İş Görüşmesi-Aga Han Ödülü Sahibi Han Tümertekin

Yaprak Özer (Y.Ö): DPT’nin yaptıgı bir arastırmaya göre 700 bin konut ihtiyacı
varmıs. Bu demektir ki mimarlara, yaratıcılıga ihtiyaç var. Gayrimenkul dememden
hoslanmıyorsunuz biliyorum ama gerçekten bu kadar is var mı bu sektörde?
Han Tümertekin (H.T): Olmaya basladı. Ben tasarıma da hayatın gerçeklerinden yola
çıkarak basladıgım için hayatın önemli bir gerçegini reddedemem, dogru gayrimenkul
sektöründe yer alıyoruz mimarlık yapınca. Tabii mimarlık sadece konut tasarımı degil, yani
bir süredir büyük çapta konut üretimiyle ve konut üretimin pazardaki farklılasma faktörü
olarak gündeme gelen mimari tasarım pekala konut dısı yapılar içinde geçerli bir sey. Bu
nedenle fırsat buldukça uyarma ihtiyacı duyuyorum.

Y.Ö: Çok haklısınız, bende bunu söylemeniz için birazda bu fırsatı yaratmak istedim.
Birçok ödülünüz var ama Agahan ödülü en popüler olanı sanırım. Hem sektörde hem
de uluslararası camiada neyle almıstınız?
H.T: Asos yakınlarındaki bir köyde 10 metreye – 6 metre yani topu topu 60 metrekareye
oturan iki katlı binayla o ödülü kazandık. Ödülün kazandırdıgı popülerligi bir kenara
bırakalım, bu bir yandan avantaj bir yandan da fazlasıyla üstüme yapısma egiliminde olan bir
durum.

Y.Ö: Sorumluluk denebilir mi? Baskı denebilir mi?
H.T: En iyi tarafı sorumluluk. Sorumluluktan kaçınmam ve iyi bir motive eden faktördür.
Agahan Ödül jüri üyelerinden birinin beni de çok memnun eden açıklaması suydu; “çok basit
bir yapı fakat çok karmasık duygular uyandırıyor.” Bu benim tasarım anlayısımı çok iyi
özetleyen bir cümle. Olabildigince yepyeni bir biçim yaratıp da, biçimin çekiciligi ve
çarpıcılıgıyla tasarım yapmaktansa olabildigince tanıdık bir biçimde yepyeni duygular
yaratmak tasarımda kendime seçtigim mücadele alanı.

Y.Ö: Yeni duygular yaratmak, hem de çok tanıdık mekanlar yaratarak…
H.T: Son derece tanıdık bir sey. Bakar bakmaz burada neler olmus dedirtmeyen, ama orada
yasadıkça, orada vakit geçirdikçe “burası ne kadar iyiymis” dedirten, hatta belki bu cümleyi
bile kurdurmayan kendinizi iyi hissettiniz ve geçip gittiginiz bir yer.

Y.Ö Aslında dogal olmak, yani oldugu gibi yasamak degil mi?
H.T: Ödülün verilme gerekçesi buydu ve benim seçtigim bu yolun bakar bakmaz fark edilen
bir yol olmamasından kaynaklanan “az insan bunun farkına varabilir” düsüncemi de ciddi
sekilde yıktı. Evet beni mutlu eden tarafı buydu ödülün.

Y.Ö Bütün duyarlılıkları verebilmek içinde sizin bu alanda egitim almanız gerekir yani
üniversitede psikoloji, sosyoloji mimarlar böyle derslerde alırlar mı? Güncel seylerde
var mıdır? Bugün on sene öncesinden farklı. Benim ihtiyaçlarım daha farklılasıyor,
gelecekte de öyle olacak.
H.T: Mimarlık egitiminin diger egitimleri örnek alırsak çok iyi durumda olmadıgını
düsünüyorum ama bütün dünya için böyle. Yanlızca Türkiye’yi kastetmiyorum ama belki
özel olarak da biraz daha farkı var Türkiye’deki durumun. Yani ne yazık ki biraz daha geride.
Ancak bunun sadece egitimi verenlerin sorumlulugunda olmadıgını düsünüyorum.

Y.Ö: Yani hepimizin mi katkısı var burada?
H.T: Mimarlıgın gerçekten bir lüks degil, sadece parası olan bir grup insanın gündelik
yasantılarını geçirecekleri mekanları daha güzel kılmak degil de, daha isin çok temelinden
yasantılarda farklılıklar yaratabilecek meslek oldugu yeni yeni görülüyor. Böyle olunca
mimarlıgın genel kabulündeki problem kaçınılmaz olarak onun egitim örgütlenmesine ve alt
katmanlarına yansımıs oluyor. Özellikle mezun olundugunda her mimar mümkünse bir
binayı söyle bir tasarlamak ister fakat ne yazık ki kimse de binasını size hemen vermez. O
zaman su düsünülür ben tasarım yönü güçlü bir büroda yeteneklerime katkıda bulunacak bir
ortamda bir süre çalısayım ki ondan sonra da yoluma devam edeyim. Fakat bu da tabii ki ne
yazık ki çok az büroda saglanabilen bir olanaktı. O bürolarda kariyerine baslama olanagı
bulamayanlar ne yazık ki piyasanın genel hengamesi içindeki yerlerde baslar. Bu pek çok
genç mimar için ciddi bir hayal kırıklıgıdır.

Y.Ö: Sizin de öyle mi oldu?
H.T: Benim kariyerimin basındaki ilk birkaç yıl yaptıgım yegane faaliyet, o zamanki ortagım
Resit Soley ile birlikte sviçre’de projesi çizilmis, Rolex dükkanlarını Türkiye’de
uygulamaktı. Bırakın tasarım katkısını tamamiyle böyle bir sey, bir hayal kırıklıgı olabilir
bazıları için ama benim için de saniyenin onda birinde bile aklımın kösesinden geçmemis bir
seydi. Birkaç yıl bunu yaptıktan sonra da kariyerim gelisti, dolayısıyla çok takınılacak bir sey
olmadıgını düsünürüm.

Paylaş