Herkes Gider Mersin’e, Ben Giderim Tersine

“Herkes gider Mersin’e ben giderim tersine…” Bazı deyişlerimizi gözden geçirme zamanı galiba… Microsoft Türkiye Genel Müdür Tamer Özmen 27 yıl yurt dışında yaşadıktan Türkiye’ye dönmeye karar verdi. Türkiye Microsoft’un başına geçmek üzereyken sohbetlerinden birinde, konuştuğu kişi, ne kadar iyi bir iş yaptığını, o pozisyona gelenlerin hep yurt dışına çıktığını söylemiş.

Özmen “ben zaten oradan geliyorum” derken aslında dünya ve Türkiye’deki gelişmeleri anlatmak istiyordu. Türkiye, pek çok açıdan önemli günlerden geçiyor. Siyaset, ekonomi, sosyal…  Eğitim ve teknolojiyi buluşturmaya çalışıyor. Tablet bilgisayarlar denenmek üzere çocuklarla buluştu. Projenin başarılı olması halinde ülkenin daha az şanslı coğrafyası kalmayacak, en azından bilgiye erişim açısından. Türkiye Microsoft, eğitimde tablet ve akıllı tahta projelerinin parçası. Aynı zamanda bilgisayar okur yazarlığı ve yazılımla tanışma seferberliğinin önemli aktörlerinden biri. İki yıl önce Türkiye’ye dönme kararı alan Tamer Özmen Microsoft’un başında. Şirketin Türkiye’deki ve dünyadaki yapısına ışık tuttu, kendi kariyerini anlattı. Heyecanlı olduğu konuları anlattı. Bunlardan biri eğitim, diğeri KOBİ’ler… tabii ki daha başka konular da var. Ama kısa zamana bir çok bilgiyi sıkıştırırken seçici olmak gerekiyor.

Aşağıda detaylarını bulacağınız röportajda uluslararası yaygınlığı olan güçlü bir teknoloji devinin çalışma koşullarını, beklentilerini ve icraatlarına ilişkin bilgileri okuyabilirsiniz.

Yaprak Özer: Uzun yıllar yurtdışında yaşamış, orada da gerçek başarılara imza atmış bir profesyonelsiniz. Hatta patron kimliğinizin de olduğu dönemler yaşayıp 27 yıl sonra Türkiye’ye geldiniz. Türkiye’ye dönmüş olmaktan mutlu musunuz?

Tamer Özmen: Çok güzel gidiyor, çok mutluyum neredeyse iki sene oldu.

Çok hızlı geçti bir kere zaman. Çok dinamik bir toplum olduğumuz için devamlı her yerde yapılacak bir şey var bildiğiniz gibi. Microsoft da zaten çok büyük, çok fazla ürünü olan bir şirket.

Yaprak Özer: Kaç adet ürününüz var?

Tamer Özmen: Ürün sayısını inanın bilmiyorum ama yüzlerce ürünü olan bir şirket. Toplam 140 bin kişi çalışıyor şirkette. Bana bağlı olan dokuz ana konu var. Bunlar kurumsaldan başlıyor KOBİ’lere, ondan sonra son tüketiciden başlayıp arama motorlarına kadar giden pek çok güzel ürünün olduğu bir şirket. Zaten beni biraz da o çekti; ürünlerin bu kadar fazla olması ve her konuda başka bir şekilde odaklanmanız gerektiği.

Yaprak Özer: Telekom’dan geliyorsunuz, o da yeni bir dünya devi Orange. Oradaki göreviniz neydi?

Tamer Özmen: Orange’da online kanal denilen internet kanallarının başındaydım. 1.4 milyar poundluk bir büyüklüktü, çok büyük bir sektördü.

Yaprak Özer: Bırakılacak bir şirket değil ama demek ki…

Tamer Özmen: Orange dünyanın üçüncü büyük Telekom operatörlerinden. Bilhassa Avrupa’da çok büyük bir şirket, 11 tane ülkede çalışıyor. Merkezi Fransa’da Fransız Telekom. Ben Londra’daydım. Londra’da oldukça büyük bir ofisleri vardı. Ve hemen hemen her ülkede; işte İtalya’da yok mesela ama Fransa’da, Polonya’da, Romanya’da, İspanya’da var. Her ülkede bir Orange var. Maalesef Türkiye’de yok. Çok da iyi bir şirket aslında.

Yaprak Özer: Nasıl ikna edilir sizin gibi insanlar? Yani böyle işte titr, para, şöhret, nedir yani güç?

Tamer Özmen: Kesinlikle şöhret değildi, güç de değildi. Beni iki şey çok çekti. Bunlardan birincisi Türkiye şu anda gerçekten büyük bir büyüme geçiriyor. Bu hani beş sene sonra belki olacak olan bir şey 10 sene sonra olacak olan bir şey olmayabilir.

Yaprak Özer: Bunu hesap ettiniz anlaşılan.

Tamer Özmen: Çok güzel bir zamandan geçiyor Türkiye şu anda, diğer ülkelerle kıyasladığınız zaman bilhassa batı Avrupa ülkeleriyle. Herkes bir şekilde gerilerken çünkü nüfusları daha fazla, yaşlanmaya başlıyorlar, ekonomileri o kadar iyi bir durumda değil. Türkiye’de nüfusun yüzde 50’sinin 29 yaşının altında olmasının getirdiği bir dinamiklik var. Bir de girişimci bir toplumuz. Buna bakınca, bu kadar genç bir nüfusa bakınca bunların yanına da Microsoft’un ürünlerini ve bu ürünlerle yapılacakları yan yana koyunca çok ilginç bir tablo çıktı. Açıkçası biraz…

Yaprak Özer: Bunlara bakarak mı karar verdiniz.

Tamer Özmen: Bunların ikisini bir araya getirip burada nasıl bir başarı hikayesi yaratabilirim diye geldim.

Yaprak Özer: Birçok genç kafasında, “Ne zaman kaç vakte kadar genel müdür olurum, CEO koltuğuna otururum” gibi sorulara sahip. Hep hesap kitapla mı yaşanır?

Tamer Özmen: Bunlar tamamıyla hayatın sizi nasıl yönlendirdiğiyle oluyor. Asıl iyi iş yaparsanız bir yerde iyi iş yapıldığı zaman o görülüyor. O oradan arkasından başarıyı getiriyor, o başarı başka bir başarı hikayesi getiriyor. Ve belli bir süre sonra siz karar vermeye başlıyorsunuz ne yapacağınıza. Size ilginç bir örnek vereyim; bu Microsoft işini kabul ettiğim zaman orada bir toplantı vardı. Birkaç tane Türk iş adamı gelmişti onlarla konuştum. Ben Türkiye’ye geliyorum dedim. “Aaa çok güzel bir pozisyon oraya gelen herkes yurtdışına gidiyor” dediler. Ben onun için gelmiyorum, zaten yurtdışındayım ondan sonra ben başka nedenlerle geliyorum ama herkesin beklentisi, herkesin dünyadan beklentisi farklı tabii.

Yaprak Özer: Kaç gün sürdü karar vermeniz?

Tamer Özmen: Toplam dört görüşme yaptık. Görüşmelerden sonra herhalde 1-2 hafta sürdü. Çünkü orada ben istifamı verdim. Orange gitmemi istemedi.

Yaprak Özer: Kendi kendinize karar vermeniz ne kadar sürdü?

Tamer Özmen: Çok zor oldu o karar. 1 hafta çok bocaladım. Çünkü çocuklar, aile herkesi kaldır İngiltere’den Türkiye’ye getir. Ondan sonra bir macera mı yapıyorum, bunu yaparken etrafımda çocuklarımı da mı sürüklüyorum diye düşündüm. Kolay bir karar değildi ama aynı zamanda ben risk almaktan çok hoşlanan biriyim. Hep öyle oldu kariyerimde ama risk derken de hani gidip de bir arabanın önüne atlamaktan bahsetmiyorum. Sonuçta bu da çok güzel bir risk, büyüyen bir ülkede dünyanın en büyük yazılım şirketinin başında olmak tabi çok güzel bir şey.

Yaprak Özer: Anlıyorum ki, şirketleriniz için gelecek projeksiyonları yaparken bireysel görüşlerle de değerlendiriyorsunuz. Kendinizi de düşünerek neresi daha cazip bir coğrafya? Eskiden böyle bir şey yoktu.

Tamer Özmen: Doğru söylüyorsunuz. Aslında bu anlamda da Türkiye’de çok ciddi anlamda bir geri beyin göçü var bu da çok güzel bir şey. Eskiden hani herkes çocuklarını Amerika’da doğurmak istediği için oraya giderdi.

Yaprak Özer: Şirketler değişik endekslerle ölçülüyor. Yani işte en büyük şirketler, en karlı şirketler, en hızlı büyüyenler, ekonomi geliştikçe değiştikçe özellikle ölçümlemeler de arttı. “En çok çalışılmak istenen şirketler”, şirketlerin portföyünde itibar kategorisinde çok önemli. Microsoft’a baktığımda dünyada en çok çalışılmak istenen şirketlerinden biri olarak yıllar boyunca hep ön sıralardaydı. Artık geridesiniz demeyeceğim ama başkaları da var artık. Rekabette tek değilsiniz. Ne oluyor, dünyada ne oluyor?

Tamer Özmen: Bir kere rekabet çok güzel bir şey. Böyle olması Microsoft için çok büyük bir olanak çünkü rekabet sizi her zaman daha iyi olmaya daha başarılı olmaya zorluyor.

Yaprak Özer: Hep tedirgin değil mi?

Tamer Özmen: Tedirginlik dememek lazım ona ama bir şekilde devamlı kendinizi geliştirmeniz lazım. Diğer türlü böyle eski, ondan sonra köklü bir organizasyon olma şansınız çok yüksek.

Yaprak Özer: Birileri hep ensenizde, bunu hissediyor musunuz?

Tamer Özmen: Biri ensenizde, kendinizi dev aynasında görmüyorsunuz. Zaten kendinizi dev aynasında görmeye başladığınız zaman birçok şeyin sonu gelmeye başlıyor. O anlamda rekabet çok güzel bir şey. Türkiye’de de Microsoft yıllardan beri en fazla çalışılmak istenilen şirketlerden hep bir numarada çıkıyor. Bu niye diye sorduğunuzda birkaç tane nedeni var. Mesela bizim şirkette kadınlara verilen çok ciddi bir önem var. İşte kaç tane kadın çalışıyor.

Yaprak Özer: Ne yapıyorsunuz? Önem veriyorsunuz da nasıl oluyor? Yani erkek-kadın ikisi de aynı koşulda geldiğinde kadın mı tercih ediliyor?

Tamer Özmen: Yok hayır kim iyiyse o tercih ediliyor, ama şirkette kaç tane kadın çalışıyor, kaç tane erkek çalışıyor ona bakıyoruz ama ondan daha da öne gidiyoruz. Mesela bana bağlı olan başkan yardımcıları arasında kaç tane kadın var ve o kadınların maaş oranlarının erkeklere maaş oranına bakıyoruz.

Yaprak Özer: Eşit işe eşit ücret aslında. O mudur söylemek istediğiniz?

Tamer Özmen: Tabii çünkü baktığınızda bugün dünyada kadınlar genellikle erkeklerden daha az maaş alıyorlar. Bu da doğru bir şey değil. İkisi aynı işi yapıyorsa niye kadın erkekten daha az maaş alsın? İşte burada sadece göz boyama anlamında bak işte ben yüzde 40 kadın çalıştırıyorum, yüzde 50 kadın çalıştırıyorum değil de hem kadın çalıştırıyorum, aynı zamanda o kadınlara da iyi para veriyorum.

Yaprak Özer: Ne kadar yüzdesi şu anda?

Tamer Özmen: Şu anda Türkiye’de yüzde 37 civarında. Bu dünya oranında çok iyi bir yerde.

Yaprak Özer: Dünyada genelinde kadın oranınız nedir?

Tamer Özmen: İki sene önce bakmıştım bu rakama galiba dünyada yüzde 41 ama tam olarak emin değilim.

Yaprak Özer: Sizi rakiplerinizi ezmekle suçluyorlar, suçlarlar yani bunun da sonu yok bu çok doğal bir şey. Rekabet konusunda bugün neredesiniz?

Tamer Özmen: Microsoft biliyorsunuz bundan 19-20 sene önce kurulan bir şirket ve kendi alanında monopol olduğu için dediğiniz gibi 10, 12 sene önce bu tür Avrupa ve Amerika’da “anti trust” dediğimiz konularda çeşitli şekilde çalışmaları oldu. Fakat şu anda dünya bilhassa teknoloji çok hızlı büyüdüğü için aslında Microsoft burada artık hani tam olarak her şeyi yöneten şirket değil tam tersine arkadan çok iyi çok emin adımlarla çok güvenilir şekilde gelen bir şirket olarak kendini biraz daha büyük bir yere koymaya başladı gibime geliyor.

Yaprak Özer: Ne demek o biraz anlatsanıza?

Tamer Özmen: Eskinin büyük abisi olmaya başladı. Hani yeni doğan şirketler ondan sonra her yeni şirket bir şekilde doğuyor ondan sonra bir yere geliyor, belli hatalar yapıyor. Microsoft’ta işte oradan büyüye büyüye şu an müşterilerine çok önem veren ondan sonra çalışanlarına önem veren, belli kuralların çok iyi oturduğu tam global bir şirket haline gelmiş durumda. Bir de ben yurtdışında birkaç tane buna benzer şirkette çalıştığım için onları Microsoft’la karşılaştırabiliyorum. Ondan sonra Amerika’da işte çalıştığım bu “Fortune 500” dediğimiz ilk 500’e giren şirketlerin 1-2 tanesinde çalıştım. İngiltere’de Orange öyle. Onlarla karşılaştırdığım zaman Microsoft’un gerçekten yönetim anlamında çok büyük farklılıkları var. Ne diye sorarsanız, inanılmaz derecede disiplinli bir şirket Microsoft. Aynı zamanda size de çok özgürlük veren bir şirket. Mesela benim 25 tane şeyim var, bu “Score Card” diyorlar şimdi Türkçesini hatırlamıyorum. Score Card’ın galiba Türkçesi yok.

Yaprak Özer: Hedef kartlarınız diyelim mi?

Tamer Özmen: Hedef kart değil ama hedefte de genellikle rakam hedefinden bahsediliyor. Bunun içinde sadece rakam hedefi yok. Mesela biraz önce bahsettiğim kadın sayısı de bu hedeflerden bir tanesi, çalışanların memnuniyeti de bunlardan bir tanesi.

Yaprak Özer: Kaç tane var dediniz sizde?

Tamer Özmen: 25 tane var.

Yaprak Özer: 25 tane. Kadın çalışanları artıracaksınız, çalışan memnuniyetini artıracaksınız, ciroyu artıracaksınız, karı artıracaksınız.

Tamer Özmen: Kar bunlardan bir tanesi çok doğru söylüyorsunuz. Arkasından ürünlere giriyoruz. Ondan sonra bu üründe pazar bu kadar büyüyorsa sen şu kadar büyüyeceksin falan filan gibi.

Yaprak Özer: Bir karneniz var aslında onu biraz açıklamak gerekirse. Ne kadar zamanda bir bu karneyi alıyorsunuz?

Tamer Özmen: Bu karneyi bizim mali yıl içinde, sene başında pazarlığını yapıyoruz. Bu rakam şöyle olmalı bu rakam böyle olmalı diye. Bir rakamda anlaşılıyor ondan sonra o rakamı yakalamaya çalışıyoruz. Ama o rakamı yakalamak için güzel bir pazarlama bütçeniz var, işte çok güzel bir çalışan ordusu var.

Yaprak Özer: Ama her şey parayla olmuyor yani sadece kadın sayısını artırmak ya da onlara eşit haklar…

Tamer Özmen: İşte güzelliği zaten orada.  Sadece para para para… değil de mesela benim en önemli önceliklerimden bir tanesi kurumsal sosyal sorumluluk.

Yaprak Özer: Orada da bir hedef kartınız var yani.

Tamer Özmen: Orada da bir hedef var. Geri ne vermişim, ne yapmışım, Türkiye’nin gelişmesine nasıl bir katkıda bulunmuşum.

Yaprak Özer: Sizi kim değerlendiriyor?

Tamer Özmen: Bizim Microsoft International dediğimiz uluslararası Microsoft’un Amerika dışındaki bütün ülkelerinin bağlı olduğu bir grup var. O grup değerlendiriyor.

Yaprak Özer: Sizin şirkete giren birisinin kaç tane kartı vardır?

Tamer Özmen: Hemen hemen herkeste 20-25 arasında var. Ondan sonra onlar toparlanıp benim 25’ime ekleniyorlar.

Yaprak Özer: Yani herkesin başarısı aslında sizin başarınız, sizin başarınız onların başarısı.

Tamer Özmen: Ya da herhangi birinin başarısızlığı benim başarısızlığıma giriyor. O anlamda çok ciddi bir takım olmak gerekiyor.

Yaprak Özer: Şimdi bir yandan da biraz önce dediniz ki çok özgürlükçüyüz, biraz onun altını toparlamak lazım. Bu kadar hedef kartlarıyla özgürlük olabiliyor mu? Yani Türkiye’de biz özgürlükleri, özgürlüklerin sınırlarını, özgürlüğün ölçümlenmesi konusunda kafamızda net fikirler yok, böyle bir kültür de yok zaten. Sanıyorum 3 aydan 3 aya o hedef kartlarına bir bakıyorsunuz, doğru mudur?

Tamer Özmen: Genellikle aylık olarak bakıyoruz. 6 ayda bakıyoruz. Orada bir kere inanılmaz bir güven var çalışana karşı. Yani gelip de siz ben bugün evden çalışıyorum, ofise niye gelmiyorum ya da gelmeyeceğim dediğiniz zaman kimse size niye gelmiyorsunuz diye soruyu sormuyorum.

Yaprak Özer: Ama çünkü projeyi bitirmesi gerekiyor.

Tamer Özmen: Çünkü projenin bitmesi gerekiyor ya da bir şekilde katkıda bulunmuyorsanız o işte belki bir gün ortaya çıkmaz beş gün ortaya çıkmaz ama bir ay sonra ortaya çıkmaya başlıyor. Büyük de bir şirket değiliz biz, 340 kişi çalışıyor. Gerçi çalışan sayısı bakımından Türkiye’nin en büyük teknoloji şirketlerinden bir tanesiyiz. Ve her çalışan da çok başarılı, yani geçmişi çok başarılı olan insanlar. Kimse “salla başı al maaşı” mantığıyla Microsoft’a gelmiyor. Microsoft o anlamda doğru bir şirket değil. Gelen insanlar çok başarılı olmak istiyorlar, kendilerini çok geliştirmek istiyorlar. O anlamda hem rekabetin fazla olduğu ama insanların da birbirlerine çok dayanışma gösterdiği çok değişik bir şirket.

Yaprak Özer: Evet, ama ölçümün çok yüksek derecede olduğu bir şirket. Şimdi konuşacak pek çok konu var aslında. Sizin ofisiniz var mı şirkette?

Tamer Özmen: Var, yani ofis dediğim bir toplantı odam var.

Yaprak Özer: Bir odanız, yani görkemli bir odanız var mı?

Tamer Özmen: Görkemli oda kesinlikle yok zaten görkemli odalarda oturmaktan ben de hoşlanmıyorum çok. Bir tane odam var ya da ofis diyelim işte. Orada bir tane büyük masa var etrafında üç kişinin oturabildiği.

Yaprak Özer: Toplantı yapıyorsunuz.

Tamer Özmen: Toplantıları orada yapıyorum ya da ara sıra misafir geldiğinde onları bazen orada bazen aşağıdaki odalarımızda ağırlıyorum.

Yaprak Özer: Sizin orada kimsenin odası yok galiba, değil mi?

Tamer Özmen: Evet kimsenin odası yok.

Yaprak Özer: Kim nereyi bulursa oraya mı oturuyor?

Tamer Özmen: Yok o da değil.

Yaprak Özer: Hayır ama randevuyla yani, değil mi?

Tamer Özmen: Randevuyla.

Yaprak Özer: Masaları da, odaları da randevuyla.

Tamer Özmen: Herkesin masası belli, açık oturma ortamındayız. Herkesin masası belli ama masalarda “Hot Desk”ler. Herkesin gelip oturabildiği masalar da var. Aşağıda da ofislerimiz var. Toplantılar orada yapılıyor.

Yaprak Özer: Şu bulut konusunu biraz anlatsanıza bize. Bulut ne iş yapar?

Tamer Özmen: Buluta, teknolojinin yeni gittiği yer olarak bakmak lazım. Biliyorsunuz bilgisayarlar ilk çıktığına çok büyüktü, odaları dolduracak kadar büyüktü.

Yaprak Özer: Şimdi artık küçüldüler.

Tamer Özmen: Gittikçe ufaldılar, ufaldılar, ufaldılar şimdi masaüstünde var, tabletlerimiz var, telefonlarımız artık ufak bir bilgisayar haline geldiler, çok akıllı telefonlar. Bütün bilgileriniz, aletin üzerinde olmuyor, bir veri merkezine taşınıyor. Aslında bulut dediğimiz o.

Yaprak Özer: Nerede o veri merkezi?

Tamer Özmen: Nerede olabilirse olabiliyor. İster İrlanda’da olsun, ister İstanbul’da olsun, ister Ankara’da olsun, isterse Hollanda’da olsun, fark etmiyor.

Yaprak Özer: Bulut denilmesinin sebebi bunun bir uydusal bir boyutunun olmasından mı kaynaklanıyor?

Tamer Özmen: Hiç alakası yok. Bulut dediğiniz siz bunu kendi ürününüzde saklamıyorsunuz, bunu o data merkezinde saklıyorsunuz. Ve buna istediğiniz şekilde istediğiniz yerden istediğiniz anda ulaşabiliyorsunuz.

Yaprak Özer: Ne kadar güvenli bu iş?

Tamer Özmen: Çok ciddi güvenlik uygulamaları var burada. Yani elinizdeki bilgisayardan çok daha güvenli çünkü bu data merkezinde binlerce binlerce sunucu olduğu için çok ciddi güvenlik ağları var. Bunların, herkesin kıramadığı güvenlik sistemleri var. Ve bunun şöyle bir avantajı var, mesela diyelim ki evinizdesiniz bir dosya üzerinde çalışıyorsunuz. Ondan sonra kalktınız tatile gittiniz. Fakat bir şekilde bilgisayarınızı unuttunuz ya da bilgisayarınız kayboldu, almadınız, başka birinin bilgisayarından o dosyaya ulaşabiliyorsunuz. Ondan sonra diyelim ki biz sizinle o dosya üzerinde beraber çalışmamız gerekiyor çünkü işte ne bileyim biz bir avukatlık şirketinde çalışıyoruz ya da medya şirketinde çalışıyoruz. Siz o dosyaya bilgisayarınızda, telefonunuzdan ya da tabletinizden bağlanabiliyorsunuz. Bende o sırada İstanbul’dayım ve  telefonumdan ya da masaüstünden bağlanıyorum. Nerede olduğum hiç önemli değil ama ikimiz de o dosyayı görüp, o dosya üzerinde beraber çalışıp onu geliştirebiliyoruz.

Yaprak Özer: Çok özgürlükçüsünüz. 7/24 çalışmayı tarif ediyorsunuz aslında, tatil dediniz. Bunun da altını çizeyim ama buluta geri dönersek. Türkiye’de bulutun yaygınlaşması kolay bir şey olmayacak galiba?

Tamer Özmen: Çok kolay olacak aksine.

Yaprak Özer: Biz güvenmiyoruz ama yani ya orada bizim verilerimize birileri girerse, neden başkalarıyla biz aynı yeri paylaşalım, o bulut denilen şey nerede acaba?

Tamer Özmen: Ama işte orada bakın özgürlükle ilgili dedik ya mesela paylaşmak istemediklerinizi tekrar masaüstünde tutabilirsiniz. Kimse sana buluttasın her şeyi buluta koy demiyor. İstediklerinizi masaüstünde istediklerinizi bulutta tutabilirsiniz.

Yaprak Özer: Bu işi kurtarabilirsiniz diyorsunuz.

Tamer Özmen: Aynı şekilde.

Yaprak Özer: Aslında sizin dünyada bu bulut sistemiyle yönettiğiniz pek çok banka, pek çok kamu kuruluşu var galiba.

Tamer Özmen: Birçok kamu kuruluşu, bankalar, büyük şirketler yani yaklaşık şu anda 2 milyon şirketin, bir milyar kişinin kullandığı bir sistem.

Yaprak Özer: Bir milyar kişinin kullandığı, hedef nedir?

Tamer Özmen: Dünyada bizim ürünlerimizi yaklaşık 3 buçuk milyarla 4 milyar arasında insan kullanıyor. Tabii bulutun bir son tüketici, bir de kurumsal tarafı var. Orada ayırmak lazım. Herhangi bir rakam hedefi yok şu anda yani şu anda buluta yeni girmeye başlıyoruz ama Microsoft 10 yıldan beri bütün enerjisini buraya harcamış olan bir şirket. 40 bin tane mühendis devamlı bütün ürünleri buluta taşımaya çalışıyor. Nedir buluta taşımak? O ürünler sizin hem masaüstünde çalışıyor hem de bulutta çalışıyor.

Yaprak Özer: Peki merak ettiğim bir şey var “server”ları atıyor muyuz artık?

Tamer Özmen: Atabiliyorsunuz isterseniz.

Yaprak Özer: Öyle bir sektörde kalmıyor. Onlar da işsiz kalıyorlar.

Tamer Özmen: Tam tersi bu serverlar yani işte sunucular bu veri merkezlerine gidiyorlar orada daha büyük veri merkezi haline geliyorlar. Yani bu server üreten şirketler de bundan çok memnun. Orada herkesin elinde bir tane olacağına aynı şekilde daha büyüğü daha kuvvetli olanı o veri merkezine taşınıyor. Şimdi bunun şöyle bir avantajı var, diyelim siz ufak bir şirketsiniz 10 tane çalışanınız var. Ondan sonra ve dediniz ki ben tatillerde çalışmayacağım ama İstanbul’dayken çok iyi çalışmam lazım. Onun için çok iyi bir bilgisayar sistemi kurmam lazım. Ne yapacaksınız? Gideceksiniz 10 tane çalışanınızla bir tane masaüstü alacaksınız. Sonra bu 10 tane çalışanı bir sunucuya kurmanız gerekecek. Bilmiyorum siz biliyor musunuz bunları sunucuya kurmayı ama o kadar kolay bir şey değil. Onu al öbürüne bağla.

Yaprak Özer: Teknik adamlar onları anlamayalım diye ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.

Tamer Özmen: Öyle gizli bir ajandaları olduğunu tahmin etmiyorum ama şimdi nereye geldik burada birini tutmanız gerekiyor.

Yaprak Özer: Evet, aynen öyle.

Tamer Özmen: Birini tutmak nedir? Eşittir 50 bin liradır, 60 bin liradır. Yıllık çok ciddi rakamları konuşuyorsunuz. On kişilik bir şirketin kalkıp bu kadar büyük bir rakamı böyle birine vermesi kendi yaptığı işte farklı bir yere gitmesine sebep oluyor.

Yaprak Özer: Yani bu servis sağlayıcılarını artık aradan çıkartmayı öngören bir şey. Yani daha küçükler için böyle bir avantajı var.

Tamer Özmen: Servis sağlayıcıları aradan çıkartmak demeyelim.

Yaprak Özer: Servis değil de aslında hizmeti veren yanlış söyledim.

Tamer Özmen: Tam tersine size bu hizmeti verenler gelip size bu sefer bulutta kurmaya yardımcı oluyorlar. Bulutta kuruluyor. Fakat bir şekilde server’ınız, sunucunuz bozulduğu zaman yani bozulma gibi bir şansı yok ya da yandığı böyle bir şansınız yok. Çünkü bütün veriniz  orada bir banka gibi merkezde tutuluyor. Ve de fiyat olarak da çok avantajlı. O kadar yatırım yapacağınıza ayda adam başı işte 10 liradan tutunda 30 liraya aldığınız hizmete göre kişi başına para veriyorsunuz.

Yaprak Özer: Türkiye aslında ekonomisi KOBİ’lerin üzerinde ciddi şekilde oturmuş başarısı da belki bu KOBİ’lerden kaynaklanan bir ekonomi. Ama onların çok sorunu var. Özellikle de bilişim alanında çok sorunları var. Ulaşabilme, en doğruyu seçebilme, bunlara bir şekilde para ayırabilme gibi. KOBİ’de siz ne yapıyorsunuz?

Tamer Özmen: KOBİ’de çok önemli projelerimiz var. İstiyorsanız bunu üçe bölelim.

Ondan sonra Türkiye’yi diğer ülkelerle kıyaslayalım. Burayı kıyasladığımız zaman tablo pek iyi değil.

Yaprak Özer: Ne anlamda?

Tamer Özmen: Niye tablo iyi değil? Yurtdışındaki bilhassa bizim rakip olduğumuz ülkeler Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin gibi ülkelere baktığımızda ya da gelişmiş G7’ye baktığımızda çok ciddi bir yazılım yatırımı görüyoruz. Ondan sonra daha az bir donanım yatırımı görüyoruz. Yani bu şey gibi hani araba alırken lastiğine vurursunuz ya biz donanım alınca teknolojiye adım atmış gibi düşünüyoruz ama bu akılsız bir baş gibi. Bir bilgisayar bir vücut derseniz, yazılım da onun zekasıysa, zekası olmayan vücut gibi yazılımı olmayan donanım. O açıdan yazılımın önemi çok büyük çünkü yazılım sizin müşterilerinizle daha farklı iletişim kurmanıza sebep oluyor, üretimi daha fazla artırmanıza sebep oluyor. Türkiye’de orada bir dengesizlik var. Burada birazcık algının değişmesiyle değişecek bir konu. Geçen sene biz bunun değişmeye başladığını gördük. Geçen sene KOBİ’lerde bizim bu sunucu yazılımlarındaki satış oranımız çok ciddi bir büyüme gösterdi. Dünyanın en büyük, en büyüyen ülkesi oldu Türkiye o anlamda.

Yaprak Özer: KOBİ’de mi?

Tamer Özmen: KOBİ’de. Bu çok güzel bir şey.

Yaprak Özer: Yani KOBİ’nin bilişime yatırımında.

Tamer Özmen: Tabi ufak rakamdan büyüdük ama büyüme rakamı olarak çok büyük bir rakamdı. Bir buna bakmak lazım. Burada aslında kötü bir tablo ama bu kötü tabloyu bir olanak olarak görmek lazım.

Yaprak Özer: Nasıl yorumluyorsunuz? KOBİ’ler işleri daha hızlı yapabilmek için mi böyle bir yola giriyorlar?

Tamer Özmen: Algıları değişmeye başlıyor gibime geliyor.

Yaprak Özer: Ciddi bir tercih yapıyor, oraya mı yatırım yapacak başka bir yere mi? O zaman herhalde işi büyütmek ya da daha sağlıklı iş yapmak için diye tercüme edebiliriz belki.

Tamer Özmen: Oraya doğru gitmeye başladı. Şimdi ikinci konuya bakalım. Brezilya’yı ve Rusya’yı alalım, Hindistan ve Çin’in nüfusları çok fazla. Brezilya’nın gayri safi milli hasılasına baktığınız zaman Türkiye’nin iki katı yani şey diyebilirsiniz, nüfusları bizden biraz daha fazla ama, Brezilya Türkiye’den iki kat daha zengin diyebilirsiniz. Rusya’ya baktığınız zaman Rusya’nın gayri safi milli hasılası Türkiye’nin 1.7 katı, ona da yaklaşık iki katı büyük diyebilirsiniz. Brezilya’daki yazılım sektörüne baktığınız zaman Türkiye’nin yedi katı.

Yaprak Özer: 7 katı.

Tamer Özmen: Bir kat daha zenginler ama bizden yedi kat daha fazla yazılıma yatırım yapıyorlar.

Yaprak Özer: Yani yazılım yapıyorlar. Donanım değil yazılımdalar. Rusya nasıl?

Tamer Özmen: Rusya bizden dört kat daha ileride. Şimdi buradan ikinci şeye geldiğinizde, biraz önce KOBİ’ler çok büyük dediniz çok doğru. Türkiye’deki istihdamın %55’ini sağlıyorlar. İngiltere’ye baktığınızda yine orada da %55’ini sağlıyorlar ama ekonomiye katkıları yüzde 60 civarında. Türkiye’deki KOBİ’lerin ekonomiye katkısı yüzde 27 civarında. Hem çok büyük olmasına rağmen, o büyüklüğün getirdiği ekonomik payı alamıyorlar. Yani KOBİ’lerimizin biraz daha zenginleşmesi gerekiyor, daha büyümeleri gerekiyor. KOBİ’ler bunu nasıl yapabilecekler? Bir kendi etraflarında şu anda belki yerel anlamda ürünlerini satıyorlar, bunu başka şehirlere satmaya, dünyaya satmaya başladıkları zaman bir şekilde hacimleri büyüyecek.

Yaprak Özer: Daha ucuz ürün ve hizmetle de bunu belki biraz daha rahat nefes alabileceklerini söyleyebiliriz herhalde, değil mi?

Tamer Özmen: Çok doğru bir şey söylediniz. Orada Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ne yapıyor? Kaliteli malları iyi fiyata üretebiliyor. Kaliteli malları iyi fiyata üretebilmesinin tek tek tek nedeni ne? Teknolojiyi çok iyi kullanabiliyorlar. Yani burada teknolojinin tamamıyla kayıtsız şartsız herkesin hayatına girmesini kabul etmemiz lazım. Ve burada şirketimizin üretiminin dahi olması için ondan sonra burada yatırım yapmamız lazım ama burada bir de şöyle bir şey var. Mesela şirketler var 10 sene öne yatırım yapmış, çok da büyük bir yatırım yapmış ama yanlış yatırım yapmış. İşte ne oluyor, sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yediği için aynı yatırımı yapmak istemiyor. Onun için burada bizim beraber çalıştığımız iş ortakları çok önemli.

Yaprak Özer: Denetleyebiliyor musunuz onları yeterince?

Tamer Özmen: Denetleme gibi bir görevimiz yok ama bizim oradaki görevimiz iş ortaklarının bilgi birikimlerini zenginleştirmek.

Yaprak Özer: Çünkü o iş ortakları yanlış yatırımlara karar vermiyorlar mı ya da yanlış yönlendirme? Kötü niyetten olmasa bile eksik bilgiyle de olabiliyor doğru değil mi bu?

Tamer Özmen: Bu 10 sene öncesinde 5 sene öncesinde olan bir şey. Bizim orada görevimiz, çünkü burada yaklaşık 150 bin tane çalışan var çok büyük bir ekosistem bu. Bu 150 bin çalışanın yaklaşık 110 bini Microsoft’un ekosisteminde. Microsoft bugün 11 bin tane iş ortağıyla beraber çalışıyor.

Yaprak Özer: Çok büyük.

Tamer Özmen: Çok büyük bir rakam ve o anlamda bu ekosistemin büyümesi Türkiye’nin büyümesi anlamına geliyor ki bu da çok güzel bir şey o anlamda. Türkiye’nin büyümesi için buraya yapılan yatırım anlamında.

Yaprak Özer: O zaman KOBİ’ler için burada gerçekten bir ödev onların daha etkin ve daha seri üretim ve ekonomiye daha hızlı ve yoğun katkıda bulunabilmeleri için gerçekten mercek altına alınması gereken bir sektör. Bu noktada söyleyeceğiniz bir şey var mı, kaldı mı?

Tamer Özmen: Burada şu anda şöyle bir şey var, iki tane büyük çalışmamız var. 14 tane şehir seçtik, 14 tane hızlı büyüyen şehir. Bu 14 tane şehre özel yatırım yapmaya başladık. Buradaki bu iş ortaklarını belirleyip ondan sonra oradaki şirketleri beş ana sektöre bölüp o sektörlerde nasıl çözümler getirilebilir diye bu 14 tane şirkette büyük bir…

Yaprak Özer: Danışmanlık mı veriyorsunuz?

Tamer Özmen: Danışmanlık vermiyoruz ama odaklanmamızı değiştirdik. Yani İstanbul’da oturan bir şirket olmak istemiyorum ben. Yani Anadolu’da çok daha farklı çalışan bir şirket olmak istiyorum. Baktığınız zaman bütün büyük yabancı şirketlerin çoğu İstanbul odaklı ama biz bunları son iki yıldan beri baya değiştirmeye çalıştık.

Yaprak Özer: Hedeflerinizden birisi o zaman bu yani yaygınlık?

Tamer Özmen: Yani bir şekilde bunu yaygınlaştırmak ve açmak ve buna bir de şöyle başladık, bizim bir programımız var bilişim okuryazarlığı konusunda.

Yaprak Özer: Açık Akademi diyorsunuz değil mi?

Tamer Özmen: Açık Akademi değil bu, Açık Akademi farklı program onu anlatacağım, bu bilişim okuryazarlığı. Hiç bilgisayar kullanmayı bilmeyen vatandaşlarımıza bilgisayar okuryazarlığı öğretiyoruz. Bu bir şehirle başladı, üç şehir oldu, beş şehir oldu. Şu anda 25 şehirde Microsoft’un o şehrin yerel yöneticileriyle beraber kurduğu okullar var. Burada 1063 tane gönüllü öğretmen vatandaşlarımıza genç, yaşlı, kadın, erkek, engelli…

Yaprak Özer: Fark etmiyor herkes katılabiliyor.

Tamer Özmen: Herkesin katılabildiği ücretsiz bilgisayar okuryazarlığı öğretiyor.

Yaprak Özer: Yani bilgisayarı kullanabilme.

Tamer Özmen: Ve burada bugüne kadar 150 bin tane mezunumuz oldu.  150 bin vatandaşımıza bilgisayar okuryazarlığı öğrettik ve buradan çok güzel hayat hikayeleri çıkıyor. Birkaçını geçen gün ofisimize çağırdık. Mesela bir tane dede var. Avustralya’daki çocuklarıyla Messenger yoluyla yaşıyor.

Yaprak Özer: Bu şekilde yazışabiliyor.

Tamer Özmen: Konuşmaya başlamış. Diyarbakır’daki genç bir arkadaş burayı bitirdikten sonra iş buldu. Ve o bizim bir şekilde işimizi çok daha zenginleştiriyor.

Yaprak Özer: Şu anda bir Fatih projesi var. Var mısınız siz bu projenin içerisinde?

Tamer Özmen: Fatih projesinde akıllı tahtalar kısmında varız. Şu anda da tablet kısmında çalışma yapıyoruz. Biliyorsunuz akıllı tahtalar geçenlerde açıklandı. Yaklaşık olarak 680 bin tane akıllı tahta olacak. Ondan sonra bunu 85 bin tanesi için bir ihale yapıldı. Orada Microsoft işletme sistemlerinden bir tanesi.

Yaprak Özer: Tablet mi vereceğiz çocuklara?

Tamer Özmen: Tablet verilmesi planlanıyor, evet.

Yaprak Özer: Peki bazı eğitmenlerin bu tabletlere karşı olduğunu duyuyorum. Örneğin Kocaeli’nde bir proje başlatılmış. Talim Terbiye Eski Başkanı bu projenin başarılı olmadığını söylemiş. Diğer yandan ekonomik güce sahip özel okul yöneticilerinden bir bölümü de temkinli. Bunun altında yatan nedir? Tablete ulaşan çocuk bilgiye ulaşacak diye düşünüyoruz ama o bilgide mi problem var nedir?

Tamer Özmen: Burada tabletin başarılı olabilmesi için üç tane önemli eksen var. Bunlardan birincisi öğrenciler, ikinci öğretmenler, üçüncüsü anne ve babalar. Ondan sonra burada siz tableti alıp da çocuklar, bu tablette oyun oynayıp oyun dışında ya da değişik web sayfalarına girip öğrenmeyip, öğrenmek yerine bütün zamanlarını buradaki kullanmamaları gereken kolları kullanıyorlarsa tabi ki doğru bir şey olmayabilir. Ama bunu kontrol etmek çok kolay olan bir şey. Burada şöyle bakmak lazım…

Yaprak Özer: Nasıl?

Tamer Özmen: Teknolojiye hiçbir zaman düşman olmamak lazım.  Çünkü o zaman hiçbir şey, internet de kullanmamak lazım işte kitap da okumamak lazım. Bir şekilde her şeyi doğru ve dengeli yapabilmeliyiz. Ben aslında Türkiye’de bu konuda bir olanak görüyorum. Niye olanak görüyorum? Çünkü Türkiye o kadar genç nüfusuyla eğitim konusunda bir farklılık yaratabilirse onu dünyaya ihraç edebilme şansı olacak. Çünkü dünyada birçok ülkede bu, bu kadar büyük çapta yapılmadı.

Yaprak Özer: Hiç yapılmamış. Avrupa’da iki ülkede pilot bölgelerde  denenmiş ama  projenin sonuna gelinememiş.

Tamer Özmen: Onun nedenleri çok bariz bir şekilde çünkü o projeler genellikle bir ürün projesi haline gelmişler.  Öğrencilere ürün vermişler ama ürünün içinde bu eğitim ekosistemi kurulu değil ya da kurulmamış. Öyle olunca sadece bir tablet verilmiş ve onun üstüne gidilmemiş. Ama bu tabletin içinde bir ekosistem olursa yani ekosistem derken neden bahsediyorum size öğretmen elektronik olarak soruları yolluyor, siz o sorulara cevap veriyorsunuz. Üç tanesini bilemiyorsunuz, hemen size oradan başka bilgi akışı sağlanıp sizin bilemediğiniz soruları anında öğrenmenize yardımcı olunuyor.

Yaprak Özer: Öğretmene  ve aileye çok görev düşüyor… Türkiye’de bazı bölge ve okullarda öğrenci öğretmenden daha ileride, deneyim olarak görgü bilgi olarak. Bir de ailelere verilen bilgisayarları aileler satmışlar bazı yerlerde. Nasıl üstesinden geleceğiz…

Tamer Özmen: İşte bunun için projeyi çok dengeli çok iyi düşünerek çıkarmak lazım. Çok hızlı yapmamak lazım çünkü hani hemen çıkıp deyip de hızlı çıkarsak dediğiniz gibi belli aksaklıklar olabilir. Arkasından bu başarısızlıkla sonuçlanabilir.

Yaprak Özer: Ama siz inanıyorsunuz değil mi tablet ve internetle çok iyi noktaya gidilebileceğine?

Tamer Özmen: Ben eğitim konusunda bu kadar genç olan bir nüfusta teknolojiyi kullanmanın doğru olduğuna inanıyorum ama dediğiniz gibi dengeli olursa bu. Ve burada bir şey çok önemli öğrencilerin çok erken yaşta tüketiciden üreticiye dönüşmesi Türkiye için çok büyük bir olanak. 10 yaşındayken bilgisayar kullanmayı biliyor muydunuz?

Yaprak Özer: Nereden bileceğiz? Yok böyle bir şey.

Tamer Özmen: Birçok jenerasyonda bunu işte 25 yaşından sonra 35 yaşından sonra görenler oldu ama dünyada bunu çok daha erken yaşta kullananlar var, oraya doğru gidiyorlar. İşte bu denge çok önemli. Çok önemli bir laf orada. O dengeyi sağlayabilirsek ve onu doğru kullanabilirsek ben Türkiye için aslında çok büyük bir potansiyel ve doğru bir proje olarak görüyorum.

Yaprak Özer: Açık Akademi’yi anlatabilir misiniz

Tamer Özmen: Olsun çok hızlı anlatayım. Açık Akademi bizim için, benim için bir hayaldi. Türkiye’ye ilk geldiğim zaman bu kadar fazla interneti kullanan, internet bu kadar hayatına girmiş, sosyal medyayı bu kadar iyi kullanan bir toplumda ne yapabiliriz de daha fazla başarı hikayeleri yaratabiliriz diye daha fazla insanlara para kazandırabiliriz, istihkam yaratabiliriz diye.

Yaprak Özer: Kime yönelik bu, iş dünyasına mı?

Tamer Özmen: Hayır, bu tamamıyla kullanıcılara, interneti kullanmayı bilen, bilgisayarı olan, internet bağlantısı olan herkese yönelik.

Yaprak Özer: Ne yapıyorlar?

Tamer Özmen: Geliyorlar, uygulama yazmayı öğreniyorlar.

Yaprak Özer: Uygulama yazmayı? Yazılım mı yani nedir?

Tamer Özmen: Yazılım değil, uygulamalar. Bu telefonunuzdan indirdiğiniz ufak uygulamalar var ya işte hava durumu olsun, İstanbul Belediye’sinin trafik gösteren uygulaması olsun…

Yaprak Özer: Onu zaten indiriyoruz bunlar ne yapıyorlar?

Tamer Özmen: Bunlar buradaki, işte Türkiye’de kaç tane internet kullanıcısı var 30’la 40 milyon arasında. Bu kadar büyük bir topluma nasıl olur da uygulama yazdırıp bunları indirtip para kazandırmaya…

Yaprak Özer: Onlar mı para kazanacaklar yani bireyler bununla?

Tamer Özmen: Bir şekilde bireyler, bireylerin buradan para kazanması. Niye diye sorarsanız iki sene önce böyle bir pazar yoktu. Geçen sene bu Pazar 17,5 milyar dolarlık bir pazardı.

Yaprak Özer: Hiçte fena bir rakam değil.

Tamer Özmen: Önümüzdeki sene Gartner’ın rakamın bunlar 60 milyar Dolar’a gelmesi bekleniyor.

Yaprak Özer: Nerede bu? 60 milyar Dolar neresi için?

Tamer Özmen: Tüm dünya için.

Yaprak Özer: Türkiye ne alabilir bundan?

Tamer Özmen: Türkiye’de şu anda aldığı 0. Ve kaç tane uygulama var diye sorarsanız 185 milyar tane uygulama var. Bunun içinde saymaya çalıştık biz kaç tanesi Türk uygulama diye bütün sistemlere baktık. Birkaç yüz tane, tam rakamı bulamadık.

Yaprak Özer: Bir şey değil yani aslında.

Tamer Özmen: Ama yani hiç bir şey değil. Ve biz bir şekilde burada bir pazar yaratıp, interneti bu kadar iyi kullanan genç nüfusumuza uygulama yazdırmayı öğretip bir de buna uygulamayı yüklediğiniz zaman sadece Türkiye’de satmıyorsunuz bütün dünyada satıyorsunuz. İyi bir şey yaparsanız Brezilya’dan da alınıyor. Şöyle düşünün yaptınız diyelim ki bir şey koydunuz ve tuttu. 1 milyon kişi indirdi ve 1 lira verdi size, bir anda 1 milyon lira yapabiliyorsunuz. Yani böyle bir ekonomi var.

Yaprak Özer: Çok cazip.

Tamer Özmen: Bunu yapmaya çalıştık. Nasıl olur da burada insanları, kolay değil yani bu hani armut piş ağzıma düş bir şey değil biraz zaman geçirmek gerekiyor fakat ilk üç haftada 38 bin kişi gelip kayıt oldu ve 98 tane mezun verdik.

Yaprak Özer: Fena değil.

Tamer Özmen: Yani 98 kişi bunu yazmayı öğrendi.

Paylaş