KÖTÜ ADAM EDEBİYATI

 

 

Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac 71, Gerhard Schröder 61yaşında. İkisinin de yakın gelecekte siyasete veda etmesi bekleniyor. İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi 68 yaşında, seçimlerde Romano Prodi’ye yenileceği düşünülüyor. Onlardan sonra gelen kuşak 50’lerinde. Eskiler öyle ya da böyle Türkiye’yi destekleyen tavır ve söylemleriyle dikkat çekerken, gelecek kuşak siyasiler Türkiye’ye karşı çoktan açık olumsuz tavır aldılar.

 

Almanya’da Angela Merkel rüzgarı esiyor. Merkel’in adını Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine “hayır” söylemiyle tanıdık. Ve kendisini bir türlü sevemedik. “Kötü Kadın Merkel” olarak kafamıza yerleşti. Anlamadık, anlamaya da çabalamadık. Nereye koştuğunu da göremedik. “Tam bu kadar yaklaşmışken nereden çıktı bu kadın!…” demeyi tercih ettik.

 

Sonra çok beklenen Fransa referandumu gerçekleşti. Beklendiği gibi AB’ye “hayır” dendi. Herkes çok şaşırdı! Chirac’tan “gidici”, Nicolas Sarkozy’den “gelecek” diye söz edilmeye başlandı. O da Merkel’in yaşlarında, iç siyasette başarılı ve Türkiye’nin tam üyeliğine karşı. O da kötü adam. Nereden çıktı bu Sarkozy!…

 

Uluslararası ilişkileri dantel gibi, iyi işlemek gerekiyor. İnsan kaynaklarının dış politikada etkili olacağını sanmıyor olabilirsiniz ama… Babadan kalma dış politika taktikleri, devlet adamı olmadan siyasetçi olanlara emanet edilince el yordamıyla ilerliyoruz. Stratejiniz, geçmiş bilginiz ve gelecek öngörüleriniz olmuyor. Cılız ilişkilerle dostluklar kurulmuyor. Bir sabah kalkıp Yaradan’a sığınıyor, iki gün sonra yorgun düşüp çöküyoruz. Beş, on yıl sonrasını düşünmeyi bırakın, 5 -10 dakika sonrası için bile “Allah Kerim, Hayırlısı” diyoruz.

 

Basının gözlüğüyle tanıdığımız “kötü” kadın ve adamlar da insan… Siyasetçi. Kendi tabanlarına oynuyorlar. Geçmişleri var. Geleceklerini şekillendirmeye çabalıyorlar. Alışkanlıkları, eğitim, aile yapıları ve dostlukları da onları şekillendiriyor.

 

“Bizi seviyorlar AB’ye alacaklar”, “Bizi sevmiyorlar AB’ye almayacaklar” söylemlerine sarıldığımız için kim ne kadar ilgilenir bilemem ama siyasette farklı görüntü çizen yeni oyuncuları tanımak isteyebileceğinizi düşündüm;

 

Angela Merkel, 1954 Doğu Almanya doğumlu. Bir din adamının kızı. Eğitim hayatı boyunca, çalışkan, sessiz. Fizik doktoru. O yıllar hiç dikkat çekmemiş. Okul yıllarından tanıyan profesörü, “Kendi başına asla bir şey söylemezdi” diye tarif ediyor.

 

Merkel, Almanya’lar birleştikten sonra siyaset sahnesine çıktı. İlk iş Doğu Alman muhalefet grubuna katıldı. Birleşme tamamlanınca, Hıristiyan Demokratlara (CDU) katıldı. Helmut Kohl’un kabinesinde Kadın ve Gençlik Bakanı; sonra Çevre Bakanı oldu. Alman basını o yıllarda Merkel’i “Kohl’ün küçük kızı”diye tanıtıyordu. Kohl’ün adı parti içi bir finans skandalına karışınca Merkel sırtını dönüp yoluna devam etti.

 

Merkel Doğu Almanya’dan çıkıp tepeye tırmanabilen tek siyasi. CDU’nun ilk kadın başkanı ve parlamentodaki ilk kadın lider. Erken seçimlerde seçilirse ilk kadın Şansölye olacak. Katolik ve erkek ağırlıklı muhafazakar CDU’da, dul-kadın-Protestan-Doğu Alman-çocuksuz biri olarak ayrık otu gibi duruyor.

 

Geleneksel yakın siyasi çevresi dışından görüşlere önem veriyor, genel olarak yalnızlığı tercih ediyor, ilişkileri stratejik ve seçici… Düşüncelerini saklayabiliyor. Kendisiyle aynı yaşlardaki diğer Avrupalı liderlere benzemiyor, Batı Avrupa kültürüne uzak, gelişmemiş, statik bir komünist ekonominin çocuğu.

 

Sarkozy’nin babası Fransa’ya göçmüş bir Macar. Tanınmış bir doktorun kızıyla evleniyor. 3 çocukları oluyor… Baba Sarkozy üç çocuğunun tam bir  Fransız gibi yetişmesi için elinden geleni yapmış. Modern dünyada Macar kültürü ve dilinin çocuklarını kısıtlamasını istememiş. Macar asıllı Fransız Sarkozy ailesi aslında Osmanlı Musevisi…

 

Sarkozy’nin siyasi kariyeri 22 yaşında başlıyor, önce Neuilly-sur-Seine şehir konseyine, sonra belediye başkanlığına seçiliyor; derken ver elini parlamento. Kariyerinin başında Jacques Chirac’ın himayesinde hızla yükselen Sarkozy 1995 yılında Chirac’a sırtını dönüp dönemin başbakanı Édouard Balladur’un cumhurbaşkanlığını destekledi. Seçimleri Chirac kazandı, Sarkozy bir süreliğine sahneyi terketti.

 

2002’de yeniden Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Chirac, Sarkozy’i, İçişleri Bakanlığı görevine getirdi. Bu çelişki, daha sonraki  kabine değişikliklerinde Ekonomi, Finans ve Sanayi Bakanlıklarıyla sürdü. Sarkozy ve Chirac’ın arası hala kötü. Sarkozy 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olacağını açıkladı.

 

Merkel, vergileri indirmek, iş güvenliğini tırpanlamak, sendikanın gücünü hafifletmek işsizliğe acil çare, dinamik bir ekonomi oluşturmak üzerine bina ettiği iç politika söylemine karşın, dış politikada Atlantik bağlarına (Amerika ve İngiltere) dikkat ediyor. ABD ve İngiltere’nin Türkiye’nin AB’ye üyeliğini desteklemesi Merkel’in kendi içinde çözmesi gereken bir sorun.

 

Sarkozy, Merkel kadar Atlantikçi değil. O da, pahalı ve sürdürmesi zor sosyal güvenlik unsurlarından bazılarını devre dışı bırakarak ülke ekonomisine hareketlilik kazandırmak niyetinde. Sorunların oluşmasında AB politikalarının rol oynadığına inanıyorlar. Türkiye hayatlarının en önemli unsuru değil ama politikalarının önemli bir malzemesi.

 

Bizim için bu insanlar önemli. Ne yiyip içtikleri, nasıl düşündüklerini bilmemiz gerekiyor. Kötü kadın ve Kötü adam söylemlerini bırakmalıyız.

Paylaş