Klu Klux Klan hortladı

Her sabah gazeteyi açtığımda, konu mankenleri değişen ama içeriğin hiç değişmediği haberlerle karşılaşıyorum. Manşette, birinci sayfanın göbeğinde… Mutlaka en görünen yerde. Ben mi uzaylıyım onlar mı, bilmiyorum. Ama bu haberleri okumaktan sıkıldığım yetmezmiş gibi utanıyorum. Evet itiraf ediyorum, utanıyorum.

Bilmem kim, bilmem kimle basıldı…

Bilmem kim, kiminle basıldığını büyük bir cesaretle önce polise sonra eşine anlattı.

Karısı, kocasının arkasında durduğunu söyledi.

Kadın, “Kafam karışık, üzerime gelmeyin” diye yalvardı.

Adam, “Karım ne yaparsa hakkıdır” dedi.

Buraya kadar olayın kahramanları konuştu…

Sonrasında ve her zaman gazeteciler konuştu;

“Gurursuz kadın, neden boşamadı” diye sorguladı.

“Ben olsam boşardım” diye vurguladı.

“Tokat atmadım içimde kaldı” dedirtti…

“Dört ay dayan” diyen tecrübeli bir aldatılana danışarak, akıl verir haber hazırlandı.

İşte size Türkiye sınırları içinde yayınlanan ulusal gazetelerin son birkaç gün içinde tiraj almayı ümit ettikleri haber ve buna bağlı yorumlardan özetler…

Aradığım haberleri de aralarda derelerde buluyorum. Onlar arka sayfalarda…

Çünkü birinci sayfa renkli ve kanlı olacak.

Son günlerin en müthiş konusu; bir tiyatrocunun, eşini nasıl aldattığı. Bu süreci nasıl yüzüne gözüne bulaştırdığı… Ailevi bir sorun anlayacağınız. Ama Türkiye’nin en büyük sorunu oluyor. Öğreniyoruz ki, bir kere yetmemiş birkaç kez aldatmış. Aslına bakacak olursanız, o daha evlendiği gün aldatmış…

İstemeseniz de okuyorsunuz. Gazeteciyseniz zaten göreviniz okumak. Haberi nasıl vermişler, neresinden tutmuşlar, niye böyle yapıyorlar diye düşünmek sıradan okurdan daha farklı olarak geliştirdiğimiz yaklaşımlar.

Tabii halkımız da bir garip. Birlikte olduğu kadınlar şantaj yapınca kahramanımız  şark kurnazlığıyla ulusal kahraman olmaya kalkmış.

Kimdir bu bir süredir hayatımızı ihlal eden, gündemimizin ortasına çöreklenen kişi/ler?

Taş Fırın Erkeği lakabıyla ünlenmiş eski tiyatrocu, yeni idol… Son günlerin Light Erkeği.

Gelen vuruyor, giden vuruyor.

Koca Türkiye, ahlak zabıtası. Pardon yanlış söyledim. Koca Türkiye olur mu?.. Meğer gazeteci sandıklarımız birer ahlak zabıtasıymış haberimiz yok.

Ama burası Türkiye, “reklamın iyisi kötüsü olmaz” denen cennet bir mekan… Bakarsınız arkadaşımız misliyle para kazanır ve yeni sezonda müthiş projelerle karşımıza çıkar. Geçmişte de böyle olmadı mı?

Vuran memnun vurulan memnun.

Eşin durumuna bakıldığında durum daha vahim. Ona yapılan muameleye ne denebilir ben de bilmiyorum. Öbürü aldatmış, suçlu. Tüm kirli çamaşırlar ortaya döküldüğü ve rezil olduğu varsayıldığı için yapacak daha fazla bir şey yok. Eş, hiçbir şey yapmamış… Diyor ki, “O otelde ben yoktum, şimdi niye başroldeyim. Bırakın yakamı, ben Hülya Avşar olmak istemiyorum.”

Ne demek şimdi bu. Böyle malzeme bırakılır mı?..

Acıyanlar, kızanlar, yönlendirenler, yönetenler ve galeyana getirenler. Ama en çok da kızanlar var ortada. Bu kadıncağıza niye bu kadar çok kızıyorlar diye düşünmekten kendimi alamadım. Sanırım sonunda nedenini buldum, vaktiyle kendilerinin yapamadığını yaptırmak istiyorlar, öçlerini dolaylı olarak almaya çabalıyorlar. Gazeteci arkadaşlarımız durumu kişiselleştirdiler. Artık o bir haber değil.

Mr. and Mrs. Brown are at the zoo.

Piyasalar durgun, gazetelerde işler kesat, Bodrum’da sürü sepet muhabir tutmak ve baldır, bacak hep aynı insanların fotoğraflarnıı çektirmek için tüm kadroyu sahile göndermek pahalı…

Klu Klux Klan (KKK) Amerikan tarihinin ilk dönemlerinde, ülkeye köle olarak getirilmiş Afrikalılara karşı biraraya gelmiş, bağnaz beyaz adamlardan oluşan bir terör grubuydu. Sivil hak ve özgürlük hareketinin ortaya çıkmasına tepki olarak biraraya gelen fanatiklerden oluşuyordu. Afrika kökenlilere savaş açmışlardı. Türlü eziyet, mezalim onların kullandığı yöntemlerden sayılırdı. Döneme ait filmlerin hepsinde kukuletalı bu adamları görürsünüz.

KKK’nin yeni versiyonları türedi. Tabii küresel süreç içinde milliyetleri ortadan kalktı. Teknoloji sayesinde ufukları ve kullandıkları araçlar genişledi. Ulaştıkları kitleler yığınlara dönüştü. Artık öyle insanları tenha ağaçlık yerlerde kurulan darağaçlarına asmıyorlar. Ürkütmek, korkutmak, linç etmek, biçmek, öldürmek de fiziki değil mecazi olarak misliyle arttı. Darağaçları herkesin ortasında kuruluyor.

KKK’nin son kurbanları yukarıda kendimce hikayelerini özetlediğim tiyatrocu çift. Çifti ayırdılar.

Kadına haddini bildirdiler.

Gururunu yerine getirdiler.

Hayat dersi verdiler.

Hatta biraz feminist olmasını sağladılar.

Adamın diziden ayrılmasına neden oldular.

Malum yaz döneminde haber az olur, bir yandan haber yaptılar, diğer yandan başka şöhretler üzerinden şöhret…

Neden oluyor bunlar diye sorunca, “halk istiyor” deniyor.

İstiyor musunuz Allah aşkına?..

Gel zaman git zaman hepimizi alıyor mu bir tuhaflık.

Toplumda yeni bir hastalık oluşuyor. Herkes herkesle ilgili. Kimse kendisiyle ilgili değil. Ama ne verirseniz onu alıyorsunuz. Gazeteler böyle, televizyonlar da… Herkesin gözü bir başkasının evinin içinde, kulağı duvarda… ya gözlüyor ya dinliyor.

Haber ve habercilik yok oluyor. KKK’lerin ve mağdurlarının sayısı her gün artıyor.

Magazin haberciliği dünyanın her yerinde var. Magazin okumak istediğinizde magazin gazeteleri ya da dergileri satın alıyorsunuz. Yorum ya da haber okumak istediğinizde, magazin yayınlarına başvurmak yerine yorum ya da haber ağırlıklı başka yayınlara ulaşıyorsunuz. The Guardian, Le Monde, Washington Post, The New York Times, The Wall Street Journal… Daha bir sürü gerek yorumu gerekse haberi için tercih edilen yayın var.

Aralarından seçebildiğiniz sürece problem yok. Ama birilerine mahkum olduğunuzda sorununuz var.

Bir süredir sizlere Batı’da gazetecilik ilkeleri üzerinde yürütülen tartışmalardan söz etmek istiyorum. Bu tartışmalar çeşitli konuları kapsıyor. Ben bugün en temel olan tartışmayı sizlerle paylaşacağım. Gazete ve televizyonların muhabir/yazar ve haber kaynaklarını biraraya getiren ilişkinin şeklini aktarmak istiyorum. Yakın bir zaman önce, İngiliz yayın kuruluşu BBC içine düştüğü sorunları, yeni yayın ilkelerini benimseyerek aşmaya çalıştı. Başbakan Blair ile televizyon arasında yaşanan polemik, bildiğiniz gibi Irak Savaşı’yla alevlenmişti.

Yukarıda saydığım ve saymadığım pek çok başarılı yayın organı, haberi Allah ne verdiyse şeklinde yapmıyor. Muhabir ve yazar kadrosunu  Klu Klux Klan üyesi olmaya teşvik etmiyor. Onların da sorunları ve yanlışları doğaldır ki var. Ancak bir nevi kamu görevi üstlenen gazete ve gazetecilerin davranış, eylem ve çalışmalarının etik kodlara dayandırılması çok önemli. Gazete ve gazeteciler, “toplum böyle istiyor” diyemezler. Bu meslek özel ve özenle icra edilmesi gereken bir meslektir.

Ben mesleğe girdiğim yıllarda, “Gazeteci olunmaz gazeteci doğulur” denirdi. Hala dendiğinden şüphem yok. Ben artık bu saçmalığı dinlemiyorum. Ben yıllar içinde hangi anaların gazeteci doğurduğunu çözemedim. Ancak gazeteci olunmaz doğulur lafını şöyle değiştirdim: “Gazeteci doğulmaz, gazeteci ölünür”. Çünkü gazeteci olabilmek zahmet işidir. Gazeteci olarak ölebilmek için birkaç temel meziyete sahip olmanız gerekiyor. Ömür boyu araştırmacı, durmaksızın kendini geliştirme, uzmanlaşmak, mesleğini körü körüne değil onu koruyacak ve kollayacak kadar sevmek; sorumluluk bilincini geliştirmek, bir çeşit kamu görevi yaptığını unutmamak; çok çalışmak ama hep çalışmak; mesleği bir hayat biçimi haline getirmek, onunla yaşamak; gazeteciliği kullanmamak; kendini değil başkalarını haber yapmak; okura sorumlu olmak; yazdıklarının her kelimesinin hesabını vermek; verilen ayrıcalıkları istismar etmemek; konu ve haberin önüne geçmemek…

Gazeteci olarak doğduğunuzda Allah ne verdiyse türünden haberler yaparsınız. Gazeteci olarak ölmeyi kafanıza koyduğunuzda ise yaradana değil kendi yetenek ve bilgilerinize sığınırsınız. Gazeteci doğanlar nasıl gazeteci olunduğunu bilmedikleri için gazeteciliği takdir etmezler. Ama gazeteci olmak kolay değildir.

Sizinle The Washington Post’un teknik anlamda habercilik ilkelerini paylaşacağım. Post, yeni ilkeler uyarınca gizliliği olan haber kaynağı, haber kaynağı, alıntı, temel ilkeler, düzeltmelerle ilgili tüm çalışanlarının uyması gereken bir dizi kural yayınladı. Post’ta küçücük bir haber yapmak çok zor. Aklınıza estiği gibi davranamıyor, dilediğinizi yazamıyorsunuz. Haberi, gerektirdiği sorumululuk ve kural çerçevesinde hazırlıyorsunuz. Bu kuraların bir bölümünü aşağıda bulacaksınız.

√ Bazı haber kaynakları gizli kalmak ister. Post muhabiri haber kaynaklarını, ismini açıklamaya ikna etmekle yükümlüdür. Eğer ikna edemiyorsa, o zaman haberi okuyacak olanları, haberin doğruluğuna ikna etmek durumundadır.

√ Bazı durumlarda gazeteci haber kaynağını açıklayamaz. Açıkladığı haber kaynağı bilgi vermeyecektir. Unutmamak gerekir ki, hiçbir haber kaynağına bu hak otomatik olarak verilemez. Haber kaynağı vereceği haberle birlikte isminin yayımlanması yüzünden işini kaybedecek, herhangi bir zarara uğrayacaksa, bu isteği kabul edilebilir.

√ Her Post muhabiri karşısındaki haber kaynağını ikna etmeye çalışmakla yükümlüdür. Çünkü, tecrübeyle sabittir ki, bu yönde yapılan çabalar netice vermektedir.

√ Herhangi bir haberde gizli tutulmuş bir haber kaynağı varsa, bu kişinin kim olduğunu yazıyı yazan muhabir dışında bir de editör bilmek zorundadır. Bazı kaynaklar muhabirin, kimliğini editörüne söylemisine engel olmak isteyebilir. Bunun mümkün olamayacağı, gazetede yayınlanan her şeyin en az bir editör tarafından bilinmesi gerektiği ifade edilmelidir.

√ Bir haber yazılırken iki değişik kaynak kullanılması tercih edilir. Haber kaynakları bilgiye doğrudan sahip olan, doğrudan ulaşabilecek kişiler olmalı, haberde yer alan bilgiler mutlaka bir ikinci kaynaktan kontrol edilmelidir.

√ Post’ta yayınlanan haberlerde, kaynağın sözleri tahrif edilmeden özetlenir. Kaynak kamuoyu tarafından tanınan biriyse, sözlerinin başından ya da sonundan kesilmeden verilmesi gerekir.

√ Post’ta yayınlanan haberlerde, verilen bilgiyle ilişkilendirilen kişi/lere yanıt hakkı tanınır.

√ Herhangi birinin bir başka haber ya da yorumla ilgili yorum/sözleri isimleri verilmeden yazılamaz, sözlerin kime ait olduğu isimle belirtilir. Habere renk katmak adına kimseye söz hakkı verilmez.

√ Haber kaynağını kandıramayız, yanlış yönlendiremeyiz. Haber kaynağını aradığımız zaman Post’ta çalıştığımızı açık ve net olarak belirtmemiz gerekir.

√ “Dedi” diye biten alıntılarda muhabir mutlaka yazdığı sözleri kendi kulağıyla duymak zorundadır. Duymadığı sözleri yazamaz. Alıntı yapılan sözlerin ne şekilde söylendiği belirtilmelidir.

√ Tırnak içine alınan cümleler mutlaka alıntı yapıldığı şekilde söylenmiş olmalıdır. Eğer haber kaynağını küçük düşüreceğini düşündüğümüz ya da sözlerin grameriyle oynamak zorunda olduğumuz durumlar söz konusuysa, o zaman tırnak kullanmamalıyız.

√ Kendi araştırmamız sonucunda elde edilmemiş bilgileri nereden aldığımızı açık ve net olarak okuyucuyla paylaşmak durumundayız. Okur, haberi yazanın araştırıp aktardıklarıyla alıntı yaparak aktardıkları arasındaki farkı rahatlıkla görebilmelidir.

√ Post’ta haberlerin ilk elden olmasına, yazıyı yazan muhabirin görmesine, duymasına, şahit olmasına önem veririz. Bir muhabir, yazacağı habere ilişkin olabilecek en fazla bilgi ve belgeye sahip olmalıdır.  Muhabir yazıyı yazdığı konuyla ilgili olay yerinde bulunmadığı takdirde, bunu okuruyla açıkça paylaşmalıdır. Başkalarından aktarılarak yazılan yazılarda, kimin neyi aktardığı açık ve seçik olarak belli olmalıdır.

√ Bir muhabirin haberinin altında mutlaka ismi bulunmalıdır. Ancak doğrudan olmayan yollarla yapılan haberin altında muhabirin imzası yer almaz.

√ Haber kaynağıyla görüşmenin başında, yapılacak görüşmenin şekli ve niteliği açık olarak belirtilmelidir. Ses kayıt cihazıyla alınan  haberlerde bu ilkelerin kaynakla paylaşıldığı kasette de yer almalıdır. Tüm haberlerimizin on the record (kayıtlı ve yazılabilir) şekilde olmasını tercih ederiz, ancak zaman zaman “off the record”  bilgiye ulaşma zorunluluğu mevcuttur. Bu durumlarda haberi yazarken okura neden bu şekilde bir çalışma yapıldığı aktarılmak zorundadır.

√ Karşınızdaki deneyimi olmayan bir haber kaynağı olduğu zaman kendisine görüşmenin tamamen kayıtlı olduğu bilgisini vermeli, bu konuda açık kapı bırakmamalısınız.

√ Post’ta; “on the record”; “on back ground/not for attribution”; “deep background”; “off the record”; “for guidance” gibi pek çok yayın organında kabul edilmiş terimler açıklıkla haber kaynağıyla paylaşılır ve rızası üzerine kabul edilmiş prensiplere bağlı kalınarak haber yazılır.

√ Zaman zaman haber kaynakları haberde kendilerine atfedilen cümlelerin yayın öncesinde kendisine okunması koşuluyla röportaj yapar. Bu tür yaklaşımları haberin orijinal halinin bozulması için verilmiş bir fırsat olarak benimseyemeyiz. Zaman zaman bu tür konular gazeteciliği zorlaştırır, böyle zamanlarda editöre danışarak hareket etmek gerekir. Teknik ve bilimsel yazılarda maddi hata yapmamak adına muhabir haber kaynağına yazıyı okuyabilir. Bu tür bir alışveriş benimsediğimiz bir yöntem değildir.

√ Post meydana gelen tüm hataları gidermeyi kabul eder. Yapılan düzeltmeler okuyanın anlayacağı şekilde olmak zorundadır. En kolay düzelti, yanlış yayınlanan bölümü koyduktan sonra doğrusunu okurla paylaşmaktır. Bu şekilde yanlış algılardan kaçmak mümkün olabilir.

√ Yanlış bir resim ya da grafik yeniden yayımlanmak zorundadır, görsel hatalarda, hata yapıldığının kabul edilmesi yeterli değildir.

Paylaş