Normale Dönmekten Korkuyorum

Madem artık normalleşeceğiz yaklaşık 100 gün önce normal yaşarken hayatımı gözümün önünden geçirmeye çalıştım. Dostları özledim, yakınlarımı çok özledim.  Normal zamandan özlemediklerimi sordum kendime, yanıtımı veriyorum; trafik!

Kulağı tırmalayan korna seslerini, zig zag çizen kendini bilmezleri, küfürleşmeyi, hız yapanları, önünüze arabasını kıranları, yarı beline kadar camdan sarkıp el kol hareketleri yapanları, yayaya yol vermeyenleri, kırmızda geçenleri, yağmurda umarsızca su sıçratanları, telefonla konuşurken araba kullananları… Özlemedim! Ehliyeti bakkaldan alıp trafiğe çıkarak canımıza kastedenleri özlemedim. Hepimizin çok şikâyetçi olduğu, buna karşın cinsiyet ayırımı yapmaksızın adeta canavarlaştığımız trafik ve adabını özlemedim.

Nesini özleyeceğim. Corona’nın aldığı canlara bakın, trafikten ölenlerin sayısına bakın. Kayıtlara göre 2018 yılında yaklaşık 1 milyon 250 bin kaza var. Bu yalnızca kayıtlara geçen… Olay yerinde ölen kişi sayısı, yaklaşık 3 bin 250. Son 10 yılda 70-80 bin kişi hayatını kaybetmiş. Savaşa girsek, böyle kayıp vermeyiz.

Ve bağımlısı olduğumuz cep telefonlarımız… trafikte telefonla uğraşmak kaza yapma riskini yüzde 400 artırıyormuş. Ne gam ama… Herkes konuşuyor! Keşke yalnızca konuşmakla kalsa canlı yayın yapan bile var. Selfie çeken var. Cep telefonunun kamerasını ayna olarak kullanarak tıraş olan ya da makyaj yapanların nesini özleyeceksiniz?

Kerem Günsel, ileri ve güvenli sürüş uzmanı. Trafik temasının efsane ismi Demir Bükey’le uzun yıllar çalıştıktan sonra, ortağı olduğu İleri ve Güvenli Sürüş Akademisi’ni açtı. Sosyal mesafeye uymayan oturma düzenimizi yanlış anlamayın, bu söyleşiyi pandemi öncesinde yapmıştık. Bir yandan yayınlayamadığım için mahcup olsam da her işte hayır vardır derler ki, doğru! Çok önemsediğim bir sorunu doğru zamanda paylaşmama vesile oldu.

Söyleşilerimde “memleketi kurtarma”ya soyunamıyorum, memleketi kurtaranların süfli bulduğu konuları işlemeye bayılıyorum. Buyrun bir tanesine daha sizi davet ediyorum. Giriş için fıkra gibi birkaç detay vereyim; sürücülerin kaza yapma riski erkek-kadın ayırımında yüzde  65’e 35 diyebiliriz. Çünkü, kadınlar trafik kurallarına uyuyorlar. Gelin görün ki, cennet vatanımızda trafik kurallarına uyan kadın sürücüler, trafik kurallarına uymayan erkek sürücülerin daha çok kaza yapmasına sebep oluyor. Güler misiniz ağlar mısınız?…

Malum gelişmiş bir ülkeyiz! Nereden biliyoruz; duble yollarımız var. Gerçekten de duble yollar sayesinde hatalı sollama kazalarında ciddi düşüş olmuş. Ancak aşırı sürat nedeniyle yoldan çıkma kazaları artmış, aradaki kazasızlığı kapamışız. Medeniyet simgesi duble yollarımızın da bir kusuru var; mühendislik! Örneğin virajlarda merkezkaç kuvveti gözden kaçtığı için yol yüzeyinde ters eğimlerden kaynaklı su birikintilerinden ciddi kaza riskleri var…

Özlediğimiz normalleşmeden çarpıcı trafik karelerini Günsel’in yanıtlarında bulabilirsiniz;

Yaprak Özer: Ne olacak bizim bu hâlimiz?

Kerem Günsel: İşin temeli, eğitimden geçiyor. Türkiye’de ne yazık ki, ehliyet almak çok kolay. Özellikle büyük şehirlerde insanların nedense hep acelesi, bir yere yetişme zorunluluğu var. Uzun süre trafikte zaman geçirmek, boşa geçen bir zaman olarak değerlendiriliyor. Trafik rahatlamaya başladığında, hız limitleri otomatikman artıyor.

Yaprak Özer: Canavarlaşıyoruz değil mi?

Kerem Günsel: Kesinlikle canavarlaşıyoruz.

Yaprak Özer: “İleri” ne demek eğitiminizde? Güvenli deyince, neleri kapsıyor?

Kerem Günsel: İleri sürüş teknikleri işin ana başlığı. “İleri Sürücülük Teknikleri” denince akrobasi falan zannediyorlar. “İleri Sürücülük Teknikleri” dediğimiz, aslında güvenli sürücülük, defansif sürücülük, hepsi bir bütün olarak, kendinizi trafikte korumaya yönelik araç kullanma teknikleridir.

Yaprak Özer: Ehliyeti alırken, bunları bilmemiz gerekmez mi?

Kerem Günsel: Ana bilgileri elbette bilmeniz gerekiyor. Ama ne yazık ki hala öyle bir eğitim müfredatı yok. Dünya genelinde baktığınız zaman da yok böyle bir müfredat. Ama diğer ülkelerde ehliyet almak bize göre çok daha zor.

Şöyle söyleyeyim, bizde katılımcıların yüzde 90’ı ehliyet sınavına girdiğinde geçiyorsa, Almanya’da mesela yüzde 30’u, Amerika’da yüzde 35’i geçebiliyor ilk girdiği sınavda. Çünkü tamamını yerine getirmeniz gereken birçok kriter var. Basit bir örnek vereyim. Mesela bizde emniyet kemeri şurada 2-3 sene öncesine göre kimsenin çok da bakmadığı bir şeydi. Park etme yeteneği, şimdi biraz daha zorlaştırıldı. Ama durduğunuz zaman, el freni çekmeniz gerektiği konusunda yurt dışında birkaç ülkede kural var. Bunu yapmazsanız otomatikman sizi sınavdan çıkarıyorlar.

Yaprak Özer: Maksadım sürücü kurslarını konu almak değil ama çok sayıda varlar… herkes açabilir mi?

Kerem Günsel: Çok sayıda varlar. Belirli yetenek… 3-5 bürokrasi… Halk Eğitim Merkezleri tarafından açılan usta öğreticilik kursunu tamamlamış olması gerekiyor eğitmenlerin. O sertifika gerçekten işi doğru öğreterek verilen bir sertifika mı tartışmak lazım.

Yaprak Özer: Güvenli sürüş deyince ne anlamalıyım?

Kerem Günsel: Aracınızın dinamik özelliklerini çok iyi bilerek -bu tabii ki aracın kullanma kılavuzunu okumaktan falan geçiyor- trafik kurallarını hemen hemen tamamını bilip; uygular şekilde araç kullanmak ve herhangi bir kazaya karışmadan önce tedbir alabilecek nitelikte olmanız. Kafa yapısı, eğitim yapısı, konsantrasyon, araç kullanırken başka şeylerle uğraşmamak…

Yaprak Özer: Ben ehliyet alırken, birer kitap vardı, motorun türlü parçaları öğretirdi… Bir tanesini anımsıyor musun diye sorsanız: Hayır. Neyi öğretmeliyiz?

Kerem Günsel: Doğru. Uzun süre, dediğiniz gibi, motorla ilgili çok ciddi bilgiler verildi. Aslında sürücülere, gerçekten trafik kuralları ve ülkenin trafik kuralları içerisinde ne şekilde daha emniyetli araç nasıl kullanabilecekleri, biraz daha fazla eğitilse, öğretilse; ehliyet öncesinden bahsediyorum… Türkiye’de çok fazla kaza oluyor.

Yaprak Özer: Ne kadar?

Kerem Günsel: 2018 yılında yaklaşık 1 milyon 250 bin kaza var kayıtlara geçen… Olay yerinde ölen insan sayısı, yaklaşık 3 bin 250 kişi. Son 10 yılda yaklaşık 70-80 bin kişi hayatını kaybetmiş Türkiye’de. Allah korusun biz bir savaşa girsek, böyle bir kayıp vermeyiz zaten.

Yaprak Özer: Salgında da verilmiyor.

Kerem Günsel: Aynen öyle. Ve ne yazık ki, bununla ilgili radikal kararlar ve uygulamalar yok.

Yaprak Özer: Neler yapılabilir?

Kerem Günsel: Benim en çok dikkatimi çeken şudur: Eskiden belki hatırlarsınız, radar cezası ya da radara girdiğiniz zaman, belli bir mesafeden sonra, polis sizi çevirirdi. Ehliyetinizdeki ceza puanını düşerek, size bir ceza uygulaması yapardı. Şimdi o neredeyse kalktı. Araç radara giriyor; 15 gün 1 ay sonra evinize bir ceza makbuzu geliyor. Acaba araç kendisi mi yapıyor bu sürati, siz arabanın plakasına cezayı gönderiyorsunuz, yoksa sürücü mü yapıyor? Türkiye’de Trafik Kanunu’nda kural var: “Aynı güzergâh üzerinde 3 kere radara giriyorsa bir sürücü, ehliyetine el koyacaksın.” Plakaya ceza gönderiyorsun, caydırıcılığı yok.

Yaprak Özer: Demek ki, bir gelir elde etme metodu.

Kerem Günsel: Özellikle… tarihlere de dikkat etmekte fayda var. O polisleri çok gördüğünüz, genellikle yıl sonuna yakın çok daha fazla olur. Belirli dönemlerde… Ne yazık ki, bir sonraki yılın bütçesi hazırlanırken, trafik cezalarından gelecek rakam da hesaplanarak bütçe yapılıyor.

Yaprak Özer: Motosiklet, normal binek araç ve ağır vasıta…

Kerem Günsel: 4×4’ler de var tabii… Avrupa ülkelerindeki yüksek sayılardan bir tanesiyiz, 4×4 yüksek araç kullanan.  Özellikle şunu gözlemliyorum. Kadın sürücülerde çok daha fazla var. Sebebi erkek sürücülerin kendilerini üstün görmesinden… trafikte çok taciz var. Araçlarını yüksek seçmeyi tercih ediyorlar ki, kamyon, otobüs, tır ya da diğer sürücülerden az etkilenip emniyette hissetmek için diye düşünüyorum.

Yaprak Özer: Kadın mı erkek mi daha çok kaza yapıyor? Hangisinin trafik kurallarına uyma eğilimi daha yüksek?

Kerem Günsel: Erkek sürücülerin kaza yapma riski çok daha yüksek.  Net rakam veremem yaklaşık yüzde  65’e yüzde 35 diyebiliriz. Kadınlar daha çok trafik kurallarına uyuyorlar. Türkiye gibi bir trafik ortamında şöyle bir handikap var. Trafik ortamında trafik kurallarına uyan bir sürücü, mesela İstanbul gibi bir trafik ortamında, trafik kurallarına uymayan sürücünün daha çok kaza yapmasına sebep oluyor. Mesela otoyolda gidiyorsunuz. Sizin normal hız limitleriniz nedir? Otobanda 120’dir, maksimum. 120 km süratle sol şeritte gidiyorsunuz. Arkanızdan 180 km süratle gelen bir araca, siz nereden baksanız, bir düz duvar etkisi yaratıyorsunuz. Mesela erkek sürücülerin en çok eleştirdiği şeydir: “Sol şeritte ne işin var sağ şeritten git” diyorlar mesela. E şimdi, siz sağ şeritten gitmek istiyorsunuz, 80 ile… Gidebilirsiniz otoyolda, böyle bir özgürlüğünüz var. Bu sefer de sağ şeridi kullanan ağır vasıtalar tarafından taciz edilmeye başlıyorsunuz. Otomatikman kendinizi daha emniyetli hissedeceğiniz, sol şeride en azından solunuzdan herhangi bir tehlike gelmeyecek şeride atmaya çalışıyorsunuz. Bir keşmekeş oluşuyor. Üstüne basa basa söylediğim şey, bir otoyolda ya da herhangi bir karayolunda herkes hız limitlerine uyarak giderse, o yol, bir kaza olmadığı sürece kilitlenmez. Köprü trafiğinde devamlı zigzaglar çizerek, hangi şerit daha hızlı gidiyorsa, o tarafa geçerek gidiyor. 500 metre sonra bir bakıyorsunuz, yanınızda araç. Siz hala aynı şeritte devam ediyorsunuz. Niye bu riski alırsınız?

Yaprak Özer: Şikayet etmek soruna cevap verebiliyor mu?

Kerem Günsel: Emniyetin ihbar hattı var. Ancak eğer trafik ortamında bulabilirsek, denk gelebilirsek, bunu en yakında yakaladığımız polis memuruna da ihbarda bulunabiliyorsunuz. Ben bunu çok yapıyorum. Gerçekten değerlendiriyor polisler. Şehirler arası yollarda da var bu uygulama; ama eskiden daha kolaydı, şimdi zorlaştırıldı şehirler arası yollarda. Telefonla ihbar ettiğiniz zaman, önünüzde giden ve sıkıntı yaratan bir aracı ihbar ettiğinizde en yakın yerleşim biriminde polis çeviriyordu, ona cezai işlemi uyguluyordu. Şimdi sizi de çeviriyor.

Yaprak Özer: Neden?

Kerem Günsel: Siz şikâyetçisiniz çünkü… birlikte nöbetçi mahkemeye çıkıyorsunuz. Tabii, kimse etmiyor. Yani artık memurlar da şunu söylüyorlar: “Tatile gidiyorsanız eğer, hiç uğraşmayın.” Ben uzun zamandır bunun için uğraş veriyorum. Rusya’da bütün araçlarda bir kamera zorunluluğu var. Aracın önünde bulunan bir kamera, aynanın altında. Devamlı kayıt yapıyor. İsterseniz, arka tarafı da çekebilirsiniz; ama ön taraf zorunlu. Önde olan kazaların oluş şeklini ispatlama açısından çok büyük faydası var. Bir de aracında kamera takılı olan sürücü, daha dikkatli araç kullanıyor. Aracının hareketleri de o kameradan yakalanıyor.

Yaprak Özer: Türkiye’de olabilir mi böyle bir şey?

Kerem Günsel: Türkiye’de özellikle okul servislerinde şehirler arası otobüslerde, servis minibüslerinde zorunlu hale getirildi. Ama binek araçlarda böyle bir zorunluluk yok.

Yaprak Özer: Servislerde var iyi mi kullanıyorlar sizce?

Kerem Günsel: Hayır.

Yaprak Özer: Servise denk gelmemek bir matematik. Bu kadar altyapı yapıp şirket servis filolarının olması, çocuklar konusunu ayrı tutuyorum.

Kerem Günsel: Toplu taşıma kullanım alışkanlığını arttırmadığınız sürece, servisler olmaya devam edecek. Belirli saatlerde o trafiğe çıkan binlerce araç. Zaten araç sayımız yeterince yüksek.

Yaprak Özer: Ne kadar araç var? İstanbul’u biliyor muyuz?

Kerem Günsel: Son rakamı bilmiyorum. Kimse net rakamı bilemez.

Yaprak Özer: Motosiklet de konunuz olduğu için girmek istiyorum. Motosikletler benim korkulu rüyam. Getir-götür yapan motosikletler ve trafiği araçla değil de motosikletle tüketen kesim. İlk grupla ilgili sıkıntım sağınızda solunuzda paket servis yapıyorlar.

Kerem Günsel: Esas dalım motosiklet eğitmenliği değil. Motosiklet kullanıcısı olarak, en büyük sıkıntımız: Kuryeler. Çoğu zaman, özellikle onları çok fazla eleştiremiyorum. Biz diyoruz ki, “Buradan bu evrağı, yarım saat içinde Sabiha Gökçen’e yetiştir. Bunun için de al sana şu kadar  veriyorum, yarım saatte ulaşmazsa, sana şu kadar ceza var” diyor firması. Bu durumda, toplu bir karar alıp; “Hayır, biz bu riski almayacağız” demeleri lazım… Pizza siparişi veriyor evden… Daha telefonu kapatırken  kronometreye basıyor.

Yaprak Özer: Hepsi bildiğimiz şeyler aslında. Denklemde bir de yol durumu var.

Kerem Günsel: Tabii ki. Çünkü bir bütün aslında. Yani yol, hava… Aynı şekilde, araç, sürücü… Duble yollarımız var, doğru. Eskiden mesela Türkiye’deki trafik kazalarında en çok kaza, hatalı sollamadan meydana geliyordu, evet. Artık duble yollarımızdan sonra, hatalı sollama kazalarında çok ciddi bir düşüş oldu. Ancak şu konuda bir artış oldu: Aşırı süratten kaynaklı, yoldan çıkma kazaları çok fazlalaştı. Yani aslında baktığınız zaman, rakamlar hemen hemen eşleşti. Yollar yenilendi, ulaşım süreleri kısaldı. Yollar yapılırken sanırım, mühendisler çok fazla denetlenmiyor. Çünkü mesela sağa bir viraj dönerken, merkezkaç kuvveti ile alakalı olarak, yolun hafif sağa yatık dönmesi gerekirken, bizde tam tersi… Ve özellikle su toplama bölgesi dediğimiz, yol yüzeyindeki suyun devamlı akması gerektiği yerler genellikle yanlış seçilmiş. Dolayısıyla bu ters eğimlerden ve yol yüzeyindeki su birikintilerinden çok ciddi sıkıntılarımız var. Örnek İstanbul’daki Kuzey Çevre Yolu viyadük üstlerinde yağışlı havalarda meydana gelen kazalar. Viyadükler, biliyorsunuz, her yönden rüzgâr alabilen yerler ve aslında suyun da en az üzerinde kalabileceği yol kesimleri. Öyle olması gerekiyor. Oysa daha çok su birikintisi var.

Hız limitlerine tam uyulmadığı için sürücüler, kuru hava şartında nasıl araç kullanıyorlarsa, yağışlı havada da aynı şekilde kullanmaya devam ettikleri için bu yol kesimlerinde kontrol kaybediyor çok ciddi kazalara karışıyorlar.

Yine mesela İstanbul-İzmir otoyolu. Hatta çok uzun zamandır kullandığımız İstanbul-Ankara otoyolu kot farklılıkları. Aracın bir anda yukarı zıplayıp; bir anda aşağıya düşmesi. Bunlar, yüksek süratle giden aracın sürücüsü eğer direksiyonu da doğru tutmuyorsa, kontrolünü kaybetmesine sebep oluyor.

Yaprak Özer: Göre göre ölüme davet gibi bir şey.  Can güvenliğimiz var mı yok mu?

Kerem Günsel: Bence yok. Can güvenliğini sağlamak için, belki kötü bir eleştiri olabilecek ama, bizim gibi toplumlarda cezai rakamların çok yüksek ve çok daha ciddi uygulanabilir olması lazım.

Yaprak Özer: Tabelalar da ayrı sorun, standardizasyon olmadığını söyleyebilirim ama bu konuda sizin gibi uzman değilim.

Kerem Günsel:  Bazı trafik tabelaları belediyeler tarafından uygulanıyor, bazıları karayolları tarafından uygulanıyor. Aslında tek bir standartta olması gerekirken, ufak tefek farklı standartlar kullanılıyor. Basit bir örnek verebilirim size bu konuda: Yol kenarlarında kare şeklinde beyaz bir tabela vardır ve içinde bir sürü rakam yazar. Bunlar, bizim eski zamanlarda kilometre taşı dediğimiz şeyin yeni versiyonu. Sizin hangi otoyolda, hangi karayolunda, kaçıncı bölgede ve kaçıncı kilometrede olduğunuzu gösteren tabelalardır. Genellikle bilgileri bu doğrultuda veriyorlar: İşte, “Şu karayolunun şu kilometresiyle şu kilometresi arasında kalan bölge, heyelandan kapalıdır” gibi. Okumamız lazım. En büyük sıkıntımız: Hâlâ eskiden kalma bilgilerle, yeni nesil araçları ve yeni yolları kullanmak.

Otomobiller, daha doğrusu taşıtların tamamı kendini çok hızlı yeniliyor. Devamlı bir yeni teknoloji geliyor. Bizler de bu yeni arabaları alma konusunda çok hassasiyet gösteriyoruz. Ama ne yazık ki, kullanacağımız aracın üzerindeki dinamik özellikleri, güvenlik paketlerini, nasıl kullanırsak kaza yapmamıza engel olacağını bilmeden aracı kullanıyoruz. Türk insanında “kullanma kılavuzu” okumama gibi alışkanlık var. Hep deneme, yanılma yöntemiyle…

Sürücülerin, araçlarını yolda giderken değil de trafiğe çıkmadan önce tanımaları çok önemli. Lastik havasının kaç olması gerektiğini bilen sürücü sayısı, sizce kaçtır Türkiye’de? Yüzde kaçı biliyordur lastik havasını? Yüzde 90. Şurada 100 araba çevirelim. 90’ının lastik havası yanlış. Ama lastik, bir motordaki en önemli ikinci aktif güvenlik gereci. Zira yol ile aranızdaki tek hayat bağınız ve o lastiğin içindeki hava. Birinci aktif güvenlik gereci de sürücü.

Yaprak Özer: Peki, başka neleri bilmem lazım?

Kerem Günsel: Aracınızın fren sisteminin ve bu fren sisteminin nasıl kullanılması gerektiğini… Mesela ABS fren sisteminde, siz o frene bastığınız zaman, tekerleklere tut-bırak hareketleriyle, sizin direksiyon hâkimiyetinizi sağlamanızı sağlıyor. Yani, önünüzdeki bir engele çarpmadan kaçış yapabiliyorsunuz. Eskiden böyle bir şansınız yoktu. Bunu bilmeyen bir sürücü, o fren pedalından gelen sesleri duyduğu anda, ayağını frenden çekiyor. Ne oluyor? Bu sefer tekrar bir kaza yapıyor. Yanlış bilinen bir şey, özellikle çok düşük süratlerde: “Benim arabamda ABS var vs. frene bastım mı, dururum”. Öyle bir şey yok. Özellikle dur-kalk trafikte, ABS fren sistemi biraz daha uzun mesafede duruyor. E bunun için, takip mesafesi gerekli… diğer araçlarda böyle bir sistem olmayabilir. Ve sizin bir anlık cep telefonu dalgınlığınızla, araba tehlikeyi fark edip; kendisi fren yaptığında, arkadakinde o sistem yoksa, arkadaki araç size çarpacak. Çünkü bir mesafe bırakmamış oluyor.

Biz teknolojinin bazı kısımlarını çok iyi kullanıyoruz ama nerede ve ne zaman kullanacağımızı bilmiyoruz. Trafikte cep telefonuyla uğraşmak kaza yapma riskinizi yüzde 400 artırıyor, iyice abarttık yani.

Yaprak Özer: Ne yapılıyor telefonda?

Kerem Günsel: Canlı yayın bile yapılıyor. Selfie çeken var. Hatta cep telefonunun kamerasını ayna olarak kullanan var. Tıraş olan beyler olduğu gibi, makyaj yapan hanımefendiler var. Telefon çok enteresan bir şey. Aslında en büyük tehlike diyebilirim ben. Belki alkollü araba kullanmaktan bile tehlikeli diyebilirim.

Bir kadeh bir şey içmiş olan sürücü bile, “Eyvah! Polise yakalanır mıyım?” korkusuyla gözünü yoldan ayırmıyor. Ama siz telefonla konuştuğunuz anda ya da telefonla ilgilendiğiniz anda yola bakmıyorsunuz, 60 saniyelik bir sürüşün, 4 saniyesini siz eğer yola bakmadan giderseniz, ortalama bir saatlik sürüşün 24 dakikasını yola bakmadan gidiyorsunuz. Ve 50 km. süratle gittiğinizi varsayalım. Böyle bir gecikmede aracınız, 27 metre kör olarak, sizsiz gidiyor.

 

Söyleşmizi Yaprak Özer youtube kanalından izleyebilirsiniz: https://youtu.be/e9KGsm_Qv9s

Paylaş