Uzun İnce Bir Yolda Ezber Bozulunca

Uzun ince yol der demez anlıyor herkes, biraz bıkkın bir ifadeyle Avrupa Birliği sözcükleri dökülüyor dudaklardan. Neredeyse birkaç kuşaktır girdik giriyoruz derken, olmadı olmuyor… Bir de Avrupa’nın dişlileri bozulmaz mı?… Güney Avrupa hatta temel Avrupa ekonomileri tehdit altında…

Ezber bozuldu. Biz ne kadar istiyoruz girmeyi, neredeyiz bugün itibariyle, var mı gerçekten çok seçeneğimiz?… Ne kadar gerçekçi, ne kadar romantik bir duruş sergiliyoruz?…

Dr. Bahadır Kaleağası TÜSİAD Uluslararası İlişkiler Koordinatörü ve AB Temsilcisi, aynı zamanda merkezi Paris’te bulunan Institut du Bosphore başkanı. Ezberi bozulan Avrupa ile Türkiye ilişkisini yorumladı.

 

Yaprak Özer: Dünyanın ezberi bozuldu, Avrupa’nın, Türkiye’nin de aynı şekilde. Katılacak mısınız bana?

Dr. Bahadır Kaleağası: Zaten ezberler bozulmak için var.

Yaprak Özer: AB de neler oluyor? Bizim önümüzde ki dönemde nasıl bir AB bekliyoruz?

Dr. Bahadır Kaleağası: Ezber bozuluyor, AB değişiyor. Zaten ezber hep bozulur. Sürekli dünyada değişim hep olan bir şey. Sadece son zamanlarda değişen teknolojiyle ve küreselleşmenin de artışıyla çok daha hızlı, çok daha somut hissediliyor, değişimimiz. Herkesin değişimi de öbürünü daha hızlı etkiler hale geldi. Bundan dolayı artık 21. yüzyılın bu ilk 10 yıllarında, ezber bozma olayının olağanlaştığı, süreklilik arz ettiği ve herkesin de kendisini sürekli yenilemek zorunda olduğu bir döneme girdi. AB de bunu idrak etme döneminde, çünkü bugünden geriye doğru baksak dünyadaki önemli kredi ajanslarına, önemli danışmanlık şirketlerine desek ki ’’Şu AB’nin bir analizini yapın. Başarılı mı, değil mi?’’

Yaprak Özer: Ne çıkardı?

Dr. Bahadır Kaleağası: Çok büyük muazzam bir başarı çıkardı. Başladığı noktaya bakın,1950’lerden bugün geldiği noktaya bakın. 55 yıl içinde gerçekten büyük bir başarı var.

Yaprak Özer: O zaman bugün başarı sarhoşluğu mu var?

Dr. Bahadır Kaleağası: Başarı var ama… Başarı o geniş tarihsel perspektif de var. O zamanlara baktığımız da, o başarının üzerine inşa etmesi gerektiği adımları inşa edemiyor. Para birimini kurdu, para biriminin üzerine güçlü bir merkez bankası kurmayı planlamıştı. O da oldu. Ama diğer taraftan bir sonraki aşama; ekonomik hükümet kurma aşamasını daha tamamlamamışken, dünyadaki bu ekonomik kriz, o herkesin kendisini karşılıklı etkileşim içinde sürekli olumlu veya olumsuz etkilediği bu ortamda AB’ni buluverdi ve hazırlıksız yakalandı.

Yaprak Özer: Yani birlik kısmı tamamlanamadı değil mi?

Dr. Bahadır Kaleağası: Evet, siyasi birliğe doğru yaklaştıkça zorlanıyor.

Yaprak Özer: Çünkü her kafadan bir ses çıkıyor. Bu ezber dünyasında AB’nin bunu öncesinden görmüş olması gerekirdi. Liderler de mi, kadrolarda mı bir problem var? Sizin analiziniz ne olabilir bu konuda?

Dr. Bahadır Kaleağası: Hepsinde var. Tabi bugün, AB’nin en klasik tanımlarından biri eskisi gibi liderleri olmayan bir toplum… Bir zamanlar büyük liderler vardı. Jack Delors, Helmut Kohl, Margaret Thatcher gibi… Şimdiki liderler bir kere o eski liderlerle aynı kalibrede lider olarak tanımlanmıyorlar. Bu birinci sorun, diğer bir sorun, o dönemlerin başarısı için gereken şeyler zaten yapılıyordu. Bu dönemlerde, o başarının üzerine inşa edilmesi gereken diğer adımlar var. Mesela ortak vergi politikaları gibi… Makro ekonomik politikaların artık eş güdümün ötesine geçerek tekirleşmesi gibi, mümkün olur. Bunlar çok daha zor konular. Niye daha zor konular? Çünkü yirmi yedi tane hissedar düşünün. Bir masada oturmuş, zaten yirmi yedi; bir kurum için, bir icra kuru için çok kalabalık. AB liderlerinin zirvesi yirmi yedi tane. Büyüklü, küçüklü ama yirmi yedi tane… Bunların kimisini yeni seçim kazanmış, kimisi koalisyon, kimisi tek başına ama seçime gidiyor. Kimisi hükümet krizi yaşanıyor, kimisinin parti içi sorunları var.

Yaprak Özer: Hepsinin ajandası farklı.

Dr. Bahadır Kaleağası: Hepsinin gündemi farklı, şimdi AB zaten Euro bölgesini ayrıca yöneten Lüksemburg Başbakanı Jean-Claude Juncker’ın çok güzel bir lafı var. ’’Tabi ki hepimiz ne yapılması gerektiğini biliyoruz, kriz karşısında ama yaparsak seçim kaybederiz.’’

Yaprak Özer: Bu çok kritik bir süreç. Demokrasi dediğimiz şey aslında, değişik grupların kendilerini duyurması. Ama seçim korkusu bu başka bir şey değil mi? Ve bütün dünyayı etkisi altına  alıyor…

Dr. Bahadır Kaleağası: Yeni bir sınav. AB demokrasisi için de, batı demokrasisi için de yeni bir sınav…

Yaprak Özer: Bu sınavı, geçebilecek mi?

Dr. Bahadır Kaleağası: Geçer. Geçmez ise insanlık için iyi olmaz.

Yaprak Özer: Avrupa’nın güneyi, ekonomik açıdan  kan ağlıyor. Siz bu ekonomik krizin Türkiye’yi ne şekilde etkileyeceği konusunda eminim kendi analizlerinizi yaptınız. Ne kadar etkileneceğiz?

Dr. Bahadır Kaleağası: Olumsuz etkiliyor zaten çünkü Avrupa, Türkiye’nin en büyük ihracat, ithalat ortağı her şeyden önce. Ayrıca turizm açısından baktığımızda, yabancı sermaye açısından baktığımızda, teknoloji transferi ilişkileri açısından baktığımızda, AB hem Türkiye’nin en önemli ortağı, hem alternatifi tam olarak oluşmuş değil. Türkiye istese de dünyanın diğer bölgelerine baktığımızda, Orta Doğu’ya, Orta Asya’ya, Çin’e, Hindistan’a onlarla olan ilişkilerimiz ile AB ile olan ilişkilerimiz tamamlayıcılık içindeler. Alternatiflik yok. Onların da zaten en önemli ortakları çoğu zaman AB,  Amerika Birleşik Devletleri ya da ikisi birden… Diğer taraftan AB ve Türkiye de birbirlerinin en büyük ekonomi ortağı olarak küresel düzenin bir direğini oluşturmaktadır. Bu transatlantik ilişkiler ama hala dünya ekonomisinin neredeyse yarıya yakını AB’de. Şimdi tamam eğilimler var Çin yükseliyor, Hindistan bunlar devam edecek. Bunları göz ardı etmeyelim ama bir de bu var. Öyle bir dünyada batı dünyasının,  Amerika’nın ve de Avrupa’nın içinde bulunduğu sorunlar Türkiye’yi etkiliyor. Her şeyden önce ihracatımızı etkiliyor, bu ülkelerdeki olumsuz hava. Uzun vadeli yatırımları etkilediği için o ülkeler de sadece yıllık düzeyde ya da son altı aylık performanslara da bakmayalım. Orta vade de başka sorunlar getiriyor. AB için kötü olan bizim için de kötü oluyor. Ama buna rağmen Türk ekonomisi kendini iyi yönetti. Bir kriz ortamına daha girmedi. İyi bir sınavdan geçiyor gibiyiz. Ama göreceğiz tabi.

Yaprak Özer: Anlıyorum ki, Türkiye masaya yumruğunu vurup ‘’Ben sizden vazgeçtim’’diyecek durumda  değil. Zaten bir başka birlik, zaten bizi tatmin edecek başka oluşumlar da yok…

Dr. Bahadır Kaleağası: Şunu söyleyeyim bırakın Türkiye’yi, Almanya’nın kredi notu bugün 3 A, bakın Amerika’nın ki düştü 2 A’ya. 3A olan, İngiltere, Almanya, Fransa. Zaten Avrupa ekonomisinin yarısından fazlasını bir çırpıda saydım. Avrupa ekonomisinin temel direği olan şu üç ülkenin kredi notu üç A, yani düşme falan yok. Türkiye’ye göre ekonomik büyüklükleri her birinin muazzam, kişi başına düşen ekonomik gelir muazzam onlar bile masaya tek başına yumruğunu vuramazlar. Karşılıklı etkileşim, karşılıklı bağımlılık dünyasındayız.

Yaprak Özer: Son çeyrekte Avrupa-Türkiye açısından olumlu gelişmekler sizce görebileceğimiz bir ortam yakalayabilecek miyiz? Rüzgârda yelkenleri nasıl açacağız?

Dr. Bahadır Kaleağası: Yakalayabiliriz… Türkiye bir kere bu son dönemlerde Avrupa’da belli bir ekonomik ve siyasal istikrar sinyali verebilen bir ülke haline geldi. Diğer ülkelerin krizi, Türkiye’de olmayan krizi daha da belirginleştirdiği için o bakımdan da bir saygınlık kazandık. Türkiye eskisine göre çok daha odak noktası haline geldi. Uluslararası ilişkilerdeki gelişmeler zaten Türkiye’yi buraya getirdi. Türkiye’de bu değişime uyum sağlama çabalarında. Bir takım hatalara, eksiklere rağmen belli bir derecede başarılı oldu. Şimdi,  bundan sonra bunları artı değere dönüştürmek gerekiyor.

Yaprak Özer: Nasıl yapacağız bunu?

Dr. Bahadır Kaleağası: Bunun için de çok daha fazla vizyoner olmak çok yönlü yaklaşımlar gerekecektir. Türkiye tek yönlü, tek taraflı yaklaşımlarla…

Yaprak Özer: Daha fazla ilerleyemez.

Dr. Bahadır Kaleağası: Evet ilerleyemez.

Yaprak Özer: Ve şu andaki yaklaşımı da tek taraflı.

Dr. Bahadır Kaleağası: Oluşan gücünü gösterdi şuana kadar ama gerekiyordu belki de bu taktik olarak. Şu ana kadar iyi gösterdi bunu ama bundan sonra çok taraflı yaklaşımlara daha fazla ağırlık vermesi gerekiyor.

Yaprak Özer: Neyi kastediyorsunuz tam olarak?

Dr. Bahadır Kaleağası: Burada her şeyden önce, hem uluslararası siyasi krizlere karşı, hem G 20 mekanizmaları içinde, hem de artık bir müstakbel AB üyesi olarak, AB kendi stratejileri… AB, 2020 diye ortaya çıktı. Tüm kendi gündemini değiştiriyor. Dijital gündem, çevre politikaları, mali sistemler, tek pazarla ilgili konular, girişimcilik, özgürlük ortamı… Tüm bu konularda Türkiye artık, ben dışarıda ki bir ülkeyim, işte şu başlık açıldı, Kıbrıs’ta veto var, Sarkozy bunları dedi. Yani bunları bırakıp, Avrupa’nın geleceğinin hissedarı olarak ortaya çıkmak…

Yaprak Özer: Ne kadar yaklaştık Avrupa’nın geleceğinin hissedarı olma yoluna? Yolu ne kadar kat ettik? Ne kadarı daha var önümüzde?

Dr. Bahadır Kaleağası: Türkiye büyük bir ülke. Dolayısıyla büyük ülkeler AB’ye kol kanat gererek, ’’Hadi gel” hiç böyle olmamıştır. İngiltere bile kavga dövüş girmiştir. Bize göre belki çok daha sert kavga dövüşler ile girmiştir. Ve girdiği andan itibaren AB’nin mayası değişmiştir. Bizde de böyle olacak yani kolay olmayacak. Yani bir Bulgaristan veya başka bir küçük bir ülke değiliz ki hadi gel desin. Dolayısıyla…

Yaprak Özer: Ama bunu hep biliyorduk zaten. Ne kadar yaklaştığımızı merak ediyorum.

Dr. Bahadır Kaleağası: Bir kere mevzuat uyumunda, en son açıklayan bakanlar da oldu. %50’yi geçtik, %60’a varan bir mevzuat uyumundayız artık. Türkiye’de toplumun işleyişi, özel sektörün işleyişi esas olarak AB kurallarında. Bu böyle olduğu için de zaten gidiyorum seyahatlere bazen, görüştüğümüz çokta üst düzey insanlar her ülkede. Hindistan’dan tutun, Çin’e Kazakistan’a Japonya’ya kadar tüm bu ülkelerin Türkiye’ye verdiği önem arttı bu sayede. Yani AB ile uyumu artmış, saydamlığı olan, bir hukuk devleti güçlenmekte olan bir ülke olarak görüyorlar. Bu bakımdan çok olumlu… Bunun ötesinde artık bizi etkileyen kararların önemli bir kısmı Brüksel’de alınıyor ve bizi etkiliyor. Dolayısıyla üye olmakta geciktiğimiz her saniye bir ulusal egemenlik kaybıyla karşı, karşıyayız. Çünkü bizlerin vatandaş olarak seçtiği veya bize hizmet vermek için mükellef olan bürokrasi, siyaset Ankara’da bizim oylarımızla seçiliyor, bize karşı hesap vermek durumunda ama onların çoğu zaman uygulamak zorunda kaldıkları politikalar Ankara dışında alınıyor. Dolayısıyla daha fazla orada ve daha fazla aday ülke psikolojisini aşaraktan, onu sağlayacak gücü toparladık artık.

Yaprak Özer: Önemli ezberlerden bir tanesi bu aslında. Sözünü ettiğiniz şey aslında bizim kafamızı tamamıyla daha farklı bir eksende ya da yörüngede döndürmemiz anlamına geliyor.

Dr. Bahadır Kaleağası: Kesinlikle… Son elli yılı artık değiştirelim.

Yaprak Özer: Güney Kıbrıs bizim önümüzde ne kadar engel. Biz burada masaya yumruğumuzu vurduk. Çok korktu mu karşı taraf? Nedir durum nasıl görünüyor birde sizin oradan bakınca?

Dr. Bahadır Kaleağası: Tabi burada önce kişisel fikrimi söyleyerek. Tarihsel felsefede de bakıldığın bu işin daha en başından öyle veya böyle adanın bir kısmının Yunanistan, bir kısmının Türkiye’ye ait bir şekilde düzenlenmesi taraftarıyım. Yani böyle olması daha iyi olurdu. Kıbrıs gibi bağımsız bir devlete dünya sahnesinde o kadar rol vermeye gerek yoktu. Yani tarihte de hiç olmamış. Mutlaka kendine has bir kültürü var. Ama ayrı da olabilirdi ve bir taksim söz konusu olabilirdi biraz zorlayarak da olsa. Şimdi gelinen noktada Kıbrıs artık AB üyesi ve Avrupa Birliği’ne o kadar çok sorunu var ki, bunlar olmasa belki Kıbrıs’la ilgili özel bir zirve yapılsa zaten şuan tüm oylamalardan ve tüm yaklaşımlardan biliyoruz ki neredeyse yirmiden fazla ülke Avrupa Birliği’nde Türkiye’ye hak veriyor. Ama bir veto yetiyor tıkamak için. O tip durumlarda AB’yi tıkamak bu bir vetoyu aşmak için başka sorunların biraz daha az olduğu ortamlar gerek. Şimdi öyle bir ortam yok.

Yaprak Özer: Ama sorunlar hiç bitmeyecek.

Dr. Bahadır Kaleağası: Evet ama Türkiye burada proaktif olabilir.

Yaprak Özer: Ne yapacak?

Dr. Bahadır Kaleağası: Bir kere her şeyden önce deniz ve havalimanları konusunda ki kendi, kendimize çizdiğimiz ve ortasına hapsettiğimiz kendimizi, şu 360 derece kırmızı çizgiden çıkmamız gerekiyor.

Yaprak Özer: Çıkartmamız gerekiyor. Böyle bir manevra yapabilir miyiz?

Dr. Bahadır Kaleağası: Yapabiliriz, ama AB usulü yapmak gerekiyor.

Yaprak Özer: Nasıl yani, bu AB usulü nedir?

Dr. Bahadır Kaleağası: Koşul koyacağız, “Şu tarihe kadar açıyoruz. Ama koşullarımız şunlar, şunlardır. Bunlar gerçekleşmezse, ona göre kararımızı tekrardan gözden geçireceğiz” diyeceğiz. Bir de bunu iyi bir uluslararası iletişim stratejisine oturtmamız gerekiyor. Haklı olduğumuz bir konu ve haklı olduğumuz konularda şimdiye kadar çok zayıftık. Türkiye’nin uluslararası politikadaki iletişim yönü şimdiye kadar zayıf kaldı. İletişim derken, bakanların, diplomatların kendi şahsi iletişimleri değil. Türkiye olarak bu konuda iyiyiz.

Yaprak Özer: Kamuoylarına yönelik iletişimden mi bahsediyorsunuz?

Dr. Bahadır Kaleağası: Evet, public diplomacy denilen alanda… Dış işleri bakanlığı son zamanlarda bir takım hamleler yaptılar. Çünkü çok iyi çalışan bir ekip var orada. Ama genel olarak bu devletin özümsemesi gereken bir yaklaşım. Gençlerle olacak bir konu bu. Bu konu tam dijital çağın gereği olan bir konu.

Yaprak Özer: Kamuoyun kafası karışık mı? Bizde biraz karışık, karşı tarafta karışık mı? Bizi istiyorlar mı istemiyorlar mı? Biz hep böyle bakıyoruz ya… Bir araştırma yayınlandı artık Türklerin çok da umurunda değil, Avrupa Birliği’ne girmek. Karşı tarafta da böyle duygular var mı?

Dr. Bahadır Kaleağası: Bizim çok fazla umurumuzda değilmiş gibi davranmak iyi bir şey. Çok fazla istiyor olmamız, müzakere açısından iyi bir şey değil. Net olmalıyız. İstiyoruz tabi çünkü dünyanın gittiği noktada, Avrupa’nın geliştirmiş olduğu demokratik alan reform ortamı, ortak karar alma sorunları ortak. Çevre kirliliği, ulaştırma alt yapıları, tüketici sağlığı, kuş gribiyle mücadele konuları ortak zaten. Dolayısıyla bunların içinde olmayı istiyoruz ama bizim de AB koşullarımız var. Bir kere bu çok önemli, bizde Avrupa Birliği’nin kendisini biraz toparlamasını, küresel ekonomik rekabet gücümüzün yükselmesini, demokratik saygınlığa dikkat etmesini istiyoruz, bu aşırı uçlardaki hareketler; merkeze doğru kayar gibi olmasın. Kurumları daha iyi işlesin isteyebiliriz. Bütün bunları yaparken, Avrupa Birliği tarafına da baktığımız zaman zaten Türkiye’ye karşı bir kamuoyu olup da, siyaseti etkileyen birkaç ülke var. Almanya’da bile biraz azaldı. Asıl olarak Fransa’da var. O da cumhurbaşkanı Sarkozy’nin daha çok kişisel politikası gibi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra değişebilecek bir politika. Türkiye güçlü olup üzerine düşeni yaparsa, tüm uluslararası ilişkilerde çok daha tutarlı bir kalkınma projesine giderse; çağdaş, demokrat, özgürlükleriyle, dinsel, etnik, cinsel, kültürel, herhangi bir alanlarda tabuları olmayan, kültürel olarak özgür bir ortam olan yaratıcı girişimciliği tetikleyen bir eğitim sistemi, iş yaşamı, devlet yaşamı, siyaset yaşamı böyle bir ülke olursa, zaten onun arkası çok rahat gelecektir.

Yaprak Özer: Ne kaldı zaten? Çok büyük şeyler bunlar… Bunları konuşurken söyleyince aslında çok kolaymış gibi geliyor ama…

Dr. Bahadır Kaleağası: Hiçbirinde sıfır noktasında değiliz, hepsini ileriye götürebiliriz.

Yaprak Özer: Peki, son bir soru, sizin görevinizde ezber değişiyor mu? Yani, bundan sonra ne yapıyorsunuz, ne yapacaksınız?

Dr. Bahadır Kaleağası: Avrupa Birliği’nin “Life Long Learning” diye bir şeyi var. Tüm ülkeler bunu benimsediler, Çin ve Hindistan bile! Ömür boyu öğrenme… Bu ömür boyu öğrenme başkaları için çok gereklidir değil, bizim içinde önemli. Öğrenciliğe devam, bizim işimiz de bu. Öğrenmeye ve uygulamaya devam.

Paylaş