İyi Ki Hata Yapmışım

Kaybetmek bir son mu, yoksa bir başlangıç mı? Kaybeden biri zafer kazanmış sayılır mı? Başarının yolunun kaybetmekten geçtiğini söyleyenlere katılıyor musunuz? Hatalarımızı sevebilir miyiz?

“”Düşenin dostu olmaz”” derler.

Düşmek kötüdür. Düşmeye gör, yanında sağında solunda kimseleri göremezsin. Görmezsin çünkü toz olurlar. Yaşam felsefemiz, bir daha kalkmak üzerine kurulmadığı için, düştüğü çukurda bırakırız insanları. Orada yok olacaklarını varsayarız.

Siz hiç kaybettiniz mi? Her hangi bir durumda başarısızlığa uğradınız mı?
Zaferi tattınız mı peki? Başarılı projeler gerçekleştirdiniz mi? Ürünler, hizmetler…

Öyleyse eğer, ikisi arasındaki o müthiş farkı biliyor olmalısınız.

Zafer kazandıkça sıvazlarlar da sıvazlar sırtınızı. Zafer kazandıkça, gülerler de gülerler yüzünüze.
Bizim toplumumuzda yerleşik birkaç başka görüş daha vardır. Hep kazanırsınız, bir kere kaybedersiniz, Biter. Hep çıkmanızı isterler. Hep iyisinizdir bir kere kötü olursunuz, sona imza atarsınız.

Çıkmalısınız… Daha yukarı, daha daha yukarı… En yukarı. Nereye çıkmanız gerekiyor, aslında bir bilebilseniz.

Daha çok para… daha büyük araba… daha büyük ne?

Aşağıdakiler Yukarıdakiler

Geçen gün gelen bir mailde, “”Siz yukarıdakiler biz aşağıdakiler”” diye bir cümle kurmuş. Biz yukarıdakiler nasıl anlayabilirmiş o aşağıdakileri…

Bu da bizim o ezilmiş kültürümüze örnek. Yerleşik ve modası geçmiş bir salya sümük. Biz yukarıdakiler ve siz aşağıdakiler…

Nasıl kızıyorum böyle düşünceye. Özgeçmişinizi okur; “”Tabii senin elinde onca imkan varken, sen falancanın bilmem nesisin, ben de senin gibi gavuristan görseydim!…””diye başlar söze.
Ağla ağla içimi bunaltıyorsun, midemi bulandırıyorsun.

Nedense sanırlar ki, kendilerinden başkası çalışmaz, acı çekmez, ağlamaz, düşmez yara almaz!
Unutmayın herkes ama herkes hayatta mutlaka bir şeyler kaybetmiştir.

Unutmayın herkes ama herkes zaferi tattığı kadar başarısızlığı da tatmıştır.

Benim edebiyatıma gelince, iki tür insan var. Biri, düşen kalkan ve düşe kalka yaşayan. Düştüğünde kalkmasını bilen. Bir daha deneyeceğim, olmadı bir kere daha, bir daha… diyebilen. Kendine güvenen.

Ağlayan, üzülen, her türlü insani duyguyu yaşayan ama mücadelesine de devam eden.

Diğeri, düştüğünde düştüğü yerde kalan, kendine acıyan, bir daha kalkmak için zahmet etmeyen. Düştüğü için başkalarını suçlayan. Başkalarının başarılarını kıskanmakla zaman kaybeden.

Düşmenin Güzelliği, Kaybetmenin Keyfi

Alberto Alessi ismini duydunuz mu? Alessi İtalyan, dünyanın en önemli dizaynırlarından biri. Trendsetter. Yani moda akımları yaratanlardan biri. Yaratıcı fikirleriyle büyüleyen bir adam. Sağda solda mutfak eşyası alırken birbirinden şık ürünleri gözünüze ilişmiştir. Gördüğünüzde almak istiyor, fiyatı öğrendiğinizde düşünüyor ya da yerine koyuyorsunuz. Çok güzeller. Konik çaydanlıkları da böyle. Özellikle Amerikan mutfaklarının pek çoğunu süslüyor bu konik çaydanlıklar. Ama hiçbir ev kadını bunları kullanamıyor. Salvador Dali ile 1971 yılında Alessi’nin ortaklaşa yarattığı bir dizayn. Çok güzel. Ama ateş üstündeyken, sapı da inanılmaz ısındığı için kullanılamıyor. Dizayn harikası, kullanım hatası. Bir fiyasko anlayacağınız. Bir tek bu değil ki… Böyle başka ürünleri de var.

Geçenlerde Alberto Alessi’yle yapılmış bir röportajı okudum. Şöyle diyor:

“”Kardeşlerime, her yıl mümkünse iki ya da en azından bir adet fiyaskomuz olmalı. Başarısızlığı yılda en azından bir kez tatmalıyız. Biz eğer birkaç yıl üst üste başarı içinde gidecek olursak, Alessi ismi biter. İmparatorluğumuzu kaybederiz diyorum. “”

Şimdi siz bu adamın normal olmadığını düşünebilirsiniz. “”İmparatorluğumuzu korumamız için başarısızlıklara ihtiyacımız var”” diyor kısaca.

Başarılı olabilmek için başarısız olmak! Nasıl bir şey bu?

Bize Böyle Şeyler Öğretmediler

Bu bir tür bıçak sırtında yaşamak değil mi. Başarılı olmak için başarısız olmak. Yani her an düşebilirsin, her an yok olabilirsin, ama her an çıkabilirsin de…

Bıçak sırtında yaşıyoruz. Bir tarafta başarılar, öbür tarafta başarısızlıklar. Bir tarafta olabilirlikler, bir tarafta imkansızlar. Başarıyla başarısızlık, olabilirle imkansız kadar yakın ve uzak birbirine.

Bıçak sırtında yaşamak bir taraftan diğerine düşmeyi simgelemiyor yalnızca. Tercihlerimizi de sembolize ediyor aynı zamanda. Örneğin, olabilir üzerine gitmek mi daha kolay olabilirliğini gördüğünüz ama denenmemiş dolayısıyla kanıtlanmamış bir şey üzerine gitmek mi daha kolay.

Bir kez deneyin olmazı oldurmayı… Bir kez deneyin hayalinizi gerçekleştirmeyi. Bir kez deneyin yol boyunca kurduğunuz hayali ansızın değiştirmeyi. Bir kez deneyin olmaz dediklerinde “”olur”” demeyi.

İyi Ki Başarısız Olmuşsunuz

Düştünüz mü? Söylemiştik diyen bakışları görüyor musunuz? İşten mi çıkarıldınız… Belliydi diyen gözleri tanıyor musunuz? Bel bağladığınız proje suya mı düştü? Dememiş miydim diyen sesi anımsıyor musunuz?

“”İyi ki başarısız oldum”” der misiniz lütfen kendinize. Kim size bundan daha güzel bir hediye verebilir:

Başkalarını tanıma fırsatı. Kendinizi tanıma fırsatı. Yapabileceklerinizi ve yapamayacaklarınızı görmenizi sağlayan bir deney… Nerede yanıldığınızı, ne yaparsanız, daha iyi sonuç alabileceğinizi kim size öğretirdi?

Başaramadığınızda, dünyanın başınıza yıkıldığını sandığınızda, her şeyin bittiğini düşündüğünüzde… Ertesi gün müthiş bir ağırlıkla uyandığınızda… Kendinizi hiç de değerli hissetmediğinizde… Bugüne kadar düşündüklerinizin aslında yanlış olduğunu gördüğünüzde… Ağzınıza bir tek lokma bile atamadığınızda… Vücudunuz sıvıdan başka bir şey kabul etmediğinde… Kimseyle konuşmak, kimseyle görüşmek istemediğinizde… İçinizden haykırmak geldiğini hissettiğiniz zamanlarda… Omuzlarınız düştüğünde… Çocuklarınız gözlerinizin içinde pırıltı ararken onlara gösteremediğinizde… Ağlamanız gerektiğini bildiğiniz ama size bunu bile çok gördüklerinde… Ne olacak sorusu kafanızın içinde çanlar çaldırdığında…

Ben Yanlış Yapmadım

Şimdi hayatınızdaki bir başarısızlığı düşünmenizi istiyorum. Evet şimdi. Birden fazla mı var? Olsun, çok güzel. Lütfen şu anı geçiştirmeyelim. Karar verdiniz mi hangisi olduğuna. Verdiyseniz “”İyi ki yaşadım onu”” deyin kendinize. Bir kere daha söyleyin.

Güvensiz mi hissettiniz kendinizi. Artık kendinize güvenmeyi öğreneceksiniz. Parasız mı kaldınız? Teşekkür edin onlara, para kazanmak için bir nedeniniz var artık. Başarısız oldunuz gururunuz mu incindi, yaralanan gururunuzu sarıp sarmalamak için pek çok fırsatınız olacak. Sizi hor mu görüyorlar. Onların sizi nasıl gördüğü değil, sizin onları nasıl gördüğünüz daha önemli değil mi?

Kalkın o zaman. Yine yapabilirsiniz. Yeniden yapabilirsiniz. Zaman sizin, akıl sizin. Neden mi söylüyorum bunları. Herhalde bir önceki hatalarınıza yeniden düşmeyeceksiniz değil mi.
O zaman buraya kadar anlattıklarım, yalnızca kuru gaza gelme vesilesi olurdu.
Bir öncekinde başaramadınız neden? Hep siz haklıydınız ama olmadı niye? Zamanı mı ayarlayamadınız? Ekibi mi seçemediniz? Tek başınıza mı işe soyundunuz? Yanlış bütçe mi yaptınız? Şansınız mı yaver gitmedi?

Ayağına bastığınız Ayşe ya da Fatma, Ali ya da Kerem… Bir daha aynı aymazlıkla birilerinin ayağına basmayacaksınız değil mi?

Dans edin. Başarısızlıklarınızın üzerinde. Dans edin o bıçak sırtı denilen incecik çizgi üzerinde.
Bu tarafa bir adım… Hey dikkat düşebilirsiniz. Öbür tarafa bir adım… Başardınız!

Hayatımız seri imalat yaptığımız bir üretim hattı değil. Hayatımız bir laboratuar. Günün sonunda bazıları ceplerinde paraları sayarken, yanlarında kimse olmadığını görüyorlar. Bazıları kafalarındaki fikirleri sayarken, yeni fikirleri bir kenara not etmeye devam ediyorlar. Bazıları başarısızlık sayılan girişimlerini okşamayı öğrenirken, “”Gelecek sefer”” diye düşünmeye çoktan başlamış oluyorlar.

Siz de onlardan birisiniz.
Olmalısınız.
İyi ki hata yapmışım.

 

Paylaş