Okur Yazar Mısınız?

Konumuz üretim ve tüketim. Dünyaya hükmeden iki kafadar bunlar. Haklarında şikayet olsa gerek; sorumlu kelimesi ekleniyor başlarına sorumlu üretim sorumlu tüketim. Sanırsınız tüketen ve üreten başkası. Suçlamaya bayılanlar, bu iki kavramı ve arkasındaki felsefeyi dövüp duruyorlar.

Birleşmiş Milletler (BM-2015) Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı 17 maddeye bağladı. Maksat dünya iyi olsun. 12’nci maddede Sorumlu Tüketim ve Üretim ikamet ediyor.

Tulip Sürdürülebilirlik Merkezi Çevre Ödülleri bu yıl da sahiplerini bulurken bir iletişimci gözüyle konuyla ilgili araştırmalarımı yorumlamak üzere davet ettiler.

İtiraf etmeliyim konuyu ben yazmaktan yoruldum, siz de okumaktan, bir de düşünün ki, daha yolun başındayız. Sorarım size neden “ne meli?… ne malı?…” bilinse de yapılmıyor? Yazıp çizerken iki tehlike var; biri steril, havada ve halka dokunmadan liderler üzerinden ulvi şekilde yol almak… diğeri “ben ne yapabilirim… bir kişi ne değiştirir ki… ben bilmem büyükler bilir…” diyen genel hazerunun konfor dünyasında takılıp kalmak. Üçüncü ve küçük bir grup var ki, konunun başından beri içinde bilmekten ve çok söylemekten yorgun.

ALEMİN ÇÖPÜ

Unutamayacağım bir örnek vereyim. Bu yaz, pek çok sabah yürüyüşünde sergilediğim “deli kadın” görüntüsü birden karşımda belirdi. Ben değil bir başkası! Çöp toplayan bir kadın gördüm. Sevincimi görmeniz lazım, hemen tanıştım. Çantamda taşıdığım hijyenik eldiveni çıkardım jumbo boy çöp torbalarından birini ödünç aldım ki, torba cephaneliği yetmediği için yoldan takviye yaptık, kalın bulaşık eldivenine terfi ettik. Hasılat 25-30 jumbo torba. Yol arkadaşım bağımsız bir yönetim kurulu üyesi ve başarılı bir profesyonel çıkınca, sokakta pazarlama testi de yaptık; hangi ürün hangi marka…

İnsan bir süre sonra durduramıyor kendisini, hızımızı alamayıp bir evin önüne duvara sıkıştırılmış küçük çöp torbaları görünce… toplayalım dedik. Kapıdan içeri giren iyi kılıklı olgun yaşta bir kadın, “…aaa alın alın” dedi. Biz de “memnuniyetle ama kapınızın önünü siz de toplamalısınız” dedik. Teşekkür edecek sandım, demez mi; “Aaaaa alemin çöpünü ben mi toplayacağım, asla elimi sürmem!… ” Saf saf çöpleri aldık gittik, sonradan aldı mı beni bir öfke. Ama işin doğrusu şu; bu iş ne öfkeyle ne tembellikle olur. Yap denize at, balık bilmezse halik bilir.

TOPYEKÜN HAREKET

Sürdürülebilirlik telaşını yaratanlar, başta iklim krizi olmak üzere sorunlara neden olanlar ile fedakarlık talep edilen halk arasında bir yerdeyiz. Sorunun çözümü, üretimi yapanla tüketen arasında konsorsiyum kurmaktan geçiyor.

“Nereden başlamalı?” sorusu gelirse, “okur yazar olmakla” diyebilirim. Yaşadığımız her konunun okur yazarı olmalıyız. Söylemleri anlaşılır kılmalı, işin öncülerine iletişim eğitimi vermeli, anlaşılabilirliği sağlamakla yetinmeyi sağlamakla kalmayıp dokunabilmeyi sağlamalıyız.

BM’nin 17 adet Sürdürülebilir Kalkınma Amaç listesinde en dişe dokunuru 12’cisi.  Yazık ki anlaşılma sorunu yaşıyor. Belki de anlamak istemiyoruz!

Küçük bir iletişim denemesi yapalım, aşağıdaki maddeler, tüketim ve üretim küresel ekonominin itici gücüdür, kaynaklarımızı hızla tüketiyoruz, sorumlu olmalıyız diyen madde 12’nin hedefleri arasında;

  • Gıda atıklarının tüketici – perakendeci seviyesinde azaltılması gerek,
  • Kimyasal maddelerin ve atıkların çevre-dostu yönetimi şart,
  • Yeniden kullanım ve geri kazanım yollarını benimsemeliyiz,
  • Şirketler sürdürülebilir uygulamalar benimsemeli,
  • Kamuda sürdürülebilir satın alma politikaları uygulanmalı, benimsenmeli
  • Sürdürülebilir kalkınma bilinci artırılmalı…

Oldu!

Allahaşkına dokundu mu size?

Ne yapalım? Sorusunu da bir iletişim denemesiyle teste tabi tutalım mı;

  • Özel jetlerimizden vazgeçmeliyiz,
  • Çöpümüzü toplamalı, evimizi sorumlu ısıtmalı ve soğutmalıyız,
  • Toplu taşımayı tercih etmeliyiz,
  • Üretim ve tüketim biçimlerimizi değiştirmeliyiz.
  • “Ekolojik ayak izi”mizi azaltmalıyız.
  • Doğal kaynaklarımızı verimli yönetmeliyiz
  • Zehirli atık ve kirletenleri ortadan kaldıracağız. Geri dönüşümü ve atıkları azaltmayı teşvik edeceğiz.

Hemen!

Bırakın size dokunmayı, kendime dokunamadım…

YALNIZCA PARANOYAKLAR AYAKTA KALIR

Dünyanın en büyük hizmet firmalarından McKinsey’in bir araştırmasına göre jeopolitik risklerin yarattığı zorluklar artacak. Önümüzdeki 20 yıl içinde, “küresel nüfuz” için rekabet Soğuk Savaş’tan bu yana en yüksek seviyeye ulaşacak. ABD Ulusal İstihbarat Konseyi’nin “Küresel Eğilimler 2040” raporu da aynı şeyi söylüyor. Raporun adı, “Daha çekişmeli bir dünya”. Bulgularından biri tek bir bölge, tüm bölgelere hakim olamayacak. Aktörlerin sayısı artacak, ideolojiler çeşitlenecek, bu aktörler hedeflerine ulaşmak, çıkarlarını derinleştirmek için birbirleriyle kıyasıya rekabet edecekler.

Yönetim kurullarında şu başlıklar gündem oluşturuyor mudur sizce?

*Tarım yaparken dünyadaki taze suyun yüzde 70’ni tükettiğimizi kaçımız biliyoruz. Barajlarımız boş, kap kacağı doldurmak yetmiyor… bilerek hareket etmeliyiz…

*Bir tane daha; Ukrayna’daki savaş gibi çatışmalar ve Pakistan’daki muson selleri gibi iklim felaketleri nedeniyle ülkelerinde evlerini terk etmek zorunda kalan kişi sayısı geçen yıl dünya genelinde 71.1 milyona ulaştı. (Kaynak: Cenevre merkezli İç Göç İzleme Merkezi – IDMC),

12’nci maddeden girdin nereden çıktın diyecekseniz; Dünyanın en değerli 100 şirketinin 76’sı Çin ve ABD’ye ait. 12’nci madde Sorumlu Tüketim ve Üretim diyor ya… Ülke yönetimleri birbiriyle güç mücadelesi yaparken, birinin söylediğine ak diğeri kara derken örnek olarak bu 76 şirket uyum içinde olabilir mi? Kar ve güç amacı gütmeden dünyanın iyiliğini düşünür mü?

Sizce kaç şirketin yönetim kurulunda Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın 12’nci maddesinin özünü oluşturan sorumlu üretim tüketim tartışılıyor? Eminim ki, hepsinde kendilerinden kilometrelerce uzakta bulunan jeopolitik riskler değerlendiriliyor. Tartışmaların yatırıma, projeye veya pazara giriş ya da çıkışa odaklandığını biliyoruz. Sizce bu coğrafyalarda yaşayan halka daha iyi ürün götürelim, biz bu coğrafyalarda üretim yaparken kaynakları fütursuz harcamayalım, gelecek nesilleri ve dünyamızı düşünelim diye dertlenip tartışıyorlar mıdır?

Intel’in eski CEO’su Andy Grove, meşhur ifadesiyle, “Sadece paranoyaklar hayatta kalır” dediğinde “bir kurumun olası her türlü riski öngörmesi ve pozisyon almasına” vurgu yapıyordu. Grove’u manşetlere yerleşen bu sözleri tazeyken aynı zamanda kendileri için itibarlı bir PR vesilesi olan Avrupa basın toplantısının yapıldığı Almanya’da izledim ve soru sorma zamanı geldiğinde nasıl fırlayıp vücut dilimle “…ben ben…” diye bağırdıysam, “…başarılı olduğunuza göre belli ki paranoyaksınız, sizi paranoyak yapan konular hangileri?” diye sorunca önce  gülmüş sonra geniş bir perspektif çizmişti! Kendi adıma bugünün koşullarını o gün öngörebildiğimi söyleyemem.

POPÜLİZM

İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, geçtiğimiz haftalarda yapılan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve ona paralel BM İklim Krizi toplantısına katılma zahmetine katlanmadı ama olay yarattı.  Toplantı sırasında İngiltere’nin “net sıfır” hedefinden çark ettiğini ilan etti, karbondan arınma çabalarından kaçınacağını söyledi. Ses getirmekle kalmadı takipçileri de oldu, liderler göğüslerini gere gere iklimden dönüyorlar. İngiltere başbakanının üstündeki baskıyı hafifletme manevrasıymış diyorlar… Kim yapıyor baskıyı? Net sıfıra yolculuğun kendilerini tehdit ettiğini görenler.

Biraz da hayatın diğer yönünden gerçeklerle yüzleştireyim. İngiltere’de halk “net sıfır” hedefini destekliyor. Ancak bu destek, ev faturalarında bir artış içerdiğinde, destek yüzde 16’ya düşüyor. Yaklaşık yüzde 54’lük bir kesim, yaşam maliyetine “net sıfır”dan daha fazla öncelik veriyor. ABD’de popülist sağ, zaten “net sıfır”a karşı ve yek vücut.

Küresel ısınmaya karşı mücadeleden vazgeçen siyasetçilerin sayısı artıyor. Başından beri bu kervanda olmayanlar da cabası… Misal, Çin tüm G7 ekonomilerinin toplamından daha fazla sera gazı emisyonundan sorumlu.

YALNIZCA CAHİLLER ve SAFLAR ÖLÜR

Rusya, fosil yakıt kullanımının azaltılmasına yönelik küresel bir anlaşmaya karşı çıkacağını resmen deklare etti. Kasım sonunda Dubai’de toplanacak COP28 iklim zirvesinde bakalım yeniden emisyonların yakalanmadığı ve depolanmadığı fosil yakıtların kullanımının aşamalı olarak durdurulması için bir zaman çizelgesi oluşturulabilecek mi? Hani 2015 Paris İklim Zirvesi’nde oluşturulmuştu ya… yıl 2023, o hedefin iki katını görmüş bulunuyoruz.

Dostlar alışverişe çıkmış, “dünyayı koruyalım” diyorlar. Rusya bağırıyor ABD duyuyor… yalnızca halklar ölüyor. Cahil olmayacaksınız. Tek çıkış bilinç. Onun için de okur yazar olmak şart.

SONUÇSUZ ADALET

Bilinçli olanların mücadelesi sürüyor ama sesleri diğerleri kadar çıkmıyor maalesef. Dünyada iklim değişikliğiyle ilgili davalar son 5 yılda iki kat artmış.  Davalar, azalan su kaynaklarından tehlikeli sıcak hava dalgalarına kadar, sonuçları milyonlarca insanı etkileyen durumlar. BM Çevre Programı (UNEP) ve Columbia Üniversitesi tarafından hazırlanan ve halihazırda devam eden iklim davalarını izleyen rapora göre, son beş yılda 65 yargı bölgesinde iklimle ilgili 2 bin 180 dava açıldı. Davaların yüzde 17’si gelişmekte olan ülkelerde açıldı. Bu bağlamda yağmur ormanları bakımından zengin Brezilya ve Endonezya en çok dava açılan ülkeler arasında yer alıyor. Davaların büyük kısmı, şirketlerin çevreyi kirlettiği suçlamalarına dayanan ya da iklimle ilgili daha fazla açıklama yapılmasını talep eden iddiaları içeriyor.

TUTTURABİLDİĞİNE “ECO” ARTIK YASAK

Pek çok konuda olduğu gibi önce son sürat dalıyoruz, sonra durdurmaya çabalıyoruz. AB 2026’ya kadar “iklim nötr” iddialarını yasaklayacak. Brüksel, tüketici ürünlerinin çevreye zarar verdiğini kanıtlayamazlarsa “iklim nötr” ya da “eko” kapsamlı iddiaları yasaklama kararı çıkardı. Bu arada Avrupa Parlamentosu, iklim değişikliğiyle mücadelede ‘mega paketi’ de onayladı. Anlaşmanın parçaları arasında Avrupa Birliği’nin (AB) iklim hedeflerinin yakalanması için hazırlanan Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) revizyonu, sınırda karbon vergisi uygulamasına yönelik Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) ve Sosyal İklim Fonu kurulmasını içeren düzenlemeler var. Avrupa Parlamentosu, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını yüzde 55 oranında azaltmayı hedefliyor.

Sorum şu; yasaklar herkese eşit mi? Bazılarına daha mı yasak? Örneğin kimlere yasak değil, yasak satın alınabilir mi? Avrupa Parlamentosu’nun Katar lobisiyle ilişkisi pek iyi bir sınav değildi anımsarsanız. Bakalım bundan sonra neler göreceğiz? Körfez ve Arap yarımadası servete servet demiyor, daha önce benzeri görülmemiş atakları şaşırtıyor.

PEKİ BİZ NE YAŞADIK ?

“Karbon nötr” iddialarının pek çoğunun artık “yeşil yıkama” olduğunu biliyoruz. Bilimsel de değiller ama pazarlama yaklaşımıyla sınır tanımadan kullanıyoruz.

Katar Kraliyet Ailesi imajını iyileştirmek için sporu kullanıyor.  “Sportwashing” diyorlar. 2022 FIFA Dünya Kupası’na ev sahipliği yapan Katar’la ilgili dünya kadar rüzgar esti, ama ne oldu?  Tartışmalara karşın oldu bitti. Katar İslam Bankası’nın (QIB) başkanı ve Katar’ın eski veliaht prensi Şeyh Jassim bin Hamad Al Thani, Amerikalı Glazer ailesine ait olan İngiltere Premier Ligi takımı Manchester United Futbol Kulübü için teklif verdi. Glazer ailesi, Şeyh Jassim’den gelen 6.31 milyar dolarlık teklifi geri çevirmiş, haberleri okursanız 12 milyar dolardan daha fazla bir fiyatta bu iş biter diyorlar…

Suudi Arabistan da spor için bir servet harcıyor.  Suudi ligindeki takımlar bu yaz 480 milyon dolardan fazla harcama yaparak küresel futbolda en çok harcama yapanlar arasına girdi.

Hamle futbolun ötesinde golf, Formula 1 motor yarışları, boks ve daha birçok spor dalını kapsıyor.  36 milyon nüfuslu Krallık neden bu kadar para harcıyor? Algı operasyonu, turizm gelirlerini artırmak, serveti daha cazip alanlarda değerlendirmek, petrole alternatif yeni kazançlar yaratmak, yatırımcıyı da siyasetçiyi de çekmek… Futbolcu Ronaldo’nun yılda 200 milyon dolar kazandığı söyleniyor. Golfçü Phil Mickelson, Suud vatandaşlarıyla ilgili atıp tuttu, sonra özür diledi.  Golf’ten 200 milyon dolar kazandığı yazıldı.

SONUÇ;

Doğal afetlerin ekonomik bedelini anlamak belki hizaya sokar. İklim değişikliği aşırı sıcak havaların sıklığını ve yoğunluğunu artırarak sıcak hava dalgalarını, kuraklıkları ve orman yangınlarını “yeni normal” haline getirecek. Gelişmiş ülkelerde şimdilik ağırlıklı maddi kayıplar, gelişmekte olan ülkelerde hem mal hem de can kayıplarıyla ciddi boyutlarda.

Ekonominin aşırı sıcaklıklara dayanma kabiliyeti düşük. 32 derecenin üzerinde aşırı sıcak geçen bir gün yarım günlük grev etkisi yaratıyor. Yapılan ilk hesaplamalara göre de ABD, Güney Avrupa ve Çin’de yaşanan sıcak hava dalgaları 2023 yılı küresel GSYH’nin yüzde 0,6’sına mal oldu. Yakın bir süre içinde işvereni bekleyen bir konu da sıcak nedeniyle çalışma saatlerinin düzenlenmesi olacak. Aşırı sıcaklıkların iş gücü verimliliğini azalttığı belgelenmişti. Çalışma programlarını optimize etmek, sabahın erken saatlerinde veya akşam saatlerinde çalışmak ve pasif soğutma mekanizmaları kullanmak gibi stratejiler kulağa nasıl geliyor? Yüksek sıcaklıklara karşı, iklime duyarlı kentsel planlama ve bina tasarımında yapılacak değişiklikler depreme karşı kentsel dönüşümüne girişememiş Türkiye için Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında nasıl bir görüntü veriyor sizce?

Oyun değişiyor ve adı Yeni Normal

Medyada tuhaf bir tartışma var, dikkatinizi çekti mi? Kahramanlarından biri dünyanın en zengini Bill Gates diğeri de yine ilk 10 da Salesforce’un kurucu ortağı Marc Benioff. Gates, “iklim krizi ağaçla çözülmez” diyor, diğeri “bir trilyon ağaç dikelim” diyor. Dünyanın en zenginlerinden olunca bir şeyi söylediğinizde dinleyeniniz çıkıyor, aklınıza eseni de yapabiliyorsunuz doğal olarak.

Madem iletişimci gözüyle üretim ve tüketim, radarıma takılanlardan biri de dünyanın her yerinde bulunan kahve zinciri Starbucks. 2022’de toplam emisyonlarında 2019’a kıyasla yüzde 12’lik bir artış olduğunu bildirdi. Bu süre zarfında şirket 5.000’den fazla yeni mağaza açtı. Diğeri, dünya genelinde çocuk oyuncaklarının en bilinen markası Lego, yeni malzemesinin daha yüksek karbon emisyonuna yol açtığını tespit ettiğini açıkladı. Şirket petrol bazlı plastikleri tuğlalarından çıkarmaya yönelik çabasından vazgeçtiğini açıkladı. Lego iki yıl önce, ürettiği milyarlarca parçanın yaklaşık yüzde 80’inde kullanılan petrol bazlı ABS yerine geri dönüştürülmüş plastik şişeler kullanacağını duyurmuştu, bizler de yazıp çizmiştik. Şimdi ben vazgeçtim diyor.

Neye inanmalı, kimi takip etmeli, nasıl davranmalı? Sürdürülebilirliğin birincil ihtiyacı, okur yazar tüketici. Üretenler başka türlü hizaya gelmez.

Paylaş