Parmak hesabına son

Dağdaki çobanın oyu benimkine eşit mi? Sandıktan çıkan oyların çoğunu alan, “Ben ne istersem yaparım” diyebilir mi? Benim babam seninkini dövebilir mi? Ne ka ekmek o ka köfte mi? Burası Türkiye burada parmak hesabı geçer! Oyun ka… paran ka… pazuların ka… Ya da alırsın eline satırı doğrarsın.

Çoban mı ben mi tartışmasının odağında aslında “ayaklar baş, başlar ayak oldu” yakıştırması yatıyordu. Bizde ayakla baş arasındaki en önemli fark kas ve para gücü. Başın mı yoksa ayağın mı yukarıda kalacağını belirleyen unsurları zenginleştirmek gerek: bilgi, cesaret, merak, fark, beceri, uzmanlık… Parmak hesabı yapanlar, oyları ve toplayabildikleri vergiyi sayabiliyorlar; ama yaratıcılığı, bilgiyi sayamıyorlar.

Dağarcığınızdaki en klişe cümle ne olabilir? Benden bir deneme: “Küreselleşme dünyayı bir büyük bir köy haline getirdi”. Günün sonunda hepimiz aynıyız, aynı olacağız. Heryerde Mcdonald’s, Coca Cola, Mercedes vs. Aynılaşmayanlar ölsün!

Richard Florida, ekonomik rekabet, demografik trendler ve kültürel inovasyon konularında çalışan bir akademisyen. İş ve Yaratıcılık uzmanı, fütürist bir profesör. 21. yüzyılda dünya ekonomisinin itici gücü olan ekonomik, soysal ve demografik faktörleri inceleyerek özgün projeksiyonlar sunuyor. Bence yaptığı en anlamlı iş, parmak hesabı yerine beyin hesabı yapmak.

Küreselleşmenin homojen bir dünya yaratacağını düşünüyoruz. Florida, “Dünya düz değildir, olsa olsa engebeli ve sivrilikleri olan bir yerdir. Üstelik bazı yerler farklı, bazı insanlar diğerlerinden daha da farklıdır, aynılaşma değil ayrışma var” diyor.

Dünya aynılık içinde her zamankinden daha parçalı ve farklılıklar taşıyor. Adını sanını duymadığımız 190’dan fazla ülke var. Bunların içinde 40 metropol var ki, hepsini ezbere biliyoruz. Örnek: Brezilya ekonomisinin yüzde 40’ı Rio-Sao Paolo koridorunda gerçekleşiyor. Rusya’nın kalbi Moskova’da, Hindistan’ın Bangalore-Bombay hattında atıyor.

Kırk metropol dünya nüfusunun beşte birinden fazlasını barındırıyor; küresel ekonomik üretimin üçte ikisini oluşturuyor; küresel inovasyonun yüzde 85’ine ev sahipliği yapıyor. Dünya ekonomisine yön veren ekonomi-teknoloji-inovasyon merkezleri sırasıyla Tokyo, Boston-Washington koridoru, Amsterdam, Londra, Osaka ve Nagoya… Nüfusun küçük bir bölümü çoğunluğu, bilgiyle, yenilik ve yaratıcılıkla yönetiyor, geliri paylaştırıyor, en büyüğünü kendisi alıyor. Yaşadıkları yer mi onları farklı yapıyor, onlar orada olduğu için bu yerler farklı oluyor?… Bu farklı grup dağda çoban değil. Çobanın peşindeki sürü de değil. Bu grup çalışıyor, üretiyor, kazanıyor, manipüle ediyor, metropolde yaşıyor. Akıllı ülkeler bu bilgi metropollerini teşvik ediyor, böylece dünyaya hükmedebiliyor.

Türkiye’de Gelir Vergisi`nin yaklaşık yüzde 43’ü İstanbul`dan toplanıyor. Ülke nüfusunun yüzde 17,8’ini İstanbul barındırıyor. Bizim için önemli. İyi de İstanbul ne kenti? Bilmiyorum. 2010’da Avrupa Kültür Başkenti! Ne demekse?… Bilim yok, sanat yok, teknoloji yok, yetenek yok! İşsiz çok… En Büyük Şehir Ekonomileri raporuna göre İstanbul 34’üncü sırada. Ankara 94’üncü. İzmir, ilk 100’de bile değil. 2020 tahminlerine göre İstanbul 27’nci, Ankara 87’nci büyük ekonomi kenti olacak. (Kaynak: PricewaterhouseCoopers)

Küreselleşme mal ve hizmetlerin dünyanın her yerine yayılmasına insanların dünya vatandaşı olmasına olanak sağlıyor, sınırları kaldırıyor; benzer fikirlere ve yaşam biçimlerine sahip insanların aynı yerlerde toplanmasına ön ayak oluyor. Yine aynı küreselleşme farklılıklara zemin hazırlıyor. Londra finans, Silikon Vadisi bilişim kenti. İstanbul ne kenti?

ABD’de yaşayan Türk bilim insanlarının Türkiye’de bir bilim şehri kurmaya karar verdiklerini anlatan haberi okuyup umutlandım. Kimin kuracağı önemli değil. Bilimsel düşüncenin, yaratıcılığın teşvik edildiği, uzmanlaşmış, yetenek yoğun bilim şehirleri olsun yeter!

Bizim derdimiz başımızla ayağımızı aynı gövdede buluşturamamak. Başını bilgiyle doldur ki, ayağın doğru yere bassın.

Paylaş