Sabaha Kadar Test

Sabaha Kadar Test

Üniversite eğitimini yarıda bırakanların sayısı bir yılda yüzde 92 artmış. Terk etme nedenleri geçim. Kalsalar ne olacak diye sorun bakalım… Mesleksiz ve işsiz bireyler. İsviçre’de genç işsizlik %2,7’miş. Tek kelimeyle kahroldum. Bizde %30 diyelim mi? Bu söyleşi eğitim serilerimden biri. Evet biri daha. Ne sıkıcı, geç… mi diyorsunuz. Ben de “dur” diyorum! Okumak için birkaç dakika o güzel gönlünden kopsun, unutmayalım nelere kopmuyor…

Ha… bilmediğimiz bir sorun, bilmediğimiz bir çözüm yok, aynen güzel güzel hazırlanmış raporlarda olduğu gibi. O raporlar da Milli Eğitim Bakanlığı’nın güzel intizamlı raflarında olsa gerek. Bu Türkiye’nin beka sorunu, elimizden ne geliyorsa yapalım. Hamasi sözlerle olmuyor. Artık deniz bitti sevgili herkes. Kafanızı ellerinizin arasından çıkarın eğitim sistemimizi düzeltmek için omuz verin, konuşun. Çocuklar geleceğimizse bu sistemde yetiştirdiğimiz gençlere emanet edemeyiz. Biz emekli falan olamayız, hayal kurmayın. Test çözme yetkinliği olan nesiller üretim yapamaz. Sanayi 4:0, Toplum 5:0 trenine atlamak “çoktan seçmeli” yanıtlarla olmuyor.

Nevada Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü Emeritüs Profesörlerinden Yunus Çengel İTÜ Makine mezunu, 22 yaşında gittiği ABD’de Makine Mühendisliği, enerji master ve doktorasını tamamlamış, öğretim görevlisi olarak akademik hayata katılmış, başarılarıyla dikkat çekmiş. Türkiye’den pek uzak kalamamış Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Fakültesi Dekanı, Adnan Menderes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Kurucu Dekanı gibi çalışmaları dikkat çekiyor.  “Geleceğin Eğitimi, Felsefesi ve Temel ilkeleri” adı altında Milli Eğitim Bakanlığı için hazırlanmış araştırmasını aynı adla kitap olarak yayınlanması ise bir iki haftalık bir süre.

 

Söyleşimiz Youtube‘da dinlemek isteyenler için Spotify‘dayım

 

Yaprak Özer: “Varlık İçinde Yokluk”… Yani “nitelikli” eleman sıkıntısı nedir?

Yunus Çengel: Biz sanıyoruz ki, öğretmen ders anlatır; öğrenci dinler not alıp sınava girer, başarılı olur ve mutlu son diploma alır. Ne güzel bir dünya. Ama yok böyle bir dünya. Eskiden böyleydi şimdi sorulan sahip olduğun bilgi beceri ve yetkinlikler. Yani eğitim sana ne kattı?

Yaprak Özer: Hedeflere ne kadar ulaşıldı?

Yunus Çengel: Üniversite mezunlarımızın aşağı yukarı yüzde 30’u işsiz. Yani en yüksek işsizlik üniversite mezunlarında. Araştırmaya göre, mühendislerde de 62 bin iş arayan mühendis var. Yani diploma almışlar ama iş bulamıyorlar. Şimdi diyeceksiniz ki; “…pandemi var, mühendis çok, ihtiyaç yok….” Öyle değil. İşin acı tarafı, mühendis işe alma durumunda olan şirketler (%54) diyorlar ki, “Biz yetkin mühendis bulmakta zorlanıyoruz.” Bir yandan piyasada bir mühendis bolluğu var, diğer yandan mühendis kıtlığı. İş dünyasının beklentileriyle, mühendislerin sahip olduğu bilgi ve beceriler uyumlu değil. Rasyonel, çıktı odaklı değiliz. Gerçek dünyadan kopuğuz. Bunu diğer üniversite bölümlerine, hatta ortaokul, lise, ilkokula uygulayacak olursanız, hedefler güzel raflarda güzel dosyalara konuluyor. Liseye bir giriyoruz, sabahtan akşama kadar test.

Yaprak Özer: Nasıl bir yetkinlik serisine ihtiyaç var?

Yunus Çengel: Eğitimin derdi diyelim… bütün dünyada Amerika da dahil bu böyle. Dünyada değişim çok hızlı. Eskiden yavaş çekimli filmler oluyor ya, onun gibi gidiyorduk. Mesleklerin, ürünlerin ömrü çok uzundu. Ara sıra yeni bir ürün giderdi. Bir şey yapar yıllarca satardınız. Meslekler babadan oğula geçerdi… Bilginin, sıfırdan itibaren kendisini bir kere katlaması 1750 sene almış. Şu anda birkaç ayda bir kendisini katlıyor.

Mesleklere bakıyorsunuz; ömrü kısa; kimisi tamamen yok oluyor, kimisi sürekli şekilde evriliyor. Hızlı bir dönemde yaşıyoruz. Böyle olunca da bize öz beceriler, yeni paradigmaya uyumlu yeni beceriler lazım. Yeni dünyanın öne çıkan tarafı yapay zeka ve internet. Her şey bağlı, iletişim halinde, beraber çalışıyor… Endüstri 4.0’da da makineler makineyle konuştuğu gibi, makineyle insanlar konuşuyor. Rutin işler makinelere bırakılmış. Eskiden bir Sanat Okulu’na gidiyordunuz, bir Meslek Lisesi’ne, Teknik Lise’ye bir iki beceri kazanıyordunuz. Fabrikada bir somun sıkarak geçiminizi sağlıyordunuz. Rutin şeyler artık bilgisayarlara ve makinelere bırakıldı. Yeni beceriler lazım. Bu beceriler de yapay zekayla barışık teknolojiye uyumlu, makinelerin yapamayacağı şeyleri yapan, onları tamamlayan, yöneten ekosistemin etkin ve verimli bir parçası olan bir yapı. Bu da böyle yepyeni beceriler gerektiriyor. Tekrara ve ezbere dayalı şeyler değil.

Sürekli değişim ve gelişim. Buna uyumlu olmak lazım. Ama maalesef okullar… Orada çok rahat bir ortam var. Hocalar rahat, öğrenciler rahat. Yarı kapalı bir dünya. Gerçek dünya eğitim kurumlarına yeterince hızla giremiyor.

Yaprak Özer: Bu yetkinlikler sosyal bilimler için de gerekli değiller mi?

Yunus Çengel: Hepsi için gerekli. Sosyal bilimlerde diyelim ki, iletişim rutin araştırmaları Google yapıyor. O zaman sosyal bilimlerde de eleştirel düşünce öne çıkıyor.

Yaprak Özer: “Toplum 5.0” konusunu değinir misiniz “Soft Skill-Yumuşak Yetkinlikler” geçiş yapabilir miyiz?

Yunus Çengel: Endüstri 4.0, Almanların icadı. İsim değişir; onda bir şey yok. 4G, 5G diyoruz… Adına ne derseniz deyin, mühim olan teknoloji. Toplum 5.0’da, Endüstri 4.0’daki makine-insanların beraber çalıştığı ortam, sosyal bilimler de dahil. Böyle bir ortamda insanların, makinelerin bir tık önünde olması lazım. Sonunda direksiyonda yine biz varız. Nihai kararları yine biz veriyoruz. Gerekirse makinelerin önerisini kabul veya reddediyoruz. Japonlar da bunun adına “Toplum 5.0” demişler. Bu da bir Japon icadı diyelim. Bir şekilde bunu kavramlaştırıyorlar. “Ben eskisi gibi bildiğimi yaparım” olmuyor. Sonunda zaman sizi diskalifiye edecek.

Yaprak Özer: “Birisi bana hayır demesin de ne derse desin… Yalnızca itaat etsin” diyoruz.

Yunus Çengel: Dünya Ekonomik Forumu bir araştırma yapıyor 2020’de ne tür beceriler gerekecek insanlara diye… Mühendisler dahil herkes için… Birincisi eleştirel düşünce. Kafası çalışan, düşünen, muhakeme eden… çünkü makineler bunu yapamıyor. En akıllı makine dahil hiçbir şey bilmiyor, hiçbir şey anlamıyor. Hiçbir şey bir makineye hiçbir anlam ifade etmiyor. Bütüncül bir bakış açısı içgüdüsel bir hissi yok. Bizdeki hafıza, duygusal başka şeyler… yok. O yüzden eleştirel düşünce önemli. Rakamların dediğinin tersini bile yapabiliyoruz. Eksik bir şey varsa onu fark ediyoruz: sorgulama. Maalesef eğitim sisteminde ayıp, öğretmene ana babaya karşı söz söylemek. Eleştirel düşünce, tüm dünyada bütün araştırmalarda önde gelen bir şey. Farkı yaratan da bu, makineyle insan arasındaki…

Ondan sonra “Yaratıcılık”… Niye insanlara her zaman ihtiyaç var? Çünkü insanın hayal gücü var. Hayal gücü, hayvanlarda, robotlarda yok. Hayal gücü olmasa, biz anlık ihtiyaç karşılamaktan başka bir şey yapamayız. Hayal gücü, yaratıcılık… Zaten mühendisliğin de özü bu.

Yaratıcılık önemli. “Karmaşık problem çözme”. Eskiden hakikaten problemler basitti. Bir kişi çözebiliyordu artık ekipler yapabiliyor. Her şeyin çok yönü var. Ve böyle olunca da “ekip çalışması”…

Ekip çalışmasında duygusal zeka, duyguların yönetimi, mantıklı değerlendirme, karar verme, empati yapabilme, uzlaşabilme… Uzlaşabilme kültür mesela bayağı zayıf.

Yaprak Özer: Pandemide bırakın nitelikli eğitimi, temel eğitime erişim noktasında olmadığımızı gördük.

Yunus Çengel: Birincisi, birey merkezli. Eğitim sisteminde öğrenci merkezde olur. Torna tezgahı gibi, okulda gelip belli formata sokulan bir varlık değil. Birey merkeze konulur. Bireyin kendi özellikleri, hülyaları, kabiliyetleri, becerilere yatkınlığı, isteği… sistem bireye hizmet verir. Her birey özeldir, her bireyin bireysel eğitim alma hakkı vardır. Sistemin son derece esnek olması gerekiyor. Bilgi yükleme değil, öğrencinin diğer bütün konularını geliştiren bir ortam. Ama okullara bakıyorsunuz, belli müfredatlar var. Sorgulatmıyor da. Çoğu gerçek dünyayla alakası olmayan şeyler. Eski ezberler ve çoğu zaman da Türkiye gibi yerlerde, zihinleri formatlamak, kalıplara sokmak, belli doğruları yerleştirme üzerine sistem.

Öğretmen temeli niye önemli? Öğretmen de bir insan. İletişim kurabilmesi, istediği malzemeyi kullanması, belli bir çerçeve içinde istediği yöntemi, sunumunu ayarlayabilmesi lazım. Bütün başarılı eğitim sistemleri öğretmen merkezdedir. Öğretmen, seçici bir süreçten sonra işe alınır. Sonra da öğretmene tam yetki verilir, güven duyulur. Türkiye gibi yerlerde bizde yerel değerler vardır. Bizim doğrularımız bizim değerlerimiz falan. Ama bunda bir mutabakat yok, herkesin değerleri ayrı.

Ortak değerler, evrensel değerlerdir. Güney Kore’yle Kuzey Kore arasındaki farka bakın. Kuzey Kore’nin değerleri yerel değerler. Şu anda Kuzey Kore’nin derdi açlıktır. Yıllık kişi başı milli geliri 1000 dolar civarında. Güney Kore 70’li yıllara kadar aynıydı, yepyeni bir yaklaşım başlatıyorum bundan sonra hedefim Korelilik değil, dünya vatandaşlığı dedi. Eğitimi evrensel değerlere göre kurguladı. Sonucu görüyorsunuz. Şu anda Güney Kore’nin kişi başı yıllık milli geliri 30 bin dolarlarda. Türkiye de hayal ediyor ama bu gidişle olmaz. Sistemlerin esnek olması lazım, Amerika’da meslek okulu diye bir şey neredeyse yok. Liseyi bitirenler ki neredeyse herkes, meslek sahibi; üniversiteye gidecek dahi olsa.

Yaprak Özer: Meslek lisesi ve düz lise diye bir ayrımın olmasına gerek yok mu?

Yunus Çengel: Aynen öyle.

Yaprak Özer: Meslek ve teknik eğitim mezunlarının mezun oldukları alanda istihdam oranları yüzde 10’un altındaymış. Bu tam olarak bugün ne kadardır?

Yunus Çengel: Hatta bazı alanlarda yüzde 5’in bile altında.

Yaprak Özer: Nasıl bir ayrımdan söz ediyorsunuz? Ben tam anlayamadım.

Yunus Çengel: Bazı OSB’lerde sanayinin ihtiyaç duyduğu mesleki ve teknik eğitim liseleri açıldı. Mezun olunca orada bir işe giriyor. Ama o da çok küçük bir azınlık. Meslek lisesi zaten meslekle ilgili işe yeleştirmesi lazım. Mesleğini yapanlar böyle yüzde 10.

Yaprak Özer: Ne büyük zaman kaybı değil mi?

Yunus Çengel: Zaman, kaynak israfı… Böyle bir ortamda eğitim, haliyle istenen sonucu vermez. Ve işin kötü tarafı, bu dün öğrendiğimiz bir şey değil. Bu ezelden beri böyle. Ve biz hala bunu değiştirmiyoruz ve değiştiremiyoruz.

Yaprak Özer: Niçin düzeltmiyoruz?

Yunus Çengel: Valla ben de ona hayret ediyorum. Bakanlara bakıyorsunuz böyle, iddialı geliyorlar. Sorunları herkes biliyor. Bütün bunlar, Bakan’ın kendi raporlarında en ince detaylarına kadar var. Dünya Bankası, OECD, ERG Eğitim Reformu Girişimi… güzel, rasyonel raporları var. Yani bilgi eksikliği yok. Ne yapılması gerektiğinde de bir şüphe yok. Ama bir şekilde Bakanlık değişemiyor. Hantal bir yapı, merkezi bir yapı… Dünyada eğitime baktığımız zaman, merkezi eğitim yaygın bir şey değil. Eğitim yerel bir olaydır. Mesela Amerika’da eyaletlere verilir. Almanya’da yine eyaletler. Eyaletlerin içinde bölgelere verilir. Yani çoğu şeyler yerelde yapılır. O zaman ne oluyor? Hemen değişebiliyorsunuz.

Yaprak Özer: Anadolu Lisesi mezunlarının üniversiteye girme oranı yüzde 28. Meslek Lisesi öğrencilerinin yüzde 5’i kendi okuduğu bölümün işini yapabiliyor. İnsan öğütme makinesi gibi çalışıyoruz.

Yunus Çengel: Maalesef öyle, bu oran da yıldan yıla fazla değişmiyor. Lise mezunları o sene üniversiteye girenlerin dörtte biri üçte biri civarında. Büyük çoğunluk üniversiteye girmiyor ve giremiyor. Peki bu listenin amacı ne? Bakacak olursanız, üniversiteye hazırlamak. Çünkü Anadolu Liselerinde başka bir beceri verilmiyor. Çocuklar gece gündüz test çözüyor, amaçları üniversiteye girmek. Başka beceri kazanmıyorlar. Meslek liselerinde güya beceri kazandırmaya çalışıyoruz. Ve onlar da yine üniversiteye girmeye çalışıyorlar. Hepsi sınava giriyor. Amaçları meslek yapmak değil. Eğitimle öğrencilerin zihinlerindeki hedefleri hiçbir şekilde uyuşmuyor. Liseyi bitiren öğrenci üniversiteye girmeye kendini zorunlu hissediyor. Yapacak hiçbir şey yok.

Ne yumuşak beceri, ne bir teknik beceri… Bu kişi bir işe giremez. O zaman ne kalıyor? Bir sene daha bekleyeyim tekrar sınava gireyim. Yine giremiyor. Yine becerisi yok. E bir sene daha bekleyeyim. Çocuk 20 – 21 yaşında… 20 yaşında sıfırdan başlıyor hayata. Çok büyük bir dezavantaj.

Yaprak Özer: ABD Makine Mühendisleri Birliği, mühendislik kariyerini ilerletecek 7 yumuşak beceri belirlemiş: İletişim, Sunum Becerisi, Özgüven, Alçakgönüllülük, Dayanıklılık, Sebat Etmek, Empati, Marka Kimliği… Bizim küçümsediğimiz özellikler değil mi bunlar?

Yunus Çengel: Doğru ve farkı yaratan da bu. Türkiye’de iletişim becerisini küçümsüyoruz… ama Türkçe doğru dürüst bir makale yazamıyoruz. Bir paragraf yazamıyoruz. Bir lise mezunu bir paragraf yazamıyor. Gelen e-maillere bakın, kendisini ifadede zorlanıyor. Türkçe dilimiz olmasına rağmen yapamıyoruz. Eğer mühendisseniz, bu yeterli değil. Bunu aynı zamanda İngilizce de yapmanız lazım.

Çok iyi İngilizceniz yoksa, yazılı ve sözlü olacak şekilde, gerisine bakmıyor. Niye? Çünkü bu, dünya mesleği. Ücra bir şehirdeki işyeri dahil bugün Avrupa’ya mal satıyor, onlarla alışveriş – teknik iş birliği içinde, proje iş birliği içinde…

Yaprak Özer: Türkiye’nin eğitim kalite puanı 7 üzerinden 3.1… 137 ülke arasında 105’inciyiz.  Diyecek de bir şey, sorulacak bir soru yok galiba.

Yunus Çengel: Biraz öyle. Eğitimde ciddi bir yere gelmezseniz, rekabet gücünüz mümkün değil. Ekonomiyi düzeltelim diyoruz. Yapısal reformlar yapmak lazım. Peki yapısal reform nedir?  Birinci madde eğitimdir. Yani eğitimli bir iş gücü. Bir şekilde şu temel vasıflara haiz ve de yeterince beceri sahibi kişiler. Bu olmazsa gerisi gelmiyor. O zaman ekonomi rekabetçi olamıyor. İhracatın birim fiyatı 10 sene önce 1.5 dolardı. Bu değer, Almanya’da, Japonya’da 4-5 dolar. Bizim amacımız neydi 10 sene önce 1.5 doları belki 3 dolara çıkarmak. Bugün geldiğimiz nokta ne? 1.5 dolar yerine 1.1 dolar. Geriye gittik. Bırakın daha katma değer eklemeyi katma değeri düşük daha az teknolojik ürünler üretiyoruz.

Rekabetçi olmayınca ne oluyor? Kişi başı milli gelire bakın. Bir ara hani 11 bine yaklaşmıştı. Ama şu an tekrar mesela 8 binlere geldik. Ve eğer değişmezsek ya daha aşağıya gideceğiz ya da buralarda da patinaj yapacağız. Değişimin de yolu, eğitimde. Hürriyetçilik, zihinleri formatlama değil. Hür düşünce hür ifade, esneklik, hür beceriler. Yani bu ortamda gelişim olur. Öbür türlü böyle insanlar donar kalır; hiçbir şey yapamazsınız. Ekonomi de böyle; eski değerlerde donar kalır.

Yaprak Özer: Çok sayıda öğrenci ve daha da çok sayıda beyaz yakalı, yurt dışına kaçmanın yollarını arıyor.

Yunus Çengel: Herkesin rüyası şu anda yurt dışına kapak atmak. Yani kendini kurtarmak isteyen sanki…

Yaprak Özer: Özellikle orta eğitimde çocukları olan genç çiftler yeter ki çocuğum buradaki eğitimde olmasın diye göçüyor. Bu değişik!…

Yunus Çengel: Ya değişeceğiz, çaremiz yok ya değişeceğiz. Çünkü biz yok olmayacağız. Burada kalmak istemediğimize göre, mutlaka ve mutlaka bizim değişmemiz lazım.

Paylaş