İyi Yaşama Hakkımı İstiyorum

 

 

Çok önemsediğim bir konu ile karşınızdayım; ekoloji. Pek çoğumuz yalnızca çimen-çayır diye tanımlasak da ekoloji hayat kalitemizin önemli bir parçası. Geniş perspektifte konuyu görebilmemizi sağlayabilecek bir davayı ve takipçisi olan oluşumu tanıştırmak istiyorum.

Ekoloji Kolektifi Derneği gönüllüsü Avukat Serde Atalay’la Urgenda davasının detaylarını anlatmak üzere buluştuk. Nedir Urgenda, diyeceksiniz… Öncelikle yerel seçimlerden yeni çıkmış bir halkız. Algılarımızın açık olduğu bir zaman dilimindeyiz. Yaşam alanlarımızla ilgili karar verirken ne tür konuları muhakeme listemize almamız gerektiğine ışık tutabilecek bir söyleşi oldu.

Ekoloji Kolektifi Derneği adeta kamusal bir görev yapıyor. Vatandaşın yaşam hakkını oluşturanekoloji ki, yalnızca çevre değil, gıda, beslenme, sağlıklı ve mutlu yaşam da bu çerçevede ele alınmalı.

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan kamu kaynaklı bir araştırma ve ona dayanan bir haber okudum.  Haber Türkiye’de milyonlarca insanın kötü hava soluduğunu ifade ediyordu. Ciddi bir ekolojik problem. Detaylarını aşağıda okuyacağınız Urgenda davasıyla ilişkilendirmek teknik olarak doğru değil, ama benim düşüncelerimi bir anlamda tetikledi. Doğrudan ve ilk bakışta çok bağlantılı gibi gözükmese de aslında hepsi birbirinin parçası olan meseleler. Ben bu yaklaşıma hayatımızın kalitesi ve yaşam haklarımız demek istiyorum.

İyi yaşamı hak ediyoruz, ama iyi yaşam için de mücadele etmemiz gerekiyor.

Açıkçası bu bir vatandaşlık görevi. Doğru yerlerde, doğru havada, doğru ortamda, yeşilin içerisinde ya da işte çevre haklarımızın korunduğu ortamlarda yaşamak bizim hepimizi çok mutlu edecek olan unsurlar. Avukat Serde Atalay’a teşekkür ediyorum.

Bu işte hepimizin ille de bir fiil çalışması gerekmiyor ama kendi içimizde bir gönüllü olması kadar güzel bir şey olmadığını düşünerek sizi de aramıza katmak istiyoruz. Bizi izlediğiniz için de çok teşekkür ediyoruz.

Öncelikle Ekoloji Kolektifi Derneği nedir ne yapar? Gönüllü olarak ne yapıyorsunuz?

Ekoloji Kolektifi Derneği, Ankara menşeili bir dernek. 1997 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde kurulmuş bir öğrenci topluluğuna dayanıyor. Dernekleşmesi 2007 senesinde söz konusu olmuş. Fiziksel olarak büyük bir dernek değil. Üye sayısı vesaire nispeten daha az diyebiliriz ama gönüllü kapasitesi ve farklı insanlara erişme potansiyeli bakımından efektif ve işlevsel bir dernek.

Konunuz ekoloji.

Evet. Çevre mücadelesi, ekoloji, iklim. Aslında derneğin vizyonunu çok kısaca özetlemek gerekirse şöyle diyebiliriz, ekoloji alanında, buna tabii çevrenin korunması dahil, iklim dahil, kent, gıda, bunun birçok alt başlığı var; ekoloji alanında doğru bilgi üretimini sağlamak, vatandaşların doğru bilgiye erişimini sağlamak ve özellikle vatandaşların bu alanlardaki kamusal karar alma süreçlerine mümkün olduğunca aktif bir şekilde dahil olmasını sağlamak. Bir nevi bilinçlendirme faaliyeti.Aktif olarak dava süreçlerine dahil olma söz konusu. Özellikle termik santral süreçleri ile ilgili, çevresel değerlendirme raporlarının, olumlu raporlarının iptali davaları ile ilgili vesaire, bu da hukuk boyutu.

Urgenda’ya dönecek olursak,  

Urgenda İklim Değişikliği Davası’nın Türkiye ile alakası yok. Hollanda’da açılan bir iklim davasının Ekim 2018’de çıkan istinaf mahkemesi kararını Türkçeye çevirdik ve aynı zamanda değerlendirme yazısıyla bir kitap hazırladık.

Konu tam olarak nedir?

2013 yılında açılan bu davada, 886 adet vatandaş Hollanda hükümetine, mevcut uluslararası sözleşmeler, başta Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Paris Anlaşması olmak üzere, uluslararası alanda iklim değişikliği ile mücadele konusunda taahhütlerine uymak ve iklim değişikliği ile mücadele etmek için gerekeni yapmadığı ve dolayısıyla hukuku, özellikle de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 2. maddesinde düzenlenen Yaşam Hakkı ile 8. maddesinde düzenlenen Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkını ihlal ettiği iddiasıyla dava açtı.

886 Hollanda vatandaşının devletlerine açtığı bu dava bildiğim kadarıyla tarihe geçti. İlk defa vatandaş grubu bir davayı kazanıyor değil mi?

Evet. Yani dava sonucu ile bir ilk; çünkü ilk defa uluslararası camiada bir mahkeme, bir devlete dedi ki; “sen iklim değişikliği ile mücadele etmek için 2020 sonuna kadar ulusal karbondioksit emisyonu azaltan taahhütlerini yerine getirmek yani en az yüzde 25 oranında karbondioksit salınımını azaltmak zorundasın!”

Bana söyler misiniz bu insanlar ne tür şikâyetleri kanıt olarak gösterdiler?

Şöyle, aslında insani örnek olarak bu iklim değişikliği insanların gündelik hayatına doğrudan temas eden bir mesele. Şu an dünyada Urgenda davası dışında da süregiden birçok iklim davası var. Neden, çünkü insanların mesela geçim kaynaklarını, su kaynaklarını, günlük yaşam kalitelerini etkileyebiliyor. Hollanda’daki davada özellikle öne sürülen ve bu davayı önemli kılan hususlardan biri de uluslararası alanda son bir yıl içerisinde çok önemli raporlar çıkmış olması. Mesela Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli var. Birleşmiş Milletler bünyesinde “1,5 derece Özel Raporu”adı altında bir rapor yayınladılar. Bu rapor da dedi ki, eğer dünyada tehlikeli iklim değişikliğinin yıkıcı sonuçlarına maruz kalmak istemiyorsak, küresel sıcaklık artışını 1,5 derece ile sınırlandırmak zorundayız. Bir yandan da şu anki ekonomik modelle 1,5 derece hedefine ulaşmak çok zor. O yüzden en azından 2 dereceyi aşmaması ve hatta mümkün olduğunca 2 derecenin altında kalması, mümkünse 1,5 derece olması gerek. Bu rapor ve geçmişte yine panelin yayınladığı birçok rapor bilimsel kanıt olarak kullanıldı. Vakfın özellikle iklim bilimini bu davada çok aktif şekilde kullanması ve bununla mahkemeyi ikna etmiş olması zaten davanın önemli olduğu noktalardan bir diğeri. Çünkü bugün hala iklim değişikliği, “…hayır öyle bir şey yok, bilimle kanıtlanmadı…” gibi argümana karşı durmaya çalışan ve sayısı gittikçe azalan ve itibar görmeyen bir kesim var. O kesim için de ciddi bir darbe olmuş oldu. Çünkü mahkemenin ben bunu bilim olarak ve kanıt olarak alıyorum, buna göre karar tesis ederek hükümeti bir anlamda mahkûm ediyorum demiş olması çok kıymetli bir şey.

Şimdi ne olacak? Hollanda hükümeti bu kararla birlikte adım atmaya başladı mı? Gündeme düşmesi için bu yayını hazırlamak istemiştik. Şimdi Hollanda hükümeti karardan bir iki ay sonra kararı temyize götürmeye yönelik bir niyet beyan etti. Aslında hükümet sırf götürmüş olmak için götürecek. Bir yandan mahkeme kararına uymak için çeşitli önlemler almaya başladı. Kaldı ki Hollanda hükümeti iklim değişikliği ile mücadele yapan kötü bir hükümet örneği değil.

Kuzey Avrupa ülkelerinin vatandaşı bu gibi konulara duyarlı…

Duyarlı yaklaşmak ayrı bir şey, gelişmiş bir ülke olmak tabii ayrı bir mesele. Sonuçta ortada bir hukuki hükümlülük var ve devlet buna uymuyorsa ne kadarda gelişmiş olsa da bundan sorumlu tutulması gerek. Tabii ki gelişmiş bir ülke olması sorumlu tutulmasını kolaylaştırıyor. Çünkü daha efektif mekanizmalar var. Ama mesela şu an baktığımız zaman bu dava dışında da bugün telaffuz ettiğimiz ve heyecanla sonucunu beklediğimiz iklim davalarının neredeyse çoğunun Avrupa’da yoğunlaştığını görüyoruz. Örneğin yine bir grup vatandaş tarafından Almanya’ya karşı açılmış bir dava var.

Vatandaşlar bilinçli olduğu için mi?

Evet. Hem bilinç hem sivil toplum kuruluşlarının etkin örgütlenmesi, dava süreçlerinin efektif yürütülmesi. Bir de Urgenda davası, bu davalara ciddi ön ayak oldu. Özellikle Urgenda Vakfı’nda çalışan avukatlar ve o sivil toplum çevresinin desteği pek çok davanın doğrudan açılmasını kolaylaştırdı. Mesela İrlanda’da bir dava var; doğrudan Urgenda ile bağlantılı.

Almanya, İrlanda dediniz. Hepsi küresel iklim değişikliğiyle mi ilgili?

Evet, aslında hepsinde konu aynı.

Hepsinin yansıması biraz daha farklı olacaktır.

Tabii ki. Talepler spesifik olarak değişebiliyor ama genelde ortak gördüğümüz özellikler olarak şunları söyleyebiliriz. Yine uluslararası iklim bilimini kanıt olarak kullanarak ve uluslararası sözleşmelere aykırılık iddia edilerek diyorlar ki devletimiz iklim değişikliği ile mücadele için elinden geleni yapmıyor, mahkeme elinden gelenin yapmasını emretsin. Aynı Urgenda davasındaki gibi.Mesela talep konusunun tazminat olmadığını görüyoruz, elde etmek istedikleri şey para değil.

Para değilse ne? İyi yaşam mı?

Aynen.

Bizde durumu vatandaş tarafından nasıl değerlendirirsiniz? Sizin gibi gönüllü avukat, mühendis, vesaire bir sürü kişi var… Türkiye resmini nasıl çizersiniz? 

Aslında Türkiye’de çevre mücadelesi çok eskiye giden ve çok iyi örneklere tanık olmuş bir mücadele. Özellikle termik santraller, HES’ler gibi süreçler itibarıyla özellikle yerelde çok ciddi mücadelelere tanık olabiliyoruz.

Bunlar insanların fiziki acılar çektiği, kendilerini ifade etmekte zorlandıkları, onurlarının hırpalandığı durumlar oldu. Böylesi mücadeleye gerek var mı, bilmiyorum.

Dediğiniz gibi keşke bu mücadele böyle olmasa. İnsanlar iyi bir yaşama ulaşmak ya da sağlıklı bir çevrede yaşamak için keşke böyle bir mücadeleye girmek zorunda kalmasa. Ama çevre mücadelesinin yerelde çok ciddi bir yansımasının olduğunu söyleyebiliriz ama iklim davası gibi daha geniş ve uzun vadeli bir perspektiften baktığımızda Türkiye’de durum nedir derseniz, çok arzu ettiğimiz noktada değil. İklim davası gibi bir dava türünün olduğu, iklim değişikliğinin bugün belki her devletin bir numaralı önceliği olması gerektiği, vatandaşların konuşması gereken en öncelikli konulardan biri olması gerektiği gibi meselelerde bizde daha sınırlı bir kitle var.

Ne seçim beyannamelerinde ne de adayın vaatlerinin arasında iklimle ilgili bir tek cümle dahi duyduğumu hatırlamıyorum.

En basitinden çok daha temelden başlamak gerekirse Paris Anlaşması! Urgena davasının da hukuki dayanaklarından biri. Türkiye hala yasal olarak Paris Anlaşmasında taraf değil. Yanlış hatırlamıyorsam, taraf olmayan 5 ülkeden bir tanesi. Bu çok ciddi bir sorun. Bürokrasi düzeyinde dahi bu konuda ciddi bir adım eksikliği var. Dediğim gibi bilinçlenme düzeyi olarak istediğimiz düzeyde değil.

İklim değişikliği yarın sabah kalktığımda hayatımı etkilemiyor. Ancak çocuğumun ya da torunumun hayatını kuşkusuz etkileyecek değil mi? Herhalde vatandaş hayal edemiyor.

Evet.Aslında çok iyi bir noktaya değindiniz. Şöyle burada çok küçük bir bilgi vermek kıymetli olur. Bu iklim değişikliğinde gelinen noktalardan bir tanesi gerçekten bu değişikliğin gelecek nesiller üzerinde yaratacağı etkiler. Uzun vadede etkilerini özellikle 2050’lerden itibaren çok ciddi olarak gözlemlenmeye başlayacağımız düşünülüyor. Aslında bugünün çocukları bizim yapmadıklarımızın ceremesini çekecekler. O yüzden özellikle İsveç’te 15 yaşında bir aktivist kızın başlattığı çocukların iklim değişikliği konusundaki mücadelesine ayrıca değinmek gerek. İsveç’te başladı Avrupa’ya yayıldı. Hatta Türkiye’de kendi kız çocuğu direnişçisine kavuştu diyebiliriz. Çocuklar bir okul grevi başlattılar. İsveç’te bir öğrenci başlatmıştı. İsveç parlamentosunun önünde oturdu, eylem yaptı. Siz iklim değişikliği konusunda gerekeni yapana kadar ben okula gitmeyeceğim dedi. Öyle yayıldı ki, çocuklar iklim değişikliği mücadelesinin en önemli sesi haline geldi.

Ekoloji kaynakları: 

Ekoloji Kolektifi web sayfasından ekolojikolektif.org

Ekoloji kolektifinin bir projesi olan iklimadaleti.org

Ekoloji kolektifin ve iklim adaletinin sosyal medya hesapları

 

Paylaş