Nasıl hatırlanmak istersiniz

 

 

On üç yaşındayken öğretmeni Peter Drucker’a “Nasıl hatırlanmak istiyorsun” diye sormuş. Drucker bir söyleşisinde hayatının geri kalan kısmını kendisine aynı soruyu sorarak geçirdiğini söylemiş; “Nasıl hatırlanmak istiyorum?” Yönetimin mucidi sayılan Peter Drucker geçtiğimiz ay 95 yaşında öldü. Drucker’ın sorunun hakkını verdiğini söylemeye gerek var mı? Bu düşünür, yönetim felsefelerinin neredeyse tamamını topluma kazandıran kişi olarak anılıyor. Ne yazık ki biz kendisini ve yönetim bilimine kazandırdıklarını çok iyi bilmiyoruz. Aslına bakarsanız, Drucker adıyla özdeşleşen ve yeterince bilinmeyen bir konu daha var; sosyal sorumluluk. Son günlerin “moda” kavramı.

 

Sosyal sorumluluk, herkesin yaşadığı topluma katkı yapması bilincine varmasını ifade ediyor. Kurumsal sosyal sorumluluk, şirketlerin çevreleriyle ve içinde bulundukları sosyal sistemle olan ilişkilerini, faaliyetlerinin içinde düşünmelerini öngörüyor.

 

2005’in sonuna yaklaştıkça pek çok alanda “ilk”ler ve “en”ler listeleri yayınlanmaya başlar. Bunlardan biri de “En Cömert Hayırseverler” listesi. ABD’de bu listenin başında Microsoft’un kurucusu Bill Gates ile eşi Melinda bulunurdu, bu yıl küme düşmüşler. Intel Corp. Kurucu Ortağı, Gordon E. Moore ve eşi, cömert bağış yapanlar arasında birinciliğe oturmuş. Moore’lar 2000 yılında ellerindeki Intel hisselerinin yarısını Gordon and Betty Moore Vakfı’na bağışlamıştı.

 

Moore’ların kaç bin dolar bağışladığı değil, bu miktarı nereye ve ne gerekçeyle yatırdığı önemli. Kendileriyle yapılan bir röportajta problemleri çözmek için para vermektense önemli ve ölçülebilir sonuçlar yaratacağına inandıkları projelere “yatırım” yapmayı tercih ettiklerini söylemişler. Diğer bağışçılar da ilginç bir yaklaşımı öne çıkarıyor; “Hesap verilebilirlik” ve  “Çözüme kaynak ayırmak”. Para verelim vicdanımızı rahatlatalım mantığı gerilerde kalmış gözüküyor.

 

“Çözüm odaklı bağış”ın en güzel örneği Nicholas Negroponte’nin girişimi. Negroponte MIT Medya Laboratuarı’nın kurucusu ve başkanı. “Being Digital” adlı kitabı en çok satanlar listesinde. Projesi üçüncü dünya ülkelerine eğitim yatırımı öngörüyor. Daha önce de üçüncü dünya ülkelerine yardım kampanyaları düzenlendi. Bunların çoğu, şu hesaba para yatırın, ihtiyaç fazlalarını biriktirin yollayın, Afrika’ya ekmek gönderelim türündendi… Yardımlar incelendiğinde küçük faydalar sağladıkları görülüyor ancak sorunların büyük ve yaygınlığı karşısında amaçsız para vermenin anlamı tartışmaya açık kalıyor.

 

Negroponte’nin ürettiği çözüm sosyal sorumluluğa farklı bir soluk getirmesi anlamında önemli. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülke çocuklarının eğitimi için 100 dolarlık PC’ler geliştirdi. Bunlar güneş enerjisiyle çalışan, 500 MHz işlemcili, 1 GB hafızalı bilgisayarlar.

“Her Çocuğa Bir Laptop” kampanyasının amacı dünyanın fakir bölgelerinde ilk ve ortaokul çağında ancak eğitim olanağı olmayan çocukların kolay ve popüler bir yöntemle bilgiye ulaşmalarını sağlamak. Hükümetler, bu halk projesine katılıp, eğitim olanağı olmayan binlerce çocuğu aydınlığa çekebilecekler.

 

Bu orijinal teklifi Negroponte ilk olarak Davos’ta Dünya Ekonomik Forumu’nda açıkladı. Brezilya, Çin, Tayland, Mısır ve Güney Afrika gibi ülkelerde 15 milyon çocuğa test amaçlı yollanmasına karar verildi. Tunus’ta düzenlenen Bilgi Toplumu Dünya Zirvesi’nde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’a bilgisayar prototipleri sunuldu. Bilgisayarlar önümüzdeki yıl sonunda dağıtılmaya başlanacak, 2007 sonunda üretimin 100 milyona ulaşması bekleniyor.

 

Türkiye’de en çok okuduğumuz bağış haberi türü, okul yapımı. Dört duvar! İçi doldurulmayan okullar ne kadar anlamlı? Türkiye’de 76 üniversite, 16 bin 445 öğretim üyesi,1 milyon 941 bin öğrenci bulunuyor. Öğretim üyelerinin 10 bin 95’i İstanbul, Ankara ve İzmir’de görev yapıyor. Bina yaptırarak eğitime değil ancak inşaat sektörüne fayda sağlanabilir.

 

Küçük bir not; bu hafta TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu, 15 yeni üniversite kurulmasına ilişkin tasarıyı kabul etti. Tasarı, kurulacak olan yeni üniversiteler için toplam 2 bin kadro öngörüyor. Yine bu hafta içinde, Uluslararası Bilim Atıf Endeksleri’nin 2004’te yayımlanan listesine Türkiye’nin bir yayınla bile giremediği anlaşıldı.

 

Tabii hedefe ve sonuca kilitlenmiş projelerimiz de var. Ne yazık ki sayıları az, süreklilik oranları düşük. Hem bağışı yapanları hem bağışı yönetenleri eğitmemiz gerekiyor. Halkın da sosyal sorumluluk konusunda bilinçli olduğu söylenemez. Toplam 20 ilde 15 yaş ve üzeri bin 335 kişi üzerinde yapılan bir araştırmaya göre halkın yüzde 30’u eğitim ve öğretime yatırım yapılmasını yüzde 20’si sağlık hizmetlerine öncelik verilmesi gerektiğini söylemiş. Sorumuz şu olmalı, eğitimde hedef neresi, kaç kişi, ne zaman? Sağlıkta sorun nerede, kaç hasta…

 

Balık verelim karınlarını mı doyuralım, balık tutmasını öğretelim geleceklerini mi verelim? Parayı verip vicdanımızı mı rahatlatalım, yoksa işimizi yönetir gibi sosyal sorumluluk projesi mi kurgulayalım?

 

Kendinize “Nasıl hatırlanmak istiyorum?” diye sormak ister misiniz? Haydi durmayın şimdi bir sorun isterseniz…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir