 Şubat arasındaki dönem, özellikle uluslararası plandaki konulara endeksli olarak, Türkiye’deki ekonomi açısından ya da finansal piyasalar açısından biraz daha karmaşık ve zor bir dönem olduğunu söyleyebilirim. Özellikle Şubat’ın 15 ile 20’si arası. Ben genellikle Ekim-Kasım döneminde ekonomide gelişmelere dikkat edilmesinden, bir takım sanal ya da çok gerçekçi olmayan politikaların gündeme gelebileceğinden ya da hata yapabileceğimizden söz etmiştim. Eğer hata yapmışsak, bu hataların bedeli burada daha fazla fatura olarak karşımıza gelebilir. Özellikle 20 Ocak-20 Şubat arası, 20 Şubat daha da keskin olabilir.

Yaprak Özer: Ne yapacağız? Nelere dikkat edeceğiz?

Hakan Kırkoğlu: Piyasaların belirsiz durumlarda nasıl daha çok güvenli yatırımlara ya da araçlara gidiliyorsa, oralara gitmek daha uygun ya da en azından çok acele karar vermeyip biraz daha şartların olgunlaşmasını beklemek daha doğru olur.

Yaprak Özer: Birey, şirket ve ülke olarak farklı farklı mı bakmak lazım?

Hakan Kırkoğlu: Tabi. Bireylerin bir risk anlayışları ve astrolojik haritalarda bir risk kişiliği var. Bazı kişiler risk almadan yaşayamıyorlar, bazıları da mümkün olduğunca riskten kaçıyorlar. Aynı ekonomik atmosfer farklı kişiliklere çok farklı sonuçlar getirebiliyor.

Yaprak Özer: Birey derken kim?

Hakan Kırkoğlu: Birey derken yatırımcı. Makro ekonomik dengeleri nasıl okuyor? Mesela, en son yaptığım bir görüşmede borsada ya da daha doğrusu piyasalarda alternatif yatırım araçlarını kullanan yatırımcı ile karşı karşıya konuştuk. Onun dediği de şu: “2011’in ikinci yarısında, Türkiye konusunda sizin bir sıkıntı ya da bir sarsıntı lafınız benim çok işime yaradı.” Demek ki, ona göre kendi pozisyonunu değerlendirdi. Ülkenin genel olarak ekonomik olarak sıkışıklığı demek, enflasyonist bir baskı da kurlar arasında bir baskı anlamına gelebilir. Bizim için cari açığın çok tehlikeli ya da riskli gelmesi gibi. Bütün bu makro dengeleri okumak gerek.  Yoksa, Türkiye büyümeye devam ediyor ya da diğer ekonomilere göre belki daha iyi şeyler yapıyor. Yine de, ben bu 2012-2015 çerçevesinde sadece ekonomi değil, siyasetin şekilleneceği bir takım dengeler de bu atmosferi etkileyeceğini düşünüyorum.

Yaprak Özer: Siyaset mi yoksa ekonomi mi daha riskli?

Hakan Kırkoğlu: Siyaset çok daha riskli.

Yaprak Özer: Siyaset, Şubat’ta dikkat etmemiz gerekenlerden biri mi?

Hakan Kırkoğlu: O, daha çok ekonomi ile ilgili; ama 2012’de, 20 Mart-20 Nisan arasında, bahar aylarında, Orta Doğu’daki komşularımız ile ilişkilerimiz genel olarak Türkiye’nin yönetsel açıdan dış politikada biraz daha atak ve cesur bir çizgi çizmesini zorunlu kılabilir.

Yaprak Özer: Yani, Arap Baharı 2012 diye bir başlık atılabilir.

Hakan Kırkoğlu: Arap Baharı da 2011’in çok önemli temalarından birisiydi. Bu bahar mı yoksa, sonbahar mı, kış mı belli değil; ama ortada şöyle bir çizgi çekmek lazım; genel bir trend açısından önümüzdeki 7 yıl, 2010’da Uranüs Koç burcuna ilerledi. Uranüs, uyanmak ve aydınlanmak demek. Ki bu gezegen, Fransız İhtilali sırasında 1789 civarında keşfedildi. Yani, her şey aydınlanıyor ve siz her şeyi çıplak görüyorsunuz. Koç da liderliği ve cesareti anlatan bir burç. Uranüs’ün Koç’a girmesi, kolektif psikolojide böyle bir kaynamayı ve reaksiyon vermeyi kolaylaştırdı diyelim. Tabi, Araplar ‘Uranüs Koç’a girdi, biz harekete geçelim’ demediler, bu bir eş zamanlılık.

Yaprak Özer: Bunun zamanı neydi?

Hakan Kırkoğlu: 2010’un başında ve eş zamanlı olarak Wikileaks olayı ile bazı şeyler ortaya çıktı. Bu süreç, önümüzdeki yedi yıl o kadar etkili bir trend yaratacak ki…

Yaprak Özer: Aydınlanma mı şeffaflaşma mı?

Hakan Kırkoğlu: Bu süreç liderleri de değiştiriyor. Yani, lider değişim süreci pek çok noktada devam edecek.

Yaprak Özer: 2010’da başladıysa 2017’ye kadar gidecek bir süreçteyiz o zaman, değil mi?

Hakan Kırkoğlu: Cesaret göstermenin ve şartları değiştirmenin zaruri olduğu bir dönemdeyiz.

Yaprak Özer: Beklememeyi de hızlı karar almak olarak yorumlamayalım, değil mi?

Hakan Kırkoğlu: Evet. 2008 yılında Plüton da Oğlak burcuna girdiği zaman, ben demiştim ki: “Bu küçük bir kriz değil, bir uygarlık krizi geliyor.” O zaman insanlar ve ekonomistler krizden ne zaman çıkacağız, “v” mi olacak “w” mi olacak gibi bir takım çok ilginç çıkış planları yaptılar.

Yaprak Özer: Siz ne dediniz?

Hakan Kırkoğlu: Benim yazılarım bu krizden şu anda çıkmayacağımız yönündeydi ve bunun süreğen bir kriz haline dönüşeceğini, uygarlık krizi olduğunu, çünkü bir bakıma şimdiye kadar inşa ettiğimiz ekonomik, siyasi düzenlerin çeki düzen vermesi gerektiği ve hatta devletlerin çökebileceğinden bahsettim.

Yaprak Özer: Nouriel Roubini’ye kahin diyorlar.

Hakan Kırkoğlu: Herhalde çok okuyor beni olsa gerek. Şüphe etmiyor değilim, biliyor musunuz? Esasen, Amerika’da 2008 yılında Birleşmiş Astrologlar Konferansı’nda Çin üzerine bir konuşma yaptım. O zaman Amerikan Başkanlığı seçimlerine de denk geliyordu. Özellikle getiriyorlar, bunun panelleri de yapılıyor ve orada bu konular çok konuşuluyor. İyi bir ekonomistin bence biraz astroloji bilmesinde de fayda var.

Yaprak Özer: Türkiye Akrep, yükseleni de yengeç. Biz 25 yıl Akrep’te kalmışız. 78’de Oğlak’a girmişiz.

Hakan Kırkoğlu: Evet, 80’de darbe oldu.

Yaprak Özer: 2007’de de Kova olmuşuz. 2037’ye kadar Kova süreci yaşanacak.

Hakan Kırkoğlu: Biz şu anda bir bakıma insan hakları konusunda, bireysel özgürlükler konusunda ve daha akılcı ve daha mantıklı olmayı öğrenmek konusunda tecrübeler geçiyoruz.

Yaprak Özer: “Toprak ve karşıtlıklar konusunda dikkat edilmeli” demişsiniz.

Hakan Kırkoğlu: Bu yıl özellikle. 2012, Türkiye için ayrı bir döngü ile daha örtüşüyor. O da 30 yıllık Saturn’ün döngüsü. 30 yıl geri giderseniz, 1982’ye karşılık geliyor. ’80 darbesinden sonra yapılan anayasaydı. Bu yeni anayasayı yapım sürecini kapsadığı için özgürlükler, Temmuz ve Eylül ayında onun netleşmesi, Temmuz’dan itibaren gene Türkiye halklarının içinde bulunduğu yapının daha nizami ve daha adil bir anayasa yaratılması konusunda bir çaba ortaya çıkacağı kesin. Anayasa eksenli olması çok önemli. 2011-2012 geçişinde tüm dünyayı içine alan ve bir bakıma küresel kriz ile insanların özgürlük taleplerini bir ölçüde karşı karşıya getiren bir başka zorluk var. Türkiye bunun için de etkilenecek; çünkü insanlar hem özgürlük istiyorlar hem daha şeffaf bir devlet istiyorlar; ama aynı zamanda devlet, şekil değiştirmek zorunda.

Yaprak Özer: Bundan neyi kast ediyorsunuz?

Hakan Kırkoğlu: Avrupa Birliği olsun, Amerika’daki “Occupy Wall Street” konuları olsun, yani hakla, yığınlarla yönetim arasında daha iyi bir denge ve iletişim olması için çaba olması lazım. Demek ki, çok büyük bir eşik aşaması için çok büyük bir gerilim olacak.

Yaprak Özer: Aslında, siz devlet ve birey ilişkisinin yeniden tanımlanmasından söz ediyorsunuz.

Hakan Kırkoğlu: Bu içsel bir süreç, sadece lafla anlatılacak bir şey değil. Önemli siyasi sonuçları olabilecek; çünkü Uranüs ile Plüton arasındaki döngü, özellikle 1965-68 arasında da benzer bir açı içindeydi. O dönemde de Vietnam Savaşı, Fransa’daki olaylar meydana geldi. Yani, şu an bir başkaldırı dönemindeyiz.

Yaprak Özer: 20 Mart-20 Nisan arası Orta Doğu konusunda yönetimi ilgilendiren gelişmeler olacak, değil mi?

Hakan Kırkoğlu: Türkiye için diplomatik açıdan daha fazla atak olması gereken bir dönem ve genel olarak Temmuz ayına kadar, gene yılı ikiye ayırdığınızda, 2012’nin Temmuz’una kadar da iç güvenlik, halkın huzuru ve iç barışı hedef alan politikalar izlemek zorundayız. 2012 Temmuz’undan sonra, özellikle uluslararası bir çerçeve sanki Türkiye’nin üstünde çok daha belirgin bir tema yaratacağını söyleyebiliriz.

Yaprak Özer: AB ile ilgili atılacak bir adım var mı?

Hakan Kırkoğlu: Bu tabi ki, AB konusunu da içine alabilir. Belki şöyle görmek lazım; uluslararası konular bir bakıma ekonomik gerçeklerden de kaynaklanıyor olabilir; ama Türkiye’nin yıllık haritasında 2012 Ekim’i ile, Temmuz ayından itibaren aktif hale gelecek dönemde, Mars duruyor. Mars, savaş gezegeni ve bu tabi ille de savaş gibi bir konu olmasa da, Türkiye’nin uluslararası bir kontekste daha agresif ve askeri ilgilendiren, en azından savunmayı ilgilendiren konularda, daha hassas davranacağını gösteriyor olabilir. Bir de şunu unutmamak gerekir; Kasım ayında Amerika’da seçimler olacak. Seçimler, Amerikan kamuoyunda Orta Doğu’ya ait bir takım temaları gündeme getirebilir. Bence onların da yansıması var. Türkiye 2012 Temmuz’undan sonra ve özellikle Ekim’den sonra kurduğu uluslararası anlaşmalar, müzakereler, ikili ilişkilerde biraz daha ayaklarını yere sağlam basmak zorunda. Burada bazı yanlış değerlendirmeler söz konusu olabilir. Dışişleri Bakanı’mızın da dikkatli adımlar atarak ilerlemesi çok önem kazanıyor.

Yaprak Özer: Böyle kritik bir dönemde herkesle bir çatışma yaşamak durumunda değiliz.

Hakan Kırkoğlu: “Güvendiğimiz dağlara kar yağmak” diye bir deyim vardır. O yüzden, ayaklarımızı daha sıkı yere basmalıyız. İkilemlerde kalabiliriz. Bu konular tabi özellikle Türkiye’nin komşuları ekseninde olabilir. Bunlar hep Eylül’den Aralık’a kadar, 2012’nin son çeyreğini daha fazla meşgul edecektir.

Yaprak Özer: Büyüme rakamlarıyla dünya ikincisiyiz. Hatta son çeyrekte Çin’i geçtik. 2012’deki büyümemizi nasıl görüyorsunuz?

Hakan Kırkoğlu: Ben ekonominin 2011’deki kadar basınç yaratacağını sanmıyorum. Tabi ki, canlılık bir ölçüde devam edecek ya da genel dışsal etkilerden tabi ki etkilenecektir; ama sanki bizim ana gündemimiz daha çok siyaset ve dış politikadaki unsur olacağı anlaşılıyor.

Yaprak Özer: Çok bilen adam olmak nasıl bir şey? Tüm adımlarınızı doğru atıyor musunuz?

Hakan Kırkoğlu: İnsanlar bana “Hakan Bey, ne güzel siz kendi haritanızı biliyorsunuz” diyor; ama böyle bir şeyin olması insanın kendi aklını yitirmesine neden olur. Her şeyi yıldızlara göre bugün şöyle yapsam, böyle yapsam diyemeyiz. Ben, daha çok mum kendi dibine ışık veremez şeklinde kendimi analiz etmekte çok başarılı olduğumu söyleyemem; çünkü yanlı durumundasınız. Belli bir önyargınız var, objektif olamıyorsunuz.

Yaprak Özer: Pek çok yönetici sizden danışmanlık alıyor. İşi alma, borsaya girme, yatırım yapma dediğiniz oluyor mu?

Hakan Kırkoğlu: Ben ana çerçeveyi çizdiğim zaman, bir bakıma onlardan aldığım geri bildirimler de öngörmem açısından önemli oluyor. Eğer onları etkileyen bir şey varsa, onları da görmüş oluyorum.

Yaprak Özer: Sektör sektör mü inceliyorsunuz?

Hakan Kırkoğlu: O kadar detaya girmesem de, ileride belki böyle bir yıllık almanak yapmak iyi bir fikir olabilir.

Yaprak Özer: Gerçekten iki dudağınızın arasından çıkan şeyleri dinliyorlar mı?

Hakan Kırkoğlu: En azından bir rehber olarak “Ben bu kararı alacaksam, bunu Mars’ın geri gitmediği zamanda almam daha doğru olur” diyorlar. Bununla ilgili gene izleyiciler arasında kritik bir dönemden bahsedebilirim. Önümüzdeki 24 ocak ile 14 nisan arasında Mars geri gidecek ve Başak burcu da geri gideceği için özellikle detay, organizasyon, iş düzeni, lojistik ya da bir takım alt yapı çalışmalarında çok aşırı ısrarcı olmamak ve biraz akışa bırakmak gerekiyor.

Yaprak Özer: Ne demek akışta kalmak?

Hakan Kırkoğlu: Diyelim ki bir proje içindeyiz ve mutlaka bunun belli bir süre içinde bitirilmesi gerektiğinde ısrar ediyoruz. Fakat, o dönemde 24 Ocak-14 Nisan arasında bence o süreyi değiştirmek gerekebilir. Daha esnek davranmak gerekir ya da en azından 24 Ocak’a kadar, çünkü 11 Kasım gibi başladı bu süreç aslında. Genelde 11 Kasım’dan itibaren girdikleri meşguliyetler de bu dönem sıkışabilir.

Yaprak Özer: Ne sıklıkla danışmanlık verebiliyorsunuz?

Hakan Kırkoğlu: Benim bu yeni öğrenci hayatımdan dolayı haftada sadece iki görüşme yapıyorum. Eskiden dört tane yapıyordum. Bu nedenle çok büyük bir yığılma oluyor.

Yaprak Özer: Çok büyük bir bekleme listeniz varmış.

Hakan Kırkoğlu: Haziran ayına kadar doluyum. Ama haftada çok sınırlı olduğu için doğal olarak böyle oluyor.

Yaprak Özer: Bu durumda sizi senede bir kere ya görüyorlar ya görmüyorlar.

Hakan Kırkoğlu: Öyle olunca genelde bir yıl öncesinden onu da işaretliyoruz bazen. Seneye tekrar bu zamanlarda bulaşalım diyebiliyoruz.

Yaprak Özer: “Bir sene önceki kehanetlerinizin hiçbirisi olmadı” diyorlar mı?

Hakan Kırkoğlu: Hiçbir zaman öyle bir şey ile karşılaşmadım. Bana tekrar geliyorsa, bunda mutlaka bir şey var. Diyorlar ki “Hakan Bey, sizin söylediklerinizi o kafayla anlayamamışım, olayların gelişiyle sizin söylediklerinizi anlayabiliyorum.” Çünkü biliyorsunuz algı çok seçicidir ve algımız şu anda yaşadıklarımızla da biraz şekillenir. Haritaya baktığınızda gelecekten ya da en azından ileriye ait koşullardan bahsediyorsunuz. Bilmediğiniz koşullardan bahsediyorsunuz. Henüz şekil almamış şeylerden bahsediyorsunuz. Böyle olunca algınız onları yakalamakta zorlanıyor. Şu tepki çok gelir bana: “Hakan Bey, siz ısrarla şunu söylemeye çalışmışsınız bana, ben onu hiçbir zaman öyle algılamadım” diyor, “Fakat altı ay sonra dinlediğim zaman hepsi belli bir ölçek üstünde.” Şunu da görmek lazım; astrolojide bir kehanet gibi, bir şeyin olacağından ziyade olayların hangi kontekste ya da sizin olayların bakış açısında nasıl değerlendirmeniz açısından bir rehberlik tarafının olması çok önemli.

Yaprak Özer: Astroloji bir bilim mi?

Hakan Kırkoğlu: Astroloji  kesinlikle bir bilim değildir. Bilim olmaz. Astrolojiyi ben bir okuma gibi görüyorum. Nasıl bir ekonomist enflasyon rakamına, kapasite kullanım oranına ya da dış ticaret dengesine bakarak ileriye ait öngörülerde bulunuyorsa, astrologun da kendine ait bir kelimesi var. Burada o kişinin de aynı zamanda, o kişiyi de oyunun içine sokar. İkili bir durum var burada.

Yaprak Özer: Astroloji birçok medeniyeti de etkilemiş.

Hakan Kırkoğlu: Her medeniyetin içinde astroloji var; çünkü insanın evreni okuması demek ve bir kültürel fenomen. İnsanlığın ortak paylaştığı bir bilinç. Nasıl edebiyat var, müzik var, astroloji de var.

Yaprak Özer: 2012 ile ilgili başka neler söyleyebiliriz? Güzel şeyler de olmayacak mı?

Hakan Kırkoğlu: Belki de 2012’nin hayatımıza getirdiği şey, aldığımız risklerin mutlaka bize kişisel bir getirisinin de olduğunu görebilmemiz. Korkmamız gerekiyor. Korkuyu ancak, yeniyle karşılaşarak ve eskiyi de geride kalarak aşabiliriz.

Paylaş