Krizden ne ders çıkardık

Leigh Bureau-İndeks Konuşmacı Ajansı üyesi Raghuram G Rajan Hindistan Merkez Bankası’nın (RBI) 23’ncü Başkanı seçildi. Rajan 4 Eylül’de koltuğa oturuyor. Dünyanın en saygın ekonomistleri arasında yer alan Rajan kısa bir süre önce Türkiye’de de konuşma yapmıştı. Chicago Üniversitesi’nde ekonomi profesörü olarak pek çok yayına imza atan Rajan uzun zamandır Hindistan Ekonomi Bakanlığı Baş danışmanıydı.

Aşağıda Raghuram’ın yakın zamanda yayınlanan bir makalesinden  hareketle, Türkiye’de yaptığı konuşmada da dikkat çektiği hususları paylaşacağım. Hindistan Merkez Bankası yeni başkanı, ünlü ekonomist Rajan, krizi görememek bir yana yaşadığımız krizden bile doğru dersler çıkaramadığımızı savunuyor.

Yıllardır bizi bir duvardan diğerine  savuran krizin popüler söylemlerden çıkan yaygın yorumu şöyle:  Küresel ekonomik durgunlukla ilgili yorumlara göre; talep çöktüğü için büyüme batıda durma noktasına geldi. Bunun en büyük sebebi de kriz öncesinde birikmiş olan büyük miktarlı borçlardı. Tüketiciler ve devletler daha fazla borç alamadıkları için de harcama yapamıyorlardı. Büyümeyi yeniden canlandırmanın en iyi yolu nakit akışını yeniden canlandırmaktı. Hükümetler bunu teşvik edici ekonomi politikalarını uygulamaya koyarken Merkez bankaları da tasarrufu teşvik etmek yerine faiz oranlarını sıfıra kadar düşürerek tüketicileri daha fazla harcama yapmaya yönlendirdiler.

Rajan ise bu konuda farklı düşünüyor; ekonomik krizin arz yönlü sorunlarının göz ardı edildiğini belirtiyor, borca dayalı büyüme modelini de tatlı-sert üslubuyla eleştiriyor.

Rajan’ın kısa bir sire önce yayınlanan makalesinden dikkat çeken ayrıntılar:

Bu hikâye klasik Keynesyen yaklaşımın borç krizine uyarlanmış hali gibi görünüyor: Batılı liderler, merkez bankaları ve Wall Street ekonomistleri de bu hikâyenin başrol oyuncuları…  ABD’nin resesyondan çıkıyor olması ve Avrupalı hükümetlerin Amerika’nın tersine kemer sıkma politikaları uygulayarak başarısız olması ise iddiaları daha da güçlendirdi.

Oysa durum hiç de öyle değil… Ekonomide yaşanan düzelmeyi  özel politik müdahalelere bağlamak çok da kolay değil. Çünkü yakın zamana kadar, aynı uzmanlar Amerika’daki teşvik paketlerinin çok küçük olduğunu söylediler. Bir anlamda teşvik paketleri başarılı da olsa, daha iyisinin yapılabileceğini baştan kabul ettiler. Avrupa’nın büyük mali açıklarından dolayı Merkez Bankası’nın, bankaları büyük fonlarla desteklemesi de hükümetlerin bunu çok istediklerinden değil, ekonomik yapının hala kırılgan olmasından kaynaklandı.

Özetle, işin Keynesyen politikalarla bir ilgisi yok… Gerçekte ekonomilerin sorunu sadece talep yetersizliği değil… Resmin diğer yarısı olan çarpık arz yapısını herkes unuttu. 2008 krizi öncesindeki 10 yıllık dönemde gelişmiş ülkeler faydalı işler yapsalar da büyüme yeteneklerini kaybettiler. Bunda artan dış rekabet, teknoloji artış hızındaki gerilemenin ve aynı zamanda yaşlanan nüfusun sağlık ve emeklilik ödemelerinin büyük bir etkisi oldu. Gelişmiş ülke hükümetleri ekonomik büyümeyi pompalamak için olması gerekenden daha fazla harcama yaptılar. Tüketicileri de daha fazla kredi kullanımına teşvik ile aynı yola sevk ettiler.

Sonuç: Gelişmiş ülkelerin mühendislik ürünü olan büyüme modeli borçlanma üzerine kuruluydu ve sürdürülebilmesi de mümkün değildi. Nitekim de öyle oldu…

Kaynak link: http://www.foreignaffairs.com/articles/137518/raghuram-g-rajan/the-true-lessons-of-the-recession

Paylaş