Kariyer Rehberi – Hatice Gökçe


Hatice Gökçe, Erkek giyiminde Türkiye’de ilk isim diyebiliriz.1973 yılında Şanlıurfa’da doğdu. İstanbul’da yaşıyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden mezun olduğu yıl kendi adıyla tasarım atölyesini kuracak kadar cesur. Deneysel çalışmayı benimsiyor ve özellikle yenilikçi kumaş tasarımlarına da imza atıyor.

Avant – garde tasarımları, defileleri ve sıradışı etkinlikleri ile Türkiye’de ve yurtdışında pek çok başarıya imza atmış, 1999 yılında Japonya’da düzenlenen yarışmada uniqoe desing (eşsiz tasarım) ödülü, 1998 yılında Türkiye’de katıldığı yarışmada erkekler için hazırladığı koleksiyonu ile de en iyi tasarım ödülü ve pek çok mansiyon aldı. Almanya’nın Dusseldorf ve Berlin şehirlerinde “ışığa övgü”, “authorize” ve “angel dust” gibi daha pek çok defile gerçekleştirdi. Gökçe 1999 yılından bugüne kadar Bread&Butter, Tokyo, cpd Dusseldorf, Pret-a-Porter fuarlarında koleksiyonlarını sergiledi.

Yaprak Özer: Erkek giyimde Türkiye’nin ilk moda tasarımcısı olarak geçiyorsunuz. Doğru mudur?

Hatice Gökçe: Evet, kendi ismiyle markasını kurmuş tasarımcı olarak.

Yaprak Özer: Moda tasarımcılığı bu kadar popüler ama zor tarafları da vardır mutlaka. Siz ne diyeceksiniz bu konuda?

Hatice Gökçe: Son 4 yıldır Moda Tasarımcıları Derneği’nin kurulumuyla birlikte moda anlamında ciddi bir hareketlilik söz konusu. Bu derneğin kurucularından biriyim ve başkan yardımcılığını yürütüyorum. Bu sebeple bu 4 yılda hem Türkiye’deki hem yurt dışı projelerimizde moda tasarımcılığını daha da yükselmesini sağlamış olduk aslında çünkü daha önce Türkiye’de moda tasarımcılarının ne yaptığını kimse tam olarak bilmiyordu, tasarımlarını tanımıyordu. Tasarımcıların isimlerini biliyordu ama ürünlerini bilmiyordu. Bu etkinlikler sayesinde artık Türkiye’deki tasarımcıların ne yaptıklarını, nerede yaptıkları, nereye sattıklarını biliyorlar. Doğal olarak da genç tasarımcılar da bu hareketlenen ortamda da yer almak istiyorlar.

Yaprak Özer: Tasarımcı olmak isteyip de ne yapmak istediğini bilmeyenler de vardır. Siz “doku tasarımı” ve ya da “yüzey tasarımı” konusunda uzmanmışsınız. Ne ifade ediyor bu konseptler?

Hatice Gökçe: Moda tasarımı okuyan herkesin üniversite yıllarında gördüğü iki üç daldan birisi aslında. Bunlardan birisi tekstil tasarımı; kumaş yüzeyi, kumaşla ilgili her şey. Bir de baskı tasarımı var aynı zamanda. Kumaş yapı dersi var, o ders sayesinde dilediğiniz yüzeyi oluşturabilecek bilgiye sahip oluyorsunuz.

Yaprak Özer: Her tasarımcı kumaşına da bu kadar hakim olur mu?

Hatice Gökçe: Olmak zorunda değil. Olsa tabii ki iyi olur. Bir tasarıma başlanırken aslında malzemeden başlıyor. Malzeme kullanarak koleksiyonlarınızı oluşturuyorsunuz. Eğer çok fazla iddiaları yoksa malzemeyle birlikte belli bir noktaya getirmek tasarımınızı çok daha heyecan verici olur. O zaman trendleri takip ediyor değil, trend yaratıyor olursunuz aslında bir anlamda.

Yaprak Özer: Odanızda küçük bir dokuma tezgâhı var, kullanıyor musunuz?

Hatice Gökçe: Orada bütün koleksiyonlarımızda elimizdeki malzemelerle yeni yüzeyler oluşturuyoruz ve o yüzeyleri de yeni tarımlarımızda oluşturuyoruz. Zaten tasarımı eşsiz kılan şeylerden bir tanesi her şeyiyle bize ait olmasıdır. O yüzden önce numunelerimizi orada biz dokuyoruz daha sonra seri üretim gerçekleşiyorsa seri üretime geçiyoruz.

Yaprak Özer: Siz deneysel moda kavramını kullanıyorsunuz ve tasarımları bu şekilde tanımlıyorsunuz. Ne demektir deneysel moda?

Hatice Gökçe: Yeni ve özgün bir şeyler çıkartabilmek için oyun alanınızı genişletiyor olmanız gerekiyor. Bu yüzden her türlü şeyi deniyor olmanız gerekiyor. Yani bu kumaştan başlıyor. Bir biçim üzerinde, kalıp üzerinde oynamak, aynı zamanda da kavramsal konular üzerinde de oynayabilirsiniz. Türkiye’de benim yaptığım erkek giyimi sosyal baskıyla şekillenmiş. Ciddi bir geriye dönüp baktığımızda anlam veremediğimiz bir sürü şey var. Cumhuriyetten önceki dönemde aslında çok ciddi hareketlilik var. Aslında son koleksiyonum Jön Türklerdi. Orada o hareketliliği görüp onun devamını düşünmek, devam etseydi ne olurduyu görebilmek aslında yaptığım. Kendi özgün tarzımızla yurt dışından ithal etmediğimiz kendi tarzımızı ortaya çıkarabilseydik o dönemlerde hemen öncesinde Cumhuriyet’ten öncesinde, Osmanlı’nın son dönemlerinde ne olurdu mesela, bu ütopik bir şey tabii.

Yaprak Özer: Ne gördünüz?

Hatice Gökçe: Dünyaya kabul ettirilmiş bir İngiliz tarzı, İtalyan tarzından bahsediyoruz. Aynı şeyi biz yapabiliriz aslında. Bu formlarla oynayarak ama biraz daha doğudan güç olarak, üzerinde o deneysel yaklaşımla yepyeni öneriler sunulabilir rahatlıkla. Her ne kadar her şey bitti dense de moda içerisinde ben erkek giyiminin hala çok bakir bir alan olduğunu düşünüyorum. Yeter ki, cesur erkeklerimiz olsun dünyanın her yerinde. O yüzden son 4 yıldır bu metroseksüel, überseksüel gibi kavramların çıkma sebepleri aslında sektörün ciddi hareketliliğinden kaynaklanıyor. Kadınlarda her şey bitti, erkeklerde kadınlar kadar keşfedilmeye hazır bir pazar. Sadece önderlere ihtiyacı var.

Yaprak Özer: Sizce Türkiye’de yeterince cesur erkek var mı?

Hatice Gökçe: Tabii ki var. Gençler çok ciddi geliyorlar ve takip ediyorlar modayı, her şekilde sorguluyorlar. Genele yayılması için her sektörden erkeğe ihtiyaç var. Sadece sanatçıların değil, politikacıların da olması gerekiyor.

Yaprak Özer: İnanıyor musunuz örneğin siyasetçilerin böyle deneysel modayı uygulayacaklarını?

Hatice Gökçe: Bu benim inandığım ve çok yakın bir zamanda gerçekleşeceğine inandığım bir düşüncem.

Yaprak Özer: Siz erkek giyimini tesadüflere bağlı olarak mı seçtiniz yoksa bilinçli bir seçim miydi?

Hatice Gökçe: Çok bilinçli bir seçim olduğunu görüyorum. Çünkü ortaokul, lise yıllarında karar verdim. Lisede hazır giyim okuma yolunu seçtim. Çünkü farkındaydım o zamanlarda. Erkek giyim değil de, elimin yatkınlığından kaynaklanıyordu. Çok keskin hatları olan, çok maskülen tarzda şeyler çizerdim, abiye elbiseler çizmezdim. Her başlayanın mutlaka yaptığı şeylerden bir tanesidir. Benimse bahsettiğim gibi erkek giyimine yakın kadın çizerdim önceleri. Daha sonra katıldığım yarışmaya erkek koleksiyonuyla girdim ve aslında yarışmanın biraz seyrini değiştirmiş oldum. Dünyada da çok az kadın olarak erkek tasarımı yapan tasarımcı çok az var. Dünyada da ilgi gören bir şey bu, sayı az olduğundan.

Yaprak Özer: Kadın tasarımına da girdiniz, neden böyle bir şey yaptınız?

Hatice Gökçe: Son 2 yılda kadın tasarımına da girdim. Maskülen bir tarz tabuları yıkmaya çalışırken aynı şekilde ülkemizde çok “hot couture” giyinen bunun yanında da maskülen tarzda giyimi seven kadınlar da var. Maskülen tarzda bir kadın giyimi önerisi sunuyorum.

Yaprak Özer: Meslek Lisesi hazır giyim bölümü mezunusunuz ve bunun bir önemi var herhalde öyle değil mi?

Hatice Gökçe: Çok büyük önemi var. Meslek liseleri genel anlamda bir tasarımcının değinmesi gereken bütün konulara en azından her birine bir kez de olsa değinebiliyor. Düşündüğünüz her şeyi çizim aşamasından kalıp aşamasına arkasından onu dikimine kadar bütün müdahalelerde bulunabiliyorsunuz. Bu üniversitede okuyan öğrencilerin bile sahip olabilecekleri zor bir durum. Doğal olarak üniversite biter bitmez başka bir kursa gidip destek almak istiyorlar. Lise hayatım beni hızlandırmış oldu bu anlamda.

Yaprak Özer: Çok genç yaşta önemli başarılara imza attınız, nasıl oldu bu?

Hatice Gökçe: Üniversite bittiğinde şuna çok inanıyordum, gerçekten bir tasarımcı olmaya karar vermiştim. Bu işin her aşamasında olmak istediğimi ve kendime zaman ayırmak gerektiğini anladım. Başka bir iş yerinde bu hayallerimi gerçekleştirebileceğime pek inanmıyordum. Bu sebeple biraz riskli bir şeyi seçtim ama kendime küçük bir atölye kurdum ve küçük üretimler yapmaya başladım. Yurt dışı fuarlara katılmaya başladım. Öğrencilik hayatımda pek çok yarışmaya katılmıştım ve sonunda bilinirliğim biraz olsun artmıştı aslında. Son 2 yılda özellikle, çünkü çok aktif bir rol aldım sektörde de. O yüzden küçük enteresan işler geliyordu, onları da atölyeme döndürüyordum.

Yaprak Özer: Kaç kişi çalışır bugün sizinle?

Hatice Gökçe: Değişmeyen 5 kişilik bir ekibimiz var ama her sezonda bu 10 kişiye kadar çıkıyor.

Yaprak Özer: Bu 5 kişi sadece tasarımcı mıdır? Eğitimleri nedir? Burada kabiliyet midir önemli olan yoksa bir üniversiteden mezun olmak mıdır?

Hatice Gökçe: Bir modelist, bir makineci, 2 tane tasarımcı arkadaşımız var. Kabiliyet tabii ki önemlidir. Makineci için bir üniversite mezunu aramıyoruz. Önemli olan tasarladığımız ürünleri dikebilecek bilgi ve beceriye sahip olması. Uyumlu çalışıyor olması. Modelist için de aynı şey geçerli. Modelistlik gerçekten zor bir meslek. Hayal ettiğiniz bir ürünü matematiksel olarak bir kâğıda döküyor olması ve onu bir seri üretime geçiriyor olması. O da hiç hata kabul etmez o yüzden önemli bir meslek.

Yaprak Özer: 5 kişi ya da 10 kişiyle danışmanlık yaptığınız firmalar da var. Bu kadar az kişiyle bu nasıl oluyor? Bu da bir yönetim becerisi sonuçta.

Hatice Gökçe: Sonuçta bir tasarım koordinatörlüğü yaparken de ekibi çok iyi yönetiyor olmak gerekiyor. Çünkü sezonda sadece bir iş yapmıyoruz. Birkaç işi beraber yürütüyoruz dediğiniz gibi. İyi planlamayla bütün hepsine yetişebilirsiniz rahatlıkla.

Yaprak Özer: Siz bütün gün çizer misiniz?

Hatice Gökçe: Not defterim ve kalemin hep yanımda hiç ayırmam. Her yerde her şekilde çiziyorum ama sadece çizmek değil tasarım yapmak. Bütün malzemesini de seçmek çok önemli, eğer bir firmaya danışmanlık veriyorsanız trendleri takip ediyor olmak fuarları takip ediyor olmak bir anlamda bir takım kaynaklardan bilgi ediniyor olmak, o firmanın genel müşteri kitlesini tanıyor olmak gerekiyor.

Yaprak Özer: Peki bunları nasıl yapıyorsunuz? Firma size bilgi veriyor mu?

Hatice Gökçe: Firma bir brief veriyor ve bu brief doğrultusunda bizde deneyimlerimizi kullanarak onlara bir sunum yapıyoruz.

Yaprak Özer: Onlar sizinle çalıştığında tamamdır bunu kabul ediyorum mu diyorlar yoksa müdahaleler oluyor mu?

Hatice Gökçe: İlk sunumumuzda mutlaka bilgi alışverişi yapıyoruz. Uygun olmayan kaçırdığımız noktalar varsa düzeltiliyor. Ama herkes çok doğru gittiği için ve ne istediğini bildiği için sorun olmuyor.

Yaprak Özer: Bir röportajınızda ben outlet’ten giyinirim, taksimde bir pasajdan parçalar seçerim diyorsunuz. Çok ekonomik bir giyim tarzınız var. Hangimiz yanlış yapıyoruz diye sormayacağım, sanırım bizler yanlış yapıyoruz. Nerede yanılıyoruz acaba?

Hatice Gökçe: Bir kere benimkisi mesleki deformasyon. O kadar çok bilgiyle haşır neşiriz ki, 2 sezon sonrasını tasarladığımız için bizim için hiç bir şeyin önemi kalmıyor. Onun dışında biz insanları giydirmekten öte yapmaya çalıştığımız şey tasarım yaparken düşündüğümüz şey biraz daha önümüzü açmak, Türkiye’de moda dünyasının önünü açıyor olmak.

Yaprak Özer: Nedir sizin için önemli olan?

Hatice Gökçe: Yeni öneri sunabiliyor olmak önemli. Türkiye’de nasıl bir merkez var ve biz nasıl bu merkeze bir öneriyle gelebiliriz. Dünyanın beklediği şey aslında bu. Moda dünyası gözlerini dünyada Türkiye’ye çevirmiş durumda. Farklı açılardan moda merkezi olacak. Sadece moda merkezi olmak İstanbul gibi bir merkeze haksızlık olur. Kendi içinde değerlendiriyor olması gerekiyor. Müthiş bir sanayiye ihtiyacı olması için çok ciddi zamana ihtiyacı var. Bir takım şeyleri hızlandırmak gerekiyor. Moda endüstrisini hızlandırmak gerekiyor. 5 yıl gibi bir zamanda bu gerçekleşebilir.

Yaprak Özer: Sektörün insan kaynakları yaklaşımını açıklarken “Buradan git Avrupa’dan gel” diye bir cümle kullanıyorsunuz, ne demek istediniz?

Hatice Gökçe: Değer biçme konusunda çok zorluk çekiyoruz. Büyük kompleksler yaşıyoruz. Dışarıdan geldiğiniz zaman iş kolaylaşıyor gibi. Şöyle bir şey var, gerçek değerinizi tam da bulamayabilirsiniz burada. Bazı zorluklar yaşıyorsunuz, birçok kişiyi ikna etmeye çalışıyorsunuz. Başka bir ülkede olsanız bu zorluklarla karşılaşmazsınız.

Yaprak Özer: Defilelerde hep giyilebilecek tarzda olmayan şeyler görüyoruz. Yalnızca izlenebilir tarzda çalışmalar mı olmalı yoksa giyilebilir mi olmaları önemlidir? Nedir buradaki amaç?

Hatice Gökçe: İkisinin bir arada olduğu koleksiyonlar aslında daha değerli olduğu bir gerçek. Giyilemeyecek tarzda olanlar kullanılan malzeme açısından tarz açısından yeni bir öneridir. Sadece şov amaçlı parçalardır ve tasarımcı kendini daha iyi anlatabilir.

Paylaş