Türkiye’nin çatlak SES’i

 

Türkiye’yi, ülke profilini biliyor ve tanıyor musunuz? A grubu toplumun yüzde 1,1; B grubu yüzde 9,1; C1 grubu yüzde 18,9; C2 grubu yüzde 31,6; D grubu yüzde 28,5; E grubu yüzde 10,8. Siz bu IK’nın neresindesiniz?

Bir süredir sağda solda Türkiye’nin yeni SES’i diye bir araştırma görüyorsunuz: Sosyal Ekonomik Statü (SES) endeksi. Araştırma, sosyal, kültürel ve ekonomik açılardan benzerlikler gösteren, tüketim tercih ve alışkanlıkları açısından benzer hareket eden büyük toplulukları tanımlamaya yarıyor. “SES Ölçeği” (BİAK, TİAK ve Reklam Verenler Derneği destekli) daha isabetli satış yapabilme hedefiyle gerçekleştirilmiş bir araştırma.

Satışlarda hedef tutmuş gözüküyor olabilir, İK’da şaşmış! Ağlanacak halimiz var, gülen çok!

Bugüne kadar bulaşık makinesi, cep telefonu, buzdolabı sahipliği endekse koyup A’ları şişirmişiz. Parası olan girmiş. Bulaşık makinasının yerine “eğitim”i koyunca, A da B de yok oldu, ortalık D ve E dolu…

Yüzde birlik A’lar, hazır yiyecek, dondurulmuş gıda tüketiyor, ekmeği dilimlenmiş tercih ediyor, bilgisayar kullanıyor, ücretli TV yayınlarını tercih ediyor, kredi kullanmaktan korkmuyor, ille de bir evim olsun demiyor. Ayakkabılarını daire kapısının önünde çıkarmıyor. B’lerin eğitim profili, A grubunun bir kuşak öncesini andırıyor. Oturdukları eve sahip olma oranı A’dan biraz yüksek. Salonun zemininde parkenin yanı sıra marley de var. Salonda avize çoğunlukta. Dayanıklı tüketim ürünlerine olan talepte A grubuna neredeyse özdeş. Farklılık C ile birlikte açığa çıkıyor. C1’de üniversite eğitimi, ebeveynler için gündemden kalkıyor, konut sahipliği artıyor, salonda parke azalıyor, şap bile görülüyor. Avize oranı üçte bir, geri kalanı çıplak ampul kullanıyor. Grubun dörtte üçü gazete okuyor.

Bundan sonrası Türkiye’nin genel resmi. D ve E’nin toplamı yüzde 39,3. Buna bir de C2’yi ekleyin yüzde 70,9.

C2’de, salon zemininde şap ve rabıta ağırlıkta… Gıda ve  temizlik ürünlerinde açık ürün kullanabiliyor, ayakkabılarını kapı önünde çıkarıyor. Yarıdan biraz fazlası gazete okuyor. Aile reisi ve eşinin eğitimle bağlantısı ilkokulla noktalanıyor.

 

D’de ve E’de de çocuk nüfusu belirgin artıyor. Salon zemininde ya şap ya rabıta var. Gıda ve temizlik ürünleri açık. Ayakkabılar kapı önünde. Gazete okunmuyor. Çıplak ampul vazgeçilmeyen aydınlatma aracı. E’de Dayanıklı tüketim ürünlerinin çoğu ikinci el. Temizlik ürünlerinin en az kullanıldığı grup. Marketlere nadiren gidiyorlar. Satın almalarının yarısı veresiye. Kredi ihtiyacı dışında bankayla hiç işleri yok.

 

Ama… En yüksek konut sahipliği oranı  bu gruplarda. İkinci konut bile var. Çoğunun, ikinci el de olsa aracı var. Cep telefonunda taviz vermiyorlar, ev telefonu da önemli. Ama bilgisayar ihtiyacı yok.

Halkımıza  eğitim yerine ev kredisi, refah yerine ikinci el oto,  kalite yerine merdiven altı üretim; iletişim adı altında chat kültürü, ufuk açmak için internette pornografik siteler vermişiz.

Ortaya, okumayan; evi olan, otomobilden inmeyen, trafikte zaman kaybından rahatsız olmayan, cebindeki parayla orantısız benzin tüketen, ölümüne borçlanan, açıktan gıda tüketmekten korkmayan, merdiven altı yaratan, kalite kaygısı olmayan, temizlikle arası zayıf, eğitim kelimesine alerjisi olan, “elle tutmadı gözle görmediğine” şeye yatırım yapmayan bir toplum çıkmış.

Yeni değil bunlar, daha önce de yazdım. Türkiye ekonomik ve toplumsal paradokslar ülkesi. Toplam dış ticaret hacmimiz 300 milyar dolar seviyesinde, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya (GSYH) göre dünyanın en büyük 17’nci ekonomisiyiz.

Ama… BM Kalkınma Programı’nın “2007-2008 İnsani Gelişme Raporu” Endeksinde 84’üncüyüz.  Küresel Eğitim Raporu’nda, 2015’de, yetişkin okuma-yazma bilmezliği sorununu çözememiş olma riski taşıyan 20; cinsiyet eşitliğini sağlayamamış olma riski taşıyan 24 ülke arasında yer alıyoruz.

“Paran kadar konuş’tan bilgin kadar konuş”a geçebilseydik, D ve E’deki sayısal üstünlüğün yerinde bugün A ve B olurdu. İnsana yatırım yapsaydık, SES’imiz daha kuvvetli çıkardı.

Paylaş