GÜRÜLTÜLÜ SESSİZLİK

 

Sessiz İstifa diye çevrilen “Quite Quitting” herkesin dilinde. Bir sosyal medya gönderisiyle başlayıp, kısa sürede yayılan kavram, neredeyse herkese bir yerinden hitap ediyor ama en fazla “çok değil, yeterince çalışma” haliyle duygulara tercüman oluyor diyebiliriz.

5’den şaşma 6’yı aşma

Ne bir eksik ne bir fazla. Kararınca… en popüler halini ifade etmek için bir isim bul deselerdi, “5’den şaşma 6’yı aşma” derdim.  Yapılması gerekenler dışında hiçbir şey yapmamak, daha az sorumluluk almak…
Korkarım konular birbirinin içine giriyor. Yer yer hak aramak, yer yer vazgeçme hali, temelde ise “ne yapıyorum ben” sorusu…  Terimden, kişinin kendisini işi için anlamsız yere parçalamamasını anlayanları, başarılı kariyer için 100 metre performansıyla maraton koşmak gerektiğine inandırılmış benim kuşağımın tasvip etmesi zor oluyor. “Bizim zamanımızda” hayatın anlamı, işimizdeki başarılarla ölçülüyordu. Malum, artık değil. Adeta her yer ev hali şimdi! Bugünün iş ortamını önceki kuşaklar yarattığı için de standart beden ölçüleri dar geliyor.

Kaynar sudaki kurbağa misali

Kontrolümüz dışında ortamı karıştıran unsurlar da var. Biri, pandemi. Pandemiyle neyi ne kadar kolay kaybedebileceğimizi görüp hayatın anlamını yeniden sorgulamaya başladık… İkincisi iklim krizi. Her ne kadar kaynar sudaki kurbağa benzetmesi misali yeterince yanmamış olsak ve bu nedenle idrak zorluğu yaşasak da değişiyoruz. Bir diğeri de mega hayaller kuran mega-ego liderlerin hüküm sürmesi. İtalya’da Faşist yönetim iktidara geldi; Rusya, Büyük Petro ve Katerina’nın hayallerinin peşinde, biz de mümkün olsa Osmanlı’yı canlandıracağız. Bir başka etken, olmaz denen şeylerin gerçekleşmesi; sıcak savaş dönemi yaşıyoruz. Savaş, bina enkazı yanı sıra toplu mezarlar ve kırık kalpler bırakıyor.

 

İş var çalışan yok, kalite var eleman yok

Sessiz İstifa kavramının popüler olduğu iş yerine dönecek olursak; günün koşulları ezber bozuyor! “İş var çalışan yok” sorunundan şikayetçi olabilirsiniz…  İşte “iş bilmez” çalışan durumunu gördükçe kilit vuracağım tercihini daha cazip buluyor da olabilirsiniz. Madalyonu çevirdiğinizde bir de kalifiye genç var çalışacağı yer yok. Her koşulda mutsuzluk…  her koşulda arayış söz konusu.

Özel hayat – iş hayatı

Kariyer platformu olarak faaliyet gösteren Youthall’un araştırmasına göre sessiz istifacılar Türkiye’de yaygın. Yüzde 74’ü aktif çalışma hayatında olup yaşları 18-50 arasında değişen binden fazla kişi üzerinde yapılan araştırmada yüzde 24’ün zaten sessiz istifa sürecinde; yüzde 46,7’nin “her an geçmek üzere” düzeyinde olduğunu ortaya çıkarmış. İş yerine kendisini ait hissedenlerin oranı sadece yüzde 18,5. Araştırmaya katılan çalışanların yüzde 58,1’i çalışma hayatlarında iş-yaşam dengesini kuramadıklarını söylüyor, iş dışında yaşama az vakit ayırmaktan mutsuzlar. Özel yaşam dengesini kuranlar yüzde 17,3.

Amacın nedir?

Sessizce istifada görmek istediğimizden daha fazlası var. McKinsey ana fikri “amaç” olan bir analiz yapmış. Özetle “Hayatın anlamı ne?” diye sormuş.  Bu araştırmaya göre bireylerin yüzde 85’i bir amaçları olduğunu düşünüyor olsa da ancak yüzde 65’i amacı ifade edebiliyor. İlginç mi, acıklı mı ben bilemedim. Bugüne kadar ‘bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete’ benzetmesini içselleştirmiş olmakla övünmüş olarak hayatın anlamını sorgulayanları anlamak zor gelebilir. Olduğu gibi kabullenmenizi öneriyorum. Her şeyden önce kendinizi!

 

Ben ne istiyorum?

Aslında konu ne istifa etmek ne vazgeçmek… dünyaya uyum sağlamak. En çok korktuğumuz da temel soruları sorup yanıt veremediğimizi görmek:

Ben ne yapıyorum? Ben ne istiyorum? Benim amacım ne? Hayatıma nasıl anlam katabilirim?

Dilerseniz kimseye belli etmeden yanıt vermeyi deneyin, kolay değil. Yalnız değilsiniz desem rahat hisseder miydiniz acaba? Post Pandemi’de enteresan bir oluşum var; tüm ayrılıklarına karşın, tepede zengin olanlarla, aşağıda dar gelirli çaresizler “amaç” sorusunda birleştirmeyi başardı. Hayatın anlamını sorgulayan sorgulayana.

 

Patagonia’nın eksantrik patronu

İlginç bir örnek;, giyim markası Patagonia’nın kurucusu, eksantrik bir milyarder. 83 yaşında. O da sessizce istifacılardan. Bu duygu hali ne yaşa ne paraya bakıyor. Sanki ansızın profesyoneller böyle bir hastalığa tutulmuş gibi beyaz yaka ayırımı yapmayı bu nedenle doğru bulmuyorum.

 

Chouinard, geçtiğimiz ay, yaklaşık 3 milyar dolar değerindeki Patagonia’nın sahipliğini özel olarak tasarlanmış bir tröst (Patagonia Purpose Trust) ile kar amacı gütmeyen (Holdfast Collective) bir kuruluşa devrettiğini açıkladı. Chouinard iklim gönüllüsü. Açıklamasında, eşi ve 40’lı yaşlarını geride bırakmış iki çocuğunun ortak kararı olduğunu ifade eden Chouinard, zaman zaman servetinin bir bölümünü bağışladığını ilan edenler gibi bu devirden bir vergi avantajı elde etmeyecek, kendisini 17.5 milyon dolarlık bir vergi ödemesi bekliyor. Servetini bağışlamakla kalmamış, üretimden elde edilecek yıllık yaklaşık 100 milyon dolar kar, her yıl iklim değişikliğiyle mücadeleye adanacak. Aile bu operasyonu hiçbir koşulda geriye döndüremeyecek.

 

Mandıra Filozofu

“Dünya daha iyi bir yer olsun” diye söze başlayan pek çok zengin var. Yardımseverlik küresel spor, akıllı PR. Nedense bu cümleyle başlayan haberleri okuması güzel, inanması güç. Kurucuları Warren Buffett, Melinda French Gates ve Bill Gates gibi medyatik, bu nedenle sesleri gür çıksa da “Giving Pledge” Bağış Taahhüdü imzacıları Patagonia kurucusu kadar cömert değiller. Chouinard gerçekten değişik biri. Miras yoluyla zengin değil, servetini kendisi yapmış, dünya malında gözü yok, üstünde yok başında yok, akıllı telefonu yok, arabası eski, evleri sıradan… “Black Friday”de  The New York Times’a “Bu Ceketi Satın Alma” başlıklı reklam vermişliği, Trump’a dava açacak kadar ileri gitmişliği, Forbes’ın En Zenginler listesinde yer aldığını öğrenince itiraz etmişliği var… Gürültülü sessiz vazgeçme örneği. Sesini duyamadıklarımız ise Mandıra Filozofu gibi çalışmanın hayatlarının odak noktası olma fikrine karşılar.

 

Kötü yönetici sessizce istifa nedeni

İşin başka yönleri de var Harvard Business Review konuyla ilgili araştırmasında, sessizce gidenlerin sebebi kötü yönetim başarısız yönetici… Çalışanlar en temelde yönetime güven erozyonundan dolayı sessizce gidiyor. Yöneticiye duyulan güven, üç davranışla ilişkilendiriliyor. İlki yöneticinin olumlu ilişkilere sahip olması, ikincisi tutarlılık – vaat ettiklerini yerine getirme kabiliyeti, üçüncüsü ise uzmanlığı; işini iyi biliyor mu… Gençlerden oluşan çalışanların üstlerinin kifayetsizliğine itirazı var, her gün hayal kırıklığı yaşayacağıma terk edeyim demeyi tercih ediyor.

 

Hibrid Çalışan Şoför

Pegasus Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Uluslararası Havacılık Örgütü IATA’nın ilk Türk Başkanı Mehmet Nane traji komik bir anekdot aktardı. Doğru kişiyi bulamayan ya da sessizce istifa edenler dolayısıyla sıkıntı yaşayan İK sorumluları “hibrid” modası karşısında da çaresiz. Esnek çalışma gün ve saatlerinden oluşan yeni çalışma düzeni adı olarak nam salan hibrid’ci iş arayanlardan biri şoför pozisyonu için başvuruyor, iş görüşmesinde “hibrid mi?” diye soruyor, pozisyonun tam zamanlı olduğunu öğrenince kabul edemeyeceğini söyleyip ayrılıyor. Nane, “joy- stick”le uçak uçuracak, ipad’den araç sürecek, aplikasyonla çocuk bakacak düzeye gelmedik diye espriyle bu örneği verirken, aslında iç içe giren konuları ve biraz da kafa karışıklığını anlatıyordu. Kimileri her zaman olduğu gibi moda peşinde, kimi yetkinlik kimi daha çok para… Evdeki hiçbir şey çarşıya uymuyor.

 

Maverick

 

Çok ilginç bir başka örnekle noktalayayım bu sessizliği. Yönetim literatüründe bir zamanlar fırtınalar estiren Ricardo Semler’i yeniden tanıştırayım. Kolay okunan iki kitabı var. Çok seneler önce yazmış olduğu “popüler kültür” sınıflamasına koyabileceğim Maverick ve The Seven-Day Weekend bugün, yayınlandıkları dönemden belki daha da anlamlı.

 

Uluslararası dergilerin kapaklarından inmeyen, Dünya Ekonomik Forumu’nun yıldızlığına terfi eden Ricardo Semler geleneksel metotta yönetime karşı çıkınca ünlenmişti. Semler, 20’li yaşlarının başında klasik bir evlat profiliyle babasının şirketi için çalışmaya başlar. Otokratik yönetim tarzını destekleyen babası Antonio Semler ile çatışır. Antonio Semler çoğunluk hissesini oğluna devrederek CEO olarak istifa eder. Ricardo ise CEO olarak ilk gününde, üst düzey yöneticilerin yüzde altmışını kovar. Şirketi kurtarmak için gece gündüz çalışmaya başlar. Çok kısa süre içinde ciddi sağlık sorunları yaşar. İleri düzeyde stres teşhisi konur. Orada dönüşür ve “iş-yaşam dengesi” azmiyle yola devam eder.  Detaylarını kitap ve makalelerinde bulacağınız farklı sistemler geliştirir.

 

Amaç Devrimi

İlginç olan, bizim gibi büyüklüğüne karşın pek çok nedenle istikrarı yakalayamayan Brezilya ekonomisi, o sırada hiper enflasyonla boğuşuyor şirketler teker teker iflas ederken, ülke ekonomisi yaşam mücadelesi veriyordu. Semler, Semco’da işçi ve yönetici maaşlarında kesinti yaparak, kar payını uygulamaya koydu, kurumsal harcamaları çalışanların kontrolüne bırakıp, etkin iletişim ağı kurdu. Semco’nun gelirleri ve karlılığı arttı.  Şirket 90 kişiden 3 bin kişiye ulaştı, 1982’de 4 milyon dolar ve 1994’te 35 milyon dolar, 2003’te 212 milyon dolarlık yıllık gelir açıkladı. Günün şartlarında devrimdi. O gün Semler’in teknik çözümleri kahramanlık görüldü, oysa asıl başarısı çalışanlara “amaç” vermesiydi. Alınacak ders burada.

 

7 gün tatil

Dünyanın en başarılı yeniden tasarlanmış şirketlerinden birinin süper starı Semler yıldız bir konuşmacı oldu. Ben de kendisini ağırlıklı orada tanıdım.  7 gün tatil anlamına gelen kitabı, o gün çalışanlara motivasyon konuşması arayan pek çok otokratik patronun gözbebeğiydi. Bugün Sessiz İstifacıların arayıp bulamadıkları el kitabı olabilir.

 

Kurumda amacımın karşılığı yok

Acı ama gerçek; dünya üzerinde insanların yaklaşık yüzde 70’i amaçlarını iş aracılığıyla tanımladıklarını söylüyor. Her 10 çalışandan 7’si COVID-19 nedeniyle amaçlarını yeniden düşünüyor.  Yalnızca çalışanların değil sanırım hepimizin “amaç” bulmaya ihtiyacı var. Her kesimin her yaş grubunun her cinsiyetin birden aynı anda “benim amacım ne?” diye sorguluyor olması tesadüf değil. İçimizde ve dışımızdaki değişkenler aynı anda şişeden çıkmış cin gibi. Şanssızlık ise çalışanların amaçlarını emanet ettikleri kurumların karşılık verememesi.

 

Gürültücü sessizlik hareketi karşısında çaresiz kalmış gibiyiz. Döne dolaşa aynı konuları yeniden keşfediyoruz, farklı zamanda aynı fikirlere ulaşıyoruz.  Acaba öğrenmeyi neden biriktiremiyoruz?

 

Paylaş