Öfke ve Bal

“… Hiçbir veba insan ırkına bundan daha pahalıya mal olmadı. Etrafımızda insanların öldürüldüğünü, zehirlendiğini, muhakeme edildiğini; şehirlerin yıkıldığını görüyoruz… Öfke, kontrol edilemez, yok edilmelidir.”

 

Bu sözler Stoacı felsefenin* öncülerinden, MÖ 4 – MS 65 Caligula, Claudius ve Nero’nun (Neron) hükümdar oldukları tarih diliminde yaşamış, senatör ve siyasi danışman, Romalı aristokrat Seneca’ya ait.

 

Sözler eminim zaman içinde aktarım sırasında ve farklı dillere dönüştürülürken farklılaşmış olabilir ama anlamını yitirdiğini sanmam. Bu arada, siz ya da ben de bu sözleri rahatlıkla ifade edebiliriz, küçümseme ayarlarınızı “etkisiz” hale getirmenizi öneriyorum; çünkü buradaki marifet antik Roma’da yaşamış bir bilgenin o gün bunları ifade etmesi.  Acı olan tarih tekerrürden ibaret… klişesini kendimize yakıştırmamız. İnsan ırkı, pek de akıllı bir şey değil anlaşılan.

 

Antik Roma, güç savaşlarının yoğun yaşandığı bir siyasi iklime sahipmiş. Ne tesadüf değil mi sanırsınız tarihlerden bugün! Her yanımız güç savaşı ve daha güçlü olmak için and içmiş liderler. Daha çok kaybedecek şeyi olan liderin öfke nöbetleri de büyük oluyor.

 

Seneca’nın hayatı zorlu geçmiş olmalı hükümdar Claudius tarafından sürgüne gönderilmiş, Nero’nun öğretmeni ve daha sonra siyasi danışmanı olması için de Roma’ya geri çağrılmış. Hizmet ettiği üç imparatorun da şiddeti kucakladığı biliniyor. Keskin sirke küpüne zarar derler, her üçünün de şüpheli ölümleri, öfkelerinin dönüp kendilerini yok etmiş olması olarak yorumlanıyor. Özellikle Caligula ve Nero öfke ve barbarlıklarıyla ünlü imparatorlar.

 

Seneca, öfke üzerine yazdığı notlarıyla ünlenmiş bir siyaset felsefecisi. Bu notlara mektup diyecek olursak, yazdıktan kısa süre sonra ölüm cezasına çarptırılması tarihin cilvesi mi kaçınılmaz son mu?  Kısa hikayesi tanıdık “tekerrür” durumu; dönemin imparatoru Nero, Seneca’nın kendisini devirmek için bir komplo içinde yer aldığına inanır, Seneca’ya intihar etmesini emreder; Seneca emre itaat ederek bileklerini keser.

 

Duyguların en bulaşıcısı olan öfke, aramızdaki en kayıtsız kişileri bile harekete geçirebiliyor. Bireysel öfke toplu öfkeye kolayca dönüşebiliyor. Öfke, yerli yersiz bal kadar tatlı geliyor. Öfkeli liderlerin toplumları öfkeyle besleniyor, bunu hayatın kaçınılmaz bir parçası sanıyor, huzur ve mutluluk bilmediklerinden öfke sarmalında kendilerini de çevrelerini de yok ediyorlar. Öfke dün de bugün de korkunç bir belaydı, tarih boyunca Seneca gibi öfkeyi “geçici bir delilik” olarak tanımlayanların sayısı azımsanacak gibi değil ki, bugün de sokaktan çevirin vatandaşı sorun bakalım ne diyecekler, bu küçük deneyin sonucu aristokrat ve Stoacı felsefenin öncüsü Seneca’yı doğrulayacak. Öfke bir hastalık ve biz bugün de dün gibi ve dünkü gibi insanlara bela olan bu hastalığın pençesinde kıvranıyoruz.

 

İnternette dolaşmaya cesaretiniz varsa, anlık öfke nöbetlerine tanık olabilirsiniz, akşam kazara geç vakitlerde haberlere göz atmaya cesaretiniz varsa, uykusuz kalmayı göze almışsınız demektir, doktorsanız öfkeli bir hastanın yakını tarafından katledilebilirsiniz, trafikte araç kullanıyorsanız öfkeli bir başka şoförün saldırısına uğrayabilirsiniz, hakkınızı korumak için sokağa çıkmışsanız, hele bir de öğrenciyseniz… yerlerde sürüklenmeyi, böğrünüze tekme alma riskini hesaba katıyor olmalısınız, kadınsanız, eş, sevgili, baba, ağabey, takıntılı sevdalı için öfke ona bal, size ölüm olarak akabilir… olur da yanlış bir cümle yazarsanız trol denilen kimliksiz ucubeler tarafından taşlanabilirsiniz… yaşlıysanız hiç şansınız yok, evinizde oturup demansın farklı türlerinden muzdarip olmayı tercih etmek de bir tercih olabilir… bu liste yarı şaka yarı ciddi uzar gider. Buraya kadar nezih bireysel örneklerdi…

 

Seneca’nın şehirleri, ulusları yok ettiğini ifade ettiği öfkeden de söz edebiliriz; Ukrayna… Uygur Türkleri, Afganistan, Irak, Suriye, Libya… ve sanki hiçbir şeyleri yokmuş gibi duran diğerleri; örneğin Rusya, Çin… İngiltere, Türkiye, Amerika…  “no way out” Netflix zahmet edip çekmesin hepimiz yaşıyoruz.

 

Bu arada öfkeyle yükseltilen duygular günümüzde oy tekniği olarak popüler. Milliyetçiliğin yine yeniden servis edilmesi, tarihten ders almayan bizlerin laneti. Türkiye’nin Osmanlı, Çin’in Marksizm, Rusya’nın Çar Pedro hayallerine dönüşü canlı örnek. Boris Johnson’ın biraz daha zamanı olsaydı, o da belki Üzerinde Güneş Batmayan Büyük Britanya hayalini servis edecekti… Hayaller öfke sosuyla tahmin edilemeyecek kadar tehlikeli olabiliyor.

 

Öfkelenmek her ne kadar tarihin her döneminde tarifi zor duygular yaratsa da hiçbir zaman içinde bulunduğumuz günlerde olduğu şekliyle “iyi” hissettirmemişti öfke sahibine kendisini. Bu da iletişim ve iletişim teknolojilerinin marifeti! Bu yazının bir iletişimci olarak benim için en vurucu, en kırılgan kısmı da bu… Koltuğunuzdan köpürebiliyorsunuz, hakaretler yağdırabiliyor, haklı olduğunuzu iştahla kanıtlamanın güzelliğini yaşayabiliyorsunuz. Bırakın adı sanı duyulmamış bireyi, mafya lideri, iletişimin her türlüsünü, bir medya organından daha profesyonel kullanabiliyor, liderler… devlet ve hükümet başkanlarının ise zaten onlara sadık kendi medya araçları, trol orduları var; kınamak, utandırmak, ezmek, yok etmek, iptal etmek, aşağı çekmek, cezalandırmak, gölgelemek, ifşa etmek, rezil etmek, tehdit etmek ve daha niceleri emirlerinde.

 

Seneca, öfkesini kontrol etmek için ondan tavsiye talep ettiği anlaşılan ağabeyi Novatus’a mektup yazmış. Anlamlı bir özete dönüştürmem gerekirse, bir Stoa klasiği haline gelen metinde, öfke, her şeyden önce, kendine zarar veren bir duygudur diyor ve çoğu zaman kendimizi “düşmekte olan bir kayanın, parçalanması gibi” zarara maruz bırakırız diye benzetme yapıyor. Şöyle devam ettiğini anlıyorum; “öfke, bir başkasını incitirken, kendisine de dikkatsizdir, intikam almak isteyeni yok olmaya sürükler…”

 

Tarih öfke üzerine düşünen bilge kişilerle dolu ama öfkeye çare olamadıkları ortada. Örneğin Aristoteles, Seneca’nın tersine öfkenin, cesaret erdemine yardımcı unsur olduğunu savunmuş. Seneca öfkenin cesarete yardım etmediğini, yerini alarak daha tehlikeli olduğunu iddia ediyor. Hangimiz yaşadıklarımıza bakarak aksini savunabiliriz?  Öfkenin silah olduğunu savunan Seneca, “düşman kadar bizim için de tehlikeli bir silahtır” diyerek özetlemiş.

 

Araştırmak isteyenler için keyifli bir okuma zinciri hediye ettiğimi düşünüyorum; öfke, en önemsiz başlangıçlardan en yükseklere çıkabilecek kabiliyete sahip.

 

Öfkenin panzehiri eğitim. Seneca da yazılarında öfkeyi bilginin durdurabileceğini ifade ediyor. Eğitimli olanların öfkeye daha az eğilimli olduğunu siz de ben de biliyoruz.  Öfkeye ikinci çare; sevgi. Sevmeyi sevmek diye özetlesek her şeyi içine alır herhalde!

 

Seneca “Geçmişi unutan, bugünü ihmal eden ve gelecekten korkanlar için hayat çok kısa ve kaygılıdır” diyor. Bugünün geçer politikalarının yerine eğitim ve sevgiyle intikamdan uzak misillemeden ırak, kaygı seviyesi düşük olduğu için mutlu, mutlu olduğu için refah içinde yaşamak mümkün.

 

Öfke baldan tatlı değildir… Tadınızı kaçırmayın.

 

Bayram size güzel gelsin.

 

* Stoacılar için insanın temel amacı mutluluktur. Erdem ve sorumluluk kavramları da felsefelerinin merkezinde bulunur. “Mutluluk, dış koşullara bağlı olmamalıdır” önermesini dile getirmişlerdir. Öğretilerine göre, sosyal varlık olarak insanlar için mutluluğa giden yol: Zevk, arzu veya acı, korku tarafından kontrol edilmeye izin verme, etrafındaki dünyayı anla, aklını kullan ve kendine düşen görevi yap, beraber çalış, başkalarına karşı dürüst ve adil ol.

 

 

Paylaş