Sen Her Şeyi Yaparsın! Peki Hepsini Yapabilir Misin?

Her şeyi yapmak hepsini yapmak anlamına gelmiyor. Her şeye koşmak hepsine yetişmek demek olmuyor. Her işe girmek, tüm işleri bitirebilmek demek değil. Her şeyi yaparken, hepsini iyi yapmak mümkün olamayabiliyor.

Yeni yıla nasıl girdiniz?

Bir sürü temenni, pek çok dilek, güzel sözler ve umutla değil mi?

Gelecek yıl inşallah daha iyi olacak… daha huzurlu… daha mutlu… bol kazançlı… sağlıklı…
Yakınlarınız, “”Tuttuğun altın olsun”” diye söze başladı. Sevdikleriniz, “”Dilediğin her şeyi yapabileceğin bir yıl olsun”” dediler.

Siz de onlara benzer şeyler söylediniz. Zaman zaman birileri ya da siz dileklerinizde çok ama çok ileri gittiniz ama olsun, dilek bunlar… Dilemekte ne sakınca var?

Dilediğiniz her şeyi gerçekleştirebileceğiniz bir yıl! Bir yıl daha.

Dilekleriniz neler, gerçekleştirmek istedikleriniz… önem verdikleriniz hangileri… acil olanlar kaç adet…
Hepimiz, hepiniz, hayatta istediğimiz her şeyi yapabiliriz. Ama unutmayın hepsini değil.

Benim dileğim farklı; “” Değer vereceklerinizi görebilecek göz, değer bulduklarınızı gerçekleştirebilecek güç, dilediklerinizi yapabilmenin huzurunu tatmanızı diliyorum””

Böyle bir dilek olabilir mi? Neden olmasın, ben diledim bile işte.

Mutluluklar Size!

Bilgi Toplumu kavramını duydunuz, anlamını biliyorsunuz. Ne yalan söyleyeyim, bizim toplumda öyle fazla kullanılmaz, kullanıldığı zaman da teknoloji anlaşılır…
Bilgi Toplumu ve Bilgi Toplumu Çalışanları Batı’da yaygın kullanılan kavramlar.
Bilgi Çağı’nı döndüren, Bilgi Toplumu Çalışanlarının çarkları döndürmekten başları döndü.
Ne demek istediğimi anlatmak için şöyle bir cümle kurmama izin verin:
“”Yapmak istediğimiz çok şey, yapacak az zamanımız var. Yapmak zorunda olduğumuz dünya kadar iş, bunları yerine getirecek az zaman!””
Çok iş az zaman… çok iş az zaman… çok iş az zaman… çok iş az zaman… çok iş az zaman…
Başarmak istiyoruz. Tanınmak istiyoruz. Yaptığımız işler karşısında övgü almak istiyoruz. Anlamlı işler yapmak istiyoruz. Yaptıklarımızın kayda geçmesini istiyoruz. Bütün bunların olabilmesi için çoğu kez hayatımızdan taviz veriyoruz. Çoğu kez istemediğimiz konuları hayatımızın içine almayı kabul ediyoruz. Tamam, bir şey olmaz onu da hallederiz, tamam bir şey çıkmaz onu da bitireyim, o toplantıya da gideyim, bu toplantıya da katılayım… Bu işi mutlaka ben yapmalıyım, bu projeyi mutlaka şirkete kazandırmalıyım, bu yıl şu kadar para kazanmalıyım…

Hepsini Yapabilir Misiniz?

Yapmak ise amaç. Bence, evet, yapabilirsiniz. İnsanüstü çalışmak özellikle de belli dönemlerde mümkün. Hepimiz yaptık, çoğumuz gecemizi gündüzümüze karıştırmaya devam ediyoruz.
Sorum şu; Yaptıklarımızın, diğer bir ifadeyle gerçekleştirdiklerimizin kaçta kaçını layık olduğu şekilde kotardık?
Yaptıklarınızın ne kadarını severek yapıyorsunuz?
Yaptıklarınızın ne kadarlık bölümü sizin hayatınıza katma değer sağlıyor?
Yapmanız gerekenlerin ne kadarını bitirebiliyorsunuz?
Hafta başı doldurduğunuz ajandanın kaç maddesi hafta sonu bitmiş oluyor. Aybaşı koyduğunuz hedeflerin ne kadarına ulaşıyorsunuz. Geçtiğimiz yılbaşında kafaya koyduklarınızın ne kadarını yapabildiniz. Yaptıysanız, kaçı hayatınıza anlam kattı. Kaçından zevk aldınız?

Yoksa siz de pek çoklarının içinde bulunduğu klasik döne döne yanma durumunda mısınız? Siz günü bitirmeden, gün mü sizi bitiriyor yoksa?
Çocuklara eşe sevgiliye ne kadar zaman ayırabiliyorsunuz?

Günde kaç telefona yanıt veriyor, kaç toplantıya giriyor, ajandanızdaki kaç maddenin yanına tık işareti koyabiliyorsunuz.
İtiraf edin kaçınız yılbaşı günü çalıştı? Ertesi gün çalıştı? Çalışmayanlar ne kaçırdı?

Verimli Olmak Ve Bitirmek

Verimli olmak bir işi bitirmekle ilgiliymiş. Bu da benzer bir konu ancak farklı bir pencereden bakış…
Pek çok işe saldırmak ve biraz birinden, biraz diğerinden yapmak… Kaçmasın diye bir sürü işin altına girmek… onu bunu derken hiç birini yapamamak… Çark dönsün para girsin diye hayır diyememek ve işleri yüze göze bulaştırmak… Hayır diyememe durumunu bir yaşam şekline dönüştürdüğü için bu dünyadan vazgeçmemek, gerekli olunan hiçbir zamanda olmamak. Fiziken hazır ruhen yok olmak…
Çok çalışmak çok verimli olmak anlamına gelmiyor. Pek çok işe atlamak, ama kimisini yarıda bırakmak verimlilik anlamı taşımıyor. Bir zamanlar aldığınız işin çokluğuyla övünebilirdiniz, bugün yaptığınız işin başkalarına sağladığı katma değerle övünüyorsunuz. Kaç iş değil, hangi işleri yaptığınızı söylemekten hoşlanıyorsunuz.

Yeni Yıl Sendromu

Yılbaşı sonrası. Kar kış kıyamet ofise gittiniz. Kaç mail, kaç telefon? Kaç kişi kapı çaldı. Kaç kişi kapıyı çalmadan içeri daldı? Yılın ilk iş günü nasıl geçti? Ne yaptınız. Bu yıl da geçen yılın aynısı mı olacak? Buna izin verecek misiniz?
Mailleriniz zaten birikmişti, yanıtladıklarınız, yanıtlayamadıklarınız, atmaya kıyamadıklarınız, aceleden atmayı unuttuklarınız… Hepsi. İşte karşınızda karman çorman duruyor. Biriktikçe birikiyor. Bir gün atacağınızı düşünüyor, temizleyeceğinizi umuyorsunuz. Olmuyor.
Bu yıla, geçen yıldan sarkan kaç işle başladınız.
Yukarıda anlattıklarımın hepsi, önceliklerimizi belirlemekle ilgili.

Önceliğiniz nedir sizin? Öncelik verdiğiniz kişiler, öncelik verdiğiniz işler, öncelik verdiğiniz hayaller?

İlginç bir yaklaşımdan söz etmek istiyorum. Kendinizi pistten kalkmak üzere olan bir uçağa benzetin. Pistte yavaş yavaş ilerlediğinizi var sayacaksınız. Kuleden gelen direktifler ışığında hızınızı artırıyor sonra bayağı hızlanıyor ve nihayet kalkıyorsunuz.
Yukarıya çıktıkça kendinize bakın.
Nasıl mı?
Biraz hayal gücü lütfen. Birazcık da istek!
10 bin feet’tesiniz şu an. Ne görüyorsunuz? Projeler, projeler… Bir sürü proje.
20 bin feet’e çıktınız. Hedefleriniz ve hayattaki amaçlarınız var karşınızda.
30 bin feet’e geldik. Geleceği düşünmeye başladınız mı? Gelecek yıl tam bu zaman, bugün nerede olmak istiyorsunuz? 18-24 ay sonra kariyerinizin hangi noktasında bulunmayı kafaya koyuyorsunuz.
40 bin feet… Gelecek 3-5 yıl… Nerede olursunuz sizce?
50 bin feet! Hayatımın anlamı ne? Ben ne işe yarıyorum? Soruları kafanızda, biri çekiç vuruyor sanki. Gözlerinizin önünden sorular geçiyor.

Çok İşim Var Çok

Yapacak çok işiniz var biliyorum. Katılmanız gereken çok toplantı. Almanız gereken tonlarca karar.
Toplantılardaki kararlardan söz ettiğimi düşünebilirsiniz. Oradan da başlayabiliriz. Ajandanızda yazılı notlardan başlayabiliriz. Alınması gereken kurumsal kararlar, özel kararlar, ailevi kararlar… Ya da kimsenin bilmediği. Sizin dahi bilmediğiniz bilinçaltına itip durduğunuz ama almanız gereken kararlardan da söz edebiliriz. Bir yerden başlamak gerekiyor.
Bilgi toplumu çalışanları, olanakların çokluğundan kaynaklanan travmalar yaşıyormuş. Buna fırsat travması da deniyormuş. İnanabiliyor musunuz bu işe. Çok fırsat olunca, yapılabilecek çok iş olunca, bunlara ayırabilecek çok az zaman olunca… Böyle travmalar yaşanabiliyor. Ve çok yaygın. Yılbaşı geceleri eskiden… Evde kestane pişirip tombala oynarken… Kim fırsatların çokluğundan şikayet edebilirdi.
Etrafınızda pek çok şeyi aynı anda yapabiliyormuş gibi gözüken bir sürü adam dolaşıyor. Yanılmıyorum değil mi? Bazıları star edasıyla salınıyor. Siz onlara bakıyor ve bunlardan eksiğim ne diye düşünebiliyorsunuz. Eksiğiniz olduğunu kim söyledi?
Kavramanız gereken küçük bir nokta var. Başarının temel sırrı, öncelikleri belirleyebilmekte.

Çıra Gibi Yanmayın

Diğer bir ifadeyle;

Hayatta istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz. Ama hepsini yapmanız ne yazık ki mümkün değil. O zaman aralarından istediklerinizi seçeceksiniz. İstediklerinizi seçebilmek için önemli olanlarla önemsizleri, çok istediklerinizle az istediklerinizi, paranızın yettiğiyle yetmediğini, acil olanlarla olmayanları ayıracaksınız…

Bazılarımız kafası kesik tavuklar gibi koşturmaktan etrafı göremiyor, seçemiyor, algılayamıyor. Bazılarımız hayatındaki öncelikleri bilmediği için fırsatları seçemiyor. Bazılarımız tembellikten yapmıyor.
Gelin, kendi kendimizi çıra gibi yakmadan önce el birliğiyle hayatımıza çeki düzen verelim.
Hayatın anlamını yılın son günleri yerine bu kez bir değişiklik yapalım da ilk günlerinde sorgulayalım.

Parmak Hesabı

Bu yılın geri kalan kısmını bulmak için, parmak hesabı bile yapmaya gerek yok… Topu topu 360 gün gibi bir şey var. Tamam, işte 360 gün. Önümde tam bir yıl var demeyin. İnsan bir yılı kavrayamıyor. Ama günleri saymaya başladığınızda değerini daha çok anlıyorsunuz. Bir gün gitti. Bir gün daha… Bir ay gitti, bir ay daha…
Zaman su gibi akıp geçiyor deriz… Avrupa Birliği tek para sistemine geçti. Pek çok konu, orada insanların kafasında yeniden değer bulacak… Bana kalırsa Avrupalılar, paralarının değerini bir kez daha anlayabilmek için altın bir fırsata kavuştular. En azından üzerinde düşünebilecekler.
Zaman konusunda da bir birim, bir ölçek değişikliği yaşasaydık keşke. Belki zamanın bu kadar hızlı akıp gitmesine de böylece engel olur ve her yılbaşı gecesi, saatler 24:00”ü gösterdiğinde, “”Bir yıl daha geride kaldı”” nostaljisi yapacağımıza, “”Bu yıl amma da çok iş yaptım ya da Bu yıl gerçekten anlamlı işlere imza attım, Güzel işler çıkardım”” diyebilme fırsatını kendimize verebilirdik.
Unutmayın her geçen saat… her geçen dakika bir daha yerine konmuyor.

Hızlanmak İçin Yavaşla

Peki, o zaman hızlı mı olmak gerekiyor. Evet, belki de… Okuduğum bir yazıdan öğrendiklerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Karatede bir darbenin güçlü olabilmesi için hareketin seri yani çok hızlı olması gerekirmiş. Kas kuvvetiyle darbenin gücünün pek de bir ilgisi yokmuş. Hatta sıkılmış bir kas, hareketin yavaşlaması anlamına bile gelebilirmiş. Buna dikkat çeken kişi karate hareketlerinden yola çıkarak farklı bir yorum getiriyor: “”Hızlanmak için yavaşlamak gerek””
Yavaşlamak için, bedeninizden çıkın.
Şimdi. Bu yazıyı okurken.
Madem zamanlamadan konuşuyoruz haydi zaman yitirmeden yapalım. Vücudunuzdan sıyrıldığınızı düşünün bir an. Yukarıdan bakıyorsunuz olanlara kendinize neler yapmanız gerektiğine. Şu biraz önce aktardığım kalkış gibi. Uçakla 10 bin, sonra 20 sonra 30 bin feet’e yükseliyorsunuz. Daha daha çıkıyorsunuz. Sanki kendinize biraz daha yukarıdan biraz daha aşağıdan biraz sağdan biraz soldan bakıyorsunuz. Hayatın anlamını sorguluyorsunuz. Yapacaklarımın hangisi, bana bu düzlemde yarayacak, ben bununla ne yapacağım diye düşünmeye başlıyorsunuz.
Zamanın uçup gittiğini, zamanın su gibi aktığını, zamanın buharlaştığını düşünüp kendinizi yormayın boşuna. Zaman akıp gidiyor. Doğru. Onu yavaşlatabilirsiniz. Merak etmeyin o yine aynı hızla yolculuğuna devam edecek. Siz onu yaşama şeklinizle başka bir kaba koyabileceksiniz yalnızca.

İşte Böyle

Ayda kaç gece eve, çocukları yatmadan görebileceğiniz bir zamanda gelebiliyorsunuz. Görmekle kalmıyor onlarla yemek yiyor, daha da ileri gidip ödevlerine yardım ediyorsunuz. Doğruyu söyleyin çocuklarınızla yaptığınız son ödev neydi? Anımsayabildiniz mi… Onlarla hiç maket yaptınız mı, resim yapıp boyadınız mı? Resimleri gururla duvarlara yapıştırdınız mı?
Son bir ay içinde, son bir yıl içinde ya da son ne zaman içindeyse siz karar verin, kendinize herhangi bir zaman ayırdınız mı? Kendinizle en son ne zaman baş başa kaldınız. İsteyerek, severek gittiğiniz, bayılarak döndüğünüz ve yalnızca istediğiniz şeyleri yapıp ya da hiçbir şey yapmadığınız bir tatiliniz oldu mu?
Çalışmak istemediğiniz bir müşteriniz, yapmak istemediğiniz bir projeniz var… Ama çalışıyor, ya da yapmaya devam ediyorsunuz. Her gün sizin için işkence. Hayır demeyi düşündünüz mü? Yapamayacağım diyebilmeyi… Dürüst olup karşınızdakine bunu anlatmayı, korkmadan kendinize itiraf etmeyi ve rahatlamayı…

Kaplan Avı

Günlük hayatın dışına çıktığınız olur mu? Günden çaldığınız küçük zamanlar. Okuduğum bir makaleden alıntı yapmak istiyorum. California’da kurulu bir iletişim şirketinin başkanı. Hoşça, alımlı bir kadın. Kendisini, iş yükünden çok bunalmış hissettiğinde, tıkandığında, asistanından bir boşluk yaratmasını istiyormuş. Bunun adına “”Kaplan Avı”” adını vermiş. Yarım saat yetiyor diyor. O kadarı bile iyi geliyormuş. Boşluğu yakaladığı anda kendisini odanın dışına atıp, çalışanların yanına, kaplan avlamaya çıkıyormuş. Havadan sudan konuşmalar, sohbetler derken son projeler, hayaller ne gelirse akıllarına…
“”Öyle iyi geliyor ki”” diyor.
Yalnızca ona değil, çalışanlara da iyi geldiğinden eminim.
Kaplan avına çıkalım mı biz de ne dersiniz. Küçük bir zaman çalalım, yapmadığımız şeyleri yapalım ama nasıl bir kaplan avlamak istediğimizi lütfen kendi kendimize soralım.
Kendinize güvenin. Biz her şeyi yapabiliriz. Unutmayın hepsini yapamıyoruz. Sıkıntı burada.

 

Paylaş