SİZ SİZ OLUN HER ZAMAN HER YERDE KONUŞMAYIN

 

 

Her şey kadınların başının altından çıkıyor. Siz de farkettiniz değil mi? Oturdukları yerden deli ediyorlar insanı, deli… Sen git, Harvard Business School Dekanı Larry Summers’ı durup dururken kışkırt. Ele güne rezil et. O da, durup dururken ne bulaşır kadınlara bir türlü anlayabilmiş değilim…

 

İnsan söylediklerine dikkat edecek. Harvard Marvard… Kimse gözünün yaşına bakmaz! Kapalı kapılar ardında ve dost meclisinde konuşmuşmuş… İyi konuş da, yerin kulağı var, duyuldu işte.

 

Summers “tövbe sözüme” demiş, bir daha “kadın” kelimesini ağzına almayacakmış. Kadın görmek istemediğini hepimiz kendi ağzından öğrenmiştik zaten… Summers ne demisti hemen anımsayalım; mühendislik ve bilim konularında kadınların erkeklerin yakınına yaklaşamayacaklarını söylemişti. Yetmezmiş gibi, kadınların çoluk çocuğa bakmak zorunda bulunduğunu, onların aile yetiştirmekten sorumlu olduklarını ve zaten çalışma saatleri konusunda çok da esnek olmadıklarını dile getirmişti… Yetmemiş, akademik hayatta, iş dünyasında tepe noktalarda oturabilmek için çok zaman harcamak, fedakarlık yapmak gerektiğini, pek çok kadının bu fedakarlığı yapmak istemediğini buyurmuştu.

 

Ve kıyamet koptu. Summers, Clinton döneminde Amerikan hükümetinde görev almış deneyimli bürokrat/akademisyenlerden. Ama demek ki daha öğrenecekleri varmış. Her yerde konuşmamayı, her konuda konuşmamayı henüz öğrenmemiş.

 

Sonunda özür dilemek zorunda bırakıldı. Harvard gibi üniversitelerin aslında kuruluş itibariyle cinsiyet ayrımını körüklediğini, erkekler için kurulduklarını ve erkek egemen olarak eğitim verdiklerini söyledi. Summers’ın sesini soluğunu o gün bugündür duyan olmadı. Aslında söylediklerinde gerçeklik payı vardı. Uslubu can yakmasa ya da aşağılayan bir tonlama kullanmasa alkış bile alabilirdi.

 

Ben kadınların hiçbir eksiklerinin olmadığına inanlardanım. Demografik açıdan eşit olsa da, etkinlik haritasında azınlığa düşen cinse mensup olduğum için bu yazdıklarımın yanlı olduğunu düşünenleriniz çıkacaktır. Keyfinize bakın. Biz, hoşgörü, sabır gibi kelimelerin ne anlama geldiğini de zaman içinde öğrendik. Manzara, en azından şu an için, sizi haklı çıkarıyor ama, kızım benim yaşıma geldiğinde böyle olmayacak.

 

Harvard’dan sonra önde gelen yönetim okulları kadın konusuna el atmayı borç bildiler. Geçtiğimiz hafta London Business School Dekanı Laura D’Andrea Tyson BusinessWeek’deki makalesinde kadın konusuna dokundurdu. Summers’ı haklı gösteren verileriyle aslında kadın sorununa değindi. Tyson da  Clinton döneminin gözdelerinden, Washington’un bir dönem ekonomideki akıl hocalarından.

 

Tyson MBA derecesi olan her 3 kadından birinin tam zamanlı çalışmadığını yazdı. Bu oranın erkeklerde 20’de bir olduğunu, Amerikan ve Avrupa şirketlerinin her yıl aynı sayıda MBA dereceli kadın ve erkek istihdam etmelerine karşın, kadınların bir süre sonra ailevi nedenler yüzünden görevlerinden ayrılmayı tercih ettiklerini, yerlerine erkeklerin geldiğine işaret etti.

 

Harvard Business Review Dergisi’nin Mart sayısında da ilginç bir kadın araştırma var. Sylvia Ann Hewlett ve Carolyn Buck Luce’un ortak makaleleri. Bu iki araştırmacı da belli bir süre sonra kadınların “ev mi, iş mi“ seçeneklerinden birincisini tercih etmek zorunda kaldıklarını ortaya koyuyor. Araştırmaya katılan kadınların yüzde 37’si kariyerlerinin bir döneminde işlerini kesintiye uğratmışlar. Ayrılanların yüzde 43’ü çocuklu. Erkeklerde bu oran düşük; yüzde 24. Kadınların yüzde 44’ü işlerini kesintiye uğratmalarının nedeni olarak çocuklarını ve aile sorumluluklarını göstermiş. Erkeklerin yüzde 12’si benzer nedenlerle işlerinden ayrılmak zorunda kaldıklarını kabul etmiş.

 

Araştırmalar, işinden ayrılmak zorunda kalan kadınların yüzde 93’ünün bir dönem sonra geri dönmek istediğini, aralarından yüzde 74’ünün geri dönebildiğine dikkat çekiyor. Bunların arasından yüzde 40’ı tam zamanlı bir işe girebiliyor, yüzde 24’ü yarı zamanlı çalışmalarla idare etmek zorunda kalıyor. Tam zamanlı bir işe geri dönebilenlerin ücret avantajlarını en az yüzde 18 oranında kaybettikleri gözleniyor.

 

Bırakalım bizim gibi gelişmekteki/az gelişmiş ülkeleri; gelişmiş ülkelerde kadın ile erkek arasındaki eğitim farkı kapansa da doğanın kadınlara biçtiği rol bir türlü silinmiyor. Sonra da kafası çalışmıyor diye suçlanıyor. Artık siz düşünün bizim ülkemizde kadının düştüğü halleri.

 

Bizim sorunlarımız da temelde aynı. Ama bizim başka ve çok sayıda sorunumuz var. İş dünyasını cımbızla aradan çekecek olursak, tepede kadın yok, aşağıda kadın yetersiz, ortada kadın sıkışmış. Kamuda kadın ezilmiş, özel de kadın çabalıyor, aile şirketinde baba/erkek/koca öncelikli. Üç beş basamak çıkmayı başaran kadın, “bana dokunmayan bin yaşasın” anlayışına sarılmış. Karar veren kadın sayısı az, eğitimsiz kadın çok. Yapılan bir araştırma İstanbul il sınırları içinde okul çağında olmalarına karşın 13 binden fazla kız çocuğunun okula gönderilmediğini ortaya koymuş.

 

Kadın nüfusumuz erkek nüfusa göre daha fazla. Ama her alanda erkek nüfusuna göre daha geride. Örneğin istihdamda 2004 yılında 1 milyon 91 bin kişilik artış olmasına rağmen kadın çalışan sayısı sadece 60 bin kişi arttı. Kadın istihdam oranı yüzde 22.6’ya geriledi. Çalışma çağındaki her yüz kadından sadece 23’ü çalışıyor. AB ortalaması yüzde 54. Çalışan kadınların yüzde 57’si tarım sektöründe ve bunların yüzde 80’i ücretsiz aile işçisi. 15 ve daha yukarı yaştaki kadınların yüzde 54’ü ev kadını. Kadın işsizlik oranı genelde erkeklerle aynı oranda; yüzde 10… Lise ve dengi mezunlarında işsizlik oranı kadınlarda yüzde 25, erkeklerde yüzde 12. Yüksek okul mezunu kadınlarda işsizlik oranı yüzde 18, erkeklerde yüzde 9.

 

Körü körüne kadın savunması yapmayacak kadar uzun zamandır iş hayatının içindeyim. Kadınlar bu yarışa geç başladı. Çalışan ve eğitimli kadınlarımız “ben” bilincinin dışında “biz” bilince sahip değil. Kadına en büyük zararı, kadın konusuna duyarsız ve bilinçsiz kadınlar veriyor.

 

Lütfen kızlarınızı okutun. Tek kız çocuğu sizinkisi değil, çevrenizde, aile baskısıyla ya da eğitimsizlik nedeniyle yol gösterilemeyen kadınlar ve kız çocukları varsa, el uzatın, akıl verin, yol gösterin. İnanın elinize yapışmaz. Birini işe yerleştirme şansınız varsa, kadına öncelik tanıyın, birini işten çıkartmak zorundaysanız, kadındır diye hemen onu seçmeyin. Kadın eğitim düzeyi ve istihdama katılımı arttıkça ülkelerin gelişmişlik dereceleri yükseliyor, unutmayın!!!

Paylaş