Ne Şiş Yansın Ne Kebap

Ben yazı yazarken birden fazla başlık ve giriş üzerinde çalışırım. Bu yazıya başlık geliştirirken seçeneklerimi sıraladım,

a) Her Şey Dahil ve Cahil

b) Tecritte Turizm Cenneti

c) Pandemi, Cenaze gibi… Bitince Devam

d) Cehalet Terör Sayılır mı?

e) Diğer

İçime gam kasvet kasavet düştü ve düşündüm ki, doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovuyorlar. Sosyal medya ve genel geçer platformlarda her şey pozitif; “eller havaya”!… İkilemde kaldım. Bu bir gezi ve seyahat söyleşisi. Prensipte pozitif olmalı. Ama mekan Türkiye, turistler Türk, anlatan ve yazan da Türk olunca eleştirmeye doyum olmuyor. Yukarıdaki alternatifler aklınızda kalsın, siz yazıyı öyle okuyun. Ne şiş yansın ne kebap.

Size Türkiye’nin en popüler, en çok “celebrity” gezdiren, en fazla ülkeye ayak basan rehberi olarak ün salan Saffet Emre Tonguç’u getirdim. Önceden söyleyeyim ne magazin ne dedikodu konuştum. Öyle hemen terk etmeye kalkmayın, çünkü evde kapalı, ülkede kapalısınız, nereye gideceksiniz?

Öncelikle ülke içinde nereleri keşfedebilirsiniz? Evde, burnunuzu kapıdan dışarı çıkarmadan oturduğunuz yerden nerelere gidebilirsiniz?… Hatta mahalle mahalle dolaşalım ister misiniz? Saffet Emre Tonguç kelimenin tam anlamıyla karış karış dolaştı, kaydetti. O iş tamam! Şimdi büyük otelleri dolaşıp rehber çıkarıyor. Detayları anlattı.

Saffet Emre Tonguç’la uzun zamana dayalı dostluk olunca kariyer yolculuğuna şahit olanlardan biriyim. Bir çalışkandır ki sormayın. Saffet, Boğaziçi Üniversitesi gediklisi… Turizm ve Otel Yöneticiliği, Uluslararası İlişkiler ve Siyaset ile bunlarla yetinmediği için Tarih bölümünde Osmanlı Sosyal Tarihi okumuş. Az bulunur katmerli talebe. Rehber, seyahat yazarı, iletişimci.

Son kitabı Butik Oteller dışında, benim bir çırpıda aklıma gelen kitapları Kanatlarımda İstanbul, Ayrıcalıklı Rotalar, Boğaz Hakkında Her Şey… Gerisi sizde!

Turizm ve seyahat dünyanın en güzel şeyi. Kimine göre yemek içmekten kimine göre moda giyim kuşamdan vb. bile önce gelebilir. Gezmeyi tahtından indirecek babayiğit, bir tek Pandemi çıktı!

 Söyleşimizi bu sayfadan okuyabilir ya da youtube’dan izleyebilirsiniz.

Yaprak Özer: Pandemi geldi, seyahatlere ara vermiş olmalısın…

Saffet Emre Tonguç: Maalesef, pandemi hepimizin hayatında ciddi değişikliklere yol açtı. En son Mart 2020 başında Slovenya turu yaptım. Andrea Bocelli konserine gittik. Başkent Ljubljana (Lübliyana)’daydık. “…Milano’da okullar kapatılmış Venedik’te karantina varmış…” diye konuşuyorlar ama bilim kurgu filminin içinde gibi hissediyorsun kendini… Nasıl, olur mu falan diye düşünüyorduk. Ancak 11 Mart’ta bunun ne kadar ciddi bir şey olduğunu anladık. Sonra Türkiye dışına çıkamadım. O tarihten beri hep İstanbul’da ve Türkiye’nin farklı yerlerindeyim. Ama yerinde duramayan bir adamım…

Yaprak Özer: Fazlaca enerjin var.

Saffet Emre Tonguç: Enerjim var, bir yerlere aktarmam gerekiyor. Bir ara 12 tane farklı iş yapıyordum. Seyahat yazarlığından televizyon programcılığına, konuşmacı olmaktan yurt dışı ve yurt içi turlara, kitap yazmaya kadar… Bir şeyler yapmalıyım, zamanı nasıl değerlendirebilirim diye düşünürken 10 tane kitap ürettim; 4 İngilizce, bir Almanca, 5 Türkçe… 34 yıldır profesyonel rehberlik yapıyorum. 16 yıldır Hürriyet Seyahat’te yazıyorum. 22 tane kitabım var. 33 tane ödül aldım. Son olarak 9 kişilik bir ekiple yollara düştüm. Öncelikle Ege’yle Akdeniz’i komple dolaştık. COVID-19 önlemlerinin alındığı sosyal mesafenin muhafaza edildiği otelleri araştırdık.

Yaprak Özer: Küçük otel araştırmaların ile turizmin dönüşümünü ve trendleri yorumlar mısın?

Saffet Emre Tonguç: Bu projeyi gerçekleştirirken şunu gördüm, insanlar büyük otellere gitmekten çekiniyorlar. Özellikle Haziran başında yollara düştüğümde kalabalıklar içinde olmak istemiyorlardı. Aynı zamanda sosyal mesafenin mümkün olduğu kadar korunduğu tesisleri tercih ediyorlardı. Butik oteller bu çerçevede ideal. İlk gittiğimiz yer, Eceabat’daki Caeli Otel’di. Bir türlü nasıl okunacağını bilemediğimiz otel… Yaklaşık 1 milyon 800 bin metrekarelik bağların içinde – Milli Park’ta yer alıyor. Sadece 21 tane odası var, ortalama 42 kişiye böldüğünde bayağı sosyal mesafen oluyor. Her yer senin gibi… Ardından Kazdağları, Cunda’yla devam ettik.

Yaprak Özer: Bu projede tam olarak ne yapmak istiyorsun?

Saffet Emre Tonguç: Yapmak istediğim sadece bir otel rehberi değil, bir yaşam rehberi hazırlamaktı. Seyahat edenler, gittikleri yerlerde ne yapabilirler, görmeleri gereken önemli yerler ne olabilir… Kitabımız satış rekoru kırdı; 16 baskı yaptık.

Yaprak Özer: Butik oteller bildiğim kadarıyla, daha çok aile işletmeleri… Bunların sürdürülebilirliği sence nasıl? Bu rehberle gelecek yıl ya da iki sene sonra aynı butik otel orada olur mu?

Saffet Emre Tonguç: Türkiye’deki en büyük problemlerden birisi, sürdürülebilirlik, bir kısmı hariç kurumsal yapıya ait oteller değiller, daha ziyade aile işletmeleri oldukları için çok şey değişebiliyor. Ayrıca Türkiye’nin bu ekonomik konjonktüründe bunların bir kısmı kapanmak zorunda kalacak. Maddi problemler yaşayacaklar bunlar servise yansıyacak, ciddi problemler olabilecek. Çok sayıda insan turizmin bu zor günlerinde işini kaybetti. Butik otellere de yansıyacak… Bu problemi şöyle halletmeyi düşündük. Öncelikle gittiğimiz her yeri deneyimledik, yani sadece kapısından içeriye bakmadık. Bütün otellerde kaldık yemeğini de yedik kahvaltısını da ettik, etkinliklerinden de faydalandık. Böylelikle bir müşteri deneyimini aktarma şansımız oldu. Kitabı sürekli güncelliyoruz, 16 baskı boyunca sürekli yeni oteller girdi, bazı oteller çıktı. Kitabın girişine şunu yazdık: “Jüri sizsiniz, siz karar vereceksiniz. Lütfen geri bildirimde bulunun…” Bu yöntemle kitaptan çıkarttığımız 10 tane otel ve buna karşılık kitaba aldığımız yeni oteller de oldu.

Günümüzde en güncel şey sosyal medya… Butik Oteller Türkiye isimli bir instagram hesabı açtık. Organik olarak 56 bin takipçiye ulaştık iki ayda. Otelleri anlatıyoruz, öne çıkanları da hikaye haline getiriyoruz. Bütün destinasyonları yazdık, tüm bölgeleri görüyorsun.

Yaprak Özer: İş modeline dönüşmüş …  

Saffet Emre Tonguç: Aynen… Bir iş modeline dönüştürdük, kitaba reklam ya da sponsor almadık. Fakat kitabın da belli bir maliyeti var. Diğer yandan da kitabın uygun bir fiyata okurla buluşmasını istedik. Ben “ulaşılabilir lüks” kavramına çok inanıyorum. Bu çerçevede yayıneviyle konuştum. Sonuçta oteller de ellerini taşın altına koyabilirler dedik. Onlara odalara koyacakları hediye olarak müşterilerine verecekleri kendi kapaklarıyla kendi fotoğraflarıyla özel kitaplar hazırladık. 2 ay gibi bir sürede dünyada ilk defa bir kitap aynı dilde 44 farklı kapakla çıktı. 1 Ocak 2021 itibariyle 70 ayrı kapağa çıkartıyoruz. Kitabın başarısı üzerine bütün Türkiye’ye yayalım diye karar aldık.

Yaprak Özer: Kaç bölge, kaç il, kaç otel var?

Saffet Emre Tonguç: Otel sayımız, 20 şehirden 72’yi buldu. 7 bölgeden neredeyse 6’sını kapsayabildik. Doğu Anadolu’dan henüz bir şey yok… Şu anda ekiplerimden bir tanesi Kapadokya otellerini bir kısmı Trakya otellerini deneyimliyor. Ben İstanbul’dakileri geziyorum. Benim bilgilerim çerçevesinde de yazılara nihai şeklini veriyoruz. Ama şöyle bir sıkıntıyla karşılaştık Ege’de Akdeniz’de çok güzel oteller. Ama Anadolu’ya gittiğinde butik oteller konusunda ciddi sıkıntı var.

Yaprak Özer: Nerelerde var daha çok?

Saffet Emre Tonguç: En son gittiğim yerleri söyleyeyim… Sapanca’ya gittim. Oradan Bolu’ya geçtim. Abant’a gittim Yalova’ya gittim.  Ve bütün bu yerlerde sadece üç tane otel bulabildim.

Yaprak Özer: Butik otel tanımı ne?

Saffet Emre Tonguç: Butik otel derken benim kastettiğim, senin benim gibi insanların gittiklerinde rahat edecekleri standartları beğenecekleri güzel yemekleri olan güzel konaklaması olan dekorasyonunda farkındalık yaratmış tesisler…

Yaprak Özer: Aile mi olması lazım?

Saffet Emre Tonguç: Aile işletmesi olması şart değil…  50’nin altında oda butik otel kabul ettik. Çoğu 20 odanın altında, 20 odanın üstünde olan çok az tesis var. Bu 72 otelin yaklaşık 60 tanesi 5’le 20 oda arasında, geri kalan 12 tanesi de 20 oda ve üstü tesislerden oluşuyor.

Yaprak Özer: Bazı bölgelerimiz gerçekten butik otel üretememiş… Butik otellerde gördüğün hatalar ne?

Saffet Emre Tonguç: Maalesef en büyük etken ekonomi. Eğer oteli dolduramıyorlarsa, daha sonraki yıllarda ciddi problemler yaşayacak o oteller ki, şu anda öyle bir sorunla karşı karşıyayız. Zaten otellerin bir kısmı özellikle  sezonluk. Nisan gibi açılıyorlar Ekim sonu kapanıyorlar. Bu sene pandemi dolayısıyla sezon biraz daha uzadı. Sezon sonunda oteli kapatmak zorunda kalıyorlar. Yanlarında çalışan belli bir personel var onlara kışın da minimum bir ücret verip yanlarında tutmak zorundalar ya da yeni sezona yeni personelle başlamak zorundalar. Bu da servisin aksaması anlamına geliyor. Servis, butik otellerdeki en büyük sorun…

İkinci sorun ise, yönetici ya da sahip körlüğü… 200’e yakın otel gezdik. 72 tanesini yazdık. Hiç gitmediğimiz otelleri de koyduğunda 300-400 civarındalar. Sahibi ya da müdürü maalesef görmüyor hataları… Kurumsal yapılarda büyük otellerde iş bölümü çok daha keskin… Butik oteller adeta “One Man Show” şeklinde. Onun görgüsü çerçevesinde gelişiyor her şey, baştakinin işe dair körlüğü de olumsuzluklar olarak yansıyabiliyor.

Yaprak Özer: Butik oteller mevsimi neden çok kısa yaşıyor?

Saffet Emre Tonguç: Türk müşteri tatillerini okulların kapandığı ve okulların açıldığı döneme sıkıştırıyor. Bu da 15 Haziran-30 Ağustos, hatta bazen 15 Ağustos arası. Yani hepi topu 2 aya sığdırıyor. Büyük bir hata! Hani “back to school” derler ya o güzelim yerlerde kimsecikleri bulamıyorsun. Ben hayatta Bodrum’a Alaçatı’ya, Temmuz-Ağustos’ta gitmek istemiyorum. Her yer kalabalık, pahalı, insan kirliliği had safhada. Eylül’de gidiyorum. El ayak çekiliyor ve hiç kimsecikler kalmıyor.

Ayrıca, çok güzel oteller yaratmışız ama destinasyonları yaratmamışız. Sapanca’da müthiş bir otelde kaldım. Çok güzel bir mimari… Fakat otelden çıkıyorsun, yemek yiyebileceğin tek bir mekan yok, etraf son derece vasat… hatta birbirinden kötü dükkanların cafe’lerin olduğu bir ortam var. Yani yürüyecek yer bile yok bırak restoranı, en iyi oteli yapsan da, eğer senin otelinin bulunduğu yer bir destinasyon noktası olmamışsa başarıya ulaşmak  zor.

Yaprak Özer: Kim yapacak bunu; otel sahibi, yerel yönetim, ulusal hükümet?

Saffet Emre Tonguç: Bir kere biz ülke olarak çok yanlış bir sistem yapıyoruz, adı “Her şey dahil” sistemi… “Her şey dahil” sistemi Türkiye’deki en büyük tehlikelerden bir tanesi. Maalesef nitelik peşinde değil, nicelik peşindeyiz. Diyoruz ki, 30 – 40 milyon turist geldi,  peki bu adamlar ne kadar para bıraktılar, üç kuruş paraya mı geldiler? Turistin asıl görevi ne olmalıdır; ülkeye para kazandırmak… Gelecek, bara gidecek içkisini içecek, dışarıya çıkacak restoranda yemeğini yiyecek, gidecek alışverişini yapacak. Bizim turist ne yapıyor? Geliyor bir hafta aynı otelde kalıyor, kapıdan dışarı çıkmıyor. Rekorlar kıran şehir olarak Antalya’yı görüyoruz. Antalya Kaleiçi’ne git, bütün esnaf kan ağlıyor. Tarihi yerlerde turist yok… Her şey bedavaya o kadar alışmış ki bu turist… O yüzden de çok az bir parayla Türkiye’de tatilini yapıp gidiyor.  Türkiye’ye para bırakan turist gelmiyor. Maalesef bunun parasını da başta kim alıyor tabii ki, turizm operatörleri kazanıyor. Ve biz öncelikle otellerin yüzde 50’sini bu beleşçi turistlerle dolduruyoruz. Kalan kısmından da para kazanmamız lazım ya, onu da Türk vatandaşına pahalıya satıyoruz.

Eskiden kaliteli turist gelirdi Türkiye’ye… insanları kategorize etmek istemiyorum ama, herkes gelebiliyor. Turizmde çok farklı segmentler vardır çok farklı fiyat grupları vardır. Her ayrı fiyat grubuna hitap eden tesisler vardır. Bizde Akdeniz çanağının en güzel otelleri var. Ama bu otelleri 20-30 Euro’ya “her şey dahil” sistemle satıyoruz ki, bu da bence turizmin kanayan yarasıdır.

Yaprak Özer: Pandemi sektörü ve tüketiciyi, beklentileri açısından dönüştürmeyi başarır mı? Pandemi bitince geriye mi döneceğiz, havada ne var senin için?

Saffet Emre Tonguç: Ben her şeyin bir anda eskiye döneceğine inanmıyorum. 2021’in de zorlu bir yıl olacağını düşünüyorum turizmciler için… Turizmci deyince sadece otel sahibi yok, 14 bin tane rehber var. Bütün meslektaşlarım işsiz çünkü turist yok. Yerli turist bir yere gitmek istemiyor. Yurt dışından turist gelmiyor. Avrupa kapalı. Adeta tecrit edilmiş vaziyetteyiz.

Kısa vadede bizi çok güzel günlerin beklediğini de düşünmüyorum. Kaldı ki, pandemi bitse, yavaşlayıp seyrinde bir azalma olsa bile, insanların tedirginlikleri hemen bitmeyecek. Bu ikinci dalgayla otellerin doluluğu inanılmaz düştü.  Sürekli seyahat halinde olduğum için çok net görebiliyorum, otellerin doluluğu yüzde 5 -10’larda seyrediyor. Bu rakamlarla para kazanmaları mümkün değil… Ve uzun vadede ancak 2022’lerde 2023’lerde pandemi tamamen biterse farklılıklar olabilir, eskiye dönme biraz daha hızlanabilir diye düşünüyorum.

Farkındalık konusuna gelince, hepimiz dersimizi aldık, bir şeyler öğrendik diyoruz ya; bence öğrenmedik. Bu adeta neye benziyor biliyor musun; nasıl bir cenazeye gittiğimizde, hayat ne kadar boş – ne kadar kısa -işte bak onu da yolculuyoruz der ve ertesi gün normal tempoda hayatlarımızın akışı devam eder… bu da öyle! Mart’la Nisan’da çok zor dönemler yaşadık pandemi yüzünden ama Temmuz’la Ağustos’la birlikte, insanlar eller havada sosyal mesafe sıfır eğlenmeye başladılar. Bu da aslında insanların çok da bir şey öğrenmediğini gösteriyor. Belli bireyler eminim farkındalıklarını yaşayacaklar, bunlardan ders alıp yaşam yolculuklarına öyle devam edecekler. Ama toplumun geniş kısmı için çok da umutlu değilim ben…

Yaprak Özer: Müzeler konserler sergiler fuarlar dijital ve ücretsiz açıldılar, artçıları ne olur, faydası olacak mı?

Saffet Emre Tonguç: Ben iş hayatında şunu gördüm: Ücretsiz hiçbir şeyin değeri yok… Ücretsiz olunca, maalesef insanlar gerekli ilgi, sevgi, şefkati göstermiyorlar. Tabii ki sanata ve kültüre destek anlamında büyük bir değer… Ama kadrini kıymetini bilen, zaten o parayı verir. Kaldı ki, bu müesseselerin de ayakta kalması yaşaması lazım. Onlar için de sürdürülebilir bir düzen olduğunu düşünmüyorum. Çünkü ücretsiz olduğu takdirde- sabit giderleri personel giderleri var- bunların altından nasıl kalkacaklar? Özellikle özel müzeler ya da özel galeriler için çok zor bir süreçten geçtiğimizi düşünüyorum.

Yaprak Özer: İç pazarımızı keşfetmeye hazır mıyız? Türkiye bir cennet, yereli keşfetme konusunda bize rehberlik eder misin?

Saffet Emre Tonguç: Geçmişte insanlar, bırak Türkiye’yi keşfetmeyi, yaşadıkları şehri keşfetmiyorlardı. O kadar çok insan biliyorum ki, hayatı İstanbul’da geçmiş ama ne bir Topkapı Sarayı’nı ne Ayasofya’yı ne Sultanahmet’i ne Dolmabahçe Sarayı’nı görmüş… Ama 3 gün 4 gece Londra turuna gitmiş, görmediği kilise saray kalmamış… Tabii bir kısmı da sırf alışveriş için gidiyor. Yani insanlar bu kadar çevrelerine duyarsızken, onlardan bir şey beklemek çok zor olacaktı bu pandemi olmasa… Pandeminin getirdiği bir mecburiyet oldu. Mesela bu yaz Göcek koyları istemediğin kadar tekneyle doluydu çünkü Yunan adalarına gidemediler. Yunanistan zarar etti bu işten…

Ve ilk defa şöyle bir şey oldu: “Aa bizim ülkemiz de güzelmiş ya…” Yani biz bunu yıllardır söylüyoruz. Ben 34 senedir Türkiye’nin her tarafını karış karış geziyorum. Televizyon programlarımla gazete yazılarımla dergi yazılarımla kitaplarımla bunları anlatmaya çalışıyorum, benim anlatamadığımı pandemi becermiş vaziyette! O yüzden insanlar şimdi Kapadokya’ya, Antalya’ya gidiyorlar. Tarihi şehirleri geziyorlar. Geçen gün bir arkadaşım, “…çocuklarla beraber Bodrum’a giderken müze kart aldık Efes’e uğradık. Ne kadar güzel bir yermiş Efes… Bundan sonra diğer yerlere de gideceğiz…” dedi. Aslında bir utanç kaynağı…

Kayak merkezleri inanılmaz popüler. Yılbaşında hemen hemen hiç birinde yer yok. Sosyete diye tabir ettiğimiz kesim:  Bu kış Courchevel’e gideceğiz… Zermatt’a mı gitsek? Kitzbühel’e ne dersin? diye sohbet ederken, bu yasaklar yüzünden Erciyes’e, Palandöken’e, Ilgaz dağlarına, Uludağ’a, Davraz’a gitmek durumunda kalacaklar… Çünkü kayak yapmak istiyorlar ama yurt dışına gidemiyorlar ve bu sene Gürcistan da kapalıymış… Bansko’nun açılıp açılmayacağı belli değil… Yabancı pasaportu ya da yurt dışında oturumu olanlar seyahat edebiliyorlar ama Avusturya da kapalıymış. Kayak merkezlerini açmıyorlarmış.

Yaprak Özer: The Museum Hotel, Caeli, Odunpazarı Modern Müze… Yerel yeniliklerden örnek verebilir misin?

Saffet Emre Tonguç: Antakya’daki otel muhteşemdi. The Museum Hotel’in altında dünyanın en büyük mozaikleri çıktı. Neredeyse 10’a yakın mozaik var sadece o otelin altında… Bu da bu toprakların zenginliğini gösteriyor.

Baksı inanılmaz bir yer… Hüsamettin Koçan Hoca’ya buradan saygılarımı sevgilerimi yolluyorum. Doğduğu köye geri dönüyor. Adeta bir UFO kondurur gibi oraya, inanılmaz bir sanat müzesi yapıyor. Bayburt’a 45 dakika uzaklıkta, dağ başında… İlk gittiğimde inanamamıştım araba geçmiyor. Sadece kilometrelerce ileride bir yol var arabaların ışıklarını görebildiğin bir yol… 4-5 saatte bir tane araba geçiyor. Baksı’da bir çan var. Arada bir rüzgarda o sallanınca çanın sesini duyuyorsun. Aşağıda S gibi kıvrılarak Çoruh Nehri akıyor, böyle bir yerdesin… Sessizliğin sesi… sanat vadisi gibi bir yer! Bundan çok etkilendim. O yüzden de hocaya her zaman destek verdim. Televizyon programlarımda da Saffet Emre Tonguç instagram hesabımda da youtube kanalımda da her yerde var Baksı Müzesi…

Bir başka desteklediğim yer ise, OMM… Yani Odunpazarı Modern Müze… Onun için de Rana ve Erol Tabanca çiftini kutlamak istiyorum. Onlar da sanata çok katkıda bulunan insanlar… Ve ben doğdukları topraklara geri dönüp kültürel ve sanatsal faaliyetlerde bulunanları takdir ediyorum. Baksı’ya, Eskişehir’e doğduğun topraklara geri dönmek… Oranın insanlarına, senin hemşehrilerine bir vizyon açabilmek çok büyük bir misyon. O yüzden de orayı da çok destekledim. Arkasında açtıkları çok güzel bir otel var: OMM INN olarak adlandırılmış… Büyük Oteller kitabımda Erol Tabanca’nın çok sıra dışı mimarisiyle ön plana çıkan başka bir oteli var TASIGO diye, Eskişehir’de… O da girecek… Doğru iş yapan insanları desteklememiz lazım diye düşünüyorum.

Aynı şekilde destek olduğum başka oteller de oldu. Mesela geçen hafta sonu Limak Thermal’deydim. Atatürk döneminden kalma bir yapı… Tamamen ahşap… 2008’de mezbelelik durumdaymış…

Limak Thermal 2008’de komple bir restorasyona giriyor ve 2010’da açıyorlar, 10 yıl önce… Tamamen ahşap bir yapı… Olağanüstü güzel bir mimari…İlk olarak 1907 yılında Fransızlar açmış bir otel ve casino olarak ve Atatürk oraya yemeğe gelirmiş… Otelde en sevdiğim şeylerden birisi Oda numaraları 1881’le başlıyor, 1938’le bitiyor. Atamızın anısına…

 

Atatürk’ün her tarafta fotoğraflarını da görüyorsun. Hemen orada Yalova Termal var, Atatürk’ün Köşk’ünün de olduğu… Atatürk orada kalırmış. İçim o kadar acıdı ki, Limak Thermal çok güzel bir otel, bir vaha gibi ama etrafı inanılmaz kötü mahvetmişiz… O yeşilliğin ortasına çok çirkin devlet binaları yapılmış. Yok Emniyet Müdürlüğü… Yani 2000-3000 insan yaşayan bir yere dev bir Emniyet Müdürlüğü ve Kaymakamlık binaları… Devasa bir yurt yapılmış… O kadar kötü bir mimari ki, anlatamam…

Dünyada çok güzel kaplıca şehirlerine gittim. Çekya’da Karlovy Vary’e, Baden-Baden’e Almanya’da, Avusturya’daki Baden’e gittim. Yani biz niye çirkinleştirmekle yükümlüyüz? Neden cennetleri cehennemlere çeviriyoruz? Bu beni çok üzüyor fakat Limak orada güzel bir iş yapmış…

Bir başka yüz akı otellerden biri de Büyükada’daki Splendid’dir. Çok sevdiğim adreslerden biri. İşini doğru yapan ve tarihe sahip çıkan insanların, bu ülkenin kültürü için uğraşan insanların desteklenmesi gerek diye düşünüyorum.

Yaprak Özer: Antakya’daki The Museum, o şahane mozaiklerin üzerinde yatan o otelden kafanı uzatıyorsun, şehir adeta bir oto sanayii gibi… Gözünü kapamak istiyorsun. Adeta çöp… Ama çöpün altı mozaik, herhalde otel alanında kesilmiyor değil mi? Ümidin var mı? Bakanlık, yerel yönetim, insanlar, sahip çıkar mı?

Saffet Emre Tonguç: Çok zor, çok zor… Problem şundan kaynaklanıyor. O otel Hatay’da adeta uzaydan gelmiş, ışınlanmış oraya konmuş gibi, mimari olarak baktığında… Çünkü etraf o kadar kötü ki, yani etrafı düzeltmek lazım. Artı onun devamında Herod Caddesi bulunuyor. Geçmişteki Herod Caddesi, bugünkü adıyla Kurtuluş Caddesi… Ve Roma’nın en önemli şehirlerinden bir tanesi, aynen Efes, İskenderiye,  Roma gibi, Antakya da çok önemli bir şehir! 500 bin civarında bir nüfusa sahip… Bu çerçevede de keşke o Herod Caddesi – Kurtuluş Caddesi komple kazılsa, çirkin binalar yıkılsa ve alttaki alan, Roma’daki Forum gibi ortaya çıkartılsa… Bunlar çok büyük hayallerim, ama bence hayal olarak kalacak, büyük umutlarım yok. Gerçekçi olmak lazım… “Neden olmasın, bir gün yapılır” diyemiyorum bugüne kadar yapılan örnekleri gördükten sonra.

Yaprak Özer: Boğaz’da bana yalıları anlat desem, şahane bir şey olurdu ama misyonum senin bilgin ve dönemin ruhunu bir araya getirerek geleceğe ışık tutmak… Rehberler konusunda söyleyeceğin bir şey var mı? İkincisi, teknolojiyi kullanan birisi olarak, sektör için tehdit mi fırsat mı?

Saffet Emre Tonguç: Süper sorular… Öncelikle 14 bin civarında rehber var Türkiye’de… Ama maalesef rehberlerin büyük bir kısmı orada öğrendikleri bilgilerin üzerine herhangi bir şey koymaksızın mesleklerini yapıyorlar. Yani adeta bir memurun her sabah işe gitmesi gibi, onlar da tura gidip aynı yerleri anlatıyorlar. 134 ülkede dünyanın 1450 şehrinde rehberlik yaptım. Türkiye’nin 81 şehrini adım adım anlattım. Bu da ciddi bir bilgi birikimi gerektiriyor, hala çalışıyorum. Türkiye’de en fazla Amerika turu yapmış rehberlerden biriyim. 76 tane Amerika turu yaptım. Ama her gittiğimde elimde kitaplarım olurdu gece ders çalışırdım çok faydasını gördüm. Dört kere Türkiye’nin en iyi profesyonel rehberi ödülüne layık olan tek kişi oldum ve bunun neticesinde kitaplar, televizyon programları, gazete yazıları geldi kendimi sürekli geliştirmeye çalıştığım için…

Şimdi teknolojiye gelince, Piri Guide diye bir uygulamam var. Benim sesimle adım adım bütün İstanbul’u İngilizce ve Türkçe dolaşabiliyorsun. İstersen Rumeli Hisarı’na git, istersen Kuzguncuk’a Fener’e Balat’a Tarihi Yarımada’ya Topkapı’ya Ayasofya’ya Karaköy’e Perşembe Pazarı’na Çukurcuma’ya Cihangir’e Pera’ya… Akıllı bir sistem, konumunu anlıyor ve sadece play tuşuna basman yeterli oluyor. Lokasyon bazlı bir sistem Piri… Adı, Piri Reis’ten  ya da işin uzmanı, işinin piri gibi… Ve ben bunu yaptığımda rehberler çok tepki gösterdiler:  İşte sen bunu yapıyorsun, bizim işimize engel olacaksın… Ben onlara şunu söyledim…  Türkiye’de 83 milyon insan var. Yani 83 milyonun hepsinin de Piri’yi indirip Piri’yle gezmesi mümkün değil… Ama insanlara ufuklar açmamız lazım. Kaldı ki, Piri’nin özelliği şudur İstanbul’a gelemesen de Londra’ya Amsterdam’a Paris’e Barcelona’ya Roma’ya gidemesen de Piri’yi dinleyebiliyorsun. Belki imkanın yok, maddi sıkıntın var. Belki engellisin evden dışarıya çıkamıyorsun, belki yaş dolayısıyla gidemiyorsun ama ben seni oralarda gezdiriyorum. Sadece cep telefonuna Piri Guide’ı yüklediğinde benim sesimle Barcelona’nın ara sokaklarında kaybolabiliyorsun.

Teknolojinin çok önemli olduğuna inanıyorum. Teknolojiyi Butik Oteller kullanıyoruz.  Otellerin videolarını çekip Saffet Emre Tonguç hesabımda paylaşıyorum IGTV’de (Instagram TV) ardından kare kod olarak kitabın içine yerleştiriyorum. Şu an 72 otelden yaklaşık 30 otelin videosu var. Bazı videoları da profesyonel bir şekilde youtube kanalım için çektik. Kitapta otelin bilgilerini okuyorsun, fotoğraflarına bakıyorsun ama yeterli değil… Oteli gezmek görmek istiyorsun… kare kodu okutursan oteli de dolaşabilirsin.

Yaprak Özer: Nereyi görmek istiyorsun?

Saffet Emre Tonguç: Sevdiğim şehirleri istersen onları bir sayayım. İstanbul zaten hep en başında geliyor. Vancouver, Buenos Aires, Rio de Janeiro, Bangkok, Cape Town… Mesela Avrupa’da herkes Londra Paris’cidir. Ben Berlin’ciyim Stockholm’cuyum… Küçük şehirleri çok seviyorum, Brugge gibi… Ondan sonra Luar (Loire) Vadisi… Harika coğrafyalardan bir tanesi… Yani liste uzayıp gider dünyanın her köşesinde keşfedilecek o kadar güzel yerler var ki… Yeter ki sağlımız yerinde olsun ortamlar uygun, bizde gezme arzusu olsun…

Yaprak Özer: Keşfetmediğini düşündüğün neresi var peki?

Saffet Emre Tonguç: 193 ülkeden, 70 ülkeye gitmedim. Ama bunlar daha ziyade Mikronezya, Togo gibi küçük ülkeler… Afrika’nın ortası bende çok bakir kaldı. Güvenlik ve sağlık dolayısıyla gidemedim oralara… Ama gün gelir de bu problemler ortadan kalkarsa o ülkeleri de görmek isterim…

Botswana’yla Zimbabwe ve Mozambik, gidemediğim ama listemde olan ülkeler arasında…

Yaprak Özer: Pozitif ayırımcılık yapalım;  kadın işletme sahipliğiyle ilgili özel bir yorumun  oluştu mu? Bir de sosyal bir konuya değinerek bitirelim. Bir gün engelli dostu bir turizmden söz etmemiz mümkün olabilir mi? …

Saffet Emre Tonguç: Ben kadın dostu bir adamım… Çünkü kadınların bu dünyayı güzelleştirdiğine inanıyorum. Keşke dünyayı kadınları yönetse, çok daha güzel çok daha barışçıl bir ülkede yaşarız…

Bunu da tribünlere oynamak için yapmıyorum. Bu benim gerçekten hissettiğim… Her platformda da gururla dile getiririm… O çerçevede de gittiğim butik otellerde neyi gördüm biliyor musun? O otelde kadın eli varsa, kadın eli değmişse otel kesinlikle güzel… Bir kere kadınlar çok daha zevkliler… estetik duygusu gelişmiş yaratıklar… Çok sevdiğim butik oteller var bu çerçevede… Mesela Alavya… Hem Rana Erkan Tabanca hem müdür Özlem Gürses çok başarılı kadınlar… Mesela Karia Bel’… Beliz Hanım’ın oteli, Bozburun’da çok güzel işletmelerden bir tanesidir. Yani kadın eli değdiğinde otele bir renk geliyor, bir renk kuşağıyla  bezeniyor otel…

Engelliler konusuna gelince… Piri Guide aynı zamanda engelliler için de bir uygulamadır. Gidemeyecekleri yerleri evlerinin rahat ortamında hissedebilecekleri gezebilecekleri bir uygulamadır.

Her şeyden önce bir altyapı gerekiyor. Dolayısıyla o altyapı olmazsa, engelliler için hayat zor olmaya devam edecek Türkiye’de… Birkaç yıl önce Caddebostan’da sahilde, biliyorsun bir bisiklet yolu var. O bisiklet yolunda gitmeye çalışıyorduk gidemedik. Çünkü insanlar bisiklet yoluna arabalarını park etmişler… Yani her şeyin temelinde eğitim var, yükselirse her anlamda refaha yol açacaktır. Bu refah da engellilerin hayatlarına yansıyacaktır diye düşünüyorum.

Yaprak Özer: Çok haklısın… Boğaz hattında da aynı şekilde değil mi? Vale terörüyle karşılaşmıyor muyuz?

Saffet Emre Tonguç: Her sene sadece Boğaz turlarında 8 bin kişi gezdiriyordum. Çünkü her seferinde yaklaşık 250 kişi geliyordu turlara… 2018’de dünyanın 37 ülkesinden ve Türkiye’nin 65 şehrinden insanlar İstanbul Boğazı’nın güzelliğini görmeye geldiler… Pandemi dolayısıyla hepsi iptal oldu. Boğaz hikayeleri de askıda kaldı. Şimdi sen çok güzel bir şeye değindin: Vale terörü… Ben bir başka terörden bahsetmek istiyorum. O da ne biliyor musun? Balıkçı terörü…  Sahilde balık avlayanlar… O kadar korkuyla yürüyorsun ki o Rumeli Hisarı’nda Bebek’te Arnavutköy’de… Her an kafana bir kurşun yiyebilirsin,  gözüne de iğne gelebilir. Çünkü rastgele savuruyorlar onları… Özel platformlar yapıldı Aşiyan’da, Rumeli Hisarı’nda,  Emirgan’da var… Senin yürüyüş yolun üzerinde balık tutuyorlar. İsviçre’de lisansın yoksa balık tutamazsın. Bizde eline oltayı alan herkes…

Yaprak Özer: Rüzgarı aldım… Örneğin Trakya – Saros sahili, bir cennet ve  bir çöp alanı… Bunlar da ayrı, toplumsal terörler… Turizm nasıl canlanır? Sen nasıl bir rehberlik yapabilirsin?

Saffet Emre Tonguç: Başka bir şey söyleyeyim, bu çerçevede plajlara da çok karşıyım. Mesela Alaçatı’ya, Çeşme’ye, Bodrum’a gidiyorsun. Her yerde “Beach Club” biliyorsun… Kulağa daha seksi geliyor. Neden ben bir yerde para verip denize girebiliyorum, çocukluğumuzda böyle değildi ki… İstanbul’dan denize girebiliyorduk her şeyden önce… Boğaz çocuğu olarak Kandilli’den denize girebiliyorduk, Küçüksu plajından girebiliyorduk. Fakat güneye gittiğinde, maalesef çoğu yerde plaja para vermen gerekiyor. Çok az halka açık plaj kaldı. Bunun da bir başka terör cinsi olduğunu düşünüyorum…

 

Bilgi Notu:

 

Butik Oteller; Executive Summary

Antakya’daki The Museum Hotel’in muhteşem, altında dünyanın en büyük mozaikleri çıktı. Neredeyse 10’a yakın farklı dönem mozaik var sadece o otelin altında… Bu da bu toprakların zenginliğini gösteriyor.

Baksı Müzesi inanılmaz bir yer… Hüsamettin Koçan Hoca’ya buradan saygılarımı sevgilerimi yolluyorum. Doğduğu köye geri dönüp adeta bir UFO kondurur gibi inanılmaz bir sanat müzesi yapıyor. Bayburt’a 45 dakika uzaklıkta, dağ başında… Gittiğimde inanamadım araba geçmiyor. Kilometrelerce ileride arabaların ışıklarını gördüğün bir yol var. Baksı’da bir çan var. Arada bir rüzgarda o sallanınca çan sesini duyuyorsun. Aşağıda S gibi kıvrılarak Çoruh Nehri akıyor, sessizliğin sesi… sanat vadisi gibi bir yer!

Bir başka yer ise, OMM… Yani Odunpazarı Modern Müze Erol Tabanca’nın eseri… Doğdukları topraklara geri dönüp kültürel ve sanatsal faaliyetlerde bulunanları takdir ediyorum. Oranın insanlarına, senin hemşehrilerine bir vizyon açabilmek çok büyük bir misyon. Arkasında açtıkları çok güzel bir otel var: OMM INN olarak adlandırılmış… Erol Tabanca’nın sıra dışı mimarisiyle ön plana çıkan başka bir oteli daha var TASIGO diye, Eskişehir’de…

Limak Thermal Atatürk döneminden kalma bir yapı… Tamamen ahşap… 2008’de mezbelelik durumdaymış… 2008’de komple bir restorasyona giriyor 2010’da açıyorlar… Olağanüstü güzel bir mimari… 1907’de Fransızlar açmış otel ve casino olarak,  Atatürk oraya yemeğe gelirmiş…Otelde en sevdiğim şeylerden birisi Oda numaraları 1881’le başlıyor, 1938’le bitiyor. Atamızın anısına… Atatürk’ün her tarafta fotoğraflarını görüyorsun. Hemen orada Yalova Termal var, Atatürk’ün Köşk’ünün de olduğu…

Bir başka yüz akı otellerden biri de Büyükada’daki Splendid’dir. Çok sevdiğim adreslerden biri. İşini doğru yapan ve tarihe sahip çıkan insanların, bu ülkenin kültürü için uğraşan insanların desteklenmesi gerek diye düşünüyorum.

Saffet Emre Tonguç

Paylaş