Taş Kağıt Makas – Beton Yeşil İnsan

Konumuz gayrimenkul sektörü ve yeşil ekonomi! Yan yana gelir mi bu iki dünya? Benim hayalimde iç içe. Topraklarımızda zihniyet “beton yeşili yer” şeklinde ilerlese de biz sizinle el ele verirsek betonu yer miyiz, yeriz!

Farkındalık yaratmak istiyorum, uzman olduğum bir konu değil ama bilenin anlatması gereken konular bunlar. Konuşmacı Ajansı kurucusu, gazeteci kökenli bir iletişimci olarak, bu gelecekle ilgili konuların çok önemli olduğu kanaatindeyim. Geniş ve yetkin uzman portföyüne ulaşmak benim için kolay. Bu fırsatı değerlendirmezsem olmaz.

Uluslararası standartta ödülleri olan Emre Ilıcalı konuğum. Yüksek inşaat mühendisi, kurucu ortak olduğu Altensis özel danışmanlık hizmeti veriyor. Çalıştıkları alanlardan bir tanesi yeşil bina, yeşil sertifika, yeşil yaşam… Niş bir sektör. Gayrimenkulde sürdürülebilirlik  yönetimi yapıyor, Türkiye’de ve dünyada irili, ufaklı boyut fark etmeden binaların, sürdürülebilir ve uluslararası standartlara uygun, enerji verimli, su verimli, kaynakları verimli kullanacak şekilde tasarlanıp inşa edilmesi ve işletilmesine yönelik müşavirlik, mühendislik hizmetleri veriyor. 10 yıldır bu alanda. Yerli yabancı pek çok projede imzası var. Yeşil binalar uzmanlığında en yüksek liyakat seviyesi olan LEED Fellow unvanın da “taze” sahibi.

“Türkiye’de bir şey yapmaya çalışıyorsanız, mutlaka bardağın içinde iki damla bile olsa doluya bakmanız lazım. Boşu görürseniz Türkiye’de şuradan, şuraya gidemezsiniz, çünkü gerçekten çok sorunlarımız var, bunu herkes kabul ediyor ama bir şekilde ilerleyecek kuvveti ve motivasyonu bulmak için iyiliklere bakmamız lazım” diyor. Ben de olabildiğince damlalara odaklandım. Canımız inşaat sektörü üzerinden rant kaynaklı  sorumsuz yapılaşmadan yanmış bir kere. Taş kağıt makas oyunu gibi… Beton karşısında yeşil de insan da doğuştan mağlup.

 

YAPRAK ÖZER: Ters köşe yapmak değil niyetim, ama Türkiye’de ve öyle bir sektördesiniz ki, çoğumuzun tüyleri diken diken oluyor. Öfkelendiğimiz alanda çalışıyorsunuz. Sürdürülebilirlikle gayrımenkulü birleştiremiyorum. Sürdürülebilir olmak güzel bir dünya demek, ama bu sektör hayatımıza hep beton kattı nasıl olacak?

Emre Ilıcalı: Tam da bu yüzden bu sektörün sürdürülebilir, verimli olması gerekiyor, bu  binalara muhtacız, içinde yaşamamız için. İnsan ömrünün yüzde 90’ı binaların içerisinde geçiyor. Bu binalar enerjinin yüzde 40’ı suyun yine yüzde 40’ı, atıkların yüzde 50’sini üreten yapılar. Bunlar da çevre sorunları, sosyal sorunlar, trafik üretiyorlar, daha sürdürülebilir olması demek aslında daha çevreci olması demek, çok farklı ya da çok marjinal şeylere sahip olması anlamına gelmiyor. Verimli olması gerekiyor, en azından bu binalar yapılacaksa böyle. Öncelikle tabii ihtiyacı doğru yorumlamak lazım, planlamayı doğru yapmak lazım, ihtiyacımız olmayan yapı stoğundan vazgeçmek ya da var olanları güncellemek güzelleştirmek öncelik olmalı. Bina yapılacaksa enerji verimliliği, su verimliliği, iç mekan yaşam konforuna yönelik bazı kriterlere sahip olması gerekiyor.

 

YAPRAK ÖZER: Siz kime danışmanlık veriyorsunuz; müteahhitin kendisine mi? “Aman canım sende, olmasın…” demez mi? Daha ucuz, daha ekonomik koşullarda bina yapmak varken? Yoksa bunu bir uluslararası kurum adına mı yapıyorsunuz?

Emre Ilıcalı: Bir gayrimenkul projesinin birçok paydaşı var. Bunların da bazı amaçları,  istekleri çelişebiliyor birbiriyle. Paydaş derken sadece işin içinde yer alan binanın sahibi, müteahhit, tasarımcı ya da kamu otoritesinden bahsetmiyorum. Bir bina çevreye verdiği etki ile hepimizi paydaş yapıyor. Biz kime bağlı olarak çalıştığından ziyade projeye bağlı çalışıyoruz. Projenin belli bazı denetleme ve sertifikalandırma sistemleri adına uygun olarak yol haritasını oluşturuyor, standartlara uygun yapılmasını sağlama alıyor ve takip ediyoruz. Bunu kim istiyor;  bazen işveren bazen piyasa istiyor, yatırımcısı istiyor, bazen kamu otoritesi istiyor, müteahhit de isteyebiliyor bazen, tasarımcı istiyor. Günün sonunda buradaki faydayı gören kimse o istiyor ve biz de dahil oluyoruz. Severek yaptığımız, çok mutlu olduğumuz projeler de var, daha az sevdiğimiz projeler de var. Dinlemeyen – dinlemeyeceğini hissettiğimiz projelere girmek istemiyoruz.

 

YAPRAK ÖZER: Zaten o da sizi istemez.

Emre Ilıcalı: Bunun seviyeleri var tabii, herkes dört dörtlük olamıyor, belli oranlarda yapabiliyorlar. Ama günün sonunda bizim bu sektörde az da olsa mutlu olmamız gerekiyor, yani ille dört dörtlük bir bina olmasa da.

 

YAPRAK ÖZER: Çok mutluluk yok bu sektörde.

Emre Ilıcalı: Belli bir şeylerin yapılması lazım. Çok mutluluk yok ama neticede yapılması gereken özellikle Türkiye adına konuşursak, bir deprem gerçeğimiz var. Gayrimenkul sektörü Türkiye’de her zaman önemli olacaktır. Bunu dışlamak ya da ötekileştirmek bence yanlış. Daha iyi, daha verimli binalar yapmalıyız ama her zaman sizin de belirttiğiniz gibi önce ihtiyaca yönelik yapmalıyız. İhtiyaca yönelik yapılmadığı sürece, şehir planlaması bu anlamda çok önemli, gayrimenkul çalışmaları yapılı çevre dediğimiz projeler ihtiyaca yönelik planlamalara göre yapılmadığı sürece mevcut gündemdeki tartışmalar her zaman olacak. Bizim tartışmayla kaybedecek vaktimiz yok. Deprem gerçeğini  unutuyoruz. Bundan vazgeçmeliyiz özellikle kentsel dönüşüm acil bir konudur, depremle ilgili bir konudur.

 

YAPRAK ÖZER: Biz zaten kentsel dönüşümde değil miyiz? Yıllardır, acil bir konu dediğiniz kentsel dönüşümün içinde adeta bir şantiyede yaşıyoruz bu güzelim tarihi şehirde ki, onun için zor zaten. Ben çoktan dönüşmüş olmalıydık diye  düşünüyorum, dönüşemedik anladığım kadarıyla.

Emre Ilıcalı: İstanbul, çok büyük bir yapı. İmarla ilgili mülkiyetle ilgili çok sorun var, kadim bir şehir, yani çok eskiden beri üst üste gelmiş bir şehir. Başta göç almış, belli dönemlerde göçler olmuş, sonra gecekondulaşma vs. hep tartışılıyor bunlar. Ama geldiğimiz noktada da kentsel dönüşüm hamlesi, önemli bir hamleydi aslında bazı cesur kararlar da alındı, riskli yapı tespit edilmesi belli bir çoğunluğa ulaşınca o binaların yıkılması gibi. Ama sonrasındaki süreçte tabii çok hatalar oldu. Genel olarak planlama sorunlarımız var.

 

YAPRAK ÖZER: “Türk usulü” demek istediniz, ben tamamlayım.

Emre Ilıcalı: Demek istemiyorum, ama üzülüyorum çünkü öyle söyleyince, gerçekten planlamayı sevmiyoruz, hepimizde var bu ama planlama bu konuda olmazsa olmaz bir konu, insan hayatıyla ilgili bir konu. Kentsel dönüşüme, bir gayrimenkul projesi ya da  gayrimenkul sektörünü geliştirmek diğer bir ifadeyle bireysel olarak evimin değeri artsa diye baktığımız sürece, maalesef ilerleyemiyor çünkü herkesin kazanacağı bir çözüm yok. Bu ortaya çıktı artık. Kimseyi incitmeden, mağdur olmasın demek isteriz ama maalesef İstanbul’un geldiği nokta bu.

 

YAPRAK ÖZER: Böyle bir çözüm yok.

Emre Ilıcalı:  Üzerimizde sallanan Demokles’in Kılıcı gibi deprem var.  Deprem bizim acil kararlar almamızı gerektiriyor.

 

YAPRAK ÖZER: Yeşil bina – Yeşil Tasarım – Sürdürülebilir Malzeme nedir?

Emre Ilıcalı:  Yeşil bina tasarımında, inşaatında ve işletmesinde uluslararası standartlara uyan enerjiyi, suyu, değerli hammaddeleri verimli kullanan ve içerisinde yaşayanlara konforlu ve sağlıklı bir ortam sunan yapılardır. Yeşil tasarım ise yeşil binaya giden yolda özellikle entegre – tüm paydaşların – ilgili tüm disiplinlerin bir arada karar vermesini sağlayan tasarım . Binayı sadece bir teknik çizimler listesi olarak görmeyen, enerji verimliliği, su verimliliği, çevre ve sürdürülebilirlik konularının da sürece dahil edildiği bir tasarım.

Sürdürülebilirliğin zaten genel tanımı içinde kaynakların verimli kullanılması, tekrardan mümkün olan yenilenebilir kaynaklardan edinilmesi yer alıyor. İnşaatta kullanılan malzemeler yapılırken, üretilirken birçok hammaddeyi tüketiyoruz. Bu maddeler eğer çok kullanılırsa ya da iyi ve sürdürülebilir bir tasarım yapılmadan kullanılırsa bir süre sonra tükenecek ve daha da pahalı olacak.

 

YAPRAK ÖZER: Yani doğaya – yaşamımıza zarar verdiğimiz şeyler.

Emre Ilıcalı: Doğayı etkileyecek, yeni madenler kazmamız gerekecek. Mevcut gündemdeki sorunların sebebi bu hammaddelerin azalması, kıtlığı. Sürdürülebilir malzemeleri de bu değerli ve tükenen hammaddeleri  mümkün olduğunca verimli, yenilenebilir kaynaklardan ya da geri dönüşümden belli içeriğini alan malzemeler olarak tanımlıyoruz biz.

 

YAPRAK ÖZER:  Türkiye’de bu yapılıyor mu?

Emre Ilıcalı: Ne evet, ne hayır diyeyim, belki diyeyim. Çünkü evet dediğimiz çok güzel projeler var, çalıştığımız. Türkiye bu konuda homojen bir ülke değil, öncelikle onu söylemek istiyorum. Gayrimenkul sektörü çok büyük, bir sürü proje yapılıyor. Türkiye özelinde konuşursak, hemen her konuda böyle olduğunu düşünüyorum ben Türkiye’nin. Gerçekten çok güzel örnekler, çok güzel insan kaynağımız, çok güzel projelerimiz var.

 

YAPRAK ÖZER:  Bir elin parmaklarını geçmez herhalde.

Emre Ilıcalı: Çoğunluk içinde maalesef az, daha fazla olmalı. Hele böyle gayrimenkul sektörünün hızlı ilerlediği şu dönemde belki daha yavaş ama, geçmişte çok hızlı ilerliyordu. Genelleştirerek biz çok kötüyüz de demek istemiyorum, gerçekten çok başarılı olduğumuz projeler de var.

 

YAPRAK ÖZER: Dolu tarafına bakalım bardağın.

Emre Ilıcalı: O anlamda iyi bir ülke. Özellikle yeşil binalar konusunda baktığımızda  gayrimenkul sektörünün büyüklüğünden de kaynaklı belli bir noktaya gelmiş bile. Daha fazla olması gerektiği konusunda hemfikiriz, daha fazla  olmalıydı aslında.

 

YAPRAK ÖZER: Sanırım bu noktada bizi okuyan ve izleyenler mesajlarınızı aldılar, biraz da ödülünüzden  söz edelim …

Emre Ilıcalı: Biz yeşil binalarla ilgili 13 senedir  gerek mühendis, gerek tasarımcı, gerekse proje danışmanı olarak çalışıyoruz. Uluslararası Amerikan Yeşil Binalar Konseyi’nin vermiş olduğu LEED Sertifikasyonu var. LEED’in  uzmanları var belli sınavlarla belli tecrübe gerektiren. Bunun en üst kademesi Leed Fellow denilen bir unvan. Bu da herkese verilmeyen ve dünyada bu sene mesela 29 kişiye verildi, Avrupa’da sadece 2 kişiye verildi.

 

YAPRAK ÖZER: Kaç kişi girmişti?

Emre Ilıcalı: 10 binin üzerinde diyebilirim, ama tam rakamı bilmiyorum.

 

YAPRAK ÖZER: Büyük bir başarı Türkiye’de kaç kişi var?

Emre Ilıcalı: Öyle tabii. Türkiye’de şu anda 2 kişi var, diğeri benim ortağım.

 

YAPRAK ÖZER: Neden ikiniz birden acaba?

Emre Ilıcalı: Türkiye’de niş bir konu. İnsanlar bu konularla uğraşacağına farklı konulara gitmek istiyorlar. Biz bu konuda yıllarca çalıştık bu çabalar sonucunda da çok da güzel projeler tamamladık. Biz sadece iş amaçlı görmüyoruz her yerde anlatıyoruz, seminerler, üniversitelerde dersler veriyoruz. Yaşamımız işimiz,  işimiz yaşamımız haline geldi. Buna  da bakılıyor. Leed Fellow unvanı sadece ne kadar tecrübeli olduğumuzla değil konuyu  anlatmak ve tanıtmak için, sosyal sorumluluk anlamında neler yaptığımızla ödüle layık görüldük.

 

YAPRAK ÖZER: Müteahhit sürdürülebilir bina yapmanın kendisi için kazançlı bir iş olduğunu görürse, satın alacak kişiler de böyle düşünürse, sistem daha normal ve iyiye gidebilir. Bizi de kısaca bilgilendirir misiniz; diyelim ki, ben bir iş yeri ya da konut satın alacaksam nelere bakmalıyım?

Emre Ilıcalı: Şimdi aslında önemli bir nokta bu. Eğitim şart diyoruz ya… aslında tam da o! Eğitim de, algı da çok önemli. İnsanlar araba alırken, bu araba ne kadar yakıt tüketiyor diye  bakıyor, bir ev ya da ofis alırken buna bakmıyorlar.

 

Bir araba ortalama 4-5 sene kullanılıyor ama ev uzun süre olabiliyor. Sürdürülebilirliğin üç ayağı var aslında; ekonomik, sosyal ve ekolojik sürdürülebilirlik; üç ayaktan oluşması lazım sac ayakları gibi. Bir tanesinden bir tanesinde sorun olursa süreç işlemiyor, ekonomik olarak daha az enerji tüketmeli daha verimli olmalı, aynı işi yaparken daha az su tüketmeli, fayda sağlamalı. Siz bir mülk alırken enerji verimliliği, su verimliliği ile ilgili neler yapılmış, binada gerçekten somut örnekleri sorgulamak gerekiyor. Aslında birçok konuda sorguluyoruz ama bu konuya geldiğimizde başka şeyleri  önüne alıyoruz.

 

Sorgulamak lazım, ne önlemler alındı. Mesela hepimiz soruyoruz; deprem için depreme dayanıklı mı? Artık bu geçti, yeni yapılan binalarda bunu artık belki de sorgulamıyoruz bile. Ama biz bu binada yaşayacağız enerji verimliliği, su verimliliği gibi konular var. Bunun dışında çevreye olan etkisi, yeşil alanları nasıl kullanmış.

 

 YAPRAK ÖZER:  Otoparkı…

Emre Ilıcalı:  İtibar diye bir şey var, artık binanın da itibarı diye bir şey var.

 

YAPRAK ÖZER:  Bravo, nedir anlatır mısınız?

Emre Ilıcalı: Çok örneğini gördük, binaların yapılırken çevreye verdiği etkiler herkese yayılıyor, zincirleme etki ile o binanın pozitif ya da negatif algısı ileride o binanın kira oranlarından insanların oraya bakışlarına kadar etkiliyor, bunun çok örneği var. İtibar, sosyal etki, çevresel etki… Artık insanlar olaya, lokasyon  iyi, tavan yüksekliği iyi, malzemeler kaliteli  diye bakmanın yanı sıra  binanın itibarını da değerlendiriyorlar.

 

YAPRAK ÖZER: Bu bilinci yaratmak mümkün mü? 

Emre Ilıcalı:  Çok önemli olmakla beraber  olayın üstten, alta doğru ilerlemesi, mevzuatlarla zorunlu tutarak yapılması gerekiyor. Teşvikler de olabilir ama zorunluluklar mutlaka olmalı, maalesef bizim zamanımız yok. İstanbul’un geldiği nokta hala yanlış şeyler yapılıyor.

YAPRAK ÖZER: Ne öneriyorsunuz?

Emre Ilıcalı:  Kentsel dönüşüm süreçlerinde bunun için çok güzel bir fırsat var, neşeli bir beyaz sayfa açılıyor öyle ya da böyle. Kentsel dönüşüme giren bölgelerde yeşil bina öğelerinin zorunlu olması gerektiğini düşünüyorum.

Ülkemizde çalışma zihniyetine yönelik bir tecrübemiz oluştu. Herkesin yaptığını kabullenmekte zorluk çekmiyoruz biz, ama gönüllülük esası olduğu zaman en ufak bir vazgeçme yani U dönüşü yapabiliyoruz, zorunlu olduğu noktada sorgulanmıyor. Kentsel dönüşüm çok güzel bir fırsat. Belli öğeler yüzlerce konu var ama bunlarda en elzem olanlarını  İstanbul için netleştirip kentsel dönüşüm süreçlerine, gerekli mevzuata, imar planlarına konulup bina yapıyorsam, bunu yapmak zorundayım diyebilmeli. Kabullendikten sonra bu sorgulanmıyor. Teşvik hiçbir zaman çalışmıyor, benim gördüğüm zorunlu olmalı. Tabii ki tüketicinin bilinçlenmesi çok önemli, ama bundan daha etkilisi zorunlu hale gelip, bunlar artık senin benim konumuz değil, bu dünyayla ilgili İstanbul’la ilgili. İlk önerim belli kriterler zorunlu olsun. Daha fazlasını talep etsinler.

 

YAPRAK ÖZER: Çalışmalarınıza mercek tutmamı sağlayan konu enerji belgesi.

Emre Ilıcalı: Enerji kimlik belgesi

 

YAPRAK ÖZER: Okurken önemli bir şey yakaladım sandım, enerji kimlik belgesi binalarda olmazsa binanın satışı olmazmış… Soruyorum alan var mı?

Emre Ilıcalı: Enerji kimlik belgesi aslında Avrupa Birliği müktesebatında olan bizim de konuyu gündeme getirdiğimiz bir şey.

 

YAPRAK ÖZER: Okuryazarlık  istatistiklerimiz  gibi mi?

Emre Ilıcalı: Ruhsatlarda istenen bir konu olduğu için, ciddiye alındı. 2010 yılında çıkan enerji verimliliği kanunuyla beraber zaten ruhsat alabilmesi için zorunlu Enerji Kimlik Belgesi. O kanunla 2017 Mayıs’ına kadar da var olan bina stokunu  alması gerekiyordu. Fakat 2017 yaklaştığında görüldü ki, birçok bina alamadı. Yüzde 5-6’larda kaldı.

 

YAPRAK ÖZER: Kolay alınabiliyor mu?

Emre Ilıcalı: Binanızın  belli özellikleri sağlaması lazım, belli bir mühendislik çalışması lazım. 2020’ye çekildi var olan binalar için ama yeni bir bina yapıyorsanız ruhsat almak için bunu almak zorundasınız. Tabii kriterleri vs. maalesef çok yayıldığı için kalitesi birazcık düştü, bunun daha kaliteli takip edilebilmesi maalesef gerekli. Bakanlığın konuyla ilgili ciddi girişimi oldu, Enerji Yöneticileri Derneği var vs. Türkiye’nin sorunu denetlemedir her zaman. Mevcut mevzuatımız genelde yeterlidir, çünkü zaten Avrupa Birliği, Amerika’dan  adapte edilir. Ama denetleme konusunda Enerji Kimlik Belgesi nedir onu da söyleyeyim, Enerji Kimlik Belgesi esasında binanın bir karnesi, enerji verimliliği konusunda ve karbon emisyonları konusunda binanın A’dan G’ye kadar hangi seviyede A en üst  seviye, G en düşük seviye. Yeni binalarda C’nin altında olamaz, eski binalarda daha düşük çıkabilir ama burada tabii iyileştirme, yapılması gerekiyor.

 

YAPRAK ÖZER: Büyük yatırım gerekiyor?

Emre Ilıcalı: Özelliğine göre değişir binanın enerji tüketimiyle ilgili sorunları, burada ısıtma, soğutma gibi konularla ilgili şeyler var. Genelde en bilinen şey mantolama dediğimiz ısı izolasyonu, ısı yalıtım konusudur. Birçok binanın notu yükseltilebilir var olan binalar için konuşuyorum. Yeni binalarda zaten C olmanız lazım ama artık C’nin ötesine de geçilmesi gerekli bu kadar teknolojiler gelişti, Türkiye inşaat malzemeleri konusunda çok öncü bir ülke. Kaliteli malzemeler üretiyoruz ve yurt dışına ihraç ediyoruz. C’ninde ötesinde  yenilenebilir enerji sistemlerinin kullanılmasıyla ki,  güneş enerjisi konusunda biliyorsunuz çok önemli bir ülkeyiz. A seviyesini yakalamamız gerekiyor.

 

YAPRAK ÖZER: Hayaliniz ne olabilir?

Emre Ilıcalı: Benim hayalim belli konuların yeşil binalarla ilgili enerji verimliliği ile ilgili artık kanıksanması. İnşaat sektörü için artık nasıl ısı yalıtımını sorgulamıyorsak ya da bir binada asansör güvenliği, yangın güvenliği öyle ya da böyle sorgulamıyorsak ya da deprem güvenliğini sorgulamıyorsak, yeşil bina öğelerinin de artık sorgulanmaması ve bir bina yaparken o çıkarttığımız keşif listesine bunların girmesi gerekli diye düşünüyorum. Mühendis hayali gibi oldu, çok renkli bir hayal değil belki ama bu sonuca yönelik bir hayal. En az 5 tane konunun bence acilen, yarından itibaren devreye alınması gerekli.

 

YAPRAK ÖZER: Hemen sayın,

Emre Ilıcalı: Hemen sayayım; bir tanesi yenilenebilir enerji konusu güneş panelleri, ülkemiz bu konuda çok verimli.  Almanya, İngiltere bizden çok daha az güneş verimlilikleri olmasına  rağmen bu sistemleri kullanıyorlar. Senede 1 milyona yakın binanın satıldığı ve binlerce projenin  yapıldığı bir ülkede yenilenebilir enerji, güneş enerjisi zorunlu hale gelmeli.

 

YAPRAK ÖZER: İlk yatırım korkutuyor olabilir.

Emre Ilıcalı: 6-7 seneye indi kendini ödeme süreleri. Zaten bu işin felsefesi artık sorgulanmıyor  yani lazım mı, değil mi değil, faydasını hepimiz biliyoruz. Bu son enerji ile ilgili konular..

 

İkincisi elektrikli araçlar için altyapı yapılması. Elektrikli araçlarda kullanılan  şarj istasyonlarının kentsel dönüşüm projelerinde binanın otopark modeline göre belli oranda şarj istasyonunun konulması zorunlu hale gelmesi lazım.

 

Yeni otopark yönetmeliğinde AVM’ler ve genel otoparklar için konuldu, ama bu yetmez genişletilerek, yeni yapılan binalarda mutlaka belli oranda konması. Bizde genel umuma açık otoparklarda ve AVM’de isteniyor ama bunun yayılması lazım.

 

Üçüncüsü atık yönetimi konusu, inşaat kentsel dönüşümde çok ciddi bir oranla 6 milyona yakın konutun yeniden yapılması istendi. Şu anda biz yüzde 10’a ulaşmadık bu konuda. Bu çıkacak atıkların nasıl yönetileceği, geri dönüşüm ekonomisi diyoruz  ya da “sıfır”   ciddi bir şey. Maalesef atık geri dönüşümü istenilen seviyede değil, kentsel dönüşüm için çok büyük fırsat, bütün projelerin ruhsat alırken atık yönetim planı sunması ve bunu uygulaması gerekiyor.

 

YAPRAK ÖZER: Döngüsel ekonomi.

Emre Ilıcalı: Döngüsel ekonomi çok önemli. Onun dışında mesela hafif gözüken ama  çok önemli konu bisiklet parkları. Artık binalara belli bir oranda bisiklet  parkı yapılması lazım.

Şunu hemen söyleyecekler; kaldırım yok falan. Yeni yapılacak bölgelerin zaten buna göre planlanması lazım, kentsel dönüşümün sadece binalarla değil o bölgenin planlamasıyla başlaması lazım, çünkü sizin çevreniz zaten bir hengame ise binanız istediği kadar verimli olsun.

 

Herkes bunu gördüğünde yarın öbür gün bisiklet  kullanmaya başlar, inovatif bir yaklaşım.  Ve yine çok önemli bir konu yağmur suyu, çok ciddi bir yağmur suyu potansiyeli var İstanbul için. Özellikle İstanbul için konuşuyorum, Türkiye’nin de var ama İstanbul’da baktığınızda en ciddi yağış aldığımız aylar genelde yaz ayları. Yazın her gün yağmur yağmıyor ama çok şiddetli yağışlar yağıyor.

 

Bunun iki tane etkisi var; bir su tasarrufu tabii o suyu kullanabilir, bundan daha önemlisi alt yapıya olan yük. İnşaatlar arttığı zaman, sert zeminler artıyor ve şebekeye çok ciddi bir yük binmeye başlıyor. Eskiden orası topraktı, toprak suyun bir kısmını emiyordu ve ciddi bir su akışı olmuyordu

 

YAPRAK ÖZER: Oysa şimdi?

Emre Ilıcalı: Sert zemin olduğundan yağmur yağar yağmaz şebekeye doğru gidiyordu. İstediğiniz kadar boruları büyük yapın, altyapıyı arz kısmını yönetin talebi yönetmezseniz, yani oradan gelen suyu yönetmezseniz sular taşar. Yeni yapılan bölgelerde bile İstanbul’da birden su baskınları oluyor. Bunun bir numaralı sebebi, betonlaşma, sert zeminlerin artması. Bunun da en önemli çözümü bina bazında belli oranda yağmur suyunun toplanması, yani bir hazne, bir depo yapılarak toplanması.

 

YAPRAK ÖZER: Söylediğiniz şeyler, herhalde yani çokça  konuşuluyor olmalı. Ben sektörün dışında olduğum için hepsini çok derinlemesine bilmiyor olabilirim. Hepsini duydum peki, bunlarda bir adım atıldı mı?

Emre Ilıcalı: Bunlar aynen az önce belirttiğim olay, bunların hiçbirinde çok ciddi maliyet yok. Toplasanız bunları ciddi maliyetler var, ama yapılmıyor.

 

Gönüllülük esasıyla olmuyor. Bu  söylenenler mutlaka zorunlu olmalı, ilgili mevzuatlara girmeli.

 

YAPRAK ÖZER: Hayaliniz ne diye sormuştum…

Emre Ilıcalı: Biraz daha mühendislik cevaplar vermeye çalıştım, tabii nihayetinde o hayalimiz ama ona giden yolları söyledim.

 

YAPRAK ÖZER: Yüksek inşaat mühendisi olarak herhalde üzülüyorsunuzdur.

Emre Ilıcalı: Üzülüyorum,

 

YAPRAK ÖZER: Kaç yıl okudunuz?  Herkes müteahhit olabiliyor değil mi?

Emre Ilıcalı: Oluyor bazı şeyler var ama onların zorlukları, meseleleri hep tartışmak olacak müteahhit karneleri vs. Popüler bir konu olduğu için herkes bir şekilde oraya yönlenmek istiyor, herkes talep ettiği yerde mutlaka bir şekilde bizim ülkede yolunu buluyor.

Söyleşiyi youtube kanalımdan izleyebilirsiniz.

Paylaş