Virgül

Tüketici ile marka arasında reklamın öneminden bahseden, İçerik Fabrikası yazarı Ömer Yılmaz’ın hazırladığı “Virgül” yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum.

 

“Yarım nefes kadar bir yeri var hayatta, bir çengel gibi asılıp cümlelerin arasına yarım nefeslik bir mola verdirir uzun paragraflara.

Şiir de bitmemiş cümleleri belirler, romanda paragrafları okunur kılar.

Pazarlama iletişiminde ise sonuç cümlesinden sonra ne yapacağınızı düşünmeniz için kullanılır. Başarılı reklamlara bir bakın hep virgüller görürsünüz. Noktayı koysa da slogan sizi bir düşünme sürecine sokar. Markayla kurmamızı istediği ilişkiye bir virgül koyar.

Oturup düşünmemizi ister reklamlar, şimdi bu etkiyle bizden ne yapmamız isteniyor diye. Yani reklam, tüketici ile marka arasına bir virgül koyar.

Müjdat Gezen bir kitabında diyor ki; aptallar kazanacak. Bunu yıllardır bir sürü insan söylüyor aslında 1990’larda çekilmiş idiokrasi diye bir film bile var. Bu aptallıklar süreci üzerine defalarca yazdım ama bir kez daha kendi konumuz üzerinden ele alalım.

Bir markanın tanıtım sürecine pazarlama profesyonellerinin eklediği en büyük katkı “marka aklı” dediğimiz pozisyonlama kararıdır. Bu karar ürünün hedef tüketicisinden bu küme içerisindeki seçilmiş gruba kadar belirlemek üzere verilir. Öyle bir dil kurarsınız ki diğerleri özenirken asıl kitle hemen kendini özdeşleştirir. Marka aklı geniş bir algı ve muhakeme perspektifi olan insanlar tarafından belirlenmektedir haliyle. Her segmentteki insanı kendi yaşam evreninde algılayabilen, kafasında onu kümelendirebilen, herkesin farklı bir yaşam referans alanı olduğunu bilen akıllardır markaların algısına yön verenler.

Dünyanın %15’i ortalama zekanın üzerindedir diyor istatistikler. Hal böyleyken herkesin birer reklamcı kesilmesi, acayip ve ucube markalar çıkartıyor ortaya. Kolay iş ne olacak bir masa, bir rahat koltuk, bir bilgisayar zaten cep telefonu var herkes birer reklam ajansı sahibi olabilir bu hayatta. Marka yöneticilerinin çoğu da diğer %85’lik gruptan nasıl olsa geçinip giderler işte.

Aslında reklamın çok kolay bir işmiş gibi algılanmasını anlamak mümkün. Çünkü ortaya çıkan reklam çözümü hedef kitlenin kolayca anlayabileceği bir biçime sokulmak zorundadır. En kestirme yoldan ve en etkili biçimde hazırlanmalı ve mümkün olan en geniş hedef kitleyi kapsamalıdır mesajınız yani anlaşılabilir olmalıdır, basit olmalıdır. Bu kapsam diğerlerinin reklamı anlamayacağı şeklinde yorumlanmamalı. O reklama maruz kalan herkes tarafından tabiidir ki anlaşılır verilen mesaj, sadece seçilmiş bir gruptur harekete geçmesi istenen o kadar. Örneğin bir Mercedes reklamına rastlayan ve asla o markayı satın alamayacak bir kişi o reklamı anlamaz mı? Elbette anlar ama onda satışa yönelik bir motivasyon oluşmaz. İşte pozisyonlama, marka algısı ve marka aklı bu noktada kurulan bir denklemdir. Kimseyi kırmadan “sana göre değil be abi” der.

Bu kolay anlama yüzündendir ki aaa! bunu bende yaparım der insanlar ne var ki bunu yapmakta. Kanunen bile bir fikir eseri sayılmamaktadır reklam fikirleri. Arakla araklayabildiğin kadar sorun yok. Özgünlük içermez denmektedir mesela bu fikirlere, herkesin aklına gelebilir derler. Ama benim aklıma geldi ne yapayım demek zorunda kalırsınız kendinizi savunmak için. Çünkü anlattığı her şeyi kolayca anlayabilmiş olmaları, bunu kendileri de yapabilirmiş zannetmelerine yol açar. Aptallık işte…

Aptallar kazanacak buna yapacak bir şey yok. Ama aptal markalar o aptalların tükettiği markalar olsa dahi ayakta kalamazlar. Çünkü aptallar aptal olduklarının farkında değildir ve bir marka onlara aptal muamelesi yaparsa hemen ondan uzaklaşırlar. Bu tüm insanların naturasında vardır.

Ufacık bir çengel, virgül…

İş marka sahiplerine düşüyor bu noktada. Yarım nefeslik bir mola versinler, arkalarına yaslanıp düşünsünler. Markaları ne kadar olduğu gibi görünüyor gözlerine, vaad ettikleriyle arz ettikleri arasında uçurum görüyorlarsa o virgülün çengelini atsın ve onu bir noktaya dönüştürsünler.

Kesin boynundaki halatı noktanın ve kurtulun yoksa yarım nefese hasret bir batıkla karşı karşıya kalacaksınız bu kaçınılmazdır.

Varın bir düşünün,”

https://www.icerikfabrikasi.com/uzman/omer-yilmaz/622

 

Paylaş