Madalyonun Diğer Yüzü

Avrupa yaşlanıyor, biz hala genciz. Yaşlı Avrupalıları, genç Avrupalılar beslemeye çabalıyor. Bizde genç nüfus ne yazık ki çoğunlukla işsiz olduğu için kendi kendisini bile besleyemiyor. Avrupa’da emeklilerle gençler arasında meydan savaşları yaşanıyor. Biz de savaşlar başka eksen üzerinde yapılıyor.

Başkalarıyla ilgilenmek ilginizi çeker mi? Başkalarının başına gelenler… Yaşadıkları…
Çok emin olmamakla birlikte, aramızda demokratik olmayan bir ilişki olduğunu  varsayıp, ve buna güvenip, ben yine de yazacağım ve sizin de okuyacağınızı ümit edeceğim.
Bu hafta, zorla da olsa ilginizi çekmesini istediğim bir konuyu aktaracağım.
Konu bizim dışımızda gerçekleşiyor, şu an için bize dokunmuyor gibi gözüküyor.
Avrupa’da bizim anlayamadığımız bir sürü şey oluyor. İncelemeli, anlamalıyız. Hatta dönüp kendimize, “Bunun nesi, ne kadarı ve ne zaman bizi ilgilendirir?” diye sormalıyız.

Bu başkalarıyla ilgilenme durumu aslında, yazının ilerleyen bölümlerinde de ortaya çıkacağı gibi, inanılmaz bencil bir durum. Çünkü başkalarıyla ilgilenmemiz halinde kendimizle de ilgilenmiş olacağımıza inanıyorum.

Geçtiğimiz hafta Fransa Başbakanı Jean Pierre Raffarin, Paris’in grevcilere boyun eğmeyeceğini açıkladı. “”Buna asla izin vermem ben gelecek nesillerin bekçisiyim”” diyen  Raffarin’in bu sert açıklaması Liberation’da yer aldı.
Yine geçtiğimiz haftalarda Almanya Başbakanı Gerhard Schroder Sosyal Demokratları istifa etmekle tehdit etti. Başbakanın bütün derdi bir kaç yasa değişikliğini meclisten geçirmekti.
Ne oluyor? Neden hiddetli bu adamlar?
Avrupa’da gençlerle yaşlılar arasında ciddi bir mücadele  başladı. Bu mücadele kısa bir süre içinde amansız bir savaşa dönüşecek.

Ürküten Senaryo

Business Week’te yer alan bir haberden alıntı yapmak istiyorum. Yazıyı yazan  muhabir biraz olsun geleceği hayal etmeye çalışmış. Yazdıklarına hayal denebilirse tabii… Çünkü daha çok kabusa benziyor. Bakın yazıda geleceği çizilen Avrupa nasıl bir yer;
Yıl 2050.
Yer Berlin.
Bir zamanların canlı ve heyecanlı metropolü. Artık herkes o günleri yüzünde buruk bir tebessümle anıyor. Eski kentin yerinde yeller esiyor. Şehir sanki hayalet kent. Arada bir ortaya çıkan yaşlı insanlardan başka kimse sokaklarda gözükmüyor. Kafanızı çevirdiğiniz her noktada huzur evi tabelaları dikkatinizi çekiyor. Berlin’in yaş ortalaması 50’yi devirmek üzere. Genç insanların sayısı giderek azalıyor. Evlenenlere artık neredeyse hiç rastlanmıyor. Gençler çocuk yapmaz olmuşlar… Sürekli çalışmak zorundalar. Çünkü sistem çöküyor. Emekli olanların sayısı artıyor, çalışanların sayısı azalıyor ve ortaya çıkan tabloya göre her bir emekliyi bir çalışan besliyor. Avrupa’da hayat bir tür köleliğe doğru uzanıyor. Her emeklinin bir genç kölesi bulunuyor…
İşte size yeni Avrupa!
İçi seni dışı beni yakıyor.

Avrupa’nın geleceği hakkında yapılan yakıştırmaların hiç biri insanın yüreğini ferahlatmıyor. Avrupa ve Avrupalılar için “Giderek Yaşlanan Vampirler Ordusu” deniyor.

Kimse böyle anılmak istemez herhalde.
Peki ne oluyor?
Olay nüfus yapısıyla ilgili. Demografik yapının çalışma hayatına olumsuz etkileri nedeniyle bu tür tatsızlıklar yaşanıyor.
Bizim coğrafyamızda benzer bir dert, tasa, düşünce olmadığı için biz Türkler koca göbeklerimizi kaşıyarak başka şeyler düşünebiliriz. Başka yerlere bakmaya ne gerek var. Bizim başımızda zaten yeterince dert ve tasa var. O Avrupalılar önce bizim işsizlik sorunumuza çare bulsunlar…
Peh peh…
Değil mi yani..
Ne yazık ki, böyle oranı buranı kaşıyıp sonra da büyük büyük konuşmalar yaparak olmuyor.
“Bana göre bir şey yok” demekle hayat geçmiyor, çünkü bugün onları yakan, unutmayın yarın bizi yakacak, ama bütün bu olanın bitenin içinde önemli bir fırsat var ki o da bizim genç ve cahil ve işsiz nüfusumuza karşılık, onların yaşlanan, eğitimli bir nüfusu var. Önlemimizi hemen bugün alabilirsek önemli fırsatlar yaratabiliriz.

Gençler Yaşlılara Karşı

Avrupa’da yaşlılarla gençler arasında fark giderek derinleşiyor. İnsanların hayatta kalma süreleri uzuyor. Doğum oranları hızla düşüyor. Dünyanın hiç bir yerinde bu kadar hızlı nüfus azalışı yaşanmıyor. Avrupa başı çekiyor, Japonlar da ikinci sırada…

Örneğin Almanya’nın önünde şöyle bir gelecek gözüküyor; Almanlar gelecek 30 yıl içinde her yıl 500 bin genç yabancı işçi almak ya da doğum oranlarını ikiye katlamak zorundalar. Bu ikisini de yapmayacak olurlarsa, bu yüzyılın ikinci yarısına ulaşmadan Almanya’nın nüfusu 83 milyondan 70 milyona düşecek. Alman nüfusunun ortalama yaşı da 41’den 49’a fırlayacak.

Ölümlerden ölüm beğenmek gibi bir şey.
İtalya’da da durum farklı değil. 60 yaşına gelmiş İtalyanların nüfus içindeki payı, 20’li yaşlarını süren İtalyan vatandaşlarını çoktan geride bırakmış gözüküyor.  Yapılan araştırmalara bakacak olursanız, tüm Avrupa nüfusu gelecek 50 yıl içinde 40 milyonluk düşüş yaşayacak.
Geçtiğimiz hafta İtalya, Fransa ve Avusturya’da yaşanan grevler bu ülkelerin günlük hayatını felç etti. Grevin nedeni yaşlılar cenneti halini alan Avrupa’da gençlere yaşam hakkı tanınmamasıydı.
Bu cümlenin tercümesi şu; her çalışan, artan emekliler ordusunu besleyebilmek için ücretinden giderek artan oranlarda kesilen vergilere katlanmak zorunda. Kendisine yaşama alanı yaratabilmek, hayatını sürdürebilecek kaynağı sağlayabilmek için daha fazla çalışmak zorunda.
Genç  Avrupalı nüfus, “Bu haksızlık” diyor. Hatta bağırıp çağırmaya, itiraz etmeye, grev düzenlemeye, kavgaya tutuşmaya başladı. Avrupa’da tehlike çanları çalıyor.
Almanya’da, artan yaşlı nüfus nedeniyle sağlık sektöründeki harcamalar roket hızıyla yukarıya doğru yol alıyor. Buna karşılık, genç nüfusun yetişmesi için gerekli eğitim sistemi, kaynak aktarılamadığı için ciddi bir ekonomik kriz içinde debeleniyor. Her geçen yıl çalışandan daha fazla vergi kesintisi yapılıyor.

Yapılan hesaplara göre 2006 yılında Fransa’da ilk kez çalışma hayatına yeni atılan gençlerin sayısından daha fazla insan emekliye ayrılmış olacak. Bu tarihi biraz olsun öteleyebilmek için Fransız hükümeti çalışanların ortalama 37.5 yıl çalışıp emekli olması yerine 40 yılını doldurmasını talep ediyor.

Çalışanlar bu konuya hükümet kadar sıcak bakmıyor. Özellikle kamu kuruluşlarında çalışanlar, ortaya konan iki buçuk yıllık ekstra çalışmaya hiç de niyetli gözükmüyorlar.
Alman Emekli Sandığı geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada 1 milyar Ecu’lük açığının olduğunu açıkladı. Emekliler Alman gayrisafi milli hasılasının yüzde 28’ni alıp götürdüğü için AB ile Alman hükümeti arasında Birlik kurallarına uyma konusunda önemli tartışmalar yaşanıyor.

Nasıl Düşünmek İşinize Gelir

Bütün bunlardan bize ne?
Baksınlar başlarının çaresine!
Bize mi sordular.
Zaten zavallı Türklere kötü muamele ediyorlar.
Bizi adam yerine koymuyorlar.
Bak Avrupa Birliği’ne de almıyorlar. Her geleni önümüze alıyorlar!
Böyle de düşünebilirsiniz….
Ya da
Acaba Türkiye’deki demografik yapıyla Avrupa’daki bu sorun nasıl karşı karşıya getirilebilir.
Bizim ülkemizde ciddi bir işsizlik var. Yeni iş kolları yaratmakta aciz ve geç kalıyoruz. Acaba bizim işsizimizi bu ülkelere transfer etmek mümkün olabilir mi?
Bizim işsizimiz hangi alanlarda çalışabilir, vasıfları nerelere, nelere uyar?…
Biz gençlerimizi hangi alanlarda eğitmeliyiz.
Avrupa’da hangi iş kollarında daha ciddi sorun yaşanıyor…
Gibi düşünmek de mümkün…
Tercih sizin
Şimdi biraz da Türkiye;

Bizde de Nüfus Yaşlanıyor

Türkiye’nin nüfusu, Avrupa’yla kıyaslandığı zaman çok farklı bir görüntü ortaya çıkıyor. Bizim nüfusumuz yaşlı Avrupa karşısında çoluk çocuk. Buna karşın, önemli demografik gelişmeler bizde de kendisini hissettiriyor.
Bu durumda bizlerin farklı düşünce metodları geliştirmesi gerekiyor. İlki kendi içimizdeki demografik gelişmeleri izlemeli ve kayda geçirmeliyiz. İkincisi genç nüfusumuzla boş boş övünmekten vazgeçip, bu nüfusu nasıl işler ve işe yarar hale getirebiliriz diye plan yapmalıyız. Çünkü Avrupalı’ya göre genç olan nüfusumuz, yeterince eğitimli değil, gerekli olan yetkinliğe sahip değil. Kısacası aranan bir yanı yok.
Bakın Türkiye’de neler oluyor;
Yaşlı olarak sınıflandırılan 65 yaş ve üzeri nüfus, 0-4 yaş grubu çocuk sayısını, kadın sayısı da 1940’dan bu yana ilk kez erkek sayısını geçti.
5’er yıllık gruplar itibarıyla 20-24 yaş grubunda 7 milyon 309 olan nüfus, 0-4 yaş grubunda 5 milyon 534 bin 328’e kadar indi. Bu da nüfus artış hızının 20 sene önceye göre oldukça hızlı bir şekilde düştüğünü gösteriyor.

Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün 7 Şubat 2003 tarihli ve Devlet İstatistik Enstitüsü’nün 1990 yıl verilerinden yapılan karşılaştırmalara göre, 0-4, 5-9 ve 10-14 yaş grubu nüfuslarda büyük düşüşler görülürken, 70-74, 75-79 ve 85 yaş ve üzeri nüfusta çok büyük bir artış yaşandı.

1990-2003 döneminde toplam nüfustaki yüzde 24.9’luk artışa karşın, 0-4 yaş grubu nüfus yüzde 7.1, 5-9 yaş grubu yüzde 4.9, 10-14 yaş grubu yüzde 6.2 oranında azaldı. Bu dönemde 0-4 yaş grubu nüfus 420 bin azalışla 5 milyon 534 bine, 5-9 yaş grubu 339 bin azalışla 6 milyon 560 bine, 10-14 yaş grubu 429 bin azalışla 6 milyon 463 bine indi.
Buna karşın aynı dönemde 85 yaş ve üzeri nüfus 5 katına çıktı. 1990 yılında 85 yaş ve üzeri nüfus 174 bin 937 iken, 2003 yılında bu rakam yüzde 411.3 artışla 894 bin 528’e yükseldi ve 5 katına ulaştı. Bu dönemde 70-74 yaş grubu nüfusu yüzde 182.7, 75-79 yaş grubu nüfusu yüzde 152.2, 80-84 yaş grubu nüfusu yüzde 76.7 arttı.

90 Yaş ve Üzeri Nüfusun Yüzde 70.8’i Kadın

2003 yılında 65 yaş ve üzerindeki nüfusun 5 milyon 664 bin 684 olduğu Türkiye’de, 95 yaş ve üzerinde 73 bin 901’i erkek, 179 bin 4’ü kadın olmak üzere 252 bin 905 kişinin olduğu dikkati çekti.
65 yaş ve üzeri nüfusun (3 milyon 341 bin 962) yüzde 59’unu kadınlar, yüzde 41’ini ise erkekler oluşturdu. 50-54 yaş grubuna kadar erkek nüfustan az olan kadınlar bu dilimde öne geçerken, 90 yaş ve üzerindeki nüfusta kadınların payı yüzde 70.8’i geçiyor. 90 yaş ve üzerinde 401 bin 153 kadın varken, erkek sayısı sadece 165 bin 317’de kalıyor.

İlginç gelişmelerden biri de kadın ve erkek nüfusunun birbirine oranı. Sonunda kadın nüfusu erkek nüfusunu geride bıraktı.
Trablusgarp, Balkan, 1. Dünya ve Kurtuluş savaşları nedeniyle erkek nüfusunun azaldığı Türkiye’de, 1935 yılında 7 milyon 937 bin erkek, 8 milyon 221 bin de kadın vardı. Erkek nüfusu 1941 yılında kadın nüfusu geçti.

1940’da Türkiye’de 8 milyon 899 bin erkek, 8 milyon 922 bin de kadın vardı. Bu rakamlar 1941 yılında 9 milyon 85 bin erkek, 9 milyon 56 bin de kadın olarak değişti. Bu tarihten itibaren erkek nüfus sürekli kadın nüfustan fazla oldu. 2003’e geldiğimizde (7 Şubat 2003 itibariyle) nüfus 70 milyon 534 bin 746’ya ulaşırken, bu nüfusun 35 milyon 362 bin 782’sini kadınlar, 35 milyon 171 bin 964’ünü ise erkekler oluşturdu.
Yaş grupları itibariyle 1990 ve 2003 yıllarında erkek ve kadın nüfusları, toplamda değişim miktarı ve değişim yüzdesi şöyle:

Kentlerde Okumuşların Yüzde 29.5′u İşsiz

Devlet İstatistik Enstitüsü’nün (DİE) belirlemelerine göre bu yılın ilk üç aylık döneminde ülke genelinde işsizlik oranı yüzde 12.3′e ulaştı. Bu oran Cumhuriyet tarihinin en yüksek işsizlik oranı. Bir yıl önce aynı dönemde işsizlik oranı yüzde 11.0 idi. DİE’nin verilerine göre:
– Türkiye’de sivil nüfus 69.0 milyon.
–  Bu 69.0 milyonun 48.5 milyonu, 15 yaş ve daha yukarı yaştaki nüfus.
– 48.5 milyonun tamamı çalışmıyor. Bunlar içinde ev kadınları, öğrenciler, emekliler, yaşlılar, çalışmak istemeyenler var. İşgücüne dahil olmayanların toplamı 25.5 milyon.
– Geriye çalışabilir 23.0 milyon kalıyor.
– 23.0 milyon kişinin yüzde 12.3′ü, yani 2.8 milyonu işsiz. 20.2 milyonu bir işte çalışıyor veya çalışır görünüyor.
– Bir işte çalışan veya çalışır görünen 20.2 milyonun 10.3 milyonu maaşlı ve ücretli. 69.0 milyon sivil nüfustan düzenli maaş ve ücretle çalışanların sayısı işte bu kadar.
– 6.3 milyon kişi kendi hesabına çalışıyor.
– 3.6 milyon ücretsiz aile işçisi var. Yani bunların çalışıp çalışmadıkları belli değil.
– Çalışan 20.2 milyonun yüzde 18.2′si (3.7 milyonu) imalat sanayiinde, yüzde 32.8′i tarımda, yüzde 3.3′ü inşaat kesiminde ve yüzde 45.2′si hizmet sektörlerinde… Türkiye’de çalışan nüfusun üçte biri hala tarım kesiminde… Buna karşılık milli gelirde tarımsal üretimin payı yüzde 14′lerde, imalat sanayii üretiminin payı yüzde 29′larda dolanıyor. Tarımda çok insan az üretiyor. Sanayide az insan çok üretiyor.
– İstihdam edilen 20.2 nüfusun 10.1′inin hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuyla bağı yok. Bunlar kayıtsız… 5.3 milyonu SSK’ya, 2.3 milyonu Emekli Sandığı’na, 2.4 milyonu Bağ – Kur’a kayıt yaptırmış.
– Türkiye genelinde çalışabilir nüfusa göre işsizlerin oranı yüzde 12.3. Ama eğitimli genç işsizlerin oranı yüzde 27.9.
– Kentlerde çalışabilir nüfusa bakıldığında, kentlerdeki işsizlik oranı yüzde 15.4′e, eğitimli genç işsizlerin oranı yüzde 29.5′a yükseliyor.

İşgücü tablomuz

Sivil nüfus    69.074
15 ve yukarı yaş nüfus    48.586

İşgücüne dahil olmayanlar    25.498
– Erkek    7.336
– Kadın    17.962

İstihdam edilenler    20.244
– Ücretli    10.298
– Kendi hesabına    6.299
– Ücretsiz    3.047
– Tarımda    6.639
– Sanayide    3.769
– İnşaatta    676
– Hizmetlerde    9.160
– SSK üyesi    5.381
– E. Sandığı üyesi    2.313
– Bağ – Kur üyesi    2.444
– Kayıtsız    10.106

İşsizler    2.844
– İşsizlik oranı    12.3
– Eğitimli işsizler    27.9
– Kent işsizleri    15.4
– Kent eğitim işsiz   29.5
(2003 yılı birinci üç aylık dönemde durum) (bin kişi)
Kaynak: Devlet İstatistik Enstitüsü

Sonuç

Rakamlara bakıp ağlamayın.
Rakamlara bakıp düşünün.

“Bana ne?” demekten vazgeçin.
Siz bankacı olabilirsiniz, ben de gazeteci… Öbürü ev kadını, beriki  doktor…
Biliyor musunuz hiç bir şey farketmiyor.
İşsizlik sorunu hepimizin sorunu.

Devletten beklenecek bir şey yok. Tabii ki yeni iş kollarını yaratmak, eğitim olanaklarını arttırmak ya da planlama yapmak devletin görevi.
Bizim görevimiz ise kendi geleceğimizi yaratmak.
Bunun için düşünmek, uyanık olmak, bilgili olmak gerekiyor.
Amuda kalkmaya gerek yok.

 

 

Paylaş