İndir o işaret parmağını

 

 

Hafta içinde gazetelerin birinci sayfasında yer alan Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ile Alman Başbakanı Angela Merkel’in yanak yanağa fotoğraflarını anımsıyor musunuz? Ne sevimliydi değil mi?… Peki o parmak neyin nesi… Merkel, işaret parmağını karşıda bir yere sallıyor; “Ben sana gününü gösteririm” der gibi… Fotoğraf altında, Merkel’in, “Türkiye üzerine düşeni yapmadı, cezasını çeksin” dediği yazıyor. Olay kısaca Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında kan davasına dönüşen tam üyelik müzakereleri.

 

Şimdi dünyaca ünlü müzik adamı ve aktivist Bob Geldof’u dinledim ve koşarak yazımı yetiştirmeye geldim. Geldof, beynini beslemek için siyaset, karnını doyurmak için iş, ruhunu doyurmak için müzik yaptığını söyleyerek söze başladı. Hoşuma gitti. Pek rahat, kendiyle barışık, yaptığı işi seviyor. Dünyanın şanssız coğrafyasına yardım ediyor, mutlu! Herkes onu tanıyor, adının başında “sir” ünvanı buluyor. Kendini önemsemiyor, kimseye hakaret etmiyor… Peki bu siyasetçilere ne oluyor? Ne bizimkiler, ne onlarınkiler bir türlü rahatlayamıyor…

 

Chirac ile Merkel ikilisinin ruhunu doyurmak için Türkiye’den daha “soft” bir şey bulmayı çok isterdim. Şüphesiz, o parmağı gözüme sokan gerekçeleri yok etmeyi daha çok isterdim. Çünkü o parmak benim mideme oturuyor. Doğu Almanya’nın bağrından kopup gelen Merkel, başbakan seçildikten sonra daha rahat ve sevimli görünse de, istediği zaman hem nalına hem  mıhına vuruyor da vuruyor.

 

Ulusal rekabetçiliği belirlemek için kurumların yapısını, bugünkü ve orta vadedeki ekonomik refah seviyesini belirleyen faktörleri ve politikaları ölçen Global Competitiveness Index (GCI), Türkçe ifadeyle Küresel Rekabet İndeksi kullanılıyor. GCI bugüne kadar ortaya atılan  en kapsamlı rekabetçilik indeksi. Dokuz temel öğesi var: Kurumlar, altyapı, makroekonomi, sağlık, temel eğitim, yüksek eğitim, piyasalar, teknoloji, iş gelişmişliği ve inovasyon. Bu öğelerin her biri ulusal rekabetçiliğin belirlenmesinde kritik rol oynuyor.

 

Bu araştırmada Türkiye’nin performansını küresel anlamda değerlendirebilmek için AB üyesi 25 (AB25) ülkenin performans ortalaması, AB’ye Mayıs 2004’te katılan 10 ülkenin (AB10) ortalaması ve aday dört ülkenin performansı karşılaştırılıyor.

 

Türkiye, geçtiğimiz yıl rekabet performansında etkileyici bir gelişme yaşadı. 2006’da 12 sıra yükseldi. Ama yeterli değil. Çünkü sonuç olarak 125 ülke arasından 59’uncuyuz. AB25’in tümünün gerisindeyiz. O parmağın nedeni bu karne işte:

 

Kurumlar

Türkiye’nin kurumsal yapısı orta sıralarda seyrediyor. Kamu kurumlarında 53’üncü sırada yer alıyor. AB25’in çok gerisinde. Kısa dönem reformların kamu yönetimine etki etmesi isteniyor: Şeffaflık, güvenilirlik, hukukun bağımsızlığı, yolsuzlukla mücadele, birey ve azınlık haklarının korunması…

 

Altyapı

Türkiye’deki altyapı kalitesi 63’üncü sırada. Bu performansla AB25 ve AB10’un belirgin şekilde gerisinde. Dört aday ülke arasında da yalnızca Romanya ve Makedonya’nın altyapısı Türkiye’den daha kötü.

 

Makro ekonomi

2001 krizinden sonraki gelişmelere karşın hala makroekonomik kriterlerde güçsüz. Sıralamada yeri 111. Enflasyon düşse de bizim notu yükseltmiyor. Türkiye 94’üncü sırada AB25’in yine gerisinde.

 

Sağlık 

Sağlıkta 78’inci sıraya yerleşen Türkiye, AB25’in yine büyük oranda gerisinde. Çocuk ölüm oranı 79’uncu ve bireylerin yaşam süresi 66’ncı sırada olunca, burada sınıfta kalıyoruz.

 

Temel eğitim

Türk çocuklarının yüzde 89’u temel eğitim alabiliyor, uluslararası standartlarda bu oran düşük. Türkiye 125 ülke arasından 80’inci. AB aday ülkelerden yalnızca Hırvatistan Türkiye’nin gerisinde. Bizim çocuklar Avrupalı çocuklara kıyasla daha az süre okula gidiyor. Diğer yandan OECD ülkeleri arasında eğitime en çok yatırım yapan ülke Türkiye gözüküyor, yanılmayın, yatırımın büyük kısmı özel kaynaklardan geliyor.

 

Yüksek öğrenim

57’nci sıradayız. Durum temel eğitimden daha iyi gibi duruyor, ama dikkat nicelik olarak bakıldığında, ikinci derece öğrenime katılımda (% 79) 75’inci, üçüncü derece öğrenime katılımla (% 29)  60’ıncı sırada, sınıfta kalıyoruz. İçerik ve kalite anlamında Türkiye, Avrupa standartlarının gerisinde. Eğitmen açığı ve kalitesi kötü.

 

Pazar etkinliği

Ürün bazında 36’ncı, iş gücünde  81’inci ve finansal değerlerde 58’inci sırada bulunuyor. İş gücüne bakıldığında esneklik 92’nci, işe alma ve işten çıkarma uygulamalarında 92’nci, ücret belirlenmesinin esnekliği 81’inci ve çalışan ve işveren işbirliği 84’üncü sırada. Bu kategoride en önemli sorun istihdam. AB10 ortalamasında işgücüne katılım yüzde 65, Türkiye’de yüzde 43.7.

 

Teknolojik hazırlılık

Türkiye bu alanda 52’nci sırada yer alıyor. Yeni teknolojilere adaptasyonda Türkiye 25. sırada.

 

İş yapma şekilleri

Diğer faktörlerdeki konumu ve AB15’e oranla bu alandaki başarısı oldukça yüksek; 39’uncu sırada yer alıyor. Aldığımız en iyi not denebilir…

 

Ya işte böyle… İçimden Merkel’in o işaret parmağını tutup kopartmak geliyor da, neye güvenerek. Başkaları çalışmıyor çabalamıyor benim karne sıfırla doluyor. Göğsümü gere gere “Çek o işaret parmağını Angela” diyebilmeyi çok isterdim. Diyebilmek için bu rakamları düzeltmemiz gerek.

 

Angela için kılımı kıpırdatmam, ama kendim, kızım, sevdiklerim ve ülkem için o rakamları düzeltmek adına her şeyi yaparım. Beynimi, karnımı ve ruhumu ancak Türkiye iyi olursa besleyebilirim ben. Keşke İrlandalı fakir çocuk Bob (Robert) Geldof kadar şanslı olsaydım.

Paylaş