İstihdamın Fotoğrafı Çekildi

Türkiye, Avrupa Birliği’yle bütünleşme yolunda sessiz sedasız önemli bir adım attı; Türkiye İş Kurumu, Avrupa Eğitim Vakfı’nın desteğiyle “AB ile Bütünleşme Yolunda Türkiye’de İşgücü piyasası ve İstihdam” taslak raporu hazırladı. Taslak kısa süre sonra son haline geldiğinde, Türkiye istihdamla ilgili ilk taahhüdünü resmen yapmış bulunacak

Geçtiğimiz hafta Türkiye istihdam konusunda şeytanın bacağını kırdı ve Avrupa Birliği standartlarına uygunluk açısından ilk adımı attı.

Türkiye, ilk kez kendi insan ve istihdam fotoğrafını çekti, bunu da, “AB ile Bütünleşme Yolunda Türkiye’de İşgücü Piyasası ve İstihdam Raporu” adı altında sundu. Sunuşa AB temsilcileri de katıldı. Rapor bir nevi görücüye çıkmış oldu.

AB’ye aday üye ülkeler 1999 yılından bu yana dört aşamalı bir şekilde Birliğin istihdam politikalarına uymayı taahhüt ediyorlar. Türkiye de attığı ilk adımla şimdilik kesin bir taahhütte bulunmasa da yakında bulunacağını resmen ilan etmiş oluyor. Raporun önemi şuradan kaynaklanıyor, artık resmi verilere dayandırabildiğimiz  istatistik ve bilgilerimiz oluşturulmuş gözüküyor. Böylece bundan sonra değişik dönemleri kendi aralarında mukayese edebileceğiz. Bununla da kalmayacak Türkiye’deki verileri AB verileriyle karşılaştırabileceğiz. Ortaya parlak sonuçlar çıkmayacak. Karşılaştırmalar hoşumuza gitmeyecek. Ama ulaşmak istediğimiz hedefleri daha net görüyor olacağız.

İstihdam havuzunda arıtma çalışmaları başlandı, çamurlu su yerini, bulanık da olsa daha temiz bir sıvıya bıraktı. İçindekileri görme şansımız eskiye oranla yüksek. Gönlümüz bundan sonra iş gücü piyasasında atılan her adımı daha net bir şekilde görebilmeyi istiyor.

İstihdam Raporu’nu hazırlayan akademik grubun başkanı Doç. Dr. İnsan Tunalı’ya göre, işsizlik oranı Türkiye’nin yakın tarihinde olmadığı kadar yüksek; yüzde 11.8. İstihdam açısından da bunalımlı bir dönemdeyiz, dibe çakılmış bir ekonominin içindeyiz.

Çok önemli bir kaynak olarak gördüğüm bu raporun satır başlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Eminim pek çoğunuz, çalışma içindeki bilgileri  değişik şekillerde kullanacak, yararlanacaksınız.

Ücretlerin Belirlenmesi

Türkiye’de kapsamlı ve merkezi bir ücret belirleme sistemi yok, buna karşın devlet işveren olarak  ücret artışlarını belirliyor. Türkiye’de 16 yaşından küçük olanlarla, 16 yaşından büyük olanlara farklı asgari ücret uygulanıyor.

16 yaşından küçük olanlara tam ücretin yüzde 85’i ödeniyor. 2000-2001 dönemindeki günlük asgari ücret imalat sanayiindeki ortalama günlük ücretin yüzde 25’inde kalıyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre 2002  yılı Ocak ayı itibariyle Türkiye’de 2.6 milyon sendikalı işçi bulunuyor. Bu toplamın yüzde 64’ü, özel sektörde çalışanlar. Sendikalı çalışanlar içinde kadınların payı özel sektörde yüzde 18.6, kamuda yüzde 8.8. Verilere göre Türkiye’de sendikalaşma oranı yüzde 30’larda dolaşıyor.

Rapor sendikasız olan iş gücünün çok yüksek kesiminin alternatif kanallara ihtiyaç duyduğuna, bu alanda değişik kurumların yaratılması için gerekli tedbirlerin alınması, esneklik gösterilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Ücrette farklılık, özel sektörde özellikle eğitimli ve eğitimsiz kesim arasında bariz bir şekilde yaşanıyor. Sendikaların güçlerini yitirmelerini ve kamu kesiminin istihdamdaki payının azalması, 1980’li ve 1990’lı yıllarda ücret farklılaşmasını arttırdığı gözleniyor.

İstihdam

Toplam istihdam yani 12 ve daha yukarı yaşlardaki kişiler 22 milyona yükseldi. Kentlerdeki artış genel ortalamanını iki katı. Kentsel istihdamın toplam istihdam içindeki payı yüzde 45’e çıktı. Bu arada kentsel nüfusunun genel nüfus içindeki payı da yüzde 66’ya yükseldi. Nüfus ile istihdam arasındaki büyük farklılık tarım kesiminden kaynaklanıyor.

Türkiye’de tarımın ekonomideki payı giderek düşüyor. GSMH içindeki payı yüzde 14 olmasına karşın istihdam içindeki payı yüzde 34’lerde dolaşıyor.

Halen en önemli gelişme sektörler arasında, hizmetlerde yaşanıyor. Hizmetlerin payı giderek artacak, bunu biliyoruz, bilmediğimiz hangi hizmetler ne kadar ve ne zaman artacak… Rapor, makro ekonomik sorunlarımızı bir gün çözebilirsek, istihdam yapısında da olumlu gelişmeler yaşayabileceğimizi söylüyor.

Eldeki veriler geçtiğimiz 15 yıl içinde kimin için iş yaratıldığını, ne kadar iş yaratıldığını, ne tür işlerin ne oranda kaybolmuş olduğunu göstermiyor. İstihdamı anlamak açısından çok önemli bir bilgi eksikliği.

Raporun önemle üzerinde durduğu konular, geçmişe ait bilgi eksikliği. Söz konusu bilgi eksikliği gelecek için de umut vermiyor. Örneğin asgari ücretle ne kadar insan çalıştırıldığını da bilmiyoruz.

Sektörler ve Bölgeler

1975 yılında Türkiye’de toplam işgücü (12 yaş ve üzeri) 15.2 milyonu buluyordu. Bu işgücünün yüzde 60’a yakın bir bölümü tarım kesiminde, yüzde 14’ü sanayide, yaklaşık yüzde 5’i inşaat sektöründe ve yüzde 22 kadarı da hizmetlerde istihdam ediliyordu. 1990 yılında toplam işgücü 19.3 milyona ulaştı. Sektörel dağılıma gelince, yüzde 46 tarımda, yüzde 15 sanayi, yüzde 5 inşaat, yüzde 33 hizmet sektöründeydi. Hizmet sektöründe kadının payı dikkat çekici bir şekilde artıyor.

Türkiye’de yaşamın üçte ikisi kentlerde cereyan ediyor. Kentler çok önemli. Son on yılda kır – kent arasındaki istihdam farklılaşıyor. Kadınların işsizliği erkeklerinkinden daha fazla. Kadınların işsiz kalması geriye dönüp tekrar çalışma hayatına dönmelerini güçleştiriyor. Zaten iş piyasası yapısal olarak da değişiyor. Yeni işe girenler paylarını işini kaybedenlere bırakıyor.

Bölgelere göre istihdama bakıldığında kadınların durumu ile erkeklerin durumu arasında değişiklikler gözleniyor. Erkekler söz konusu olduğunda ekonomik durgunluğun sonucu olarak istihdam oranlarının her bölgede gerilediği görülüyor. Gerilemenin en fazla yaşandığı bölge Akdeniz Bölgesi. Bu bölgeyi Güneydoğu Anadolu ve Ege bölgeleri izlemekte.

Kadınlara bakıldığında istihdam oranları ulusal ortalamada erkeklere göre düşük olmasına karşın bölgesel farklılıklar daha da yüksek. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde kentlerdeki kadın istihdam oranları ülke ortalamasının yarısının altında.

Toplam istihdam içinde kadınların payı, 1988 ile 1998 yılları baz alındığında yüzde 31’den yüzde 29’a geriledi. Kentler genel görünümden daha farklı bir manzara sunuyor. Kadınların kentlerdeki çalışma oranı aynı dönem baz alındığında yüzde 19’dan yüzde 27’ye yükseldi.

Çocuk işçiliğine ait veriler 1999 yılına dayanıyor. 6-17 yaş çocuk işçi sayısı  bir milyon 635 bin. Bu çocukların haftalık ortalama çalışma süreleri 37.4 saat. Çocukların kırsalda daha az saat çalıştıkları, kentlerde çalışma saatlerinin daha uzun olduğu görülüyor. Çocukların ekonomik etkinlikleri incelediğinde ise tarımın açık ara ile öndeki sektör olduğu anlaşılıyor.

Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) rakamlarına göre Türkiye’deki kentsel ekonomide enformel sektörün yeri şöyle açıklanabilir. İlk tahminlere göre erkek işgücünün yüzde 13.4’ü, kadın işgücünün de yüzde 7.9’u kentsel enformel sektörde çalışmakta. Bu araştırmada ev işyerinde çalışan kadınlar bulunmadığı için kadınların enformel sektördeki payının düşük olduğu görülmektedir.
Kayıt dışı ekonominin 1997 yılına ait resmi GSMH’nin yüzde 30’unu oluşturduğu düşünülüyor.

Demografik Yapı

Türkiye’nin 2000 yılı nüfusu  67,803,927’dir. Nüfusun 2002 yılında 70 milyona ulaştığı varsayılıyor. Nüfusun üçte ikisi 20 bin ya da daha fazla nüfuslu kentsel yerleşim bölgelerinde yaşıyor. Türkiye’de nüfusun işgücüne katılım eğilimi 1950’lerden bu yana sürekli düşüyor. Bu düşüşte en önemli etmenin kırdan kente göç olduğu söyleniyor. Kentlerde giderek daha vasıflı kişilerin iş ortamına katılmasını teşvik eden sistem ise işgücüne katılımı düşüren diğer bir etmen olarak karşımıza çıkıyor.

Türkiye’nin nüfusunun 21’inci yüzyılın ikinci yarısından sonra 95-98 milyonda istikrara kavuşması bekleniyor. Avrupa Birliği karşısında çok avantajlı olacağımız bir dönem olarak algılanıyor. Raporda, Türkiye’nin içinde bulunduğu sürecin “fırsat penceresi” olarak algılanması gerektiği ifade edilerek, gelişmiş ülkelerin gelişmişliklerini tamamladıkları ya da en büyük hamleyi yaptıkları dönemlerin nüfus verilerinin ekonomiye olumlu yansıdığı dönemler olduğuna dikkat çekiyor.
Raporda ayrıca eğer Türkiye’de iş yaratılabilirse, potansiyeli olan bir nüfusa sahip olacağımıza dikkat çekiliyor.

Nüfus artış oranında duraklama sayesinde eğitimin niceliğine değil, niteliğine eğilmek gibi şansımız olacağı önemle vurgulanan konular arasında. Raporda eğitim önemli yer tutuyor. Ve eğitimin sayısal üstünlüğünden uzaklaşılarak içerik olarak üstünlüğün yakalanmasının işgücü ve sosyal güvencenin kalitesi açısından önemli olduğu vurgulanıyor.

Gerekli önlemlerin alınmaması halindeyse, işgücü açısından kötü durum derinleşerek devam edecek. Türkiye 1950’lerden bu yana en kötü günlerini yaşıyor. Türkiye insan potansiyelini kullanmakta güçlük çekiyor.

Evli Kadının Kaderi

Durum oldukça dramatik. Oransal olarak işsizliğe katkısı en yüksek olan grup, kariyerlerinin ortasında olanlar. Son krizle bu manzara giderek derinleşiyor.

Kadınlar ekonomide tahmin edilenden daha önemli bir paya sahipler. Ya da şöyle ifade etmek gerekiyor, kadınların ekonomideki önemi bizim onu algıladığımızdan daha yüksek, AB istihdam verilerini yakalayabilmemiz için öncelikli dikkat edeceğimiz grupların başında kadınlar geliyor.

En önemli değişiklik kadınlarda yaşanıyor. Ancak yeterli oranda değil. Kadınlar geçmişe oranla daha fazla sayıda iş gücü piyasalarına yöneliyorlar. Ücretsiz aile işçiliğinden kendi iş yerini kurmuş kadınlara doğru bir gidiş olduğu gözlemleniyor. Kadınların eğitimi yükseliyor, doğurganlıkları azalıyor, evde kullanılan araç gereç sayısı artıyor böylece evde harcanan zaman düşüyor, emeklilik yaşı çıkıyor, tüm bu gelişmelere karşın işgücüne katılım yüzde 20’nin altında kalmaktan kurtulamıyor.

Evlilik işgücüne katılımı etkileyen bir başka olgu. Kadınlar evlilik nedeniyle işgücüne katılımlarını engelliyorlar. Evli olmayan kadınların işgücüne katılımı evli olanların iki katı kadar. Evli olmayan kadınların toplum içinde ulaştıkları en yüksek düzey 30-34 yaşları arasında yüzde 59.2;  evli olan kadınların 35-39 yaş arasında ulaştıkları nokta ise yüzde 18.2. arada ciddi bir uçurum gözlenmekte.

En yüksek ortalama işgücüne katılım oranına sahip olanlar, boşanmış kadınlar. İşgücüne en yüksek katılım yüzde 63.5 ile 35-39 yaşlar arasındaki boşanmış kadınlarda görülmektedir.

Eğitim İşgücüne Girişi Etkiliyor

Yalnızca ilkokul eğitimi görmüş ya da hiç eğitim görmemiş kadınların işgücüne katılım oranı çok düşük. Eğitim düzeyleri arttıkça kadınlar işgücüne gözle görülür bir şekilde katılmayı sürdürüyorlar. Eğitim erkeklerin işgücüne katılımını da etkiliyor. Üniversite mezunu erkeklerin işgücüne katılımı diğer gruplar arasında en yüksek olanı. En düşük ise ortaokul mezunları.

Türkiye, küresel dünyada insan sermayesi açısından çok önemli. Ancak çalışabilir yaşta olanların eğitimi çok düşük.

Erkeklerin ortalama 6.8 yıla eşdeğer eğitimleri; kadınların ise ortalama 5.3 yıla eş değer eğitimleri bulunuyor. Geçtiğimiz on yıl, her yıl eğitim yılı bir yıl artmış. Bu çok yavaş bir ilerleme olarak kayıtlara geçiyor.

Orta eğitimin ülke ekonomisindeki yeri önemli. 1970’lerde meslek eğitimine geçildiği dikkat çekiyor. Meslek eğitimi bireylerin iş piyasasına hazırlanmasında önemli rol oynuyor. Ancak Türkiye’de bu konuda da ciddi araştırmalar yok. Meslek eğitimi teşvik edilmesine karşın, meslek eğitimini tercih eden gençlerin, öngörüldüğü gibi, çabucak meslek sahibi olmaktansa, eğitimlerini uzattıkları ve devam ettikleri görülmüş, Böylece meslek eğitimi konusundaki devlet politikasının bazı yönleriyle iflas ettiği söylenebilir. Türkiye 1970’lerde başlattığı meslek eğitimi uygulamasında daha etkin politikalar izleyebilmiş olsa, kontrol elden bırakmamış bulunsaydı, öngörülere göre her yıl yüzde 1 oranında yeni iş yaratması mümkün olabilirdi.

Çalışan Daha Fazla Çalışıyor

Rapor çalışma saatlerinin de yıllar içinde arttığını gösteriyor. Erkeklerin çalışma süreleri 53.7 saat, kadınların için ise ortalama 44.7 saat olarak gözüküyor.

Yarım zamanlı çalışma haftada 40 saatten daha az olarak ele alınırsa, bu çalışmaya en çok ücretsiz aile işçileri arasında rastlanıyor.

1988’lerden 2000’lere gelindiğinde çalışma saatlerinin bariz şekilde uzadığı görülüyor. Ama biraz daha içine girince daha çarpık bir yapılaşma hemen dikkat çekiyor. Kıdem tazminatı, vergiler gibi konular nedeniyle işveren eldeki işçiyi daha fazla çalıştırıyor.

Türkiye’de şöyle bir durum olduğu da söylenebilir, çalışmayan hiç çalışmıyor, çalışan da öldüresiye çalışıyor.

Başka değişik işaretler de var. Özel sektörde çalışanların sayısı daha hızlı artıyor. Bu durumun bir kısmı yaşanan özelileştirme operasyonlarından kaynaklanıyor. Ama özel sektördeki artışı yüzde yüz özelleştirmeyle açıklamak mümkün değil. Belediyelerin taşeron kullanmaya ağırlık vermeleri gibi nedenlerin de özel sektörde çalışmayı artıran ve teşvik eden nedenler arasında yer aldığı görülüyor.

Ne Kadar İşsiz Kalındığı Bilinmiyor

Türkiye’de işsizlerin ne kadar işsiz kaldığına dair somut veriler henüz yok. Yuvarlanmış ortalama işsiz kalma süresi 1996 yılında 14 ay idi. Bu süre 2001 yılında 7.3 aya indi.

2000 yılında işsizlerin dörtte üçünden biraz fazlası 35 yaşın altındaydı.
İşsizlik riski lise mezunu kadınlarda en yüksek, üniversite mezunu kadınlarda en düşük diye adlandırılabilir.

İşsizlik sigortası yasası  2002 Mart ayından itibaren yürürlükte. 5 milyon kişinin bu sigorta kapsamına gireceği söyleniyor. Bu da en fazla, çalışan her dört kişiden biri anlamına geliyor. Sigortanın kapasitesinin artması gerekiyor.

İşsizlik sigortasına göre çalışılan son ücretin yüzde 50’si, 6-8-10 ay gibi sürelerle işsiz kalan kişiye veriliyor. Raporda işsizlik sigortasında esnek davranmak gerekliliği üzerinde duruluyor. Bunun başlıca nedeni, yukarıda da ifade edildiği gibi işsizlik süresinin kesin olarak bilinmemesi.

Türk ekonomisi işgücünün işe giriş ve çıkışı açısından oldukça hareketli. İşgücü stokunun yüzde 0 ile 40’ı arasında bir bölümü her 6 ayda bir  işe giriş ve çıkış yapıyor.

 

Paylaş