Mis Gibi İş; Melisa, Lavanta, Defne, Badem…

Melisa; etkin bir anti-depresan, çayı sakinleştirici, kaygı giderici, rahatlatıcı, mışıl mışıl uyutuyor. Lavanta da sakinleştirici, uykuya geçişi kolaylaştırıyor, akşamları buhurdana bir damla tavsiye ediliyor… Adaçayı titreşimi yükselten, tütsü yapılan, yogada meditasyonlarda kullanılan bir bitki. Biberiye uçucu yağı hafızayı güçlendiriyor. Okaliptüs nefes açıyor, kışın hindistancevizi yağıyla karıştırıp bronşlarınıza sürülüyor soğuk algınlığına iyi geliyor. Narenciye türleri; portakal, bergamot, limon canlandıran neşe veren etkileri var…  Tıbbi nane migren için birebir. Tatlı badem, hamilelik döneminde çatlaklar için. Susam, selülit yağlarının hammaddesi, masajlarda kas ağrılarında direkt ısıtıcı özelliği var… Ve daha niceleri!

Kokuların şifası önemli bir çalışma alanı; yurt dışında 65+ yaş grubunda demans alzheimer çalışmalarında koku reseptörü çalışmaları yapılıyor… Yalnızca mis gibi değil şifalı bir iş. Önemli olan ise iş modelini kurabilmek.

 

Aslı ve Gökberk Babacan Ova’da Aromaterapi’nin kurucusu girişimci kardeşler. Çukurova bölgesinde,  Adana merkezdeler.  Aromaterapi için uçucu ve sabit yağ elde etme amacıyla etik tarım usullerine sadık, bitki yetiştiriyorlar. Aslı Babacan İstanbul’da pazarlama ve marka operasyonundan sorumlu, Gökberk Babacan sahada Adana’da. Söyleşiye de farklı coğrafyalardan katıldılar. Tarladan çekim yapamadık maalesef, kim bilir belki ileride…

Yıllar içinde inşaata kaymış aslen toprak sahibi ve tarım yapan bir aileden geliyorlar.

Aslı Babacan, Marmara İngilizce İktisat mezunu 10 yıl bankacı olarak finans sektöründe çalışmış. Çukurova’da pek çok ailede olduğu gibi toprakla ilgili kulak dolgunluğu var mutlaka ama tarım ve çiftçilikle hiç ilgilenmemiş. Sabancı’da pazarlama yüksek lisansı daha fazla ilgisini çekmiş, şimdi Mimar Sinan’da sanat tarihi yüksek lisansı yapıyor. Kendisini toprağa sürükleyen kardeşi Gökberk olmuş. Boğaziçi Üniversitesi inşaat mühendisliği mezunu.

Hayatın ne getireceği belli olmuyor anlaşılan. Pandeminin başında sağlıklı yaşam ve kişisel gelişim konuları; koku, ses, renk şifasıyla ilgili lavantaydı defneydi araştırması yaparken kader ağlarını örmüş. Öze dönüş serüvenlerini aktardılar;

Söyleşimizi youtube‘dan da izleyebilirsiniz.

Yaprak Özer: İyi ki denemişsiniz diye söze başlayayım mı?

Gökberk Babacan: Aynen öyle, bir anda denk geldi açıkçası. Sonuçta bir mühendis olduğum için önce literatürü karıştırdım. Ne ekilir, verimi ne olur? Tarımdan anlamayan bir insanım.

40 dönümlük bir deneme alanımız var. İki yıl oldu aslında 3. yıldan sonra verimi başlıyor. Geçen sene çok verim olmadı, bu sene ciddi geri dönüş bekliyoruz.

 

Yaprak Özer: Girişimci sabrı?…

Gökberk Babacan: Tecrübelendim. Her işte birkaç yıl uğraşmak gerekiyor, verim elde edilmesi için. Bekliyoruz. Farklı bitkiler verime bindi zaten ama asıl tonaja girmesi önemli bu sene. Başta işten anlamadığım için 10-15 bitki türü denedik şu an 2 ürüne karar verdim.

 

Yaprak Özer: Yöntem olarak biri soğuk sıkım sabit yağa dönüşüyor, diğeri de yüzde yüz saf uçucu yağ diye anlıyorum. Kategorileri mi kastediyorsunuz?

Gökberk Babacan: Bitkilerin sonuçta hem yağı çıkarılabiliyor hem de kurutulup kuru kuru drop dediğimiz etken maddeleri üzerinden kullanılabiliyor. Stoklama açısından uçucu yağ daha pratik olduğu için uçucu yağlara yoğunlaşacağız. Cinsine göre, yağ çıkıyor bir tonluk üründen 3 kilo, 5 kilo, 1 kilo. Bayağı az çıkıyor…

 

Yaprak Özer: Ton deyince, bunlar hafif ürünler değiller mi?

Gökberk Babacan: Bunlar çok hafif ürünler, birkaç ton bir depoyu dolduruyor neredeyse.

Verimleri çok düşük olduğu için uçucu yağlar aslında çok kıymetliler. Bitkinin özü, safı, şifası.

 

Yaprak Özer: Küçücük şişelerde alıyoruz, kullanımları konusunda bilincimizin eksik…

Aslı Babacan: Uçucu yağların bir damlası bile o kadar kuvvetli ki mesela bir ton lavantadan 1 litre çıkıyor, 1 damla yastığınıza damlatıyorsunuz buram buram kokuyor tüm oda. Krem olarak da sabit yağlar, cildinize sürdüğünüzde 2-3 damla tüm cildinize yeterli oluyor. Örneğin 50 ml minik bir şişe bir yıl kadar gidiyor.

 

Yaprak Özer: Ne sürüyorsunuz cildinize?

Aslı Babacan: Jojoba sürüyorum. Kozmetik kremler cilt üstünde kalıyor ama yüzde 100 doğal yağlar epidermisin altına indiği için direkt orayı şifalandırıyor. Kozmetik krem yerine doğal ürünlerden, doğal yağ asitlerinden faydalanmak daha mantıklı. Bu konuda bilincin artması gerekiyor. Doğal kozmetik, doğal ürünler trend oluyor.

 

Yaprak Özer: Tekrar ürünlerinize dönersek kaç tane bitki var işleme aldığınız? Girişim fikrinizle kuruluşunuz arasında ne kadar zaman geçti?

Gökberk Babacan: Bitkilerin ilk ekimi 2 yıl oldu. Öncesinde bir 6-7 ay araştırma süreci geçti. Hem hangi bitki olur hem nereden temin edebilirim fideleri, nereye ekebilirim, yer tesisi, yerin düzenlenmesi…  bitkilerin farklı ekim dönemleri var;  lavanta, kışın Aralık-Ocak arasında. Diğer bitkilerin çoğu ilkbaharda. 2019 yazında araştırmaya başladıysam 2020’nin ilkbaharını buldu ekim süreci.

 

Yaprak Özer: Var olan araziniz 40 dönüm mü? Bu yalnızca iş için ayırdığınız alan mı?

Gökberk Babacan: Bu iş için ayırdığımız bir arazi, diğer bölüm mevsimine göre değişik mısır, ayçiçeği. Standart, konservatif ürünler ekiliyor. Onlarla da ailenin başka fertleri ilgileniyor.

 

Yaprak Özer: Konservatif bitkiler dediniz, yani…

Gökberk Babacan: Daha geleneksel… Atadan kalma, hem herkesin yaptığı, yapmayı bildiği, sağınızdakine baksanız zaten öğrenebileceğiniz şeyler ekiliyor.

 

Yaprak Özer: Aile girişiminizi nasıl karşıladı?

Gökberk Babacan: İstiyorsan dene, biz karışmayız, tutarsa devam ederiz tavrı oldu.

 

Yaprak Özer: Uçucu yağ altında lavanta, melisa, mersin, portakal, defne, tıbbi nane, adaçayı ve okaliptüs gördüm. Öbürleri tatlı badem, susam, jojoba ve shea, kalendula… Bunlar ne?

Aslı Babacan: Onlar bitkilerin, ağaçların, bitki çekirdeklerinin, kabukların soğuk sıkım yöntemiyle yağlarının çıkarılmasıyla elde edilen yağlar. Uçucu yağ ise su buharı kazanında distilasyona gidiyor yani o bitkinin özü buharlaşıyor sonra soğuk yoğunlaştırılarak saf ve öz minnacık bir sıvı çıkıyor, o uçucu yağ oluyor, fark bu.

 

Yaprak Özer: Uçucu yağ ile sabit yağı kullanım alanları neler?

Aslı Babacan: Şimdi sabit yağları direkt cildinize sürebiliyoruz. Cilt bakımımızda, masaj yağlarında, saç bakımında direkt cildimize uygulayabiliyoruz nemlendirmesi, yumuşatması ya da kas ağrılarını gidermesi için ama uçucu yağları örneğin susam yağını cildimize bocalar gibi süremiyoruz. Yoğunlar ve çok etkinler, cildimize direkt sürmüyoruz genelde bir sabit yağ ile seyrelterek şifasını sabit yağa aktarıyoruz. Mesela bir cilt kremi yapacağız ölmez çiçek koyuyoruz içine, kırışıklıkları önlesin diye.

 

Yaprak Özer: Ölmez çiçek?…

Aslı Babacan: Ölmez çiçek uçucu yağı bütün kırışıklık kremlerinin başlıca hammaddelerinden biridir. İçine lavanta koyabiliyoruz, cildimizin hassasiyetinin azalması için. Bir sabit yağ mesela jojoba yağı olabilir. Yağlı olmayan, ciltte sivilce, komedon dediğimiz gözenek tıkayıcı şeyler yapmayacak bir yağla karıştırıp bunu direk cildimize cilt bakımı yapma, kırışıklık önleyici, yaşlanma önleyici yağ olarak kullanabiliyoruz. Uçucu yağları ilaç gibi düşünün, şifası çok yoğun, onları seyrelterek cildimize sürüyoruz. Pandemiyle birlikte mesela kekik inanılmaz popüler oldu. Koklama yöntemiyle… Uçucu yağların çoğunun antiviral, antibakteriyel, antifungal özellikleri var, pandemi süresince maskeme damlatıyorum.

Kekik, lavanta o gün yanımda ne varsa. Hem nefes almamı kolaylaştırıyor hem de o antiviral özelliklerinden faydalanıyorum. Uçucu yağ “essential oil” yurt dışında çalışmaları yoğun ve önemli bulgulara rastlanıyor. 65 yaş üzeri Alzheimer, demans gibi yaşlılığa bağlı hastalıklarda kokuyla tedavi bu çalışma çok fazla yapılıyor. Hastalıkların ilk belirtileri koku kaybıyla başlayabiliyormuş. Böyle vakalara rastlanmış, o yüzden özellikle 65 yaş yaşındaki üzerindeki çalışmalarda gün içinde 3-4 farklı çeşit uçucu yağı günde 3-4 kez birkaç saniye kadar koklamaları tavsiye ediliyor. Koku reseptörleri uyarılsın ve vücut tekrar yeni reseptörler oluşturabilsin diye.

 

Yarak Özer: Eminim finansta bileklerinizi kesmekten vaz geçip bu alana gelince psikolojiniz düzelmiştir.

Aslı Babacan: O kadar keyifli ki o toprakla uğraşmak, baharda o kadar güzel oluyor ki kelebekler dolaşıyor tarlada, arılar, o kokular. İnsanı mutlu eden bir şey. Şifalı…

 

Yaprak Özer: Kaç kişi çalışıyor peki? Yani bu çok insan talep eden bir serüven mi?

Aslı Babacan: Genelde sezonluk oluyor bu işlerde. Yani hasat zamanı çok kişi çalışıyor ama onun dışında 3 kişiyle idare edebiliyoruz tarlayı.

Gökberk Babacan: Doğal olduğu için ürünler ekstra gübreleme, ilaçlama ihtiyacı yok.

Yani bu açıdan basit. Sadece sulamasını ve ot çıktığı zaman çapalamasını yapıyoruz. Onun dışında sadece hasat dönemi iş var. Zaten çoğu ürün de yılda bir kere hasat ediliyor.

 

Yaprak Özer: Biraz da bitkilerin şifalarını dinleyelim.

Aslı Babacan: Melisa; biz ağırlıklı olarak melisaya yöneldik, bir numaralı antidepresan. Melisa çayı sakinleştirici, kaygı giderici, rahatlatıcı etkisi vardır, mışıl mışıl uyutur sizi. Türkiye’de oral yoldan, ağız yoluyla alınması önerilmiyor ama yurt dışında bunları kapsüllerle kullanan insanlar da çok. Koklamak, depresyon için melisa birebirdir. Limon-melisa keza öyle. Lavantanın da sakinleştirici bir etkisi vardır. Uykuya geçişte rahatlatır, akşamları buhurdanınızda, difizörünüzde lavanta uçucu yağınızı damlatıp ortamınızı kokulandırabilirsiniz, daha sakin olabilir. Hiperaktif çocuklara 7 yaş üzerinde lavanta uçucu yağı koklatılıyor yurt dışında. Adaçayı kadim zamanlardan beri titreşimi yükselten, tütsü yapılan, bu anlamda yoga, meditasyonlarda adaçayı çok kullanılıyor. Biberiye uçucu yağı hafızayı güçlendiriyor. Roma medeniyetine ait resimlerde şairlerin, yazarların kafasında biberiye taçları olur, kadim zamandan beri hafızayı güçlendirici olarak bilinen özelliğe sahip. Okaliptüs nefes açıyor, kışın hindistancevizi yağıyla karıştırıp bronşlarınıza sürebilirsiniz… Soğuk algınlıklarına iyi geliyor. Narenciye türleri uçucu yağlar -portakal, bergamot, limon gibi canlandıran neşe veren etkileri var…  Sabah uyanmakta zorluk çekenler ya banyoda zemine damlatabilirler ya da direkt şişelerinden koklayabilirler. Portakal kabuğu soyulduğunda bile eve aroması yayılır herkes canlanır, mutlu olur… Selülit de olmaz. Tıbbi nane migren için birebir olan bir uçucu yağdır. Baş ağrılarında şakaklarınıza, bileklerinize sürebilirsiniz. O da nefes açıcıdır. Muhteşem bir kokusu, aroması da var. Ekinezya ekiyoruz tarlada… o uçucu yağ değil, vatanı Amerika olan pembe bir çiçek. Bütün soğuk algınlığı ilaçlarının hammaddesi ekinezya. Biz kuruttuğumuz ekinezya çiçeklerimizi ilaç hammaddesi olarak ecza şirketlerine satıyoruz. Direkt çayını içmek, soğuk algınlıklarında, bağışıklığınızı güçlendiriyor. Bitkinin o kadar çok şifası var ki say say bitmez. Tatlı badem, hamilelik döneminde kullanılır çatlaklar için. Susam, selülit yağlarının hammaddesidir, masajlarda kas ağrılarında direkt ısıtıcı özelliği vardır. Çok iyi bir masaj yağı olur. Etkisini artırmak için formüllerimizde örneğin selülit mi yapacağız, biberiye kan dolaşımını artırıcı. Kombinasyonlarla uçucu yağlardan faydalanarak gücünü artırıyoruz.

 

Yaprak Özer: Nasıl görev dağılımınız?

Aslı Babacan: Markalaşma sürecinde ben ilgileniyorum. Şişeye gelene kadar olan süreçte Gökberk ilgileniyor.

 

Yaprak Özer: Öğrenelim bakalım şişeye gelen süreci.

Gökberk Babacan: Şişeye gelen süreç işte çoğunlukla distilasyona ağırlık verdik biz. Ürünler hasat edildikten sonra distilasyon kazanlarında uçucu yağlarını çıkartıyoruz, bu çoğu üründe yılda 1 kere yapılıyor, kalanlarda da 2-3 kere. Oradaki tabii verim önemli. Ziraat mühendislerinden danışmanlık alıyoruz. Geri kalan düz işçiler. Distilasyon kulağa çok havalı gelse de aslında çok basit bir operasyon. Bitkiyi distilasyon tanklarına dolduruyorsunuz, sıcak buharı verdikten sonra ilkokulda sınıfta yaptığımız deneydir, damıtma yöntemi. Mühendislik açısından baktığınız zaman çok basit bir operasyon. Yani sıcak buharı veriyorsunuz, bitki bir şekilde kaynıyor. Çay demlemek gibi, bir tonluk çay demlemiş oluyoruz biz. Çıkan buharı, soğuk hava verip, ayırıyoruz. Zaten yağ havada kalıyor. Suyu altında kalıyor. Suyu da zaten hidroloit olarak kullanılıyor. Doğayla uğraşmak daha zor. Kitapta yazdığı gibi olmuyor bu iş. Toprak değişiyor, bitki değişiyor, hava değişiyor. O kadar çok değişken var ki, mühendisim, hesap kitap yapmayı severim ama bu işte hesap kitap yapılmayacağını öğrenmiş oldum. Mesela verimli toprakta verim alamadım ama verimsiz toprakta daha çok verim aldığım ürünler oldu.

 

Yaprak Özer: Kendinizi bu gelecekte görüyor musunuz?

Gökberk Babacan: Kesinlikle görüyorum, olmasını da istiyorum açıkçası. Bahçeye gittiğim zaman o kadar keyif alıyorum ki yani enerjim yerine geliyor, sakinleşiyorum, dinginleşiyorum, toprağa basıyorum. Kazandıracak inşallah. Yani bizim her zaman bir ümidimiz var.

 

Yaprak Özer: Deneyimlerinizden söz edebilirsiniz.

Aslı Babacan: Marka kurmak çok zor, maliyetli işler. Dışarıdan çok janjanlı çok kolay çok albenili gözüküyor ama arka tarafta sırf üretim yani üretim başlı başına çok zor, onun üstüne markayla uğraşıyorsunuz ürün çıkarabilmek, kalitesini koruyabilmek, satış ağlarını yayabilmek, satışını yapabilmek çok hevesleniyor herkes ama derinlemesine düşünülecek. Kurumsal hayatta bir insanın ne kazandığı bellidir, girişimlerde böyle olmuyor. En azından birkaç sene tahammül edecek, dayanabilecek gücün olabilmeli, ürüne odaklanmalı başka kaygılar taşınmamalı. Tıbbi ve aromatik bitki yetiştiriciliğini tabii ki tavsiye ediyoruz, çok keyifli, çok güzel… trend olduğu için “aa evimin bahçesinde… 2 – 3 dönüm arazide ekeyim ben de uğraşayım” diye giriyor verimli olmuyor. Masraflı, oluyor distilasyon kazanlarını çalıştırmak, işçiler maliyet. Uzun vadede kendilerini bu yolda görüyorlarsa tavsiye ederiz. Tarım çok keyifli güzel bir şey ve bu da tarımın çok niş bir türü. Marka adına da bambaşka bir sürü çalışmalara giriyorsunuz sosyal medya, branding… Bir gönül işi.

 

Yaprak Özer: Satışınızı nasıl yapıyorsunuz?

Aslı Babacan: Bizim bir web sitemiz var, 12 pazaryerindeyiz.  Yoga stüdyolarında, İstanbul’da ve Adana’da satıştayız. Doğal ürün satan, sağlıklı ürün satan şarküterivari yerlerde birkaç bayiliğimiz var. Şarküteri dediğim uçucu yağlar da satıyor, bakım yağları da satıyor, seramik de satıyor. Sağlıklı ürün, vegan ürün bulabileceğiniz her şeyin olduğu yerlerde.

 

Yaprak Özer: “Etik olarak toplanmak” ne demek?

Aslı Babacan: Etik olmayan toplanma, talan edilmesi oluyor. Etik toplanma vakti geldiğinde, türünün devam edebileceği şekilde yani mesela portakal çiçeğinin çiçeklerinin uçucu yağı vardır neroli. Çok kıymetli bir yağ ama bunu toplarsanız portakal olmaz. Meyve yetişmez. Bu bir etik bir toplama olmaz. Defneyi etik olarak doğadan toplatıyoruz, yetiştiren köylülerle, anlaşmalı tarım yaptığımızda. Türe önem vererek, ona kıymet vererek, değer, saygı göstererek ihtiyacımız olan kadarıyla…

 

Yaprak Özer: Aslı hanım bu sizin yeni mesleğiniz mi?

Aslı Babacan: Evet. Benim yeni mesleğim. Epey de vaktimi alıyor zaten.

 

Yaprak Özer: Neden sanat tarihi şu anda?

Aslı Babacan: Master devam ediyor, tez aşamasındayım. İnsanlar bir işe giriyorlar, ömür boyu aynı şeyi yapıyorlar. Benim yapıma ters, bir şeyler öğrenmeyi, gelişmeyi, kendimi geliştirmeyi çok seviyorum. Bir kapı başka bir kapı açıyor ve aslında sonunda, eninde sonunda gitmeniz gereken yöne tüm donanımlarınızı biriktirerek gidiyorsunuz. Sosyal medyada yaptığım paylaşımlarda sanat tarihinden de bir şeyler ekliyorum. Afrodit’in Venüs’ün Doğuşu tablosu, Botticelli’nin mersin yapraklarını görüyorum. Çok mutluyum, hayatımın bu sürecinden çok keyif alıyorum. Girişimci kafasını seviyorum. Her birikim insanda farklı bir kapı açtığı için üniversiteden sonra direkt girişimci olmak mantıklı gelmiyor bana. Bir insanın bir alt yapısı olacak, hazinesi güçlenecek, kıymetlenecek, hani onu biraz dolduracak, ondan sonra daha mantıklı hareket etmesi güzel oluyor diye düşünüyorum. En azından sürdürülebilir, uzun soluklu oluyordur.

 

Yaprak Özer: Hummalı çalışmadan ne kadar ürün çıktı merak ediyorum.

Gökberk Babacan: 40 dönüm deneme alanımız… en çok ektiğimiz lavanta. İlk hasadımızdan çıkan ürünleri Çukurova Üniversitesi’nde analizlerini yaptırdık dünya standartlarının üstünde çıktı. Yani hocalar bile şaşırdı. Mersin, defne ve okaliptüsler de çok kaliteli çıktı. Onlar da endemik olarak bu bölgede yetişen ürünler. Defne ağaçlarını biz yetiştirmiyoruz, onu doğadan toplatıyoruz. Üretim açısından da yani yaklaşık işte 40 dönümün yaklaşık bir 30 dönümü lavanta. İlk sene sonunda bunlardan 30 litre yağ çıktı.

Sabır ve devamlılık girişimcilere öneririm. Her seferinde olacak diye bir şey yok, kapılar açıyor, ama önemli olan pes etmemek, sonuna kadar gidebilmek.

 

Paylaş